VAAZ/KELAM ÇALIŞMASI TASLAĞI

Galatyalılar Mektubu Üzerine Bir İnceleme

 

Müjde eşsizdir:

I. (1:1-5)

II. (1:6-10)

III. (1:11-2:21) a. (1:11-17) b. (1:18-2:10) c. (2:11-21)

 

Müjde üstündür:

IV. (3:1-4:31) a. (3:1-5) b. (3:6-4:11) c. (4:12-20) d. (4:21-31)

 

Müjde özgürlüktür:

V. (5:1-6:10) a. (5:1-15) b. (5:16-6:6) c. (6:7-10) VI. (6:11-18)

 

Kısaltmalar:

BİA: Belçika İnanç Açıklaması

Hİ: Heildelberg İlmihali

WİA.: Westminster İnanç Açıklaması

WKİ: Westminster Kısa İlmihal

WUİ: Westminster Uzun İlmihal

 

IV.c. (4:12-20)

 

Pavlus’un kiliseye ilk iman tecrübelerini hatırlatması (4:12-20) kişilerin Kutsal Ruh ile yürüyüp yaşadıkları o günlere bakarak şimdi nasıl yaşadıklarını görmeleri; Mesih’in bir peygamberden, bir kahinden, bir kraldan üstünlüğünü, Mesih’in Kurtarıcılığının eşsizliğini ve bu sebepten de Müjde’nin eşsizliğini ve üstünlüğünü yeniden fark etmeleri içindir.

 

Bu bölümde Pavlus’un kiliseye “kardeşler, çocuklarım” şeklindeki ifadesi, kilisenin Pavlus’a ilk önce nasıl sevgi ile yaklaştığını, Pavlus’un bedensel rahatsızlığının nasıl onlar için bir denenme olmasına rağmen Mesih’i kabul eder gibi onu kabul ettiklerini hatırlatan ifadelerle uyum içindedir.

 

4:12 Kardeşler, size yalvarıyorum, benim gibi olun. Çünkü ben de sizin gibi oldum. Bana hiç haksızlık etmediniz.

 

Pavlus kiliselere “benim gibi olun” diyerek Müjde’yi onlara ne durumda anlattığını, Müjde’yi onlarla ne şekilde paylaştığını hatırlamalarını ister. Pavlus Müjde’yi paylaşırken Galatyalar’a uluslardan biri gibi konuşmuştur (I.Korintliler 9:19-23). Yani Pavlus, onları Yahudileştirme çabası içinde gelen sahte öğretmenler gibi konuşmamıştır. Bu durumda Galatya’lı kiliselerin kendisine yeni bir kimlik edinmeye çalışmak yerine Mesih’teki kimliğine bakması yeterli olacaktır.

 

Yani Hristiyan olmak için başka bir kültür, başka bir dil ya da başka bir halkın egemenliği altına girmek gerekmiyordu. Pavlus nasıl kendi Yahudi kimliği içinde Hristiyan olmuşsa Galatya’daki kiliseler de kendi kimliği içinde Hristiyan olmuştu ve öyle kalmaya devam edecekti.

 

Bu durumda kilisenin Müjde’yi izleme yolu, Pavlus’un Yasa ve Yahudi geleneklerine nasıl baktığına dikkat etmek olacaktı.

 

Pavlus’un “size yalvarıyorum… ben de sizin gibi oldum. Bana hiç haksızlık etmediniz” şeklindeki ifadesi 4:13-16 ayetleri boyunca açıklanmaktadır. Pavlus ile Galatya’daki kiliseler arasındaki ilişkinin ilk başladığı şekliyle devam etmesi için bu ayetler bir hatırlatma ve bir ricadır.

 

4:13 Bildiğiniz gibi, Müjde'yi size ilk kez bedensel hastalığım nedeniyle bildirmiştim.

 

Pavlus’un bedensel rahatsızlığının ne olduğu konusunda farklı yorumlar olabilir. Ancak 4:15 ve 6:11 ayetlerine bakarak göz ve görme ile ilgili bir sorun olduğu yönündeki kanaat biraz daha güçlü gibi görünmektedir. Ancak bu rahatsızlık bedeni zayıf düşüren ya da insanı çirkin bir duruma getiren bir hastalık da olabilirdi. Böylece Pavlus bu rahatsızlığı nedeniyle bir süre Galatya’da kalmış ve Müjde’yi onlarla paylaşmıştı.

