VAAZ/KELAM ÇALIŞMASI TASLAĞI
Galatyalılar Mektubu Üzerine Bir İnceleme
Müjde eşsizdir:
I. (1:1-5)
II. (1:6-10)
III. (1:11-2:21) a. (1:11-17) b. (1:18-2:10) c. (2:11-21)
Müjde üstündür:
IV. (3:1-4:31) a. (3:1-5) b. (3:6-4:11)
c. (4:12-20) d. (4:21-31)
Müjde özgürlüktür:
V. (5:1-6:10) a. (5:1-15) b. (5:16-6:6) c. (6:7-10) VI. (6:11-18)
Kısaltmalar:
BİA: Belçika İnanç Açıklaması
Hİ: Heildelberg İlmihali
WİA.: Westminster İnanç Açıklaması
WKİ: Westminster Kısa İlmihal
WUİ: Westminster Uzun İlmihal
IV.b. (3:6-4:11)
3:6-14 ayetleri 1. bölüm
3:15-25 ayetleri 2. bölüm
3:25-29 ayetleri 3. bölüm
4:1-11 ayetleri 4. bölüm
Koloseliler 1:14 O'nda [MESİH’te]
kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz.
Kurtuluş kazanılmış bir şey
ise, bu sahte öğretmenlerin yoluna gidenler neyin çabasını verecekler? 4:4-5
ayetleri başka bir şey mi söylüyor? Mesih Yasa altında doğarak kendisine
inananlara oğulluk özgürlüğünü vermedi mi? Her şeyin Mirasçısı olan Mesih
(İbraniler 1:2) Yasa altında doğarak kendisine inananlara bağışladığı oğulluk
ile onları yeni bir halk yapmadı mı; inananları kendi soyu olarak (İşaya 53:10)
seçmedi mi? Bütün bunlar için alçalıp aramıza gelmedi mi (4:4-5)?
Geçici olarak eğitmenimiz
olan Yasa ile gözetim altında olan bizler (4:2), Mesih’te mirasımızı alalım diye
Mesih açıkça dünyanın gözü önünde çarmıha gerildi. Böylece Galatya’daki
kiliseler dünyanın temel ilkelerinden (4:3) lütuf sayesinde ayrılmışken; ne
ulusların eski zamandaki köleliğine (4:8) ne de Yahudilerin Mesih’ten önceki
yaşayışlarına (4:9-11) tekrar dönerek köle olamazdı.
Vaftiz konusundan sonra
(3:26-29) 4:1-11 ayetlerine baktığımızda, vaftizli kimselerin imanda çocuk gibi
değil, imanda yetişkin olarak yaşaması gerektiğini görmekteyiz. Öyleyse
vaftizine layık bir şekilde yaşamamak, değersiz ve etkisiz ilkelerin köleliğine
dönmek olacaktır (4:8-11).
4:1 Şunu demek istiyorum: Mirasçı her
şeyin sahibiyse de, çocuk olduğu sürece köleden farksızdır.
2 Babasının belirlediği zamana dek
vasilerin, vekillerin gözetimi altındadır.
İbrahim’e verilen vaatlere,
kutsamalara kendi mirasımız olarak sahip olalım diye Yasa’nın gözetmenliği
altındaki çocukluğumuza dönemeyiz. Miras yetişkinlere verilen bir şeydir.
Çocukluk süresinde miras yetkili vasilerin gözetimi altındadır. Mesih de uygun
zamanda gelerek Yasa’nın işlevini tamamlamış, Yahudilere ve Uluslara kendi
oğulluğunu ve özgürlüğünü vererek onların mirasa kavuşmalarını sağlamıştır.
İleri Çalışma Notu
WİA.VIII/1, WUİ.43-45
Çocuklar miras hak ve
ayrıcalıklarına kavuşmak için yetişkin olmayı beklemek durumundadırlar. Böylece
çocuklar yetişkinliğe eriştiklerinde vasilere bağımlılıktan çıkarlar –özgür
olurlar. Yasa altında yaşamaya çalışmayı öğretenler bu durumda imanlıları
mirastan mahrum etmektedirler.
4:3 Bunun gibi, biz de ruhsal yönden
çocukken, dünyanın temel ilkelerine bağlı yaşayan kölelerdik.
Bizleri göksel mirasımızdan
alıkoymak isteyen şeyler dünyasal olan şeylerdir. Mesih’teki özgürlüğümüze,
Tanrı’daki sevinç ve esenliğimize engel teşkil eden şeyler dünyasal şeylerdir.
Mesih’in eşsizliğini, çarmıhını güçsüz ya da yetersiz gösteren ya da bunu
reddeden şeyler dünyasal şeylerdir. O halde dünyayı doğru anlamak için önce
Mesih’i doğru anlamamız gerekmektedir.
4:3 ayeti
“Mesih’ten Önce” ve
“Mesih’ten Sonra” şeklinde bir zaman ayrımına gidiyor: ve“çocukken
köleydik” diyor. 4:4-5 ayetinde bu duruma
“zaman dolunca Mesih geldi, oğulluk
hakkını aldık” şeklinde açıklama getiriyor.
Bu durumda 4:3 ayeti
“köleydik” derken 4:4-5 ayeti
“oğulluk hakkını aldık; özgürüz”
şeklinde bir açıklama getiriyor.
Benzer şekilde 3:23-25
ayetlerine bakalım:
3:23 Bu iman gelmeden önce Yasa altında hapsedilmiştik, gelecek iman
açıklanıncaya dek Yasa'nın tutuklusuyduk.
24 Yani imanla aklanalım diye Mesih'in gelişine dek Yasa eğitmenimiz oldu.
25 Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa'nın denetiminde değiliz.
4:3 ayeti ile 3:23 ayeti
aynı paralellikte “Mesih’ten önce Yasa’nın
tutuklusuyduk –Özgür Değildik” demektedir. Bu özgür olmadığımız süreç eğitim
zamanı olarak tanımlanıyor.
4:4-5 ayetleri ile 3:25
ayeti de aynı paralellikte “Yasa'nın
denetiminde değiliz; yani Mesih’in Oğulluğu Bize Verildi; Özgürüz”
demektedir.
Yersel olanın değersizliğini
görmek ve göksel olanın değerini anlamak için dünyanın temel ilkelerini doğru
ayırt etmeliyiz. Yersel olanın geçiciliğini görmek ve göksel olanın kalıcılığına
bakarak yaşayabilmek için “Müjde Gerçeğine” göre bir bakış açısına sahip
olmalıyız. Bizleri göksel olan şeylerden alıkoymak isteyen şeyler de bu durumda
düşmüş bir dünyanın temel ilkeleridir.
4:4-5 Ama zaman dolunca Tanrı, Yasa
altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan
öz Oğlu'nu gönderdi. Öyle ki, bizler oğulluk hakkını alalım.
Çocukken bir aile ya da
yetişkin birinin gözetimindeydik. Bize ne yapmamız, ne yapmamamız konusunda
onlar eğitmen oldu. Yemek istemediğimiz şeyler karşısında ya da yapmak
istemediğimiz şeyler karşısında disiplin ve ceza ile uyarıldık, onların desteği
ve gözetimi ile eğitildik.
