Belçika İnanç Açıklaması
“Confessio Belgica”
Belçika İnanç Açıklaması
Hristiyan Reform Kilisesinin doktrinsel standartlarının en eskisi olarak “Confession of Faith” (İnanç Açıklaması) ismi ile yazıldığı halde “Belçika İnanç Açıklaması” olarak bilinen, on yedinci yüzyıla ait Latince “Confessio Belgica” isimli dokümandır. Bu dokümana ismini veren “Belgica” isimli bölge ise Hollanda ve Belçika’yı en kuzeyinden en güneyine içine alan bölgenin tümüne verilmiş olan isimdir. Bu inanç açıklamasının baş yazarı Guido de Brés’dir. Kendisi bu bölgedeki Reform kiliselerinin vaizidir ve inancı yüzünden 1567 senesinde şehit edilmiştir. On altıncı yüzyıl boyunca bu bölgedeki kiliseler, Roma Katolik hükümetinin en ağır zulümlerine maruz kalmıştır. Bu zalim baskıyı protesto etmek ve kendilerine zülüm edenlere Reform kilisesinin takipçilerinin iddia edildiği gibi birer asi olmadıklarını, Kutsal Yazılar sadık kalarak gerçek Hristiyanlık doktrinini yaşamak isteyen, kanunlara uyan vatandaşlar olduklarını ispatlamak isteyen Guido de Brés bu inanç açıklamasını 1561 senesinde kaleme almıştır. Metnin tamamlanmasını takip eden sene içerisinde ise bu metnin kopyası Kral II.Philip’e gönderilmiştir. Krala yazdıkları dilekçede hükümetin bütün kanunlarına uymaya hazır olduklarını ancak bu inanç açıklamasında beyan ettikleri gerçekleri reddetmektense “ sırtlarını kırbaçlara, dillerini bıçaklara, ağızlarını tıkaçlara ve bütün bedenlerini ateşlere” vermeye hazır olduklarını belirtmişlerdir.
Her ne kadar bu inanç açıklamasının asıl amacı olan, acilen zulümlerden özgür kılınmaya kavuşulmamış olsa da, Guido de Brés’in kendisi de binlerce kişi gibi imanını yaşamını vererek mühürlermişse de, çalışması günümüze dek süregelmiş ve süregelmeye devam edecektir. Yazar metni hazırlarken belli bir dereceye kadar, iki sene önce yayınlanmış olan ve John Calvin tarafından yazılmış olan Fransız Reform Kiliselerinin İnanç Açıklamasından faydalanmıştır. Ancak Guido de Brés’in çalışması Calvin’in çalışmasının bir revizyonu değil tamamen bağımsız bir çalışmadır. Guido de Brés’in inanç açıklamasının metni 1566 senesinde Antwerp’de gerçekleştirilen bir sinodda kontrol ve düzenlemeye tabi tutulmuştur. Belçika ve Hollanda bölgelerinde bu inanç açıklaması kiliseler tarafından memnuniyetle kabul edilmiş, on altıncı yüzyılın son otuz senesi boyunca gerçekleştirilen bütün ulusal sinodlarda benimsenmiştir. İnanç Açıklamasının içeriği olmasa da metni, 1618-1619 senelerinde Dort’da gerçekleştirilen konsey toplantısında yeniden kontrol edilmiş, bütün Reform kilise görevlilerinin kabul etmesi talep edilen bir doktrin standardı olarak benimsenmiştir. Bu inanç açıklaması, Reform doktrininin sembolü haline gelmiş en iyi ifadelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. İngilizce’den Türkçe’ye tercüme ettiğimiz bu metin, 1619 senesinde kaleme alınmış olan Fransızca metinden İngilizce’ye tercüme edilmiş ve 1985 senesinde toplanan Hristiyan Reform Kilisesi Sinodu tarafından benimsenmiştir.
Çevirenler:
Hasan Can Küllahçıoğlu
Rev. İlhan Keskinöz
Rev. John Lenk
Kalbimizle inanıyor
ve ağzımızla itiraf ediyoruz ki,
Tanrı diye çağırdığımız–
tek
ve basit[1]
bir ruhsal varlık vardır.
ebedi,
kavranılamayan,
gözle görülemeyen,
değişmeyen,
sınırsız,
her şeye gücü yeten;
tamamıyla bilge,
tamamıyla adil,
ve tamamıyla iyi,
ve her iyi şeyin
kendisinden taştığı kaynaktır.
Bölüm 2 –Tanrı’yı Bilmek
Tanrı’yı iki şekilde bilebiliriz:
İlk olarak evrenin,
yaratılması, korunması ve hükmedilmesiyle;
ki, bu evren zarif bir kitap gibi
gözlerimizin önündedir.
Evrende var olan
küçük büyük bütün canlıların tümü,
Tanrı’nın gözle görülemeyen niteliklerini
yani
elçi Pavlus’un Romalılar Mektubu 1:20 ayetinde dediği gibi
O’nun sonsuz gücünü ve
Tanrılığını düşünmemiz için
bizler için yazılmış
birer mektup gibidirler.
Tüm bunlar insanı ikna etmeye
ve özürsüz bırakmaya yeterlidir.
İkinci olarak, Tanrı Kendisini bizlere,
O’nun yüceliği
ve O’nda olanların kurtuluşu için
bu yaşamda tek ihtiyacımız olan,
kutsal ve ilahi Söz’ünde,
daha açık ve tam olarak bildirmiştir.
Bölüm 3 –Tanrı’nın Yazılı Söz’ü
Tanrı’nın Söz’ünün
ne insan isteğinden gönderildiğini
ne de kaynaklandığını
ancak
elçi Petrus’un1 da söylediği gibi,
Tanrı’nın kutsal insanlarının
Kutsal Ruh tarafından yönlendirilerek
O'nun sözlerini ilettiklerini ilan ederiz.
Daha sonra Tanrımız –
bize ve kurtuluşumuza olan
özel ilgisinden dolayı –
kullarına, peygamberlerine ve elçilerine,
bu vahiy yoluyla gönderilmiş Söz’ün
yazılı şekle dönüştürülmesini buyurmuştur.
Kendisi de yasanın iki levhasını
Kendi parmağı ile yazmıştır.
Bundan dolayı bu metinlere
Kutsal ve İlahi Yazılar deriz.
1 II.Petrus 1:21
Bölüm 4 –Kanon Kitapları
Kutsal Yazı,
Eski ve Yeni Ahit olarak
iki bölümden oluşur.
Bu iki bölümün kitaplarının hepsi
tartışmasız bir şekilde kanona dahildir.
Tanrı’nın kilisesindeki kitapların listesi şöyledir:
Eski Antlaşma’da,
Musa’nın beş kitabı –
Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar, Tesniye;
Yeşu, Hakimler ve Rut kitapları;
Samuel’in ve Krallar’ın ikişer kitapları;
Paralipomenon ismi verilen iki adet Tarihler kitapları;
Ezra, Nehemya, Ester ve Eyüp kitapları;
Davut’un Mezmurları;
Süleyman’ın üç kitabı –
Özdeyişler, Vaiz ve Ezgiler Ezgisi;
Dört büyük peygamber–
İşaya, Yeremya, Hezekiel, Daniel kitapları;
On iki küçük peygamber –
Hoşea, Yoel, Amos, Obadya,
Yunus, Mika, Nahum, Habukkuk,
Sefanya, Hagay, Zekariya, Malaki kitapları.
Yeni Antlaşma’da,
İncil’in ilk dört kitabı –
Matta, Markos, Luka, Yuhanna;
Elçilerin İşleri;
Pavlus’un on dört mektubu –
Romalılara bir adet;
Korintlilere iki adet;
Galatyalılara, Efeslilere, Filiplilere, Koloselilere birer adet;
Selaniklilere iki adet;
Timoteyus'a iki adet;
Titus'a, Filimon'a, İbranilere birer adet;
Diğer elçilerin yedi mektubu –
Yakup'un bir adet mektubu;
Petrus'un iki adet mektubu;
Yuhanna'nın üç adet mektubu;
Yahuda'nın bir adet mektubu;
Elçi Yuhanna’nın Vahiy kitabı
Bölüm 5 –Kutsal Yazılar’ın Yetkisi
İnancımızın düzenlenmesi,
tesis edilmesi
ve doğrulanması için
yalnızca ve sadece bu kitapları
kutsal ve kanona dahil kitaplar olarak kabul ederiz.
Kilise tarafından kabul edilmesinden
ve onaylanmasından önce
Kutsal Ruh tarafından
bu metinlerin Tanrı’dan olduğu yüreklerimize işlendiği
ve aynı zamanda metnin kendi kendisi,
Tanrı’dan olduğunu ispatladığı için
Kutsal Yazılar’ın içeriğinin
Tanrı’dan olduğuna
şüphesiz bir şekilde inanırız.
Çünkü kör olanlar bile
Kutsal Yazılar’da önceden bildirilenlerin
gerçekleştiğini gözleriyle görmektedir.
Bölüm 6 –Kanon ve Apokrafi Kitaplarının Farkı
Kutsal Kitap bölümlerinden ayrı tuttuğumuz
apokrif kitaplar şunlardır:
Esdras’ın üçüncü ve dördüncü kitapları;
Tobit, Yudit, Bilgelik, Sirak, Baruk kitapları;
Ester’e Ekler;
Üç Yahudi Çocuğun Şarkısı;
Suzana’nın hikayesi;
Bel ve Ejderha hikayesi;
Manaşşe'nin Duası;
İki adet Makkabe kitabı.
kanona dahil kitaplar ile uyum içerisinde olduğu sürece
kilise bu kitapları kesinlikle okuyabilir
hatta bu kitaplardan öğrenebilir.
Ancak bu kitapların verdiği tanıklık,
İmana ya da Hristiyanlık inancına
imanımızın her hangi bir unsuruna
katkıda bulunma vasfından
aynı zamanda
Kutsal Kitap’ın yetkisine gölge düşürme kudretinden uzaktır.
Bölüm 7 –Kutsal Yazılar’ın Yeterliliği
İnsanın kurtuluşu için
inanması gereken her şeyin yeterli bir şekilde,
Tanrı’nın tüm isteğini içeren
Kutsal Yazılar’da öğretildiğine inanırız.
Tanrı’nın bizden talep ettiği
hizmetin tüm üslubu
Kutsal Yazılar’da derinlemesine açıklandığı için–
elçi Pavlus’un2 da belirttiği gibi
elçilerden birisi ya da
gökten bir melek bile,
hiç kimse –
Kutsal Yazılar’ın bizlere öğretmiş olduğundan
farklı bir şey öğretmemelidir.