 

4:14 Bedensel durumum sizin için çetin bir deneme olduğu halde beni ne hor gördünüz ne de reddettiniz. Tanrı'nın bir meleğini, hatta Mesih İsa'yı kabul eder gibi kabul ettiniz beni.

 

4:13-14 ayetlerine birlikte baktığımızda şunu aklımızda tutmalıyız. Antik çağda uluslar arasında sakat doğan çocuklar ölüme terk etmek gibi bir uygulama vardı. Olimpiyatların ve arenalarda yapılan yarışların arkasında olan fikir “mükemmel insan” modeline ulaşma arayışına dayanmaktaydı. Bu durumda yerleşik kültür toplumda sakat, zayıf veya kötürüm insan görmeye tahammül edemezdi. Bunun sonucu olarak da sakat kimselerin toplum tarafından hor görülmesi, reddedilmesi olağan bir durumdu. Ulusların gözünde hastalık da “tanrılar” tarafından verilmiş bir ceza ya da yargı olarak kabul edilirdi. Böylece Pavlus’un hastalığının ne olduğunu bilmesek de, uluslar arasındaki yaygın kültüre göre bu hastalık “tanrıların öfkesinin” bir işareti idi.

 

Böylece Pavlus’un bedensel durumu her ne ise, birçok kimse için “çetin bir deneme” anlamına gelmekteydi. Onlar bu deneme karşısında Pavlus’u “ne hor görmüş ne de reddetmiş, Mesih İsa'yı kabul eder gibi kabul etmişlerdir”.

 

Uluslar için “çetin bir deneme” olan bu bedensel zayıflık durumu aynı zamanda Müjde’nin gücüne de işaret etmektedir. Pavlus birçoklarınca “tanrıların yargısı ve öfkesi” altında olduğu düşünülen bir durumda iken Müjde’yi vaaz etmiştir. Pavlus birçoklarınca “tanrıların yargısı ve öfkesi” altında olduğu düşünülen bir durumda iken Tanrı’ın sevgisi, merhameti, kurtarışı ve Mesih’teki lütfu hakkında vaaz etmiştir. Burada açıkça görülen şey şudur: Müjde o kadar güçlüdür ki, yerleşik kültür ve düşünüşün getirdiği kölelik bağlarını kırmıştır.

 

Böylece Pavlus ve Galatya’da iman edenlerin topluluğu bir “kilise” olmayı tecrübe etmişlerdir (6:2):

I.Korintliler 12:17 Bütün beden göz olsaydı, nasıl duyardık? Bütün beden kulak olsaydı, nasıl koklardık?

 

Pavlus rahatsızlığında yani bedensel engeli ve güçsüzlüğünde Müjde’yi Galatyalılar ile paylaşmış onlar da iman ile Müjde’ye yaraşır bir şekilde Pavlus’a yaklaşmıştır. Böylece Galatya kiliseleri o durumda ‘Mesih’te bir beden olma’ düşüncesine göre yaşamayı tecrübe etmiş oldu. Pavlus’un kiliseye bunları hatırlatması “başladığınız gibi devam edin” şeklinde bir düşünce ima etmektedir.

 

I.Korintliler 12:17 ayetine bakarak mevcut duruma şöyle bir yorum getirebiliriz: Pavlus imanı ve bilgisi ile Müjde’yi onlara öğretiyordu; ve muhtemelen onlar da Pavlus’a bedensel hastalığı nedeniyle yapmakta zorlandığı işler için yardım ediyordu. Bu durumda Pavlus bazı işlerden dinlenmiş olarak ya da bazı işlerin zaman alan yorgunluğundan özgür olarak kiliseye Müjde’yi anlatırken öğretişin özüne daha rahat bir şekilde odaklanabiliyordu. Pavlus aklını ve bilgisini harcarken en azından bazı konularda kilise de Pavlus için zamanını ve gücünü harcıyordu.

 

Ve eğer kilise Mesih’te bir beden oldukları ilk iman tecrübelerini hatırlarsa, bu durumda Pavlus’un yanlış öğreti karşısında nasıl acı çektiğini hatırlayacaktır. Geçen defa Pavlus bir bedensel rahatsızlık sonucu acı çekmişti. Ancak şimdi Galatya’lı imanlılar yanlış öğretiye kulak verdiğinden bu sefer Pavlus’a acı veren rahatsızlık kiliselerdeki bir hastalıktan kaynaklanmaktadır. Ve ‘Mesih’te bir beden olma’ durumundan dolayı onların çekmesi gereken acıyı şimdi Pavlus çekmektedir.