Böylece onların gözetimi
altında gitmek istemediğimiz okullarda, sevmediğimiz derslerden ayrıca
öğretmenler gözetiminde çalıştırıldık; yemek, uyku, tatil, v.s. her konuda
yaşamımız onlar tarafından düzenlendi. Nerede ne şekil konuşmamız ve davranmamız
gerektiği ya da nerede ne şekil konuşmamamız ve davranmamamız gerektiği bize
onlar tarafından öğretildi.
Ama bizler yetişkin yaşa
geldiğimizde onların bu disiplin, gözetim ve eğitimciliği ile hayatı kendi
başımıza yaşamaya hazır olduk. Yani özgür olduk. Çocuk olarak büyüdüğümüz
zamanda ailenin mirasının zaman geldiğinde bize kalacağını biliyorduk; ama miras
üzerinde yasal bir talepte bulunma ya da söz söyleme hakkımız yoktu. Gerçekte
anne ve babamızın olan, ancak kendimiz
çalışıp kazanıp biriktirmediğimiz bir mirasın (bir malın, evin, paranın,
ünün) yetişkin yaşa geldiğimizde bizim olacağını bilerek büyüdük.
Böylece zaman gelince bizim
çalışarak kazanmadığımız bir varlığın (mirasın) sahibi, çocukluktan yetişkinliğe
geçmiş olan bizler olduk.
4:4-5 ayeti bu durumu
“zamanının dolduğunda gelen Mesih” ile
ilişkilendiriyor. Yasa altında bizler vaatlere baktık; İbrahim’in mirasına
baktık ama bunlara sahip değildik. Yasa’nın emirleri ve yasakları Mesih
gelinceye kadar bizlerin eğiticisi oldu; bizleri yetişkin kimseler olmamız için
hazırladı. Böylece bizler de ruhsal yönden çocukken (4:3), Yasa
altında doğan Mesih aracılığı ile oğulluk özgürlüğünü alalım diye (4:4-5)
Mesih bizim için lanetlenerek bizi Yasa'nın lanetinden kurtardı (3:13-14).
Yasa ve vaatlerin işaret
ettiği her bereket Mesih’in oğulluğunun bize sayılması sayesinde bize
bağışlandı.
Vaftizimizi
–Mesih’teki işaretlenmemizi-
hatırlamak kadar Mesih’in nasıl büyük bir alçalışla aramıza geldiğini
hatırlarsak, Mesih’in hizmeti ve tanıklığının en doruk noktası olan çarmıha
bakarsak, kurtuluşumuzun ne denli gizemli, ne denli eşsiz ve paha biçilemez
olduğunu görebiliriz; ve ancak bu şekilde ellerimizin işlerinin Mesih’in kurbanı
ve lütfu karşısında ne kadar değersiz olduğunu görebiliriz.
Galatyalı imanlılar yasacı
sahte öğretmenlerin “sünnet” ile
yerleştirmeye çalıştıkları öğretişlerine karşılık
“vaftiz” ve bununla ilgili olarak Mesih’le birleşmişlik, Mesih’teki
lütuf konusunu doğru anlaması ve Tanrı’nın çocukları olarak özgürlüklerine sahip
çıkması gerekmekteydi.
İleri Çalışma Notu
- WİA.VIII/3-4
- WİA.VIII/2 Üçlübirliğin ikinci üyesi,
sonsuz Tanrı’nın kendisi, Baba’yla eş ve aynı özden olan Tanrı’nın Oğlu,
zaman dolunca, bütün gerekli nitelikleriyle ve bunların zayıflıklarıyla birlikte
ancak günahsız bir şekilde Kutsal Ruh’un gücüyle bakire Meryem’in rahmine düşmüş
ve onun özünden olarak insan doğasını üzerine almıştır. Böylece kendi başlarına
bir bütün olan iki ayrı ve mükemmel doğa, yani Tanrı ve insan, birbirlerinden
ayrılamayacak şekilde tek bir kişide, birbirine dönüşmeden, birleşmeden ve
karışmadan bütünleşmiştir. Öyle ki, bu kişi Tanrı’nın kendisi ve tamamen de
insandır, fakat tek bir Mesih ve Tanrı ile insan arasındaki tek Aracıdır.
- WİA.XII/1. Tanrı, Kendi biricik Oğlu
İsa Mesih’te ve O’nun için, aklanmış olan herkesi oğulluğa alınma lütfuna ortak
kılmıştır, aklananlar bu suretle, Tanrı çocuklarının sayısına dahil
edilirler, bunun getirdiği özgürlük ve ayrıcalıklardan faydalanırlar, Tanrı’nın
ismi onlar üzerine yazılır, oğulluk Ruhunu alırlar, lütuf tahtına cesaretle
yaklaşabilirler, Abba, Baba diye seslenebilme yetisi verilir, Tanrı onlara acır,
korur, gereksinimlerini karşılar ve bir Baba gibi onları terbiye eder: ancak
asla atılmazlar, fakat kurtuluş günü için mühürlenirler; ve sonsuz kurtuluşun
mirasçıları olarak vaatleri miras alırlar.
4:4-5 ayetlerinin ne
dediğine dikkat edin: “sizler Mesih
sayesinde özgürlüğe kavuşmuş Tanrı çocuklarısınız”.
Yasacı öğretmenlerin
tezlerine karşı en temel savunma bu ayetlerde özetlenmiştir. Böylece Mektubun
alıcıları Yasa altında “çocuk-köle”
olarak devam etmek yerine vaatlerin ve mirasın
efendisi (sahibi, yetkilisi) olarak, Mesih’te
“yetişkin-özgür” kimseler olarak yaşamaya davet edilmektedir.
Galatyalılar 3:10-14,
II.Korintliler 5:21, Filipililer 2:7; İbraniler 2:17
Böylece Mesih’in günahsız
olarak aramıza gelmesi; Yasa’yı, üstlenemeyecek olan günahlı insanların yerine
Mesih’in üstlenmesi işi, “kimsenin
Yasa'yla aklanmadığı” gerçeğini tekrar ve tekrar hatırlatmaktadır. Bu
durumda geriye sadece “imanla aklanma”
kalmaktadır.
İleri Çalışma Notu:
WUİ.39.
Aracının hangi sebepten ötürü insan olması gerekliydi?
Aracı, insan olmalıydı öyle ki, doğamızı kalkındırabilsin,
yasaya itaati yerine getirebilsin, bizim doğamızda acı çekip, bizler için
yakarışta bulunabilsin, zayıflıklarımızı yakından anlayabilsin; oğulluk hakkını
kazanabilelim ve lütuf tahtına rahatça ve cesaretle yaklaşabilelim.
Bu ayetler aynı zamanda Mesih’in Tanrı ve
insanlar arasında “Aracı” olma rolüne dikkat çekiyor: Bu, öyle eşsiz Aracılık
ki, herhangi biri değil, sadece “İsmi Kutsal Olan Biri” Aracılık edebilecektir.
Bu da Tanrı Oğlu’na (İsa) neden “Yeşuah” adı verildiğini açıklıyor:
Matta 1:21 Meryem bir oğul doğuracak.
Adını İsa (Yeşuah) koyacaksın. Çünkü
halkını günahlarından O kurtaracak.