Tanrı’nın Söz’üne eklemenin ya da çıkartmanın
yasaklanmış3 olması,
içerdiği öğretinin
mükemmel olduğunun
ve her açıdan tam olduğunun açık bir delilidir.
Bundan dolayı–
yazarın kendisi ne kadar kutsal olursa olsun–
insan eserlerinin hiç birisini
Kutsal Yazılar’a denk tutmamalıyız;
Tüm insanlar doğasından ötürü yalancı,
kibirliliğin kendisinden daha kibirli olduğu için
ne bir geleneği,
ne bir çoğunluk fikrini,
ne bir kadimliği,
ne bir kişinin ya da dönemin halefliğini-selefliğini,
ne bir konseyi,
ne bir kararnameyi,
ne de bir resmi hükmü,
çünkü gerçek her şeyin üzerinde olduğu için
Tanrı’nın gerçeğini üstün tutarız.
Bundan dolayı elçilerin;
“Tanrı'dan olup olmadıklarını anlamak için
ruhları sınayın;”4
ve de
“Eğer biri size gelir de bu öğretiyi getirmezse,
kendisini evinize almayın,
ona selam bile vermeyin;”5
sözleriyle bizlere öğretmiş olduğu
bu şaşmaz kurallar ile hem fikir olmayan
her şeyi gönülden reddederiz.
2 Galatyalılar 1:8-9;
3 Tekvin 12:32; Vahiy 22:18-19;
4 I.Yuhanna 4:1
5 II.Yuhanna 10
Bölüm 8 –Kutsal Üçlü Birlik
Tüm bu gerçekler
ve Tanrı’nın Söz’ü doğrultusunda,
ifade edilemez özelliklerinde
gerçekten, tamamen ve ebediyen ayrı olan–
Baba,
Oğul
ve Kutsal Ruh
isminde üç kişiden oluşan
ancak tek bir öz olan
tek bir Tanrı’ya inanırız.
Baba;
gözle görünen ve görünmeyen her şeyin
sebebi
başlangıcı
ve kaynağıdır.
Oğul;
Baba’nın
Sözü,
hikmeti
ve görünümüdür.
Kutsal Ruh;
Baba’dan ve Oğul’dan çıkan
ebedi güç
ve kudrettir.
Bununla birlikte,
Tanrı bu ayrım ile üçe bölünmez,
Kutsal Yazılar bize
Baba’nın ve Oğul’un ve Kutsal Ruh’un
her birinin vasıflarından dolayı ayırt edilen
varlıkları olduğunu
buna rağmen bir şekilde,
bu üç kişinin
tek bir Tanrı olduğunu öğretir.
Öyleyse,
Baba’nın Oğul olmadığı,
Oğul’un Baba olmadığı
ve aynı şekilde Kutsal Ruh’un
ne Baba ne de Oğul olduğu
açıktır.
Bununla birlikte,
bu üç kişi
ayrı olmalarına rağmen
ne bölünmüştür
ne birleştirilmiş ne de karıştırılmıştır.
Beden alan Baba değil,
Kutsal Ruh değil,
sadece Oğul olmuştur.
Bu üç kişi sonsuzluktan beri eşit,
tek ve aynı özden oldukları için
Baba ne Oğul’dan
ne de Kutsal Ruh’dan
hiçbir zaman ayrı olmamıştır.
Ne birinci vardır ne de sonuncu,
gerçekte ve kudrette,
iyilikte ve merhamette
bu üçü tektir.
Bölüm 9 –Kutsal Üçlü Birliğe Kutsal Yazıları Tanıklığı
Bildiklerimizin hepsi, .
özelikle kendi içimizde hissettiklerimizden başka
bu üçün işleyiş biçimlerinin yanında
Kutsal Yazılar’ın tanıklığındandır.
Kutsal Yazılar’ın,
bu Kutsal Üçlü Birliğe
inanmamızı öğreten tanıklığı
Eski Antlaşma’nın bir çok yazılmıştır
her birinin tek tek sayılmasına gerek yoktur,
takdir ile aşağıdakiler seçilmiştir.
Tekvin kitabında Tanrı der ki;
“Tanrı, ‘İnsanı kendi suretimizde,
kendimize benzer yaratalım.’”
Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.
Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu.
İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.”6
“Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu.”7
Bundan (ayetlerden) görülüyor ki,
“İnsanı kendi suretimizde,
kendimize benzer yaratalım”–
dediğinde
Tanrılığın içinde
birden fazla kişi olduğu,
“Tanrı insanı kendi suretinde yarattı”–
[denildiğinde] Tanrı’nın tekliği belirtilmektedir.
Burada (ayetlerde)
kaç kişi olduğunun belirtilmediği doğrudur–
ancak bizler için Eski Ahit’de gizem olan
Yeni Ahit’de gayet açıktır.
Rabbimiz (İsa Mesih) Şeria ırmağında vaftiz olurken,
Baba’nın şu sözleri duyulmuştur,
«Sevgili Oğlum budur,»8
Oğul suda iken,
Kutsal Ruh, güvercin şeklinde görülmüştür.
İsa Mesih tarafından, imanlıların vaftiz edilme usulü
şu sözlerle öğretilmiştir:
“Bütün ulusları
Baba,
Oğul,
ve Kutsal Ruh'un
adıyla vaftiz edin.”9
İncil’in Luka kitabında,
Cebrail, Rabbimizin annesi olan
Meryem’e şunları söylemiştir:
“Kutsal Ruh senin üzerine gelecek,
en yüce Olan'ın gücü senin üstüne gölge salacak.
Bunun için doğacak olana kutsal,
Tanrı Oğlu denecek.”10
Başka bir yerde şöyle der:
“Rab İsa Mesih'in lütfu,
Tanrı'nın sevgisi ve
Kutsal Ruh'un paydaşlığı
hepinizle birlikte olsun.”11
Bu bölümlerin her birisinde,
tek olan ve tek Tanrısal özde,
üç kişi olduğu
bizlere eksiksiz bir şekilde öğretilmektedir.
Her ne kadar bu doktrin insan kavrayışının ötesinde olsa da,
bununla birlikte şimdi
Tanrı’nın Söz’ü aracılığı ile
cennette
bu öğretişten tam olarak zevk almayı ve bunu bilmeyi bekleyerek inanıyoruz.
Daha da ötesi,
bu üç kişinin bizimle ilgili kendine has
işleyiş ve işlerini bilmemiz gerekir.
Baba,
kudretinden dolayı bizim Yaratıcımızdır.
Oğul,
kanından dolayı bizim Kurtarıcımız ve Bedelimizi Ödeyendir.
Kutsal Ruh,
yüreklerimizde yaşamasından dolayı bizi Kutsal Kılandır.
Kutsal Üçlü Birlik doktrini,
elçilerin zamanından günümüze dek,
Yahudilere karşı, Müslümanlara karşı,
kutsal babalar tarafından adil bir şekilde suçlanan
Marsiyon,[2] Mani, [3] Praksiyas, [4]
Sabelliyus, [5] Samoslu Pavlus, [6] Ariyus[7]
ve bunlar gibi diğer
sahte Hristiyan ve din düşmanlarına karşı
gerçek kilise tarafından her zaman korunmuştur.
Ve böylece
bizler bu konu ile ilgili olarak üç ekümenik iman açıklamasını–
Elçilerin İman Açıklaması, İznik İman Açıklaması, Atanasyan İman Açıklaması–
ve kadim babaların bu iman açıklamaları ile uyum içerisinde olarak verdiği hükümleri
gönüllü bir şekilde kabul ederiz.
6 Tekvin 1:26-27
7 Tekvin 3:22
8 Matta 3:16-17
9 Matta 28:19
10 Luka 1:35
11 II.Korintliler 13:14
Bölüm 10 –İsa Mesih’in Tanrılığı
Tanrısal doğasından dolayı İsa Mesih’in,
Tanrı’nın tek Oğlu olduğuna inanırız–
sonsuzluktan beri kendiliğinden var olduğundan,
ne yapılmış ne yaratılmıştır,
yoksa O bir yaratık olurdu.
İsa Mesih, Baba ile aynı öze
ve aynı sonsuzluğa sahiptir;
Baba kişisinin tam suretidir,
“Baba’nın görkeminin yansımasıdır”12
her şeyde Baba’ya benzerdir.
Aşağıdaki tanıklıkların
hep beraber ele alındığında bizlere öğrettiği gibi
sadece bizim doğamıza büründüğü zaman değil
sonsuzluğun başından beri
O Tanrı’nın Oğludur.
Musa, “Tanrı dünyayı yarattı”13 demiştir;
Yuhanna, “Her şey Söz’ aracılığıyla var oldu”14 deiyerek
“Söz’ün” Tanrı olduğunu belirtmiştir.
Elçi, Tanrı, Oğlu aracılığıyla evreni yarattı15 ve
“Tanrı her şeyi İsa Mesih aracılığıyla yarattı”16 demiştir.
Bu ayetlerden gördüğümüz gibi
Tanrı, Söz, Oğul ve İsa Mesih denilen kişi,
aracılığı ile her şey yaratılırken zaten [kendisi] vardı.
Bundan dolayı Peygamber Mika, O’nun başlangıcı için şunu söylemiştir:
“Onun kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına dayanır.”17
Elçi ise şunu söylemiştir:
“Ne günlerinin başlangıcı, ne yaşamının sonu vardır.”18
Tüm bunlardan dolayı,
İsa Mesih gerçek ebedi Tanrı’dır,
Bizim yalvardığımız,
tapındığımız
ve hizmet ettiğimiz
Her Şeye Gücü Yetendir.
12 Koloseliler 1:15; İbraniler 1:3
13 Tekvin 1:1
14 Yuhanna 1:3
15 İbraniler 1:2
16 Koloseliler 1:16
17 Mika 5:2
18 İbraniler 7:3
Bölüm 11 –Kutsal Ruh’un Tanrılığı
Kutsal Ruh’un,
sonsuzluktan beri Baba ve Oğul’dan geldiğine –
oluşturulmadığına,
yaratılmadığına,
doğmadığına,
sadece Baba ve Oğul’dan geldiğine
inanırız ve itiraf ederiz.
Sıralama bakımından Kutsal Ruh,
Kutsal Üçlü Birliğin üçüncü kişisidir –
Baba ve Oğul ile
yücelikte
ve görkemde
tek ve aynı özdendir,
Kutsal Yazılar’ın bize öğrettiği gibi
Kutsal Ruh gerçek ve ebedi Tanrı’dır.
Bölüm 12 –Yaratılış
Baba’nın gökleri ve dünyayı ve içindeki her şeyi
hiç yoktan
ve kendisine hoş gelen bir şekilde
Söz’ü–
yani Oğlu
aracılığı ile yarattığına inanıyoruz.