 

4:1-7 ayetlerinde Mesih’e iman edenlerin Tanrı’nın çocuğu olduklarını okumuştuk. Pavlus da şimdi bu kiliseye “çocuklarım” diye seslenerek, Tanrı’nın bizleri evlat edinmesini taklit ediyor; bir baba gibi uyarıyor ve aynı zamanda bir anne gibi şefkatle konuşuyor. Bu durumda Pavlus “çocukları yüzünden acı çeken bir ebeveyn” durumunda konuşmaktadır.

 

4:15 Şimdi o sevincinize ne oldu? Sizin için tanıklık ederim ki, elinizden gelse gözlerinizi oyar bana verirdiniz.

 

Müjde “sevinç getiren bir haber” olduğundan Pavlus’un “sevincinize ne oldu?” şeklindeki sorusu Galatyalılar’ın ilk iman ettiklerinde kabul ettikleri Müjde ile şimdi sahte öğretmenler tarafından verilen sözde müjde arasındaki farkı görmelerini ister. Kilisenin şimdi içinde bulunduğu durumu fark etmelerini ister.

 

Diğer yandan “sevincinize ne oldu?” şeklindeki soru sahte öğretmenlerle gelen öğretiş ile birlikte kilisenin sevinçten uzaklaşmış olduğunu göstermektedir. Bu durumda kilisede hakim olan ortamı karanlık ve karmaşıklık olarak tanımlayabiliriz. Yani sevincin olmadığı ve sevinç yaşamaya engel bir durum olduğu açıktır.

 

Pavlus’un zayıflık ve güçsüzlük içinde Müjde’yi sunması ve Galatyalılar’ın bunu kabul etmesi herkese sevinç getirmişti. Pavlus şimdi kilise için nasıl acı çekiyor ve onlarla ilgileniyorsa, kilise de o ilk iman ettiği zamanda Pavlus’un bedensel acıları yüzünden üzülmüştü. Ve Müjde’yi kabul etmenin sevinci ile Pavlus’a “ellerinden gelse gözlerini verecek kadar” sevgi duyuyorlardı.

 

Bu durumda Galatyalılar Pavlus’tan duydukları Müjde ile iman ettikleri zamanı ve sahte öğretmenlerin bildirisine kulak verdikleri zamanı karşılaştırırlarsa, durumu daha net olarak görebileceklerdi.

 

Galatyalılar elçisel Müjde’yi duyunca büyük sevinç yaşarlarken; ve gözlerini Pavlus’a verecek kadar sevgi ve merhamet doluyken durum değişmişti. Şimdi ise “dedikodu yapan; laf ile birbirlerine sataşan” kimseler olmuşlardı (5:15); “boş övünen, birbirine meydan okuyan, kıskanç” (5:26) kimseler olmuşlardı. Görünen o ki, sahte öğretmenlerin kışkırtmaları ile bazılarının Pavlus’a duyduğu sevgi yerini bir nefrete ya da en azından karşıt bir tavır ile elçiden ve Müjde’den uzaklaşmaya bırakmıştı (4:16).

 

4:16 Peki, size gerçeği söylediğim için düşmanınız mı oldum?

17 Başkaları sizi kazanmaya gayret ediyor, ama niyetleri iyi değil. Kendileri için gayret edesiniz diye sizi bizden ayırmak istiyorlar.

 

Pavlus’un kiliseyi tehlikeden koruma isteğine karşılık olumsuz tepki almaya hazır olduğunu görmekteyiz. Pavlus Müjde konusunda, Mesih konusunda, lütuf konusunda başlangıçtaki öğretide ısrarını korumaktadır. Böyle sevinci kaybolmuş bir ortamda bazı kişilerin kendisine öfkelenmesi kaçınılmaz olacaktı.

 

Burada “sizi bizden ayırmak istiyorlar” şeklindeki ifade ile kilise Müjde’ye yaklaşmaya davet edilmektedir. Ancak sahte öğretmenlerin kiliseye yönelik ilgisinde iyi niyet yoktur. Sahte öğretmenler kiliseyi kendi yararlarına hizmet etmek üzere yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Ve bunun da yolu onların elçisel öğretiden ayrılmasından geçmektedir.

 

Mesih’in kiliseye bıraktığı önder modeli açıktır:

Matta 20:28 Nitekim İnsanoğlu, hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi.