- WUİ.42.
Aracımız neden Mesih ismiyle çağrıldı?
Aracımız Mesih ismiyle çağrıldı çünkü Kutsal Ruh’la ölçüsüz olarak mesh
edilmişti[1] ve böylece bir kenara
ayrılmıştı ve hem alçaltılma hem de yüceltilme konumunda kilisesinde peygamber,[2] kâhin,[3] ve krallık[4] görevini yerine getirmesi
için tüm yetki ve yeterlilikle donatılmıştı.[5]
- Mesih’in Aracılığı
WUİ.43,
44, 45 (Hİ.31-32)
4:6 Oğullar olduğunuz için Tanrı öz
Oğlu'nun "Abba! Baba!" diye seslenen Ruhu'nu yüreklerinize gönderdi.
Mesih’te
“yetişkin-özgür çocuklar” yani evlat edinilmiş kimseler olduğunuza
kanıt mı istiyorsunuz?
3:13-14 İbrahim'e sağlanan kutsama Mesih İsa aracılığıyla uluslara sağlansın ve
bizler vaat edilen Ruh'u imanla alalım
diye, Mesih bizim için lanetlenerek bizi Yasa'nın lanetinden kurtardı. Çünkü,
"Ağaç üzerine asılan herkes lanetlidir" diye
Öyleyse artık Mesih’e iman
eden kimselerin yaşamını Yasa altında sürdürmesi gerekmiyor. Artık iman eden
kimselerin yaşamını “Mesih’te”
sürdürmesi gerekiyor:
2:20 Mesih'le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih
bende yaşıyor. Şimdi bedende
sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı
Oğlu'na imanla sürdürüyorum.
3:13-14 ayetinde “Ruh’u
aldığımızı”, 2:20 ayetinde de “Tanrı Oğlu'na imanla” yaşadığımızı okuyoruz. Bu
durumda “Oğul olmak; Ruh’u almak; Tanrı
Oğlu’na iman” birbiri ile ilişkili şeylerdir. Ve 4:6 ayeti
“Mesih’in Ruhu’nun bizler de ‘Baba’
dediğini” söylüyor. Yani iman ile bizlerde etkin olan Mesih ve iman ile
bizlerde etkin olan “Oğulluk Ruhu” Tanrı’nın çocukları olduğumuza dikkat
çekiyor.Böylece şunu görüyoruz: Tanrı’nın köle çocuğu yoktur. Tanrı’nın
çocukları özgürdür.
4:6 ayeti aynı zamanda
Kutsal Üçlübir Tanrı’ya işaret ve tanıklık etmektedir:
Tanrı, Tanrı’nın öz Oğlu, Tanrı’nın öz Oğlu'nun Ruhu. Kutsal Üçlübir
Tanrı, halkının kurtuluşunu sağlayan Tanrı’dır; halkının arasında yaşamak
isteyen Tanrı’dır. Tanrı’nın Üçlübirliği bize yaratan, sağlayan, kurtaran,
görünmez Tanrı’yı daha iyi anlayabilme, kavrayabilme sağlıyor. Bu şekilde
bildiğimiz bir Tanrı’ya iman ile yaklaşıyoruz. Çünkü Tanrı’yı bilmeden O’nunla
birleşemezdik. Tanrı’nın insana olan bu yakınlığı insanın Tanrı’ya yaklaşmasını
mümkün kılıyor.
Kutsal Kitap şöyle diyor
(İşaya 63:16; 64:8):
II.Korintliler 6:18 Her Şeye Gücü Yeten Rab diyor ki,
"Size Baba olacağım,
Siz de oğullarım, kızlarım olacaksınız."
Baba Tanrı
İleri Çalışma Notu
-
WUİ.189
Böylece
“bilinmeyen tanrıya” değil; Kutsal Üçlübir Tanrı’ya iman ile,
halkının kurtuluşunu sağlayan (Çıkış 4:22-23, Tesniye 1:31-32) Tanrı’ya iman
aynı şey olarak karşımıza çıkıyor. Ve bu Tanrı’nın halkına olan yakınlığından
dolayı, babalık ilgisinden dolayı kendisine
“Baba” diyebiliyoruz.
4:6 ayetine bakarak
“Kutsal Üçlübir Tanrı” kavramını
aklımızda tuttuğumuzda “Aracı’nın” yani Mesih’in neden Tanrı olması gerektiğini
daha iyi anlayabiliriz:
WUİ.38.
Aracının hangi sebepten ötürü Tanrı olması gerekliydi?
Aracı, Tanrı olmalıydı öyle
ki, insan doğasını sonsuz Tanrı öfkesi ve ölüm gücü altında batmaktan kurtarıp,
koruyabilsin, çektiği acılara, itaatkarlığına ve yakarışına değer ve etkinlik
kazandırabilsin; ve Tanrı’nın adaletini tatmin etsin, kayırışını elde etsin,
özel bir halk satın alsın, onlara Ruhu’nu versin, tüm düşmanlarını yensin ve
onları sonsuz kurtuluşa getirsin.
Böylelikle oğulluk yetkisi
olan, özgür bireyler olarak Tanrı’ya, kurtulmuşluğumuzdan emin olarak yaklaşır,
Mesih’in Ruhu aracılığı ile “Baba”
diye seslenebiliriz. Bu durumda Ruh, Tanrı’nın çocukları olduğumuzun güvencesi
ve kanıtıdır:
Efesliler 1:13 Gerçeğin
bildirisini, kurtuluşunuzun Müjdesi'ni duyup O'na iman ettiğinizde, siz de vaat
edilen Kutsal Ruh'la O'nda mühürlendiniz.
14 Ruh, Tanrı'nın
yüceliğinin övülmesi için Tanrı'ya ait olanların kurtuluşuna dek mirasımızın
güvencesidir.
Böylece 4:7 ayetine
baktığımızda, bütün bunlardan dolayı bir sonuç görüyoruz: Tanrı’nın
çocuklarıyız; yani mirasçılarız.
Halleluya!
4:7 Bu nedenle artık köle değil,
oğullarsınız. Oğullar olduğunuz için de Tanrı sizi aynı zamanda mirasçı yaptı.
İleri Çalışma Notu
-
Romalılar
8:13-17 ayetleri ile Galatyalılar 4:1-7 ayetlerini birlikte değerlendiriniz.
Mesih’te Tanrı’nın
çocuklarıyız; ve Mesih’te sonsuz mirasımız vardır (Yuhanna 3:36, Romalılar
5:1-2).
Böylelikle Mesih’teki lütuf
antlaşmasına (I.Korintliler 11:25) dayanarak bağışlandığımızı
[sonsuz yaşamımızı] biliyoruz:
Matta 26:28 "Çünkü bu
benim kanımdır, günahların
bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır.
Böylece Mesih’in
aracılığına, Mesih’teki lütuf ile kurtuluşa bakarak; Mesih’in Tanrı’nın
adaletini bizler yerine tam mükemmel bir şekilde yerine getirmesine güvenerek;
Tanrı’yla bizi barıştırdığına ve böylece sonsuz mirasımıza iman ederiz:
İbraniler 9:12 Tekelerle danaların kanıyla değil, sonsuz kurtuluşu sağlayarak
kendi kanıyla kutsal yere ilk ve son kez girdi.