O (Baba), bütün yarattıklarına
varlıklarını, şekillerini, görünüşlerini
ve Tanrı’ya hizmet etmeleri için
değişik işlevlerini vermiştir.
Şimdi bile
O (Baba) varlıkları
kendi sonsuz sağlayışına göre
ve sınırsız kudretine bağlı olarak
devam ettirir ve yönetir
öyle ki, bu varlıklar insana hizmet edebilsin,
öyle ki, insan da Tanrı’ya hizmet edebilsin.
O (Baba) aynı zamanda
kendine mesajcı olmaları
ve seçilmişlere hizmet etmeleri için
melekleri iyi olarak yaratmıştır.
Onlardan (meleklerden) bazıları
Tanrı’nın onları yarattığı üstünlükten
sonsuz bozulmuşluğa düşmüşlerdir;
Diğerleri ise
Tanrı’nın lütfu sayesinde,
dayanmışlar ve orijinal durumlarında kalmışlardır.
Kötü ruhlar o kadar bozulmuşlardır ki,
Tanrı’nın
ve iyi olan her şeyin düşmanı olmuşlardır.
Kiliseyi ve kilisenin her üyesini,
bütün güçleri
ve bütün hileli düzenleri ile
yok etmek ve bozmak için
hırsızlar gibi nöbette beklemektedirler.
Böylece
kendi kötülükleri yüzünden
ebedi bir lanetlenmeye mahkum edilmişlerdir
her gün çekecekleri azabı beklemektedirler.
Bu yüzden bizler,
ruhların ve meleklerin varlığını reddeden Sadukilerin
ve aynı zamanda
cinlerin kendi kendine var olduğunu savunan
bozulma geçirmeden kendi doğalarında kötü olduklarını
ileri süren Manicilerin[8]
hatalarını şiddetle reddederiz.
Bölüm 13 –Tanrı’nın Sağlayışı Doktrini
İyi olan Tanrı,
her şeyi yarattıktan sonra,
bu yarattıklarını şansa ya da tesadüfe bırakmamıştır fakat
onları kendi kutsal arzusuna göre
yönlendirir ve yönetir.
Bunu öyle bir şekilde yapar ki, dünya üzerindeki hiçbir şey
O’nun sistemli düzeni dışında gerçekleşemez.
Bununla birlikte Tanrı,
gerçekleşen günahların ne yazarıdır
ne de bu günahlar yüzünden suçlanacak olandır.
O’nun gücü ve iyiliği
o kadar yüce ve kavranılamayandır ki,
cinler ve kötü insanlar adil olmayan işler yaparken bile
Tanrı tüm bu işlerini en mükemmel ve adil bir biçimde düzenler ve uygular.
Uygunsuz bir merak ile
Tanrı’nın insan anlayışını ve
bizim kavrama yeteneğimizi aşan işlerini
sorgulama niyetinde değiliz.
Ancak tüm yumuşaklık ve hürmetimizle
Tanrı’nın bizden saklı olan
adil yargılarını hayranlıkla seviyoruz,
İsa Mesih’in birer öğrencileri olmaktan
hoşnut oluyoruz,
bizlere Söz’ünde göstermiş oldukları ile yetiniyoruz
ve o sınırları aşmıyoruz.
Bu doktrin bizlere tarifsiz bir esenlik verir
bizlere hiçbir şeyin tesadüfi olamayacağını,
her şeyin sadece göklerdeki lütufkar Babamızın
düzenlemelerine göre gerçekleşeceğini öğretir.
O, bizleri bir Baba şefkati ile gözetir,
tüm yaratıkları hükmü altında tutar,
Babamızın arzusu olmadıkça
ne başımızdan bir tel saç,
(ki hepsi tek tek sayılıdır)20
ne de göklerdeki küçük bir kuş
yere düşebilir.
Bizler bu düşünce ile huzur buluruz,
biliriz ki, Babamızın kontrolü altında olan
ne cinler ne de düşmanlarımız
O’nun izni ve isteği olmadıkça
bize zarar veremez.
Bu yüzden
Tanrı hiçbir şeye karışmaz
ve her şeyi şansa bırakmıştır
diyen Epikürcülerin[9] lanetli hatasını reddederiz.
20 Matta 10:29-30
Bölüm 14 –İnsanın Yaratılması ve Günaha Düşmesi
Tanrı’nın insanı topraktan yarattığına
onu kendi suretinde ve benzeyişinde –
[insanı] iyi, adil ve kutsal olarak;
Tanrı’nın isteği olan her şeyi
kendi iradesi ile yerine getirebilecek bir biçimde
oluşturup şekillendirdiğine inanırız.
Ancak insan onur içinde iken
ne bunu anladı21
ne de üstünlüğünü fark etti.
Kulağını şeytanın sözlerine vererek,
istekli bir biçimde kendisini günaha kurban etti,
ve bunun sonucu olan ölümü ve laneti üzerine aldı.
Tanrı’dan almış olduğu
yaşam ile ilgili buyruğu çiğnedi,
günahı ile gerçek yaşam olan Tanrı’dan ayrıldı
ve bütün doğası tamamıyla bozuldu.
Kendisini günahlı yapan insan,
tüm yollarında kötü,
bozuk
ve sapkın olup
fiziksel ve ruhsal ölüme maruz kaldı.
Tanrı’dan almış olduğu
bütün üstün hediyeleri kaybetti,
ve kendisini mazeretsiz bırakacak olan
tutabildiği ufak kırıntılar hariç
hiçbirisine sahip çıkamadı.
Daha da ötesi, Kutsal Yazılar’ın bize öğrettiği gibi
içimizdeki bütün aydınlık karanlığa dönüştü:
“Işık karanlıkta parlar
ve karanlık onu alt edememiştir.”22
Bu ayetlerde Yuhanna, insanı “karanlık” olarak nitelemiştir.
Bu yüzden insanın özgür iradesi olduğuna dair
her türlü öğretiyi reddederiz
insan günahın kölesi olduğundan
kendisine “gökten verilmedikçe”23
hiçbir şey yapamaz.
İsa Mesih’in,
“Baba bir kimseyi bana çekmedikçe,
o kimse bana gelemez”24
şeklindeki sözlerinden sonra
kim iyi bir iş yaptığını öne sürüp böbürlenebilir ki?
“Benliğe dayanan düşünce Tanrı'ya düşmandır”25
ayetini anlayan bir kişi
kendi iradesini nasıl yüceltebilir ki?
“Doğal haliyle kişi, Tanrı'nın Ruhuyla ilgili gerçekleri kabul etmez”26
gerçeği karşısında,
hangi insan kendi bilgeliğinden bahsedebilir ki?
Kısaca,
kendimiz hakkında, kendi kendimize,
“tek bir düşünce bile düşünemeyeceğimizi”
ve “bizi yeterli kılanın Tanrı”27 olduğunu bilen
bizler bir fikir üretebilir miyiz?
Ve bundan dolayı
elçinin söylediği
doğruluk içeren şu sözleri
sıkı ve sağlam bir şekilde durması gerekir:
“Çünkü kendisini hoşnut eden şeyi hem istemeniz,
hem de yapmanız için sizde etkin olan Tanrı'dır”28
“Bensiz hiçbir şey yapamazsınız”29
diyen İsa Mesih’in öğretişine göre,
O’nun işi olmadıkça
insanın anlayışı ve isteği
Tanrı’nın anlayışı ve isteği ile aynı olamaz.
21 Mezmur 49:20
22 Yuhanna 1:5
23 Yuhanna 3:27
24 Yuhanna 6:44
25 Romalılar 8:7
26 I.Korintliler 2:14;
27 II.Korintliler 3:5
28 Filipililer 2:13
29 Yuhanna 15:5
Bölüm 15 –Orijinal (ilk) Günah Doktrini
Adem’in itaatsizliğinden dolayı
orijinal günahın
bütün insan ırkına yayıldığına inanırız.
Orijinal günah bütün doğanın bozulmasıdır–
annelerinin karnındaki
küçük bebekleri bile etkileyen bozulmuşluk mirası,
insanların içinde
her türlü günahı üreten bir köktür.
Bundan dolayı Tanrı’nın gözünde
günah o kadar iğrenç, o kadar kötüdür ki,
tüm insan ırkını mahkum etmek için yeterlidir.
vaftizle bile
tamamen kalkmaz,
kökleri sökülmez,
zehirli bir pınar gibidir
günah ondan sürekli olarak kaynar.
Buna rağmen orijinal günah,
Tanrı’nın lütfu ve merhameti ile
affedilmiş olan Tanrı’nın çocuklarının üzerine
bir mahkumiyet getiremez–
ancak bu onları rehavete (uykuya) kaptırmamalı,
“ölüme götüren bu bedenden”30
sıklıkla kurtulmayı arzulayıp
inlemelerine rağmen
bu yozluğun her an bilincinde olmalıdırlar.
Bundan dolayı,
günahın taklit etme olayından başka bir şey olmadığını ileri süren
Pelagiyusçuların[10] hatalarını reddederiz.
30 Romalılar 7:24
Bölüm 16 –Seçilmişlik
İlk insan olan Adem’in
günahı yüzünden,
onun bütün soyu
yok oluşa ve mahvoluşa düşmüşken–
Tanrı’nın kendisini olduğu gibi,
merhametli ve adil olarak gösterdiğine inanırız.
Rabbimiz İsa Mesih’te,
mahvoluştan kendisine çektiği ve kurtardığı kişileri
işlerine bakmaksızın
Kendi saf iyiliğinden dolayı
ebedi ve değişmez olan hükmü ile
belirleyip seçen
Tanrı merhametlidir.
Geriye kalan kişileri,
kendilerini batırdıkları mahvolmaya ve düşmeye bırakmakta
Tanrı adildir.
Bölüm 17 –Düşmüş İnsanın Kurtulması
İyi olan Tanrımızın,
muhteşem hikmeti ve iyiliği sayesinde,
insan O’ndan titreyerek
kaçmasına rağmen,
kendisini hem fiziksel hem de ruhsal ölümün altına koyan
ve kendisini tamamen sefalete düşüren adamı görerek,
arayıp ve bulduğuna inanırız.
Tanrı,
“kadından doğacak olan”31
Oğlunu vaat ederek
yılanın başını ezeceğini 32
ve aracılığı ile [insanı] bereketleyeceğini söyleyerek
insanı teselli etmiştir.
31 Galatyalılar 4:4
32 Tekvin 3:15
Bölüm 18 –İsa Mesih’in Beden Alması
Tanrı’nın,
tek ve ebedi Oğlu’nu
kendi belirlediği zamanda
dünyaya göndererek,
kutsal peygamberlerin ağzından
kadim atalara verdiği vaadi yerine getirdiğini
itiraf ederiz.