 

Bu durumda sahte öğretmenlerin didinmesinin hizmet etmek için olmadığı açıktır. Onlar kiliseyi kendi yararları uğruna didinsinler diye uğraşmaktadırlar. Ve açıktır ki, sahte öğretmenler Mesih’e değil kendilerine hizmet etmek için çalışmaktadırlar. Bu durumda ruhani bir amaca hizmet etmeyen bir düşüncenin değeri yoktur.

 

Buraya kadar olan Müjde ve Lütuf öğretisine bakarak konuştuğumuzda insan yapımı bir öğretişin ruhsal bir amaca hizmet edemeyeceği açıktır. Öyleyse bu sahte öğretişin, sadece kendisini getirenlerin amaçlarına hizmet edeceği da açıktır.

 

4:15 ayetine bakarak kilisenin Müjde’deki sevincini kaybetmiş olması da bir zulüm ya da baskı değil miydi? Böylece Pavlus kiliseye esas düşmanın kim olduğunu hatırlatır. Kilise yanlış öğretmenlere kulak verdiğinde gerçekten uzaklaşmış, sevincini kaybetmiş ve düşmanın kişisel hedeflerine hizmet etme durumuna gelmiştir.

 

Kendileri için gayret edesiniz diye sizi bizden ayırmak istiyorlar

Sahte öğretmenlerin görünenden farklı amaçları vardı. 2:4 ayetinde bu amaç “İsa Mesih'te sahip olduğumuz özgürlüğü el altından öğrenmek ve böylece sizi köleleştirmek” şeklinde özetlenmektedir. Demek ki, bu kişiler kendileri için gayret eden köleler yetiştirmek istiyorlardı. Ve böylece bu sahte öğretmenler köleleştirdikleri kişilerin hayatlarını kolayca denetleyebilirlerdi. Ancak özgür kimselere bunu yapamazlardı. Sahte öğretmenler, Galatyalılar’ın Pavlus’a öfkelenmelerini sağlayabilecek kadar onların hayatlarını yönetme noktasına gelmişlerdi.

 

İleri Çalışma Notu

- Karşımda başka ilahların olmayacak’ diyen ilk emir Tanrı’ya ait olan sorumlulukları yapmamayı ya da bunu göz ardı etmeyi; çarpık ve yanlış düşüncelerle Tanrı’ya yaraşmayacak şeyleri düşünmeyi; kendi çıkarlarını arzulayarak, dünyasal güvenlik ve rahatlık için yanlış yollara başvurmayı, Tanrı’nın Ruhu’na karşı direnmeyi yasaklar.

- WUİ.105

 

4:18 Niyet iyiyse, yalnız aranızda olduğum zaman değil, her zaman gayretli olmak iyidir.

 

Pavlus bir süre Galatya’da kalıp Müjde’yi duyurmuş ve onlara Müjde’yi emanet ederek oradan ayrılmıştı. Pavlus’un kilisedeki hizmeti sırasında gayretli gördüğü kimseler şimdi neredeydiler? Açıktır ki, Pavlus’un yanında gayretli görünen kimseler Pavlus yokken aynı gayretle devam etselerdi, belki de sahte öğretmenlerin kiliseye verdiği zarar bu kadar büyük olmayacaktı.

 

Pavlus her zaman gayretli olmanın bir karakter olarak kilisede yerleşmesini ister. Ve Müjde’de her zaman gayretli olan kimsenin “iyi niyetli” olduğunu hatırlatır. Çünkü ara sıra Müjde için gayret edenlerin niyetleri olsa olsa mevcut durumdan bir fayda sağlamak olacaktır. Bu da sahte öğretmenlerin kendileri için olan niyetlerini anlamamız için yerinde bir ifadedir. Sahte öğretmenler kendi çıkarları için ve kiliseyi bölmeye çalışmakta olduklarından niyetleri doğru değildi (4:17).

 

Cemaat adanmışlık göstermediği için iyi niyetli olma konusunda gayretli değildi. Pavlus’u daha önce bir melek gibi karşılayıp, onu “Mesih İsa'yı kabul eder gibi kabul eden” kilise şimdi aynı Müjde’yi duyunca öfkeleniyorsa ortada iyi niyet olmadığı açıktır.

 

4:19 Çocuklarım! Mesih sizde biçimleninceye dek sizin için yine doğum ağrısı çekiyorum.

 

Böyle bir durumda bile Pavlus’un “çocuklarım” şeklinde sesleniş ile kiliseye yaklaşması, cemaatin kiliseye bakışını ve önderlerin önderliğe ve kilise yönetimine bakışını tekrar gözden geçirmeleri için Kelami bir yaklaşımdır. 