15 Bu nedenle, çağrılmış olanların vaat edilen sonsuz mirası almaları için
Mesih yeni antlaşmanın aracısı oldu. Kendisi onları ilk antlaşma zamanında
işledikleri suçlardan kurtarmak için fidye olarak öldü.
Mesih’in sonsuz
kurtuluşumuzu sağlamak için kendi kanını ilk ve son kez dökmesi (İbraniler 9:12)
Tanrı’nın işinin Mesih’te tamamlandığını göstermektedir (II.Korintliler
1:21-22):
Efesliler 4:30 … Kurtuluş günü için o Ruh'la mühürlendiniz.
Romalılar 8:17 Eğer Tanrı'nın çocuklarıysak,
aynı zamanda mirasçıyız. Mesih'le
birlikte yüceltilmek üzere Mesih'le birlikte acı çekiyorsak, Tanrı'nın
mirasçılarıyız, Mesih'le ortak mirasçılarız.
4:1-7
İleri Çalışma Notu
- WUİ.74.
Evlatlığa alınma nedir?
Evlatlığa alınma Tanrı’nın karşılıksız lütfunun bir işlevidir, biricik
Oğlu İsa Mesih’te ve O’nun içindir, bunun aracılığıyla aklanların hepsi O’nun
çocuklarının sayısına katılır, üzerlerine O’nun ismi konur, Oğlu’nun Ruhu
kendilerine verilir, O’nun Baba ilgisi ve yönetimi altındadırlar, Tanrı
oğullarının özgürlük ve ayrıcalıklarına sahip olurlar, tüm vaatlerin mirasçıları
ve yücelikte Mesih’le birlikte ortak mirasçılar yapılırlar.
- WUİ.97.
Ahlaksal yasa özel olarak yeniden doğmuş kişilere ne açıdan faydalıdır?
Her ne kadar bu kişiler yeniden doğmuş olsalar, Mesih’e inansalar ve işler
antlaşması olarak ahlaksal yasa aracılığıyla aklanmak ya da mahkum edilmeksizin
bu yasadan özgür kılınmış olsalar da; yasanın tüm insanlarla birlikte kendileri
için olan faydaları yanında, özellikle, Mesih’in onların iyilikleri için yasayı
tutmasına ve onların yerine çarmıhın lanetine katlanmasına ne denli bağlı
olduklarını göstermesi; böylece onları daha fazla hamt etmeye ve itaat kuralı
olan bu yasaya uymak için gösterdikleri çabayla onları bu şükranı ifade etmeye
yönlendirmesi açısından faydalıdır.
4:8 Ne var ki, eskiden Tanrı'yı
tanımadığınız zamanlarda, gerçek olmayan tanrılara kölelik ettiniz.
9 Şimdiyse Tanrı'yı tanıdınız, daha
doğrusu Tanrı tarafından tanındınız. Öyleyse nasıl oluyor da bu değersiz,
etkisiz ilkelere dönüyorsunuz? Yeniden onların kölesi mi olmak istiyorsunuz?
4:8-9
İleri Çalışma Notu
- Hİ.95. Putperestlik nedir?
Tanrı’nın kendi Sözü’nde açıkladığı
tek gerçek Tanrı’nın yerine ya da
karşısına
sahip olduğumuz ya da icat ettiğimiz
başka bir şey koyup
güvenimizi onun üzerine koymak
putperestliktir.15
15
I.Tarihler 16:26, Galatyalılar 4:8-9, Efesliler 5:5, Filipililer 3:19
-WUİ.109
4:8 ayetinde “Tanrı’yı tanımamak”
konusunun “köle olmak” konusu ile
ilişkilendirildiğini görüyoruz. Böylece imanlılar dinsel törenlere odaklanmakla
lütfu kazanamazdı. Çünkü Tanrı’yı
kazanmak ve lütfu kazanmak birbirinden ayrı şeyler değildi (I.Korintliler
1:26-30[26, 30]). Bu durumda Tanrı’nın özgür çocuklar olarak çağırdığı
kimselerin köle olarak yaşamaya gayret etmeleri uygun değildi.
Hristiyan yaşamı için bakmamız gereken örnek Müjde’de açıklanmış ve Mesih’in
yaşamında açıkça sergilenmiştir. Hristiyan yaşamı Mesih’in izinden giden bir
yaşamdır. Mesih’ten verilmeyen bir öğreti
ile kişiler Mesih’in gösterdiği hedefe ulaşamazdı.
Mesih bizleri Kutsal Ruh’a dayalı bir yaşam için özgür kılmıştı; Kutsal Ruh’a
dayalı bir güven ile yaşamak yerine insan işlerine dayalı bir yaşam özgürlük
yaşamı değil kölelik yaşamı olacaktı:
Filipililer 3:3 Çünkü gerçek sünnetliler Tanrı'nın Ruhu aracılığıyla tapınan,
Mesih İsa'yla övünen, insansal özelliklere güvenmeyen bizleriz.
Kişilerin
“değersiz, etkisiz ilkelere” bağlılık
gösterme çabası gerçek imanın yerini alamazdı (4:3, 9). Bu sebepten de Tanrı’yı
Sözü’nde öğrettiği gibi değil, insanın öğrettiği gibi kabul etmek putperestlik
olacaktı.
Tanrı’ya,
Tanrı’nın kendisi tarafından verilmemiş her hangi bir dini
tapınış tasarlayarak yaklaşmaya çalışmak; gerek kendimizin icat edip uyguladığı
şeyler olsun, gerekse diğerlerinden gelenek olarak aldığımız şeyler aracılığıyla
tapınmaya çalışmak olsun; bunun yapılmasını buyurmanın ve böyle yapmayı
onaylamanın (WUİ.109) “Karşımda başka ilahların olmayacak”
diyen birinci emir ve “Kendin
için oyma put, yukarıda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin
altında suda olanın hiç suretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin ve onlara
ibadet etmeyeceksin çünkü ben, senin Tanrın Rab, benden nefret edenlerden
babalar günahını çocuklar üzerinde, üçüncü ve dördüncü nesil üzerinde arayan ve
beni seven ve emirlerimi tutanların binlercesine inayet eden kıskanç bir
Tanrıyım” diyen ikinci emir
açısından yasak olduğunu hatırlamalıyız.
Bu durumda Galatya’lı imanlılar 4:8-9 ayetlerini
okuduğunda bir zamanlar, Mesih’e iman etmeden önce nasıl yaşadığını (4:3)
hatırlayıp kendisini düzeltmesi gerekecekti.
Çünkü sahte öğretmenlerin insan işlerine dayalı bir
güven ile Yasa’ya bakarak vaatleri ve bereketleri almaya çalışmaları insanın
kendi çabası ile
kutsal değerleri satın almaya
çalışması anlamına gelecekti. Ancak bu yol Tanrı’nın kendi planında
öngörülmemiştir. O halde Tanrı’nın Kutsal Yazılar’da öğretmediği bir yolu
Tanrı’ya giden yol olarak öngörmek insan yapımı bir öğretişe yani putperestliğe
dönmek olacaktı.
4:10 Özel günler, aylar, mevsimler,
yıllar kutluyorsunuz!