Kutsal Ruh’un gücü sayesinde,
bir erkeğin katkısı olmadan
kutsanmış Bakire Meryem’in rahminde oluşan,
günah hariç
tüm zayıflıkları ile
tam gerçek insan doğasını alan Oğul;
“kul özünü aldı”
ve “insan benzeyişinde doğdu”33
ve O (Oğul), sadece bedensel olarak insan doğasını almakla kalmadı,
gerçek bir insanoğlu olabilmek için
aynı zamanda gerçek bir insan ruhu da aldı.
Bedenle birlikte ruh da kaybedildiği için,
O (Oğul)her ikisini de kurtarmak amacıyla
ikisini de üzerine aldı.
Mesih’in annesinden insan bedeni aldığını
reddeden Anabaptislerin delaletine karşı
şu gerçekleri itiraf ederiz;
O (Oğul) “çocuklarla aynı eti ve kanı aldı”;34
bedence “Davut’un soyundan gelen birisi”;35
“bedence Davut'un soyundan doğan”;36
“bakire Meryem’in rahminin ürünü”;37
“kadından doğan”;38
“Davut'un soyundan”;39
“İşay'ın kökünden”40
“Yahuda oymağından”41
Bedence Yahudilerin soyundan geldiğinden;
“İbrahim’in soyundandır”–
“İbrahim’in soyunun bedenini almıştır”
ve “günah dışında her yönden kardeşlerine benzeyen”42 biridir.
İşte bu yüzden O [İsa Mesih], bizim gerçek “İmanuel’imizdir”–
“İmanuel, `Tanrı bizimle' demektir.”43
33 Filipililer 2:7
34 İbraniler 2:14-15;
35 Elçilerin İşleri 2:30
36 Romalılar 1:3
37 Luka 1:42
38 Galatyalılar 4:4
39 II.Timoteyus 2:8
40 Romalılar 15:12
41 İbraniler 7:14
42 İbraniler 2:17; 4:15
43 Matta 1:23
Bölüm 19 –Mesih’in İki Doğası
Bu şekilde beden almış olan Oğul kişisinin
ayrılamaz bir biçimde
insan doğası ile
birleştiğine inanırız;
Tanrı’nın iki Oğlu olmamıştır,
iki ayrı kişi değil
ancak iki ayrı doğa tek bir kişide
her bir doğa kendi özgün niteliklerini kaybetmeyecek bir biçimde birleşmiştir.
Bu ilahi doğa (Oğlun Tanrı doğası), her zaman yaratılmamış olarak kalmıştır,
yeryüzünü ve cennetti doldurarak
ne günlerinin başlangıcı, ne yaşamının sonu vardır.44
Oğul insan doğası niteliklerini kaybetmemiştir,
yaratılmış olanın özelliklerine sahip olmaya devam edecektir–
günlerinin başlangıcı vardır;
ebedi olmayan bir doğası vardır
gerçek bir bedenin kısıtlamaları altındadır.
O (Oğul)
diriliş aracılığı ile
ölümsüzlüğü vermiş olsa bile
insan doğasının gerçekliği
buna rağmen değişmemiştir
çünkü bizlerin kurtuluşu ve dirilişi
bu bedenin gerçekliğine dayanmaktadır.
Bu iki doğa,
tek bir kişide öyle bir birleşmiştir ki,
ölüm bile bu iki doğayı birbirinden ayıramamıştır.
Buna göre
ölürken Baba’ya adamış olduğu
gerçek bir insan ruhu bedenini terk etti
Bu arada O’nun (Oğul’un) Tanrı doğası
mezarda yatarken bile
insan doğası ile olan birleşmişlikte kaldı;
küçük bir çocukken bile
O’nun Tanrılığı hiçbir zaman O’ndan ayrılmayıp
ancak bir süre için kendisini ortaya koymadı.
O’nun (İsa Mesih) gerçek Tanrı ve gerçek insan olduğunu
itiraf etmemizin sebepleri bunlardır:
kudreti ile
gerçek Tanrı ölüme zafer kazansın.
ve bedeninin güçsüzlüğü içindeki
gerçek insan bizim için ölebilsin.
44 İbraniler 7:3
Bölüm 20 –Tanrı’nın Mesih’teki Adaleti ve Merhameti
Mükemmel bir biçimde merhametli
ve adil olan
Tanrı’nın
en acı ıstırapla ve ölümle
günahın cezasını taşısın diye
kendi Oğlu’nu itaatsizliğin işlendiği doğayı alması için
gönderdiğine inanırız
Böylece Tanrı adaletini
bizim günahlarımızı üstlenen Oğluna bildirmiştir.
ve suçlu ve lanetlenmeyi hakketmiş olan bizlere
iyiliğini ve merhametini dökerek
en mükemmel sevgi aracılığıyla
Oğlu’nu bizim için ölüme vererek,
O’nun aracılığı ile
bizlerin sonsuz yaşamı olsun
ve ölümsüzlüğe sahip olalım diye
aklanmamız için
O’nu ölümden diriltti.
Bölüm 21 –Kefaret
bir ant ile belirlenmiş olan–
Melkisedek düzenine göre–
İsa Mesih’in sonsuza kadar baş kahin olduğuna;
peygamberlerin önceden bildirdikleri gibi
bizlerin günahlarını temizlemek için
çarmıh ağacı üzerinde
kendi kendini sunarak
ve değerli kanını dökerek
Baba’nın gazabını
tam bir tatmin ile yatıştırmak için
bizim yerimize
Baba’sının önünde,
kendi kendini sunduğuna inanırız.
[Kutsal Yazılar’da] şöyle yazılmıştır:
“esenliğimiz için gerekli olan ceza”
Tanrı’nın Oğlu üzerine konuldu
ve “bizler onun yaralarıyla şifa bulduk.”
“Kesime götürülen kuzu gibi” ölüme götürüldü;
“başkaldıranlarla bir sayıldı,”45
masumiyeti Pilatus tarafından
beyan edilmiş olsa da
Pontiyus Pilatus tarafından bir suçlu olarak mahkum edildi.
Çalmadığı malı
geri verdi46
ve “doğru kişi olarak doğru olmayanlar uğruna,”47
hem bedence hem ruhça acı çekti.
Günahlarımız için talep edilen
korkunç cezayı hissettiği zaman
“teri, toprağa düşen
iri kan damlalarına benziyordu.”48
“Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?”49 diye bağırdı.
Bizim günahlarımızın affedilmesi için
tüm bunlara katlandı.
Bu yüzden elçi Pavlus gibi bizlerinde,
“İsa Mesih'ten ve O'nun çarmıha gerilmiş olmasından
başka bir şey bilmemeye”50
kararlı olmamız doğru olacaktır çünkü
Rabbimiz “İsa Mesih'i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi süprüntü”51 sayarız.
Bütün teselliyi O’nun yaralarında buluruz,
Tanrı ile barışmak için,
sonsuza dek
inananları mükemmel yapan
tek bir kez için
sadece bir kurbandan
başka araçlar aramak ya da yaratmak ihtiyacında değiliz
İşte bu yüzden
İsa, Tanrı’nın meleği,
yani “Kurtarıcı” diye çağrılır–
“çünkü halkını günahlarından
kurtaracak olan O'dur.”52
45 İşaya. 53:4-12
46 Mezmur 69:4
47 I.Petrus 3:18
48 Luka 22:44
49 Matta 27:46
50 I.Korirntliler 2:2
51 Filipililer 3:8
52 Matta 1:21
Bölüm 22 –İmanla Aklanma
Bu büyük gizemin gerçek bilgisini elde etmemiz için
tüm faziletleri ile
İsa Mesih’e sarılan
ve O’nu kendisine ait kılan
ve O’ndan ayrı olarak
başka bir şeyi aramayan
Kutsal Ruh’un yüreklerimizde gerçek bir iman ateşi yaktığına
inanırız.
Buna göre,
kurtuluşumuzla ilgili talep edilen her şey
ya Mesih’te değildir;
ya da eğer her şey Mesih’te ise
o zaman iman ile kim Mesih’e sahip ise
onun tam bir kurtuluşu vardır.
Bundan dolayı,
Mesih’in yeterli olmadığını
Aynı zamanda başka şeylerin de gerekli olduğunu söylemek r
Tanrı’ya karşı yapılmış en büyük hakarettir–
Ki, bu doğru olsaydı
İsa Mesih sadece yarım bir kurtarıcı olacaktı.
Bu nedenle Pavlus’un da söylediği gibi
aklanmamız “sadece imanla”53
ya da “işlerden bağımsız” imanla gerçekleşmektedir.
Ancak,
daha da uygun bir şekilde ifade etmek gerekirse,
bizleri kurtaran imanın kendisidir
demek istemiyoruz–
iman yalnızca
doğruluğumuz olan İsa Mesih’e
sarılmamız için gerekli bir araçtır.
bizler için ve bizim yerimize
bütün kutsal işlerini yapmış olan
ve tüm faziletleri bizler için mümkün kılan
İsa Mesih doğruluğumuzdur.
Ve iman ise,
O’nunla (Mesih ile)
ve O’nun bütün yararları ile bizleri paydaş kılan bir araçtır.
O yararlar bizim olduğunda
bizim günahlarımızın
temizlenmesi için gerekenden fazladır
53 Romalılar 3:28
Bölüm 23 –Günahkarların Aklanması
İsa Mesih aracılığı ile
bereketlenmemizin günahlarımızın bağışlanmasında yattığına
ve bu sayede doğruluğumuzun Tanrı önünde olduğuna
Davut’un ve Pavlus’un da öğrettiği gibi,
işlerden ayrı olarak
Tanrı’nın doğruluk verdiği 54
insanın bereketlenmiş olduğuna inanırız.
Aynı elçinin söylediği gibi
“karşılıksız olarak” ya da “lütuf ile”
Mesih’in bedel ödemesi aracılığı ile aklandık.55
Bundan dolayı sonsuza dek sağlam olan
bu temeli sıkı tutuyoruz
Bütün yüceliği Tanrı’ya vererek,
kendimizi alçaltarak,
ne olduğumuzun bilerek;
faziletlerimiz ya da kendimiz için bir hak talep etmeyerek
ve kendisine iman ettiğimizde
çarmıha gerilmiş Mesih’in itaatinin bizim olduğuna
dayanıp ve güveniriz.
Bu bütün günahlarımızı örtmek
ve bundan bizi emin kılmak için
Tanrı’nın gelişi karşısında,
kendisini incir yaprağı ile örtmeye çalışırken titreyen
ilk atamız Adem’in yaptığını yapmaksızın
vicdanlarımızı korkudan, dehşetten ve terörden
özgür kılmaya yeterlidir.