 

“Çocuklarım” ifadesinde bir beden ilişkisi söz konusudur. Tıpkı dünyasal bir anne ve babanın eseri olarak var olduğumuz gibi; Hristiyanlar olarak da Mesih’teki iman ile Tanrı’nın çocukları olduk. Mesih’in bedeninde yaptığı iş [çarmıh] ile ruhsal anlamda Mesih’in bedeninde bir üye olduk. Yani biyolojik bir bedenin organlarının birbirleriyle ilişkisi olduğu gibi, Mesih’te bulunan kimselerin ruhsal anlamda böyle bir birlik ve ilişki içinde olması esastır. Dolayısı ile bu ifade özel ve kişisel yakınlık bildirmektedir.

 

Bu durumda kiliseye düşen, bir aile içinde çocukların rolüne ve anne babalarının terbiye ve öğüdüne nasıl bakarak devam etmeleri gerektiğini hatırlayarak Pavlus’un öğretişine yeniden kulak vermek olmalıdır.

 

“Mesih sizde biçimleninceye dek” şeklindeki ifade imanlıların ruhsal yenilenmesine işaret etmektedir. Galatya’lı imanlılar bir yanlıştan dönmeli, Tanrı önünde pişmanlıkla alçalarak tövbe etmelidir. Samimi tövbe de kendisini öncelikle yürek temizliğinde ve kararlı bir ruh ile yenilenmekte gösterecektir:

Mezmur 51:10 Ey Tanrı, temiz bir yürek yarat,

Yeniden kararlı bir ruh var et içimde.

12 Geri ver bana sağladığın kurtuluş sevincini,

Bana destek ol, istekli bir ruh ver.

 

Galatya’daki kiliseler kaybettiği sevincine ancak ruhsal bir yenilenme ile kavuşabilirdi. Böylece sevinçli bir şekilde ve kararlılıkla Rab ile olan paydaşlıklarına kaldıkları yerden yeniden başlayabilirlerdi. Ve gayretle yani kararlı bir ruh ile hizmet ve tanıklıklarına devam edebilirlerdi.

 

“Çocuklarım” ifadesi ile birlikte “Mesih’in inanan kişide biçimlenmesi” düşüncesi aklımıza “yeni doğmuş bir bebek ve bebeğin ailesi” düşüncelerini çağrıştırmaktadır. Pavlus da “doğum sancısı” ifadesi kullanarak “çocuklarının” kendi gözünde ne kadar değerli olduğunu hatırlatır.

 

Bir bebek doğduğu zaman aile sevinir; ve aile çocuğun gittikçe sağlıklı bir şekilde büyümesini ister. Aile çocuğun boyda ve bilgelikte gittikçe gelişmesini ister. Benzer şekilde Pavlus da burada kiliseye seslenerek iman ettikleri ilk zamana bakmalarını, kaybolan sevinçlerinde yenilenmelerini, Mesih karakterinde büyümelerini ister.

 

İleri Çalışma Notu

- BİA.24

- WİA.XIII

- WUİ.75. Kutsallaştırılma nedir?

Kutsallaştırılma Tanrı lütfunun bir işlevidir; böylece, dünyanın temelleri atılmadan önce Tanrı’nın kutsal olmak üzere seçtiği kişiler uygun zamanda, Ruhu’nun güçlü işleyişi aracılığıyla Mesih’in ölümünü ve dirilişini onlara uygulamasıyla, bütün varlıklarında Tanrı benzerliğinde yenilenirler; yaşama götüren tövbenin tohumlarına sahiptirler ve tüm diğer kurtaran lütuflar onların yüreğine konmuştur ve bu lütuflar öylesine alevlendirilmiş, çoğaltılmış ve güçlendirilmiştir ki, günaha giderek daha fazla öldükçe, yeni bir yaşama dirilirler.

 

Böylece kilise Elçisel Müjde’ye sarılmalı, Kutsal Ruh’un gücü ile Müjde’de açıklanan Mesih benzeyişine yaklaşmaya çalışmalıdır. Müjde, inananların bilgelikle eğitilip Mesih'i tanımada ilerleyebilmeleri için tek yoldur (Koloseliler 1:28-29). Bu yenilenme Rab ile gündelik yürüyüşün bir sonucu olarak zaman içinde güçlenecek; inanan kişide Mesih gün geçtikçe daha belirgin olacaktır. Dini terminolojide bu sürece “kutsallaşma” diyoruz.