Dini bir etkinliğe
katılmakla Tanrı ile diri bir ilişki yaşamak her zaman aynı anlama gelmeyebilir.
Yapılan bir dini etkinliğin anlamı, amacı, motivasyonu en önemlisi Mesih
merkezli olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Bu kutlanılan bayram ya da özel
günler ya da törenler Tanrı’nın Sözü’nde emrettiği düzenin bir parçası mıdır
yoksa insan icadı bir öğretinin amacı mıdır?
Sünnet Kutsal Kitap içinde
var olan bir uygulamadır; ancak sünnete katılmak Tanrı’nın lütfunu kazanmanın
yolu olarak öğretildiği zaman bu uygulama Mesih merkezli bir Tanrı öğretisi
olmaktan çıkar.
Benzer şekilde bayramlar ve
anma günleri Kutsal Kitap içinde var olan uygulamalardır; ancak bunlar
‘Mesih’te nasıl bir anlam kazandılar’
ona bakmamız lazım; bunlar “Mesih’te nasıl
bir amaca hizmet etmektedirler; bunlar Mesih’te neye işaret etmek için
vardılar?” ona bakarak değerlendirmeliyiz.
Yoksa
“burada yazılı olana göre yapıyorum; demek ki dindarım; ya da burada
yazılı olana göre yapıyorum; yani günah işlemiyorum” şeklinde bir yaklaşımın
veya öğretinin parçası olma hatasına düşebiliriz.
Bütün bu etkinlikler
Mesih’teki özgürlük ile değerlendirilmelidir (WİA.XX). Yani yaptığımız,
katıldığımız, yaşadığımız her şeye Mesih’te bakmalıyız (Koloselilier 3:23-24,
Romalılar 14:8, II.Korintliler 5:15, Özdeyişler 3:6a).
Kutsal Kitap’a bakışımız
‘tek bir antlaşma kitabına bakma’
bütünlük ve tutarlılığı içinde olmalıdır. Böylece yaptığımız, katıldığımız,
yaşadığımız her şeye Mesih’te bakmalıyız. Lütfu kazanmak ve kurtulmak için
değil, Kutsal Üçlübir Tanrı’nın övülmesi ve yüceltilip ilan edilmesi için, lütuf
edildiğimizi ve kurtarıldığımızı bilerek yaşamalıyız.
Bu durumda 4:9-10 ayetleri
kiliselere sokulmaya çalışılan öğretinin
“değersiz, etkisiz ilkelerin köleliği” olduğunu hatırlatmaktadır. Bu durumda
kiliseye düşen insan icadı bir öğretinin kölesi olmak yerine
“Mesih’teki lütuf ve Mesih’teki özgülük boyunduruğu” altına
girmektir (Matta 11:28-30, Romalılar 6:16-18).
Özel günler kutlamak
‘Rab için yaşamak’ merkezli değilse
kişinin işler ile lütuf kazanma çabasının bir parçası olurlar. Buradaki ayetin
karşı çıkışı bir günün ya da ayın kutlanmasından çok, bunların yararsızlığına
rağmen kişinin bunlara dayalı bir güvene sarılması durumudur. Bir şeyi yemek ya
da yememek, bir günü kutlamak ya da kutlamamak
“Mesih’te” anlam ifade edecektir. Merkezinde Mesih’in olmadığı bir
eylem ya da bir kutlamanın değeri olmayacaktır.
4:11 Sizin için korkuyorum. Yoksa
uğrunuza boş yere mi emek verdim?
Sahte öğretmenlerin yorumuna
göre sünnet, Yasa ve geleneklere bağlılığının kişiyi götüreceği diğer bir nokta
da kendisini “özel günler, aylar,
mevsimler, yıllar kutlamak” konusunda gösterecekti. Bu yüzden de ortada olan
durum onların ruhsal yaşamlarına bakıp korkmalarını gerektirecek kadar ciddi idi
(Romalılar 14:5-8).
İlave Açıklama
1-) Hiç beklemediğiniz
anda size “lütuf nedir?” diye
sorulsaydı, “lütuf ve kurtuluş; lütuf ve
umut” konusunda ne kadar süre konuşabilirdiniz?
Hiç beklemediğiniz anda
size “lütuf ve siz?” hakkında kişisel bir soru sorsaydım yukarıdaki sorulara
verdiğiniz cevaptan farklı olarak ne söyleyebilirdiniz?
“Lütuf, merhamet, bağışlamak”
konularını bir arada düşündüğünüz zaman aynı kilisede bulunduğunuz diğerleri ile
ilişkinizi nasıl değerlendirirsiniz? Kilisedeki insanlara
“lütuf” hakkında bir şeyler söylemeniz
gerekseydi, insanlar sizin anlattıklarınıza dayanarak, yaşayışınızı
“lütuf ve sevinç” konusu ile
ilişkilendirebilir miydi?
2-) Yukarıdaki sorulara
verdiğiniz cevaplar 4:8-11 ayetlerine baktığınızda olması gereken cevabı
oluşturuyor mu? İlk iman ettiğinizde sevinçle kabul ettiğiniz Mesih ve Kurtuluş
Müjdesi halen sizin için aynı sıcaklıkta mı? Lütuf, sevinç, umut, karşılıksız
bağışlanma, karşılıksız kurtuluş konularını göz önüne aldığınızda hayatınızda “değersiz, etkisiz ilkelere dönme” konusunda sıkıntılar oluyor mu?
“Kendi kararlarınız, kendi prensipleriniz, yapılmasını ya da yerine
getirilmesini istediğiniz kendi düzeniniz, planlarınız” konusunda
yaptıklarınız ile lütuf konusu hakkında yaptığınız konuşmalar birbiri ile
örtüşüyor mu yoksa çelişiyor mu?
3-) 4:4-5 ayetlerindeki “zaman dolunca”
ifadesini Mesih’in beden alıp aramıza gelmesi ile ilişkili olarak düşünürüz.
Zaten kilisede en azından Kutlu Doğuş (Noel) döneminde 4:1-7 ayetleri okunur.
Başlangıçtaki Söz
(Tekvin 1) zaman dolunca Mesih’te beden alıp aramıza geldi (Yuhanna 1:1-3, 14).
Tanrı, Mesih aracılığında tarihe bu şekilde müdahale etti. Müjde’yi eşsiz, üstün
ve yetkin kılan yönü de budur. Müjde Mesih’le ilgilidir; Müjde Mesih’ten bir
haberdir; Tanrı’nın Müjde’si Mesih ile ilişkilidir. Bu yüzden Müjde’nin
yaşamlarda yerleşmesi ile Mesih’te kökleşmek birbiri ile yakından ilişkilidir.
Yaşamlarınızda bir
kuraklık ya da canınızda ruhsal bir baskı hissettiğiniz dönemler olmuştur. Böyle
zamanlarda bazen insanlar kendilerini Tanrı’dan uzak hissederler; bazen de
insanlar ‘Tanrı’nın kendilerine uzak
olduğu’ şeklinde bir düşünce ile
Tanrı’yı suçlama hatasına düşerler. Böyle zamanlarda ihtiyacınız olan şeyi
kısaca “Mesih’te yenilenmek” olarak
tanımlayabiliriz. Mesih’in gücü ile dinlenmek, Mesih’in gücü ile yüklerden
kurtulmak insanın esas ihtiyacıdır. Ve bunun da yolu Müjde’de yenilenmekten
geçer.