Aslında
Tanrı’nın karşısına–
ne kadar küçük olursa olsun–
kendimize ya da başka bir yaratığa
güvenerek çıkmaya kalksaydık,
o zaman, vay bize, yutulurduk (yok olurduk).
İşte bu yüzden herkes Davut ile bu sözleri söylemelidir:
“Rab, kulunla yargıya girme,
çünkü hiçbir canlı senin karşında aklanmaz”56
54 Mezmur 32:1-2; Romalılar 4:6
55 Romalılar 3:24
56 Mezmur 143:2
Bölüm 24 –Günahkarların Kutsallaşması
Tanrı’nın Söz’ünün duyulmasıyla
ve Kutsal Ruh’un işleyişi ile insanda oluşan
bu gerçek imanın
insana yeniden doğuş verdiğine ve onu “yeni bir insan”57 yaparak
onun “yeni bir yaşam”58 sürmesini sağladığına
ve günahın köleliğinden özgür kıldığına
inanırız.
Bundan dolayı,
bu aklayıcı iman
insanları dindar ve kutsal bir yaşam sürmekten
soğutmak yerine,
tam aksine,
insanların içinde öyle bir şekilde işler ki,
ondan ayrı olarak
kendilerine olan sevgilerinden
ve yargılanma korkusundan kaynaklanan işleri yapacaklarına
Tanrı sevgisine dayanan işleri yaparlar.
İşte bu yüzden,
bu kutsal imanın insan için meyvesiz olması imkansızdır,
Bahsettiğimiz iman boş olan değil
Kutsal Yazılar’ın,
“sevgiyle etkin olan iman”59 olarak bahsettiği
Tanrı’nın Söz’ünde
insanın kendi kendine yapmasını
buyurduğu işleri etkin kılan imandır.
İmanın iyi kökünden kaynaklanan
bu işler,
O’nun lütfu ile kutsandığı için
Tanrı gözünde iyi ve kabul edilebilirdir.
Ancak bu işler
bizim aklanmamız için sayılmazlar–
çünkü bizler sadece İsa Mesih’e olan imanımızla
iyi işler yapmadan önce bile aklandık.
Eğer ilk olarak ağaç iyi değil ise,
bizim iyi işlerimizde ağacın meyvesinden
daha iyi olamazdı
Buna göre iyi işler yaparız,
ancak bu iyi işler bize bir hak kazandırmaz–
o zaman neyi hak ederiz?
Hatta yaptığımız iyi işler ile
O’nun bize değil,
bizim Tanrı’ya borcumuz vardır,
çünkü O “kendi iyi isteğine göre
hoşnut olduğu şeyi istememiz ve yapmamız için bizde çalışır”– 60
Şu yazılanları aklınızda tutun:
“Siz de böylece, size verilen buyrukların
hepsini yerine getirdikten sonra, `Biz değersiz kullarız;
sadece yapmamız gerekeni yaptık' deyin.”61
Ancak Tanrı’nın iyi işleri ödüllendirdiğini de
inkar etmek istemiyoruz–
fakat bu işler O’nun lütfu ile
O armağanlarını taçlandırır.
Daha da ötesi,
iyi işler yapsak bile
kurtuluşumuzu onların üzerine dayandırmayız;
çünkü cezalandırılmayı hakketmiş olan
ve benliğimizin kirletmediği
bir iş yapamayız.
Eğer bir tane bile [iyi iş] gösterebilseydik,
tek bir günahımızı bile hatırlaması
Tanrı’nın o işi reddetmesi için yeterliydi
sürüklenip savrularak
hiç güvencemiz olmaksızın
her zaman şüphe içinde olacaktık,
eğer Kurtarıcımızın acı çekmesinin ve ölümün
sağladığı yararlara dayanmasaydık
bizlerin zavallı vicdanına sürekli bir eziyet edilecekti.
57 II.Korintliler 5:17
58 Romalılar 6:4
59 Galatyalılar 5:6
60 Filipililer 2:13
61 Luka 17:10
Bölüm 25 –Yasanın Tamamlanması
İsa Mesih’in gelişi ile,
yasanın törensel ve sembolik anlamının bittiğine,
ön bildirilerin sona erdiğine
Hristiyanlar arasında
yürürlükten kaldırılması gerektiğine
inanıyoruz.
Ancak tüm bunların gerçeği özü
kendisinde tamamlanmış olan
İsa Mesih’te bizim için saklıdır.
Bununla birlikte,
yasa ve peygamberlerden alınmış tanıklıkları
Müjde’de bizi onaylasın
ve yaşamlarımızı tam bir doğruluk ile düzensin diye
Tanrı’nın isteğine göre
Tanrı’nın yüceliği için
kullanmaya devam ediyoruz
Bölüm 26 –Mesih’in Aracılığı
Tek ve biricik Aracımız ve Yakarışçımız
Adil olan İsa Mesih olmadıkça,
kimsenin Tanrı’ya gelemeyeceğine inanırız.62
Bu sebepten bizler insan olarak İlahi Yüceliğe girelim diye
Tanrısal ve insani doğa birlikte birleşerek
O insan oldu.
Aksi takdirde bizler [İlahi Yüceliğe] giremeyecektik.
Baba’nın kendisi ve biz arasında atamış olduğu
Fakat bu Aracı
bizleri yüceliği ile korkutmasın,
öyle ki, bizler kendi düşüncemize göre
başka birini aramayalım.
Çünkü ne cennetteki ne de dünyadaki varlıklar arasında
bizleri İsa Mesih’ten daha fazla
seven herhangi yoktur.
Kendisi, “Tanrı özüne sahip olduğu halde,”
buna rağmen “yüceliğinden soyunarak
bizler için “bir insan” ve “bir hizmetçi” özünü aldı63
ve kendisini “her yönden kardeşlerine”64 benzetti.
Başka bir aracı bulmak zorunda olduğumuzu farz edelim.
Bizler “Tanrı'nın düşmanlarıyken” 65 bizim için
canını verenden daha çok kim bizi sevebilir ki?
Saygın ve güçlü bir aracı bulmak zorunda olduğumuzu farz edelim.
“Baba’nın sağında”66
oturandan daha fazla kimin saygınlığı ve gücü var ki?
ve “gökte ve yeryüzünde”67
kendisinde tüm güç olandan başka kim var?
Tanrı’nın biricik Oğlu’ndan başka
sözü daha çok dinlenecek kim olabilir ki?
Buna göre katıksız bir inançsızlığın uygulamaları
azizleri onurlandırması gerekirken
tersine onlara onursuzluk getirmiştir.
Bunlar azizlerin asla yapmadıkları ve talep etmedikleri şeylerdi
görevini yerine getiren azizlerin
yazılarında görüldüğü gibi
onlar böyle bir uygulamayı sürekli olarak reddettiler.
Yalvarmaya layık olmadığımızı
söylememeliyiz–
meselemiz dualarımızı kendi saygınlığımıza
dayandırarak sunma meselesi değil,
iman aracılığı ile
bizlerin doğruluğu olan
Mesih İsa’nın
sadece saygınlığına ve mükemmelliğine
dayanarak dualarımızı sunma meselesidir.
Bu aptalca korkuyu–
yani inançsızlığı–
atmamızı haklı sebeplerden dolayı isteyen elçi
İsa Mesih’in, “her yönden kardeşlerine benzemesi” gerektiğini
bize söylüyor,
öyle ki, Tanrı'ya olan hizmetinde
merhametli ve sadık başkâhin olup
halkının günahlarını paklayabilsin68
Çünkü kendisi acı çekerek
sınandığına göre,
sınananlara
yardım edebilir.69
Daha da ötesi,
bizleri Tanrı’ya yaklaşma konusunda
teşvik etmek için
elçi böyle diyor:
“Gökleri aşmış olan büyük başkâhinimiz
Tanrı'nın Oğlu İsa varken,
açıkça benimsediğimiz inanca sımsıkı sarılalım.
Çünkü zayıflıklarımızda bize yakınlık duyamayan değil,
tersine, her alanda
bizim gibi sınanmış,
yine de günah işlememiş
bir başkâhinimiz vardır.
Bu nedenle
merhamete ermek
ve gerektiğinde bize yardım edecek lütfa kavuşmak için
Tanrı'nın lütuf tahtına
cesaretle yaklaşalım”70
Aynı elçi şöyle söylüyor:
“İsa'nın, kendi kanı sayesinde
kutsal yere girmeye özgürlüğümüz vardır.
İmanın
verdiği tam güvenceyle,
gidelim”71
Aynı şekilde,
“Mesih’in kâhinliği sonsuzdur.
Bu nedenle
O'nun aracılığıyla Tanrı'ya yaklaşanları
tamamen kurtarabilir,
çünkü onlara aracılık etmek için hep yaşamaktadır”72
Daha fazla neye ihtiyacımız var?
İsa Mesih’in kendisi beyan ediyor:
“Yol, gerçek ve yaşam ben'im;
Benim aracılığım olmadan
Baba'ya kimse gelemez.”73
Niçin bir başka
aracı arayalım?
Oğlu’nu bize Aracımız olarak vermek
Tanrı’yı hoşnut ettiğine göre
bir başkası için O’nu terk etmeyelim–
ki, o başkasını arasak da asla bulamayız.
Çünkü Tanrı, Oğlu’nu bize verdiğinde
günahlı olduğumuzu iyi biliyordu.
Bundan dolayı,
bizlere Rab’bin Duasında öğrettiği gibi,
Mesih’in buyruğuna itaat ederek,
tek Aracımız olan
Mesih aracılığında
O’nun adıyla
Baba’dan isteyeceğimiz her şeyi
Alacağımızdan emin olarak
Göklerdeki Babamızı çağırırız
62 I.Yuhanna 2:1
63 Filipililer. 2:6-8
64 İbraniler 2:17
65 Romalılar 5:10
66 Romalılar 8:34; İbraniler 1:3
67 Matta 28:18
68 İbraniler 2:17
69 İbraniler 2:18
70 İbraniler 4:14-16
71 İbraniler 10:19, 22
72 İbraniler 7:24-25
73 Yuhanna 14:6
Bölüm 27 –Kutsal Katolik (Evrensel) Kilise
Tek bir katolik ya da evrensel kilise dediğimiz–
İsa Mesih’te tam olan kurtuluşlarını bekleyen
O’nun kanı ile yıkanmış,
Kutsal Ruh tarafından kutsanmış ve mühürlenmiş,
gerçek Hristiyan imanlıların
kutsal bir cemaatine ve topluluğuna
inanıyor ve itiraf ediyoruz.
tebaasız bir halk olamayacağına göre
İsa Mesih ebedi Kral olması
gösteriyor ki,
bu kilise dünyanın başından beri var olmuştur
ve sonuna kadar da var olacaktır.
