KİLİSE TAKVİMİ
&
Hristiyan İbadeti
Oruç
(fasting)
Reform inancının dini tapınış ve sebt günü için olan öğretisinin temelinde ON EMİR vardır. Böylece farklı vakit ve mevsimlerde ilan edilen ciddi oruçlar[1] olağan dini tapınışın parçalarından biri olarak kabul edilir. Böylece İkinci emrin sadece tek olan Tanrı’ya tapınma sunulması yönündeki uyarısını Tanrı’nın kendi sözündeki düzenlemesine uygun olan tapınışı bütün kuralları ile yerine getirmek, bir bütün halinde bunları korumak ve ibadeti Tanrı’nın sözünde karşı çıktığı her şeye karşı çıkmak prensibi içinde değerlendiririz. Bu durumda kilise, oruç disiplinini İkinci Emrin şart koştuğu sorumluluklar içinde görür.
Öyleyse orucu doğru bir şekilde öğretmek, ibadet uygulamaları içinde yer vermek, teşvik etmek ve orucu ilan etmek Kilise önderlerinin sorumluluklarına dahildir.
2. yüzyıldaki ‘Didake’ öğreti kitabından o dönemdeki Hristiyanlara Çarşamba ve Cuma günü oruç tutmaları öğretildiğini görmekteyiz. Bundan başka Hristiyanların Diriliş Bayramından önce (Paskalya) oruç tuttukları bilinmektedir. Vaftizi Paskalya pazarı yapmayı seçen kiliseler vaftiz olmaya hazırlanan öğrencilerin eğitiminde oruç disiplinine ciddi bir şekilde yer verir ve uygulanmasına dikkat ederdi.
Ancak Oruç Öğretisi için sadece tarihsel örneklere değil, Kutsal Kitabın ne dediğine de bakmalıyız. Oruç hakkında önümüzdeki tarihsel uygulamalar bizlere kiliselerin orucu toplu ve kişisel tapınma hayatının bir parçası içinde görüp nasıl ciddiye aldıklarını gösteren birer örneklerdir. O halde Hristiyan bir kişi Paskalya Bayramından önceki oruç dönemi dışında Tanrı’ya getirmek istediği özel bir durum için ya da kendi ruhani hayatının disiplini için oruç tutmak isterse bunu ne zaman tutmalıdır? Kişiler Pazar ve Bayram günleri dışında, bayram haftaları haricindeki dilediği günlerde oruç tutabilir. Çünkü oruçta esas olan şey takvimsel hesaplamalar değildir. Orucun değeri tutulduğu gün ile ilişkili değildir. Unutmayın, Tanrı hangi gün oruç tuttuğunuz ile değil, nasıl oruç tuttuğunuz ile ilgileniyor. Dünyada halen pek çok yerde bir çok Hristiyanın Çarşamba ve Cuma günü oruç tuttuğunu düşünürsek, adlarını ve sayılarını bilmediğimiz, farklı kiliselerden, farklı geleneklerden iman kardeşlerimizle aynı günlerde birlikte oruç tutmak; tüm farklılıklarımıza rağmen Tek Kutsal Elçisel ve Evrensel Kiliseye ait olduğumuzu düşünerek onlarla aynı günlerde oruç tutmak da ayrı bir bereket olabilir diyebiliriz.
Kilisesel oruç düzenlemeleri çoğulcu birlikteliği sağlamak açısından önemlidir. Çünkü orucu sadece kişisel kararlarımıza bağlı olarak değil, Tanrı’nın Sözünde tapınmanın bir diğer parçası olarak gördüğümüz için oruç tutarız. Böylece nasıl hep bir ağızdan ilahiler söylüyorsak, nasıl iman açıklamasına hep birlikte katılıyorsak, nasıl hep birlikte övgü ve şükran dualarımız ile Tanrı’ya secde kılıyorsak, kilise ilan ettiği oruç ile Tanrı’nın önünde bir bedeni oluşturan üyeler olarak hep birlikte durabilmeyi pratik etmek de bir berekettir.
Kutsal Yasa ve Peygamberlerin örneğini izleyen Kilise, orucu ilan edip uygulamaya geçmeden önce cemaate yürekten orucu öğretmelidir.[2] Uyanış tecrübesi yaşamış olan kiliseler ruhsal açıdan durgun ya da kuru olduğunu hissettikleri her dönemde dualı oruç tutmuşlardır. Kutsal Kitapta Tanrı halkının takvime göre (7. ayın 10. günü) tuttuğu en belirgin oruç, kefaret orucuydu[3]. Bundan başka 4.ayın 7.günü, 5.ayın 9.günü, 7.ayın 3.günü, 10.ayın 10.günü oruç tutmaktaydılar[4]. Buna karşın Kutsal Kitapta Tanrı halkı üzüntülü ve sıkıntılı oldukları durumlarda (I.Samuel 1:7), ülkenin geleceği için endişe duyduklarında (II.Samuel 1:12), günahtan dönmek ve tövbe etmek istediklerinde (I.Samuel 7:6), Tanrı’dan ve O’nun öfkesinden korkulduğu zamanlarda (II.Samuel 12:6), günaha düştüklerinde (Ezra 10:6), endişe ve karışıklığın olduğu zamanlarda (Hakimler 20:26), tehdit ve korku olduğu zamanlarda (II.Tarihler 20:3) oruç tutmaktaydılar.
Öyleyse kilise, cemaatin birlikte yaptığı tapınmanın bir parçası olarak belirli dönemlerde oruç ilan eder. Ancak diğer yandan da kişilere takvimsel hesaplara bağlı kalmadan yılın diğer zamanlarında da kişisel olarak oruç tutmalarını öğretir. Kilise nasıl bedeni oluşturan her bir üyeye kilisenin ibadet zamanları dışında da gündelik dua, Kelam okuması prensibini öğretiyorsa, bu uygulamaların içinde bireysel olarak oruç tutmayı da öğretmelidir.
Kutsal Kitap öğretisinde “oruç” dediğimizde “dualı oruç” işaret edilir. Bu yüzden Kiliseler oruç ilan ettiklerinde oruç dönemi boyunca cemaatin ayrı ayrı yerlerde birlikte kullanacağı bir Kutsal Kitap okuma rehberi ve kilisenin yararı için belirlenmiş ortak dua konularını içeren dua takvimi hazırlanması oruç tutan kimselerin dikkatlerini kendilerinden öte kilise ve dünyaya çevirecektir. Böylece kişiler sadece “ben” merkezli oruç tutma eksikliğinden korunmuş olurlar. Diğer yandan kiliseden ayrı olarak kişisel dilekleri ve ihtiyaçları (evlilik, iş, v.s.) için oruç tutacak kimseler kiliseye müracaat ettiklerinde onlara da belirli okuma parçaları belirlemek kilise önderlerinin sorumluluğundadır. Diğer yandan kilisede hizmet için ataması yapılacak kimseler ve onları atayacak kimselerin atama töreninden önce oruç tutmaları Kelami bir uygulamadır (Elçilerin İşleri 13:1-3).