Müjde okunurken Kutsal
Ruh yüreklerde çalışır. Vahiy edilmiş Tanrı Sözü yetkin bir dokunuş ile canı
tazeler, Tanrı’ya ve Müjde’de açıkladıklarına dair güveni yeniler. Kutsal Ruh’un
gücü ile, bizim Müjde’den okuduğumuz sözler ya da bir başkasının sesinden
dinlediğimiz ayetler günah, bilgisizlik, zayıflık, ihtiyaç konusunda kendimizi
anlamayı; güç, diriliş, özgürlük ve sonsuz yaşam konusunda Tanrı’ya dair güvende
yenilenmeyi bize bağışlar. Kutsal Ruh’un gücü ile Müjde bize bilgelik verir.
RAB'bin doğru kuralları
Tanrı Sözü’nden okundukça yüreği sevindirir, gözleri aydınlatır. Kutsal
Yazılar’daki adil ve pak sözler Rab’bin kutsal korkusunu ve Rab’bin kutsal
sevgisini bize yeniden hatırlatır; canımızı hayatın acılıklarından özgür kılar
ve canımıza tatlılık, hoşnutluk, doygunluk getirir. Kutsal Yazılar’daki
uyarılar, teşvikler gözlerimizi Mesih’in zaferine ve ödülümüze çevirir.
Tanrı’nın nefesinden gelen Kutsal Yazılar okundukça
“öğretmek, azarlamak, yola getirmek,
doğruluk konusunda eğitmek” için suçları ve günahları gösterir (II.Timoteyus
3:16); Tanrı’yı hoşnut eden yaşam için teşvik ederek isyan ve itaatsizliği
dizginler. Kutsal Müjde okundukça yürek düşüncelerini yasa tanımazlıktan
Tanrı’ya makbul isteklere döndürmek için Kutsal Ruh’un gücü ile düşünümüzü
yeniler (Mezmur 19:7-14).
Mesih’teki yaşamda
durgunluk yaşadığımızı düşündüğümüzde, yaratılış ve kurtuluşta etkin olan
Tanrı’ya yine O’nun Kutsal Sözleri ile yaklaşır, bizler için yüceliğinden
soyunarak aramıza gelmiş olan Mesih’e bakarak yenilenmeyi ve güçlenmeyi pratik
ederiz. Zaman dolunca bakirenin rahminden çekinmeyen, biz insanlar ve
kurtuluşumuz için göklerden gelen Mesih’e yaklaşma yolumuz Müjde’den geçer.
Bağışladığı koruma, kutsama ve kurtuluş için bizlere güvence olarak Kutsal Ruh’u
vermiş olan Mesih’e yaklaşma yolumuz Müjde’de de açıklanmıştır. Mesih’teki
bereketlere sarılma yolumuz, Tanrı Sözü’ne iman ile sarılmaktan geçer. Tanrı’dan
bağışlanan özgürlüğü, Tanrı’nın çocukları olma ayrıcalığımızı; yani Tanrı’daki
yeni kimliğimizi hatırlama ve bunlara yeniden sahip çıkabilmeyi Müjde ile
birlikte çalışan Kutsal Ruh bağışlar. Böylece yabancıyken evlat edinilmiş biri
olduğumuz, köleyken özgür kılındığımızı görür, bedelini ödeyemeyeceğimiz bir
kurtuluşun bize bağışlanmış olmasından duyduğumuz şükran ile sevinir, büyük
lütfundan doğan esenlikle aydınlanırız.
Böylece
“zaman dolunca” şeklindeki ifade bize
Mesih’in aramıza gelmesi kadar; buna bağlı olarak sonraki işlerini hatırlatır.
Çünkü Mesih’in gelişi bir amaç içindir. Bu amacı da Mesih
‘Kutsal Yasa ve peygamberlik sözlerini
tamamlamak’ olarak ifade etmiştir.
İlk günah ve düşüşten
sonra günahın, benliğin, dünyanın, şeytanın baskısı altında yorgun ve ezilmiş
olanlara Mesih ‘günahların affı,
özgürlük, kurtuluş ve sonsuz yaşam’ vermek üzere
“zaman dolunca Yasa altında doğarak bizlere oğulluk hakkını bağışladı”
(4:4-5).
Müjde’yi vaaz edişini,
mucizelerini, öğrenci yetiştirmesini, denenmesini ve acı çekerek kendi kanıyla
Müjde’yi mühürlemesine bakarak Mesih’in
“zaman dolunca” ortaya çıkmasına ve lütufkar kurtarışını bizlere sunmasına
verebileceğimiz tek cevap vardır: Müjde’ye göre yaşamak; bunun da anlamı Mesih
gibi yaşamaktır. Yani lütuf, esenlik ve özgürlük yaşamında devam etmek; yani
bağışlanmış ve kurtulmuş kimseler olarak yaşamak, esenlik Müjdesi’ne ve lütufkar
Mesih’e vereceğimiz tek cevaptır.
Böylece
“zaman dolunca Tanrı, bizler oğulluk hakkını alalım diye, Yasa
altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan
öz Oğlu'nu gönderdi” diyen 4:4-5 ayeti bize, Tanrı’nın yaratılış ile
başlattığı işini kurtuluş ile tamamladığını müjdelemektedir. Adem’in suçunun
Adem soyundan kaldırılması için Mesih başlangıç olmuştur. Yani “zaman
dolunca” Tanrı’nın tarihe girerek yaratılışa müdahale etmesi, ilk düşüşten
düşüşten sonra bütün yaratılışın Mesih’in egemenliğine doğru yönlendirildiğini
görmemiz açısından önemlidir.
Hem Vaftizci Yahya’nın
hem de Mesih’in vaazlarını hatırlayın:
Matta 3:1-2 O günlerde
Vaftizci Yahya Yahudiye Çölü'nde ortaya çıktı. Şu çağrıyı yapıyordu:
"Tövbe edin! Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır."
Matta 4:17 O günden
sonra İsa şu çağrıda bulunmaya başladı:
"Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaştı."
Vaftizci Yahya, “zaman dolunca” ortaya çıkmasını beklediği Mesih’in yollarını
hazırlamak için, tarihin, bir başlangıç noktasında olduğunu ilan etmiştir. Mesih
ise yaratılıştan bu yana doğru insanların özlemle beklediği (Luka 2:25)[6]
peygamberlerin müjdelediği zamanın (I.Petrus 1:10-12) kendisi ile birlikte
geldiğini, zamanın dolduğunu, beklenen zamanın amacına ulaşıp tamamlandığını
vaaz etmiştir.
Galatyalılar Mektubunu
okurken vaat ve mirasımıza Mesih’te bakıyor; vaat ve mirasın lütuf ile
bağışlandığı, Ruh ile mesh edilmiş özgür insanların kurtuluşlarının Mesih’te
tamamlandığını okuyoruz (2:16; 3:13-14, 16, 18).
İbraniler 1:1 Tanrı
eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez çeşitli yollardan
atalarımıza seslendi.