Bu kutsal kilise,
bir süre için
insanların gözünde
çok küçük
ya da sönmüş gibi gözükse de–
tüm dünyanın hiddetine karşı
Tanrı tarafından korumaktadır.
Örneğin
Ahav zamanında çok tehlikeli bir dönemde
Rab, İsrail'de Baal'ın önünde diz çökmemiş
yedi bin kişiyi74 korumuştur.
Böylece bu kutsal kilise,
belli bir yere ya da halk ile kısıtlı olmadı
ya da sınırlanıp
bağımlı olmadı.
Tüm dünyaya
yayılmış ve dağılmış olmasına rağmen
imanın gücü sayesinde,
tek ve aynı Ruh’ta
yürekte ve arzuda
birleşmiş ve bağlanmıştır
74 I.Krallar 19:18
Bölüm 28 –Kilise Üyelerinin Zorunlulukları
Bu kutsal cemaat ve topluluk
kurtulmuş olanların bir araya gelmesiyle oluştuğundan
ve kilisenin dışında bir kurtuluş olmadığına göre
kimsenin kiliseden çekilmemesi,
kişinin durumu ya da statüsü ne olursa olsun
kimsenin kendisiyle yetinmemesi
gerektiğine inanıyoruz.
Aynı bedende
birbirlerinin üyeleri olarak
Tanrı’nın kendilerine verdiği armağanlara göre
onun talimatlarına ve disiplinine uyarak
İsa Mesih’in boyunduruğuna boyun eğerek
ve birbirlerini bina etmek için hizmet ederek
kiliseye bağlanmaya ve birleşmeye
kilisenin birliğini korumaya
tüm insanlar mecburdurlar.
kilisenin dışındaki kimselerden
kendi kendilerini ayırarak
Tanrı’nın kiliseyi kurduğu yer nerede olursa olsun
bu topluluğa katılmak için
sivil otoriteler ve resmi hükümlerle yasaklamış da olsa
cezası fiziksel ve hatta ölümle bile sonuçlansa
Tanrı’nın Söz’üne göre
bu birliği daha etkin bir biçimde korunmak
bütün inananların görevidir,
Ve böylece
kiliseden kendilerini çeken
ya da kiliseye katılmayan herkes
Tanrı’nın düzenine karşı hareket eder.
Bölüm 29 –Gerçek Kilisenin Özellikleri
Dünya üzerindeki bütün [“hristiyan”] inanış biçimlerinin
“kilise” ismini kullanmayı kendilerine hak saydıkları günümüzde
Tanrı’nın Söz’ü aracılığı ile
gerçek kilisenin ne olduğunu
gayretle ve dikkatlice
ayırt etmek zorunda olduğumuza inanıyoruz.
Burada kilisedeki iyi olanların arasına
karışmış olan iki yüzlüler grubunu konuşmuyoruz,
bu kişiler fiziksel olarak kilisede olsalar bile
asla [gerçek] kilisenin parçası değillerdir.
Fakat konuştuğumuz şey
gerçek kilisenin bedeninin ve paydaşlığının
kendilerine “kilise” diyen [diğer] inanışlardan ayırt edilmesidir.
Gerçek kilise,
aşağıdaki özelliklere sahip olmasıyla tanınabilir:
Kilise
Müjde’nin pak vaazı ile meşguldür;
Mesih’in teşkil ettiği şekilde
pak sakramentlerin uygulanmasını sağlar;
hataları düzeltmek için
kilise disiplinini uygular.
Kısacası, Tanrı’nın pak Söz’üne uygun olarak
buna zıt olan her şeyi reddeder
ve tek Baş olarak İsa Mesih’i tutarak
kendi kendini yönetir.
Bu özellikler sayesinde bir kişi
gerçek kiliseyi tanıma konusunda emin olabilir–
ve hiç kimse bu kiliseden ayrılmamalıdır.
Kiliseye üye olabilecek kişilere gelince,
Hristiyan olmanın işaretleri aracılığı ile onları tanıyabiliriz:
açık bir şekilde iman
tek ve biricik Kurtarıcı olarak
İsa Mesih’i kabul ettikten sonra
ve günahtan kaçmak ve doğruluğu takip etmek.
Sağa sola sapmadan,
gerçek Tanrı’yı ve komşularını severek,
benliği ve benliğin işlerini kurban ederler.
İçlerinde büyük bir zayıflık olmasına rağmen
Kutsal Ruh aracılığı ile
bütün yaşamları boyunca
kendisine olan iman ile
günahların bağışlanmasına sahip oldukları
İsa Mesih’in itaati, ölümü, acıları ve kanı ile
her zaman yalvararak
ona karşı savaşır
Sahte kiliseye gelince,
Tanrı’nın Söz’ünden daha
kendisine ve kendisinin düzenlemelerine yetki verir;
Mesih’in boyunduruğuna
boyun eğmeyi istemez;
Mesih’in Söz’ünde buyurduğu gibi
Sakramentleri uygulamaz;
bunların yerine hoşnut oldukları bir biçimde
onlara (sakramentler) ekleyip çıkarırlar;
İsa Mesih’ten daha fazla
insan üzerine kuruludur;
Tanrı’nın Söz’üne göre kutsal yaşam sürenleri
ve kusurlarını, aç gözlülüğünü ve putperestliğini azarlayanlara
zulmeder.
Bu iki kiliseyi
hem tanımak
hem de birbirinden
ayırt etmek kolaydır.
Bölüm 30 –Kilisenin Yönetimi
Bu gerçek kilisenin,
Rabbimizin Söz’ünde öğrettiği
ruhsal düzene göre yönetilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Kilisede, Tanrı’nın Söz’ünü vaaz etmek
ve sakramentleri yönetmek için
görevliler ya da pastörler olmalıdır.
Aynı zamanda kilisenin konseyinin oluşturulması için
pastörlerle birlikte
[kilisede] presbiterler ve dyakonlar da olmalıdır.
hem fakirler
hem acı çekenler
ihtiyaçlarına göre
yardım ve teselli bulsunlar diye
Bu düzen ile
gerçek din korunur;
gerçek doktrin akışına devam eder;
ve kötüler ruhsal açıdan düzeltilir ve kontrol altında tutulur,
ihtiyaçlarına göre
fakir ve acı çekenler
yardıma kavuşur ve teselli bulur.
Bu düzen ile
kilisede,
her şey iyi bir şekilde
ve iyi bir düzende yapılır,
Pavlus’un Timoteyus’a verdiği
kurala göre75
belirlenen güvenilir kimseler
görevliler olarak seçilir.
75 I.Timoteyus 3
Bölüm 31 –Kilise Görevlileri
Tanrı’nın Söz’ünün görevlileri, presbiterleri ve dyakonları
kilisenin yasal bir biçimdeki seçimi ile
kendi görevlerine
Tanrı Sözünün öğrettiğine göre
Rab’bin isminde dua ile
ve iyi bir düzen içinde
seçilmesi gerektiğine inanırız.
Böylece herkes,
çağrısından emin olsun
ve bu çağrının Rab’den
geldiğine kesin olarak emin olsun diye
uygun olmayan bir şekilde kendisini öne çıkarmamaya
fakat Tanrı tarafından çağırılana kadar beklemeye dikkat etmelidir.
Söz’ün görevlilerine gelince,
evrensel kahin
ve kilisenin başı olan
İsa Mesih’in kulları olduklarına göre
her nerede olursa olsunlar,
her birinin aynı yetkisi ve aynı gücü vardır.
Ayrıca,
Tanrı’nın kutsal düzenini
bozulmaktan ve önemini yitirmesinden korumak için
herkesin,
mümkün olabildiğince
Söz’ün görevlilerine ve kilisenin presbiterlerine
yaptıkları görevden dolayı
özel bir saygı beslemesi
ve şikayet etmeden, çekişmeden ya da kavga etmeden
onlarla barış içerisinde olması gerektiğini söylüyoruz.
Bölüm 32 –Kilisenin Düzeni ve Disiplini
Kiliseleri yönetenlerin,
kilise bedeninin devam etmesi için
kendileri arasında belli bir düzen
kurmalarının ve bunu yerleştirmelerinin
faydalı ve iyi olduğuna inansak da,
bu kişilerin
tek Efendimiz olan
Mesih’in
bizler için
düzenlemiş olduğundan
sapmama konusunda her zaman dikkatli olmaları gerektiğine inanıyoruz.
Bu yüzden Tanrı’ya olan tapınmamızda
bütün insan icatlarını
ve yasaların üzerimize koyduğu
vicdanımızı herhangi bir şekilde
bağlayan ve zorlayan her şeyi reddederiz.
Kabul ettiklerimiz ise sadece,
herkesin Tanrı’ya itaatini sürdürmesinde
düzenin ve birliğin sağlanmasında
uygun olanlardır.
Bütün bu zorunluluklarla birlikte,
Tanrı’nın Söz’üne göre
aforoz uygulaması
olması gereklidir.
Bölüm 33 –Sakramentler
İyi olan Tanrımızın,
kabalığımızı ve zayıflığımızı bilerek
vaatlerini bizlerde mühürlemesi
bizler için olan iyi isteği ve lütfundan bizleri emin kılsın
ve aynı zamanda imanı güçlendirsin ve devam ettirsin diye
sakramentleri bizler için düzenlediğine inanıyoruz
bizlere verdiği kurtuluşu
bizlerde tasdik etsin diye
dışsal duyularımıza daha iyi bir şekilde göstererek
yüreklerimizde içsel olarak yaptıklarını göstermek için
ve de Söz’ü aracılığı ile anlayabilelim diye
Tanrı bu sakramentleri Müjde’nin Söz’üne ekledi.
Sakramentler,
Kutsal Ruh’un gücü sayesinde
Tanrı’nın içimizdeki işleyişi aracılığı ile
manevi ve görünmez olan bir şeyin
görünür işaretleri ve mühürleridir.
Böylece sakramentlerin gerçeği İsa Mesih olup
O’nsuz sakramentler hiçbir şey olacağından
sakramentler bizleri kandırmak ve aldatmak için
anlamsız ve içi boş işaretler değildir
Daha da ötesi,
Efendimiz Mesih’in bizler için düzenlediği
sakramentlerin sayısı tatminkarız.
Sadece iki adettir:
vaftiz sakramenti,
İsa Mesih’in Kutsal Sofrası (Rab’bin Sofrası).
Bölüm 34 –Vaftiz Sakramenti
Kendisinde Yasanın tamamlandığı İsa Mesih’in
kanının dökülmesi aracılığı ile,
günahların karşılığı ya da kefareti olarak
birisinin akıtacağı ya da akıtmak istediği
diğer bütün kan dökümlerine (kurban) bir son verdiğine
inanıyor ve itiraf ediyoruz.