 

Bu durumda Mesih’in Galatya’daki bedenine elçinin kendi çocuğu olarak baktığı açıktır. Çünkü Pavlus onların bir çocuk gibi değil ama Mesih gibi olgun yetişkinler olmasını istiyor. Bu durumda Mektup boyunca okuduklarımızı aşağıdaki ayetlere paralel bir yaklaşımla açıklayabiliriz:

II.Timoteyus 3:14-15 Sense öğrendiğin ve güvendiğin ilkelere bağlı kal. Çünkü bunları kimlerden öğrendiğini biliyorsun. Mesih İsa'ya iman aracılığıyla seni bilge kılıp kurtuluşa kavuşturacak güçte olan Kutsal Yazılar'ı da çocukluğundan beri biliyorsun.

16 Kutsal Yazılar'ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır.

17 Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.

 

Bu durumda sahte öğretmenler ve Pavlus arasındaki zıtlığa dikkat edin. Onlar kilisedeki insanları iyi diyetle değil, kendileri için gayretli olsunlar diye elçisel öğretiden ayırmak ve bu şekilde köleleştirmek istiyorlardı (4:17; 2:4). Ancak Pavlus ise insanların “Mesih gibi” olmasını istemektedir (4:19).

 

4:20 Şimdi yanınızda bulunmayı ve sesimin tonunu değiştirmeyi isterdim. Bu halinize şaşıyorum!

 

Bu ayette Pavlus, Ruh ile başlayan bir kilisenin insan çabası ile bitirmeye çalışmasının (3:3) verdiği hayal kırıklığı, acı ve kızgınlık hislerinin karşı tarafa yansımasını ve bu duyguların onlar tarafından da biraz olsun hissedilmesini ister.

 

Pavlus’un ses tonunu değiştirerek konuşmak istemesi yine elçisel yetkinin gereğidir. Müjde gerçeğine uygun olarak öğretmeye çalışmak bazen azarlamayı da gerektirir. Elçinin azarlayarak ya da biraz kızgın bir ses tonu ile konuşmak istemesine “yanınızda bulunmayı isterdim” şeklindeki ifade ile birlikte bakınca, bozulma noktasındaki bir ilişkinin kurtarılması isteği daha belirgin olmaktadır.

 

Pavlus’un gördüğü bir yanlışlık üzerine elçi Petrus’u azarlaması (2:11-12) ile buradaki tutumu benzerlik göstermektedir. Şüphesiz ki, Pavlus orada Petrus’a karşı çıkarken ses tonu biraz değişmiş olmalıdır.

 

İlave Açıklama

1-) Müjde’yi sizden daha az güçlü ya da sizden daha genç birinden dinleme konusunda sabırlı mısınız? Yani “Müjde vaizi” dediğinizde kafanızda fiziksel birkaç özellik beliriyorsa buna dikkat edin.

 

Kilisenizde bedensel olarak engelli biri varsa, kilisenizdeki diğerleri ile olan yakınlık ve diyalogunuzu göz önüne aldığınızda ikisi arasında ne kadar ya da nasıl bir fark görmektesiniz? Yani kilisede bir grup ile ya da bir kişi ile hafta içinde konuştuğunuz süreyi göz önüne alırsanız, böyle engelli bir kimseye ayırdığınız vakit ile kıyasladığınızda nasıl bir sonuca varmaktasınız?

 

Eğer kilisede olan diğer üyeler de böyle engelli biri ile çok az vakit geçiriyor ya da pazardan pazara görüşüyorsa dikkatli olun. Bu kişi kilise kalabalığı içinde yalnız yaşayan biri durumunda olabilir.

 

Kiliseden arkadaşlarınızı arayıp bir yemeğe ya da bir tiyatroya, belki bir konsere gitme gibi sosyal etkinliklere katılışınızı göz önüne aldığınızda kilisedeki engelli kimseler de böyle durumlarda sizin için aranacak kişiler listesi içinde midir?

 

Kilise ailesi ile bir beden ilişkisi içinde olmanın sorumluluğu açıktır: Kilisedeki her bir üye hakkında tek tek dua edebilecek kadar bir bilgi sahibi olmak gerekir. Bu da bir ilişki ve paydaşlık ile gerçekleşir.

 

Benzer şekilde komşularınızda veya akraba çevrenizdeki engelliler ile diyalogunuz ne durumda?