2 Bu
son çağda da her
şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu'yla bize
seslenmiştir.
3 Oğul, Tanrı
yüceliğinin parıltısı, O'nun varlığının öz görünümüdür. Güçlü sözüyle her şeyi
devam ettirir. Günahlardan arınmayı sağladıktan sonra, yücelerde ulu Tanrı'nın
sağında oturdu.
Böylece İbraniler
Mektubu ‘zamanın Mesih’te dolduğunu’
hatırlatarak, Mesih ile tarihe “son çağ”
şeklinde yeni bir başlangıç verildiğini, aynı zamanda Mesih’in aracılığı ile
yaratılmış olan her şeyin sahibi olduğunu vurgulamaktadır. Çarmıhtan sonra
(günahlardan arınmayı sağladıktan sonra)
Mesih’in göklere çıkması ise, Tanrı’nın ilk günah ve düşüşten sonra Mesih’te
yapacağı kurtuluş işinin ise artık tamamladığını vurgulamaktdır.
Böylece ilk günah ve
düşüşten hemen sonra verilen Mesih vaadi (Tekvin 3:15)
“zaman dolunca” yerine gelmiş
oldu. Öyleyse zamanın doluluğunda (son
çağda) yaşayan bizler için Müjde’nin gerçekliği Mesih’in beden alarak
alçalış ile aramıza gelmesi kadar gerçektir.
Öyleyse zamanın doluluğunda (son çağda)
yaşayan bizler için Müjde’nin açıkladığı kurtuluş yolu Mesih’in çarmıh ölümü ve
göklere yükselmesi kadar gerçektir. Öyleyse günahların affı, ölülerin beden ile
dirilişi, sonsuz yargı ve sonsuz yaşam vaadini içeren Mesih’in ikinci gelişi bu
son çağda yaşayan bizler için
sarsılmaz bir gerçek, solmaz ve diri bir ümittir.
4-)
“William Wilberforce 18. yüzyılın sonuna doğru İngiltere’de yaşamış,
zengin, iyi eğitimli ve iyi bir konuşma yeteneği olan biriydi. Politikaya
atılmaya karar verdiği sırada Tanrı’nın çağrısı ve yönlendirmesi ile Mesih
İsa’daki kurtaran imana sarıldı; Tanrı’nın ev halkına katıldı. Wilberforce artık
yeni bir kişi olmuştu. Bazı Müjdeci arkadaşları onun politikayla uğraşmasının
doğru olmadığını, “Tanrı’nın hizmetine”
girmesini önerdiler. Çünkü bu kişilere göre siyasetle uğraşmak dünyasal bir
işti, imanlıların Tanrısal işlerle uğraşması gerekmekteydi. Wilberforce “Yüce
Lütuf” ilahisinin yazarı John Newton’a gidip bu konuda ne düşündüğünü sordu.
Newton “İnanıyor ve umuyorum ki, Tanrı
seni hem kilisesinin hem de milletimizin iyiliği için aramızdan çıkardı”
cevabını verince Wilberforce parlamentoda kalmaya karar verdi. Çünkü bunun da
bir Tanrı hizmeti olduğunu düşünüyordu. Diğer samimi imanlı Hristiyan
arkadaşlarıyla birlikte parlamentoda, İngiliz İmparatorluğunda köleliğin
kalkması konusunda mücadele ettiler, Hindistan’da Tanrı Müjdesi’nin yayılmasına
öncülük ettiler, endüstriyel reformların gerçekleşmesine, çocuk işçilerin
durumlarının düzeltilmesine çalıştılar. İngiltere’deki yoksul ailelerin
durumlarının düzelmesi için gayret ettiler, fakir çocukların okumaları için
çalıştılar, insani olmayan hapishane şartlarının değişmesinde rol oynadılar”.
[7]
Mesih’ e bağlanmış iman
ile çalışan Wilberforce gibi
parlamenterler her inançtan insana önemli hizmetlerin ulaşmasını sağlamış
oldular. Bütün bunları Mesih İsa’ya olan samimi imanlarından dolayı yapmış
oldular; bütün bunları Mesih İsa’ya olan samimi imanlarıyla yaptılar; bütün
bunları Tanrı’nın Müjdesi’den dolayı yaptılar.
Bu olaydan ne
öğreniyoruz? Lütuf Müjdesi sadece kişilerin yaşamlarını, Tanrı’ya ve
Tanrısallığa bakışlarını değiştirmiyor; Mesih’in lütufkar özgürlük Müjdesi’ne
inanan kimseler Tanrı’nın lütfunun başkalarınca tadılmasına da aracılık
ediyorlar. Wilberforce ve çevresinde onun gibi düşünen arkadaşlarının ne
yaptıklarına dikkat edin. Toplumun çoğunluğuna uymanın getirdiği rahatlık ve
güvene teslim olmadılar; yerleşmiş gelenekler ve kültüre lütuf penceresinden
bakıp, alışıla gelmiş düzenin ve uygulamaların Müjde’ye uyup uymadığını anlamaya
çalıştılar.
Bu da bir anda olan bir
şey değildir, lütuf ile her gün yaşamanın ve lütuf ile her gün yürümenin
getirdiği bir değişimdir. Bu insanlar lütfun bütün insanlar için olduğunu
gördüler, Müjde’nin Hindistan’da yayılmasına ön ayak oldular. Bu insanlar köle,
yoksul veya tutuklu demeden “lütufta yaşamanın lütufkar olmak” olduğunu bilerek
ve inanarak yaşadılar. Müjde herkese ulaşsın, lütuf herkesi bereketlesin diye
çalıştılar.
Kelam şöyle diyor:
Matta 5:46 Eğer
yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle
yapmıyor mu?
47 Yalnız kardeşlerinize
selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor
mu?
48 Bu nedenle,
göksel Babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun.
Bu durumda sizlerin
lütuf anlayışınız sadece sizinle uyum içindeki kimseleri kapsıyor olursa, sizler
de kendi yasanızı yazmış olmaz mısınız?
Bu durumda kilisenizin
üyeleri ile, diğer kiliselerin üyeleri ile, başka inançtan kimseler ile
ilişkinizi lütuf ne şekilde etkilemiştir?
Size düşman olanlar,
sizden nefret edenler için olan tavrınızı
“lütuf” nasıl belirlemiştir? Benzer şekilde yaşadığınız toprakların
üzerindeki her bir insan için iyilik konusunda lütufkar ve cömert olmaya hazır
mısınız?
Aksi bir durumda
Galatya’daki kiliselerdeki lütfu bırakmış ve dünyanın ilkelerine dönmüş bazı
kimseler ile sizin aranızda görünür bir fark olmayacaktır. Böyle bir fark sizin
yaşamınızda olmazsa kilisenizde nasıl böyle bir fark yerleşecek? Kilisenin
ilkeleri ile dünyanın ilkeleri arasında bir fark gözükmezse cennetin
temsilcileri olma misyonumuz gölgelenmez mi?