Kan ile gerçekleştirilen
sünnetin kaldırıldığından
O (İsa) sünnet yerine
vaftiz sakramentini oluşturmuştur.
Bu sakrament ile Tanrı’nın kilisesine kabul edilir,
ve diğer bütün insanlardan ve dinlerden ayrılmış olur,
O’nun izini ve işaretini taşıyarak,
tamamen O’na adanmış olabiliriz.
Vaftiz sakramenti aynı zamanda
Babamız lütufkar olduğundan
sonsuza kadar bizim Tanrı’mız olacağına tanıklık eder.
Bundan dolayı
kendisine ait olanlara
“Baba’nın
ve Oğul’un
ve Kutsal Ruh'un adında”76
pak su ile vaftiz olmalarını buyurmuştur.
Tanrı bizlere bu şekilde
üzerimize dökülen suyun
bedenin kirini arıtması gibi,
vaftiz edilenin
üzerine serpiştirilen su
İsa Mesih’in kanında içsel olarak,
Kutsal Ruh aracılığı ile
ruhumuzda yaptığına aynı işe işaret eder.
Mesih’in kanı ruhu günahtan yıkar ve arındırır
gazap çocuklarıyken
Tanrı’nın çocuklarına dönüştürür.
Bu fiziksel su ile olmaz
ruhsal diyarımız olan
Kenan’a girmemiz
ve şeytan olan
Firavun’un zulmünden kaçmamız için
geçmemiz gereken kendi Kızıl Denizimiz olan
Tanrı’nın Oğlu’nun üzerimize serpiştirilen değerli kanıdır.
Bundan dolayı kilise görevlileri
bizlere gözle görünür olan sakrament verir,
ancak sakramentin işaret ettiğini–
açıkça görünmez hediyeleri ve lütufları;
bütün kirliliklerimiz ve adaletsizliklerimizden
ruhlarımızın yıkanması, paklanması ve arınmasını;
bütün teselliyle
yüreklerimizin yenilenmesi ve dolmasını;
O’nun babacan iyiliğinin
gerçek güvencesini vererek;
bütün işleriyle birlikte
“yeni insanı” giyinip “eskisini” çıkartmayı
Rab verir.
Bu sebepten dolayı,
iki defa doğamayacağımız için
sonsuz yaşama kavuşmak isteyen her hangi birinin
asla bir daha tekrar etmeksizin
sadece bir kere vaftiz olması gerektiğine inanıyoruz.
Bu vaftiz,
sadece su üzerimize dökülürken
ve vaftizi olduğumuz an için değil
fakat bütün yaşamlarımız
boyunca
[geçerli ve] faydalıdır.
Bu sebepten dolayı,
bir kez alınan
tek bir kez gerçekleştirilen vaftiz ile tatmin olmayan
ve inananların çocuklarının
vaftiz olmalarını yargılayan Anabaptist’lerin[11] hatalarından nefret ederiz.
İsrail’de küçük çocukların sünnet olması gibi,
bizim çocuklarımıza verilmiş olan
aynı vaadin temelinde
bizler çocuklarımızın vaftiz olması
ve antlaşmanın işareti ile mühürlenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Ve gerçekten
Mesih, yetişkinlerin arınması için döktüğü kanını
imanlıların çocukları için daha az dökmemiştir
Bu yüzden çocukların da
Mesih’in onlar için yaptığı işaret ve sakramenti
Rab’bin yasada çocuklar için
bir kuzu sunmayı buyurması gibi
İsa Mesih’in acı çekme ve ölme sakramentinin
doğduktan kısa bir süre sonra
kendilerine verilmesi için alması gerekir
İsa Mesih’in sakramenti budur.
Daha da ötesi,
Yahudiler için sünnetin yaptığı şeyi
çocuklarımız için vaftiz yapar.
Pavlus bu yüzden vaftize,
“Mesih'in sünneti,”77 demiştir.
76 Matta 28:19
77 Kololseliler 2:11
Bölüm 35 –Rabbin Sofrası Sakramenti
Kurtarıcımız İsa Mesih’in
ailesi olan
kilisesine,
aşılanmış ve yeniden doğmuş olan kişilerin
ruhça beslenmesi ve devam etmesi için
Rab'bin Sofrası sakramentini emrerttiğine ve teşkil ettiğine
inanıyor ve itiraf ediyoruz.
Yeniden doğmuş olan kişilerin iki yaşamı vardır.
Biri fiziksel ve geçici olandır–
Doğdukları ilk andan itibaren var olan
ve bütün herkesçe müşterek olan.
Diğeri ise ruhsal ve göksel olandır–
sadece Tanrı’nın seçmiş olduklarınca
İsa Mesih’in bedeninin paydaşlığında,
Müjde’nin Söz’ü aracılığı ile gelen,
ikinci doğumlarında verilen müşterek olan yaşam.
Böylece fiziksel ve dünyadaki hayatı desteklemek için
herkesçe müşterek olan
yaşamı verdiği gibi
dünyasal ve maddi bir ekmeği
Tanrı bizim için ayırdı.
sadece imanlılara ait olan
ruhsal ve göksel yaşamı desteklemek için
yaşayan bir ekmeği
cennetten [dünyaya]
iman aracılığı ile
uygun bir şekilde
ruhsal olarak kabul edilip
yenildiğinde
inananların ruhsal hayatını
besleyen ve devam ettiren
ismen İsa Mesih olanı gönderdi:
Bu ruhsal ve göksel ekmeği
temsil etmesi için
Mesih,
bedeninin sakramenti olarak dünyasal ve gözle görülür bir ekmeği,
kanının sakramenti olarak da şarabı atamıştır.
Bunu yaparak
aracılığı ile hayatımızı devam ettirdiğimiz
elimizle alıp tuttuğumuz
ve ağzımızla yiyip içtiğimiz sakramentler ne kadar gerçek ise
ruhsal yaşamlarımız için de
ruhumuza gerçekten aldığımız
tek Kurtarıcımız olan
Mesih’in gerçek bedeni ve kanı olan
sakramentlerin o kadar gerçek olduğunu
bize tanıklık eder.
Bu sakramentleri,
ruhumuzun eli ve ağzı olan iman ile alırız.
Tanrı’nın Ruhunun etkinliğinin
gizli ve anlaşılamaz olduğu
her ne kadar bunu yapma şekli
kavrayışımızın
ve anlayışımızın ötesine gitse de
Mesih temsil ettiği her şeyde
bu kutsal işaretler aracılığı ile
kendisi içimizde çalıştığından
İsa Mesih’in sakrametlerini
boş yere tayin etmediği,
şimdi açıktır.
Yediğimizin İsa’nın doğal bedeni
ve içtiğimizin İsa’nın kanı olduğunu söylerken
bir yanılgı içerisinde olmayız–
ancak bunu yeme şeklimiz
ağız yolu ile değil
Ruhta iman aracılığı iledir.
İsa Mesih her zaman
Babası olan Tanrı’nın sağında,
cennette oturmaya devam edecektir–
iman yolu ile bizlere
kendisini sunmaktan
asla geri kalmamaktadır.
Bu şölen, bütün yararları ile birlikte
Mesih’in kendisini bize sunduğu
ruhsal bir sofradır.
Bu sofrada hem O’nun kendisinden
hem de O’nun çarmıhtaki acılarının ve ölümünün erdemlerinden
hoşnut olmamızı sağlar,
bizlerin zayıf ve kederli ruhlarını,
O’nun bedeninden yiyerek
besler, güçlendirir ve teselli eder;
O’nun kanından içerek
ferahlatır ve yeniler.
Daha da ötesi,
sakramentler ve işaret ettikleri birleşmiş de olsalar,
bunlara her katılana bu ikisi birden nasip olmaz.
Kötü insanlar kendilerinin
mahkumiyetinin sakramentini alır
fakat sakramentin gerçeğini almazlar.
Yahuda [İskariyot] ve Büyücü Simon,
her ikisi de gerçekte sakrament almışlardır
ancak sakramentin işaret ettiği
Mesih’i almamışlardır.
O sadece imanlılar ile ilişki içindedir.
Sonuç olarak,
yumuşak huyluluk ve saygı ile
Tanrı’nın halkı olarak bir araya geldiğimizde
Kurtarıcımız olan Mesih’in ölümünün
kutsal hatırası eşliğinde
şükranla
birlik içinde olarak
ve imanımızı ve Hristiyan dinini
itiraf ederek
kutsal sakramenti alırız
Bundan dolayı kendisini dikkatlice sınamadan
“bu ekmeği yiyerek
ve bu kaseden içerek
kendi yargısını yiyip içmesin diye” 78
hiç kimse bu sofraya gelmemelidir.
Kısaca,
bu kutsal sakramentin kullanılması aracılığı ile,
Tanrı’ya ve komşularımıza karşı
gayretli bir sevgiye yönlendiriliriz.
Bundan dolayı
insanların sakramentlere eklediği ve karıştırdığı
bütün karışık fikirleri ve lanetli icatları
sakramentlerin kutsallığını bozduğu için reddederiz.
Ve Mesih’in ve elçilerin bizlere öğrettiği
yordam ile yetinerek,
bu konuda onların söylediği gibi
söylemeliyiz.
78I.Korintliler 11:27
Bölüm 36 –Hükümetler
İnsan ırkının bozulmuşluğu yüzünden
iyi olan Tanrımız, krallar, prensler ve sivil hükümetler atadığına
inanıyoruz.
İnsanın yasa tanımazlığının kontrol altına alınması,
ve insanlar arasındaki
her şeyin iyi bir düzen ile idare edilmesi için
dünyanın yasalar ve politika ile yönetilmesini ister.
Bu nedenle hükümetlerin ellerine,
kötülerin cezalandırılması
ve iyilerin korunması için
kılıç koymuştur.
Bu amaç uğruna çağrılmış olan yöneticilerin
Tanrı’yı hoşnut eden
toplumsal gelişime katkıda bulunmak için
Tanrı’nın yasasına bağımlı olma,
Müjde’nin vaazına
ve ilahi tapınmanın her parçasına
engel teşkil eden her unsuru ortadan kaldırma
görevleri vardır.
Onlar bunu yapmalılar;
kendilerine ait araçlarla
sorumluluklarına verilen alanlarda çalışırken
mutlak bir otorite uygulamaya yönelik
her türlü eğilimden kaçınmaları gerekir.