 

2-) Müjde’yi öğrendiğiniz zaman sizde neler değişti? Müjde’yi kabul etmekle kültürünüz arasında uygun bir bağ kurabiliyor musunuz? Yoksa size Müjde’yi verenin kültürünü mü alıyorsunuz?

 

Müjde’yi ilk kabul ettiğinizden bu yana geçen süre içinde sizin hayatınızda neler değişti? İnsanlara ya da olaylara verdiğiniz tepkiyi veya bakış açınızı ne etkileyip yönlendiriyor? Ruh’un ürünü (5:22-23) sizin davranışlarınızı, işlerinizi, sözlerinizi nasıl etkiliyor?

 

Yoksa ilk iman ettiğiniz zamandaki sevginizin, sabrınızın yerini daha çabuk öfkelenen bir kişi mi aldı?

 

4:15 ayetindeki “sevincinize ne oldu?” şeklindeki ifadeye bakarak, hayatınızda ruhsal bir baskı ya da durgunluk olduğunda, kendinizi bir öfke ya da çekişme içine düşmüş bulduğunuzda siz de bu soru hakkında düşünmelisiniz: Sevincinize ne oldu?

 

Yine “İncilinize ne oldu; vaftizinize ne oldu?” şeklindeki sorular bir karmaşıklık durumunda gerçeğin kendisi ile yüzleşmek için gereklidir.

 

3-) Tanrı sizi Mesih’te kabul edip kendi çocukları olma yetkisini verdi (Yuhanna 1:12). Bu gerçek sizin Mesih’teki bir diğerine karşı bakışınızı ve davranışlarınızı nasıl etkiliyor? Sizin diğerleri ile “Mesih’te bir beden olma” gerçeğine dayanarak onların hatalarına, zayıflıklarına, güçsüzlüklerine bakışınız ve davranışınız Tanrı’nın evlat edindiği birine yaraşır şekilde mi?

 

Tanrı sizi günahlarınız, güçsüzlük ve bilgisizliğinizle kabul etti; sizi kendi çocuğu olarak belirledi. Öyleyse siz de aynı şekilde diğerlerini kabul edebiliyor musunuz?

 

4-) Kilisede iyi bir şeyler yapmak istemenize karşın size yönelmiş bir öfke ile karşılaştığınızda tepkiniz ne olur? Yapıcı ve yıkıcı konuşma arasındaki sınırı belirleme konusunda kendinizi yeterli görüyor musunuz?

 

Pavlus’un iyi niyetine karşın kiliseden ona öfke ile cevap veren kimselerin çıkması gibi durumlarla karşılaşmanız halinde Müjde’deki sevincinizi koruyarak konuşabiliyor musunuz?

 

5-) Pavlus’un zamanında olduğu gibi, kiliseye bu gün de kendilerine hizmet etmek isteyen kimseler gelebilir. Mesih’e hizmet etmekten uzak bir düşünce insana köleliği getireceğinden (2:4); böyle sahte öğretmenler insan yapımı öğretişleriyle kişilerin hayatlarını denetleme ve yönetme konusunda çalışacaklardır.

 

Ve köleler efendilerinin hoşnutluğu için çalışan kimseler olduğundan, yanlış öğretişe kulak veren kimseler sahte öğretmenlerin iyiliği ve çıkarları için gayret eden köleler olacaklardır.

 

Fakat Tanrı’nın köle bir çocuğu olmadığından, sadece Mesih’teki lütufta devam eden kimselerin yaşamları Kutsal Ruh’un denetlemesine ve yönetmesine açık olabilecektir. Ve özgürlük sadece “Mesih’te” korunabilen ve devam edilebilen bir şeydir.

 

Doğru öğretişe bakarak yaşayan kişiler hayatın her alanında, nefes aldıkları zaman boyunca Rab’be tanıklık ve hizmet aracı olarak sevinçte yaşayacaklardır. Tanrı’dan zevk alarak yaşayacaklardır. Tersi bir durumda ise sevincini kaybetmiş yaşamlarla kölelikte devam etmek söz konusudur.

 

O halde insan yapımı öğreti kendisini benliğin işleri ile kölelikte (5:19-21); Mesih’in Müjdesi ise kendisini Kutsal Ruh’un ürünü ile özgürlükte gösterecektir (5:22-23).

 

5-) Yasa ve işler için kişisel çabalamalar, insanın tam mükemmel olarak yapamadığı işler karşısında suçluluk duygusu yaşamasına sebep olmaktadır. Halbuki gerçek iman yaşamı sevgi ve esenlik yaşamı olması gerekir. Sahte öğretişe göre yaşamaya çalışanların sevincini kaybetmesinin (4:15) sebebi budur.