5-) Belki “değersiz, etkisiz ilkelere dönme” konusu sizin için çok uzak bir
olasılık. Öğretinizin sağlamlığına güveniyorsunuz. Ancak Söz’ün okunması, vaazı,
çalışılması gibi konular yanında kilisenin yaşamına baktığımızda bayramlar, anma
günleri, sakramanetler, evlilik, cenaze konuları dahil, kilise ve kilisenin
yaşamı içindeki temel konular belirli aralıklarla dikkatlice yeniden öğretilip
hatırlatılmazsa zaman içinde anlamı bilinmeyen bir geleneğin uygulamaları haline
dönüşme riski vardır. Kilise zaman içinde bu konuların unutulma ihtimalini
düşünerek ve kiliseye yeni katılımların olmasını fırsat bilerek, iman açıklaması
içindeki öğretişleri belirli aralıklarla tekrar etmeyi düşünmelidir.
Kilise aynı şeyleri
tekrar etmekten çekinmemelidir. Örneğin, her Paskalya Yortusunda farklı ne vaaz
verebilirsiniz? Konu bellidir: kurtuluş. Bu konuya Mesih merkezli bir şekilde
bakarak söyleyebilecekleriniz bellidir. Ya da bir Nikah Töreninde evlilik
konusunda ne kadar farklı vaaz verebilirsiniz? Kutsal Kitap’ın evlilik konusunda
birden fazla fikri yoktur.
Bu durumda bazı konular
üzerinde aynı şeyleri tekrar etmenin sakıncası yoktur. Sağlıklı bir evlilikte
“seni seviyorum”lar yıllar boyu tekrarlandığı halde bunlar evliliği
sıradanlaştırmak yerine güçlendirmeye hizmet ederler. Benzer şekilde bazı
konularda sıklıkla aynı şeyleri duymak, bizleri unutkanlığımıza, zayıflık ve
ihmalkârlığımıza rağmen bina etmek için gereklidir.
O zaman kilise günah
öğretisini, kurtuluş öğretisi, Kelam öğretisi, Mesih öğretisi benzer şekilde
inanç açıklamalarında esas teşkil eden konuları belirli dönemlerde okumalı,
hatırlatmalı ve gerektiğinde uyararak öğretmelidir.
6-) Acaba kendiniz ya da
kiliseniz açısından baktığınızda “değersiz,
etkisiz ilkelere dönme” konusuna yaklaşımınızı bir korku mu ya da başka bir
şey mi belirliyor?
Acaba siz ya da
kiliseniz açısından baktığınızda “özel
günler, aylar, mevsimler, yıllar kutlama” konusuna bakışınızı “değersiz, etkisiz ilkelere dönme” konusu mu etkiliyor yoksa bu
konuları birbirinden bağımsız olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Bir keresinde Epifani
duası ya da Yükseliş Günü duası hakkında konuştuğum bir kilise görevlisi
“özel günler kutlamadığını” düşünmekteydi. Ancak pastorun eşinin
doğum gününde kiliseden bazı hanımları davet ettiğini biliyordum. Belki bu konu
“kişisel” veya “sadece kültürel” olarak değerlendirebilirlerdi. Ancak o önderin
kilisesinde [Pazar günü] “anneler
günü” konusuna nasıl atıfta bulunduklarına baktığınızda gerçekte
“bir gün kutluyor” olduklarını
görebilirdiniz.
Bu durumda kilise Kutsal
Kitap içinde var olan bir anma olayını kendi uygulamalarından çıkarmış; bunun
yerine ‘dünyanın tören takvimi’nden
bir uygulamayı kilisenin uygulamaları arasına yerleştirmiş olmaktadır.
Benzer şekilde Kutlu
Doğuş (Noel) bir “anma günü” iken, dünyanın bunu daha popüler olarak
kullanmasından dolayı, bu olay bir “bayram” niteliğini kazanmış durumdadır.
Ancak elçisel kilisenin esas bayramları içinde olan iki bayram ise (Paskalya ve
Pentekost) Kutlu Doğuş’a göre biraz “ikinci planda kalmış” görüntüsü vermektedir
–en azından bazı coğrafyalarda.
Dikkat edilmezse bu ve
benzer durumlar gelecekte ülkenin yerel ya da milli bayramları sebebiyle
kilisenin de etkinlerini tatil etme durumunu getirme ihtimali bile vardır. Ya da
bu etkinliklerin kilise içine getirilmesi durumu da ortaya çıkabilir. Böyle bir
durumda kilise daha fazla dünyaya benzer hale gelecektir.
Diğer yandan unutmayalım
ki, anlamı doğru ifade edilmemiş bir kutlama yapmaktansa hiç kutlama yapmamak
daha doğru olacaktır. Bu durumda kilise yaptığı ve yapmadığı şeylere net bir
açıklama getirmelidir.
Diğer yandan Kutsal
Kitap içindeki bir günü ya da bayramı kutlayan kilise bunu hiç yapmayan diğer
bir kiliseyi de saygı ile karşılayabilmelidir.
Diğer yandan bu konuya
bakışımız ile “vaftiz, evlilik, cenaze”
gibi özel durumları nasıl bir yaklaşımla değerlendirdiğimizi gözden geçirmemiz
gerekecektir. Bu olayların törenlerine ayırdığımız süre, bu olayların
törenlerinin verdiği görüntü “nasıl bir
yaklaşımla ele alınmalı” diye kilise kendi uygulamalarını gözden geçirmeli
ve bunu kendi cemaatine doğru bir şekilde anlatabilmelidir.
Bu durumda
“'Rabbin Sofrası' kutlaması bir tapınma toplantısı içinde nerede, ne
kadar bir süre içinde, nasıl bir yaklaşımla yapıldığında nasıl bir görüntü
vermektedir?” diye bunu düşünmemiz, konunun önemini doğru vurgulamamız
önemlidir. Bu durumda “yapılan tören,
Kutsal Kitap’taki yerini ve Mesih’teki vurgusunu yansıtıyor mu?” diye
düşünmemiz gerekmektedir.
Kilise olarak
uygulamalarımızın en azından dışardan bakıldığında
‘öğretimizle ilişkilendirildiğini’
dolayısı ile konu ‘tören ve kutlamalar’
olduğunda kilisenin etkinliklerinin toplum tarafından Kutsal Kitap ve
Hristiyanlık ile ilişkilendirildiğini göz önüne alarak
‘ne yapılıyor; neden yapılıyor; nasıl yapılıyor?’ diye düşünmek
gerekecektir.
Kutsal Yazılar’ın tamamına bir bütünlük içindeki bakış açısının kilise içinde yerleştirilmesine dikkat etmek için gereken özen gösterilmezse, bir kuşaktaki uygulamaların sonraki kuşakta “Kelam öğretisinin yerine geçmesi” ya da “Kelam
[1]Yuhanna
3:34, Mezmur 45:7
[2]
Elçilerin İşleri 3:21-22, Luka 4:18, 21
[3]
İbraniler 5:5-7; 4:14-15
[4]
Mezmur 2:6, Matta 21:5, İşaya 9:6-7, Filipililer 2:8-11
[5]
Yuhanna 6:27, Matta 28:18-20
[6]
Zekeriya’nın ve Meryem’in şükran ilahisinde
“halkının yardımına gelen Tanrı’ya
şükran” ifadesi bu yüzden belirgindir.
[7]
Rev. Prof. Robert Lynn, Yaşam İçin Teoloji, Haberci Yayıncılık, 2007,
İstanbul.