Böyle yapmaları durumunda
Tanrı’nın Söz’ü serbestçe yayılabilir;
İsa Mesih’in krallığı ilerleyebilir;
ve her türlü Hristiyan karşıtı güce karşı konulmuş olur*
Daha da ötesi herkes,
statü, durum ve rütbe farkı olmadan,
hükümete itaat etmeli,
ve vergilerini ödemeli,
ve temsilcilerine hürmet ve saygı göstermeli,
ve Tanrı’nın Söz’ü ile
çelişmeyen her konuda onlara itaat etmeli,
onların tüm yollarında
Rab’bin isteği onları yönlendirsin
dindarlıkla ve ahlaklı bir şekilde
esenlik dolu ve sakin bir hayat sürebilelim diye.
dua etmeliyiz.**
Bölüm 37 –Son Yargı
Son olarak bizler,
Tanrı’nın Söz’üne göre,
(hiçbir yaratığın bilmediği)
Rab'bin belirlediği zaman geldiğinde,
ve seçilmişlerin sayısı tamamlandığında
Rabbimiz İsa Mesih
aynen yükseldiği gibi,
büyük görkem ve yücelik içerisinde
bedence ve gözle görülür bir biçimde
yaşayanların ve ölülerin
üzerinde yargıç olduğunu beyan etmek için
göklerden gelecektir.
Bu eski dünyayı ise,
arıtmak için
alev ve ateş ile yakacaktır.
dünyanın
başlangıcından sonuna kadar yaşamış olan
erkekler, kadınlar ve çocuklar
O zaman bütün insanlar kişisel olarak
büyük yargıcın önünde gözükecek–
Baş meleğin seslenmesiyle
ve ilahi borazanın sesiyle79
oraya çağrılacaklar.
O günden önce ölenlerin hepsi,
topraktan dirileceklerdir
ruhları,
içinde yaşamış oldukları
kendi bedenleri ile katılıp birleştirilecektir.
O an yaşamakta olanların hepsine gelince
diğerleri gibi ölümü ölmeyecekler
“çürüyenden çürümezliğe”80
“göz açıp kapayana dek” değiştirilecekler.
Arkasından “kitaplar” (vicdanlar) açılacak,
ölüler, iyi ya da kötü
bu dünyada yaptıklarına göre yargılanacaklardır.81
Gerçekte bütün insanlar,
bu dünyanın
sadece oyun olarak nitelendirdiği
söyleyecekleri her boş sözün hesabını vereceklerdir.82
Arkasından insanların bütün sırları ve ikiyüzlülükleri
herkesin gözü önünde
açıkça meydana çıkarılacaktır.
Bu yüzden,
iyi sebeplerden dolayı,
bu yargı günü fikri bile
kötü insanlar için korkunç ve dehşet vericidir.
Fakat doğru ve seçilmiş olanlar için
onların kurtuluşları tam bir biçimde
o an tamamlanacağından
büyük mutluluk
ve büyük tesellidir.
O zaman işlerinin
ve çektikleri eziyetlerin meyvelerini alacaklardır;
onların masumiyeti herkes tarafından açıkça kabul edilecektir;
bu dünyada
kendilerine zulmeden, karşı gelen ve baskı uygulayan
kötüler üzerine Tanrı’nın getireceği
korkunç intikamı görecekler.
Kötüler,
kendi vicdanlarının tanıklığı ile
mahkum edileceklerdir–
“iblis ile onun melekleri için hazırlanmış
hiç sönmeyen ateşte”83
sadece işkence çekmek üzere
ölümsüz kılınacaklardır.
Tüm bunların aksine
imanlılar ve seçilmişler
onur ve yücelik ile taçlandırılacaklardır.
Tanrı’nın Oğlu,
Baba’sı Tanrı ile kutsal ve seçilmiş melekler önünde
“onların adını itiraf edecek”84
“onların gözlerinden bütün yaşları silecektir”85
her ne kadar günümüzde
bir çok yargıçlar ve görevliler tarafından
din düşmanı ve şeytan olarak yargılansalar da
Bu gözyaşlarının sebebinin–
“Tanrı’nın Oğlu’nun amacından dolayı” olduğu bilinecektir.
Ve lütufkar bir ödül olarak
insan yüreğinin
asla hayal edemeyeceği bir şekilde
Rab onları görkem sahibi yapacak
Böylece Tanrı’nın,
Rab’bimiz İsa Mesih’teki vaatlerinden
tam bir sevinç alalım diye
o büyük günü özlemle bekliyoruz.
79I.Selanikliler 4:16
80I.Korintliler 15:51-53
81Vahiy 20:12
82Matta 12:36
83Matta 25:41
84Matta 10:32
85Vahiy 7:17
Kaynakça
Ecumenical Creeds and Reforomed Confessions
(Grand Rapids, Michigan: CRC Publications), 1988
[1] Tanrı’nın basitliği: 1-) Tanrı, “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” olarak bölünemez. 2-) Tanrı’nın nitelikleri –iyiliği, kutsallığı, merhameti, v.s.- birbirinden ayrılamaz; O’nun özünden ayrılamaz
[2] İngilizcede Marcion. (Pontuslu; İ.S. 80–160) Sadece Pavlus’u elçi olarak kabul ettiği halde Pastörel mektupları da kabul etmedi. Luka Müjdesinin küçük bir kısmını kabul etti. Eski Ahit’i red etti. Ona göre Eski Ahit’teki Tanrı yaratıcı, yasa veren ve adil olan Tanrı’dır. Fakat İsa Mesih’in Babası olan Tanrı tam farklı bir Tanrı’dır. Mesih gelmeden önce hiç kimse bu Tanrı hakkında bir şey bilmezdi. Yeni Ahit’te Tanrı lütufkar, merhametli ve kurtaran Tanrı’dır.
[3] İngilizcede Mani. Marcion’un öğretişinden çok fazla etkilenmiştir. Mani (İ.S. 216–276) Suriye ve Pers bölgelerinde yaşadı. Gnostisizimin en son temsilcilerinden biridir. Onun öğretişi (Manichaeism) Manikeizim’dir. İki ayrı tanrıya inanır: Işık Tanrı ve Karanlık Tanrı. Maddenin kötü olduğuna inandığı için insanın fiziksel yapısının mutlak kötülükle dolu olduğunu düşündü. Ona göre insanlar canlarını gnosis (bilgi) aracılığıyla uyandırabilirdi. İsa Mesih dünyaya gelen pek çok kurtarıcıdan biri olarak kabul ettiği gibi O’nun bedende dünyaya geldiğini kabul etmedi.
[4] İngilizcede Praxeas (İ.S. 225-250). Kilise Babalarından Tertulyan ona karşı bir kitap yazdı. Baba ve Oğul’un aralarında bir fark olmaksızın aynı olduğunu düşündü. Baba’nın bakire Meryem’in rahmine girerek Oğul olduğunu, böylece oğulun acı çekerek ölüp dirildiğini ileri sürdü.
[5] Sabellius (Romalı; İ.S. 198–220). Tanrı’nın Krallığını ‘Modalistik Monarşizm’ olarak yorumladı. Yani Tanrı’nın üç farklı maske kullandığını düşündü. Çok Tanrıcılık görüşüne katılmayıp Tanrı’nın birliğini vurgulamaya çalıştı. Ona göre “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” ifadeleri sadece Kutsal Kitap’ta kelime olarak vardır; ancak hepsi tek kişidirBir Tanrı’nın kendisini tarih içinde üç farklı maske ile açıkladığını düşündü. Bunların hepsi de ona göre Baba idi. Yani Baba geçici bir zaman için Oğul şeklini ve daha sonra ise Kutsal Ruh şeklini kullanmış oldu.
[6] Samosatalı Pavlus (Antakya Episkoposu 260-272). İsa Mesih’in diğer insanlardan çok farklı olmadığını ileri sürdü. İsa Mesih’in kişisel gayret ile Tanrı’ya diğer insanlardan daha fazla yakın olduğunu savundu. Yani İsa’yı, Tanrı ile ahlaki düzeyde iyi bir ilişki kurmuş kişi olarak düşündü. Böylece bu ilişkinin sonucunda İsa’nın insanlığının bittiğini ve O’nun bu şekilde Tanrı olduğunu düşündü. Antakya Konseyinde (İ.S.268) afaroz edildi.
[7] Ariyus (İ.S. 250– 336). İskenderiye’li dir (Mısır). ‘Polytheizim’ (çok tanrıcılık) inancından kaçmak istedi. Ona göre bu Tek Tanrı yalnız Tanrı Baba’dır; Oğul Tanrı ve Kutsal Ruh Tanrı yoktur. İsa’nın özel bir kişi olarak Baba Tanrı tarafından yaratılışın başlangıcında yaratıldığını düşündü. İsa’nın fiziksel dünya ile Tanrı arasında aracılık yaptığını düşündü. Çünkü Tanrı çok yüce olduğundan dünyaya dokumazdı. İsa’yı kurtuluş yolu için itaat ile insanlara örnek olmuş biri olarak değerlendirdi.
[8] İngilizcede Manicheans.
[9] İngilizcede Epicurean. Epicurus (İ.Ö. 341-270). Temel olarak bu dünyadaki yaşamın amacını zevklerde aradı. İnsanlara ve kendine zarar vermeden, dikkatlice ve bilgece hayatın zevklerini yaşamayı amaçladı. Böylece tecrübeler yoluyla bilgiye ulaşılacağını düşündü. Bu düşünce aşırı bağımsızlık fikrini getirdiğinden böyle düşünen kimseler toplum içinde sorumluluk almak istemediler. Pavlus da epikürcüler ile konuştu.
[10] İngilizcede Pelagian. Pelagius (Britanyalı, İ.S. 400 – 431). Kendisi Roma’da ve daha sonra kuzey Afrika’da öğretiş verdi. Pelagius’a göre Adem’in düşüşünün insanın iradesini hiç etkilemediğini düşündü. Bu durumda ‘İlk Günah’ diye bir şey ve bunun suçluluğu, bozulmuşluğu diye bir şey olamazdı. Pelagius’a göre Hrıstiyan olmayan biri Tanrı’dan bir yardıma ihtiyaç duymaksızın kendi çabası ile Hristiyan olabilirdi. Hrıstiyanların Tanrı’nın yardımı olmadan her şeyi çok mükemmel yapabileceğine inandı. Bir anlamda insanların iyi işlerle kurtulacağına inandı.
[11] “Ana” tekrar, “baptist” vaftiz anlamındadır; “Anabaptist” düşünce reform döneminde Katoliklerden ve Reformculardan ayrı bir görüşe sahiptirler. Tek bir inanç doktrinleri olmayan bir grup olarak kaldılar, kendi içlerinde değişik görüşler vardı. Hepsinin ortak yönü ise Katoliklerin vaftizini ve çocukların vaftiz edilmesini red etmeleriydi. Ancak Reformcular vaftizin dördüncü yüzyıldan beri devam eden prensiplerden dolayı “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” adıyla geçerli olduğunu vurgulayarak onlara karşı çıktılar.