 

4:14-15 ayetleri ile 4:16 ayeti arasında bir zıtlık görmekteyiz. Bu zıtlığın sadece Pavlus’a yönelik olmadığını, topluluğun birbirleri ile olan ilişkisinin de uyumsuz olduğunu 5:15, 26 ayetlerinden öğreniyoruz. Açıktır ki, neye inandığınız ya da neye inanmadığınız sözlerinizi ve davranışlarınızı, yaşam tarzınızı ve dünyaya bakışınızı etkilemektedir.

 

Bu ayetlere bakarak “dünya size baktığında ne görüyor?” diye hiç düşündüğünüz oldu mu?

 

6-) Eğer kilisede hizmet eden bir kişi iseniz kiliseye gelirken cemaatin sizin “çocuklarınız” olduğu düşüncesi ne kadar sıklıkla aklınıza geliyor? Westminster Uzun İlmihal 129-133 sorularına bakarak kilisedeki çocuklarınızın gözüyle kendinizi ve genel olarak kilise önderliğinin görünüşünü nasıl değerlendirirdiniz?

 

Eğer kilise yönetim kadrosunda ya da onun belirlediği bir görevde değil de sadece cemaatseniz, Pavlus’un Galatyalılar’a “çocuklarım” şeklindeki seslenişine bakarak önderleri bir baba gibi onurlandırmayı bilip bilmediğiniz sorulsaydı bu konuda neler söyleyebilirdiniz? Westminster Uzun İlmihal 123-128 sorularına baktıktan sonra önderliğe itaat konusunda kilisede sizce eksik olan şeyler konusunda neler düşünüyorsunuz?

 

4:19 ayetindeki “Çocuklarım! …sizin için yine doğum ağrısı çekiyorum” şeklindeki ifadeye bakarak iman hayatınızda bu güne kadar anne şefkati ile yaklaştığınız kaç kişi olduğunu düşünüyorsunuz?

 

Diğer yandan erkek ya da kadın olarak kilise ailesine ne kadar çok anne şefkati ile yaklaşabilmişseniz, Mesih karakterinde o kadar çok ilerleme yapmışsınız demektir.

 

En son ne zaman ve kime anne şefkati ile yaklaştınız? Yoksa bunu hiç mi hatırlamıyorsunuz?

 

Bu ayeti bir kadın okurken ‘anne şefkati’ ifadesini belki dikkat çekici bulmayabilir. Ya da bu ifade en azından bir kadın için başarmakta zorlanmayacağı bir tutumu ifade edebilir. Ancak birçok kadın kilise ailesine anne şefkati göstermeyi ya hiç düşünmemiş ya da bunu katlanılması zor bir durum olarak görmüşlerdir.

 

Diğer yandan genelde erkekler ‘anne şefkati gösterme’ konusunun annelere ait bir durum olduğunu düşünmeye yatkındırlar. Bu ayeti okuyan erkekler daha önce üzerinde pek düşünmedikleri bir konu ile karşılaşmış olurlar.

 

Bu durumda ister kadın ister erkek olsun, imanlılar “Mesih'le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu'na imanla sürdürüyorum” diyebilmek için yüreklerinde ‘anne şefkati’ duygusunu taşıyor olmaları gerekir.

 

İmanlılar (kadın ya da erkek) 5:22-23 ayetlerinde bahsedilen Ruh’un ürününe bakarken ‘anne şefkati’ konusunu kendilerinden ayrı bir konu olarak düşünmemelidir.

 

7-) Önderlerinizin sözünü dinleyin, onlara bağlı kalın. Çünkü onlar canlarınız için hesap verecek kişiler olarak sizi kollarlar. Onların sözünü dinleyin ki, görevlerini inleyerek değil -bunun size yararı olmaz- sevinçle yapsınlar” diyen İbraniler 13:17 ayetine bakarak; kilisenizde önder (baba) ile çocuklar (cemaat) ilişkisinin yeterince anlaşıldığını düşünüyor musunuz?

 

“Topluluğu iyi yöneten ihtiyarlar, özellikle Tanrı sözünü duyurup öğretmeye emek verenler iki kat saygıya layık görülsün” diyen I.Timoteyus 5:17 ayetine bakarak kendi katıldığınız kilisenizin önderi ile olan dostluğunuzu dışarıdan izleyen dünyaya sizce öndere olan saygınızı da görebiliyor mu?