VAAZ/KELAM ÇALIŞMASI TASLAĞI
Galatyalılar Mektubu Üzerine Bir İnceleme
Müjde eşsizdir:
I. (1:1-5)
II. (1:6-10)
III. (1:11-2:21) a. (1:11-17) b. (1:18-2:10) c. (2:11-21)
Müjde üstündür:
IV. (3:1-4:31) a. (3:1-5) b. (3:6-4:11) c. (4:12-20) d. (4:21-31)
Müjde özgürlüktür:
V. (5:1-6:10) a. (5:1-15) b. (5:16-6:6) c. (6:7-10)
VI. (6:11-18)
Kısaltmalar:
BİA: Belçika İnanç Açıklaması
Hİ: Heildelberg İlmihali
WİA.: Westminster İnanç Açıklaması
WKİ: Westminster Kısa İlmihal
WUİ: Westminster Uzun İlmihal
İlave Açıklama: Galatyalılar 1:1-6:18
1-) Galatyalılar
Mektubuna bakarken üç ayet aklımızda olmalıdır. Birinci ayet Müjde’nin ve
kurtuluşumuzun neye dayandığını ifade etmektedir:
2:16 Yine de insanın
Kutsal Yasa'nın gereklerini yaparak değil, İsa Mesih'e iman ederek aklandığını
biliyoruz. Bunun için biz de Yasa'nın gereklerini yaparak değil, Mesih'e iman
ederek aklanalım diye Mesih İsa'ya iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa'nın
gereklerini yaparak aklanmaz.
İkinci ayet ise, birinci
ayete dayalı olarak nasıl yaşamamız gerektiğini göstermektedir:
2:20 Mesih'le birlikte
çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende
sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu'na
imanla sürdürüyorum.
Üçüncü ayet ise, ikinci
ayette bahsedilen şekilde Mesih’le birleşmiş bir yaşamın ne demek olduğunu
göstermektedir:
5:1 Mesih bizi özgür
olalım diye özgür kıldı. Bunun için dayanın. Bir daha kölelik boyunduruğuna
girmeyin.
Özetle
“Yasa ile değil, Mesih’e iman ile
aklandık; böylece Mesih’le birleşmiş bir şekilde yaşamalıyız; ve bu yaşam bir
özgürlük yaşamıdır” şeklinde bir anafikir çıkarabiliriz.
2.a-) Özür dileyecek
kadar cesur, bağışlanmayı dileyecek kadar alçakgönüllü müsünüz? Belki de bu
mektup çalışmasında henüz bu konuda bir ayet üzerinde düşünmüş olmadığımız için
“bu soru da nereden çıktı?” diye
düşünebilirsiniz?
Acaba bu Mektup üzerinde
çalışırken daha önce bilmediğiniz veya gözden kaçırdığınız bir noktadan dolayı
bir yanlışlığa ya da karışıklığa sebep oldunuz mu?
Daha önce bilmediğiniz
veya gözden kaçırdığınız konular Tanrı ile veya kilise ile ilgili bir hatanıza
sebep oldu mu? Olduysa bunlar samimi itiraf, samimi tövbe ile öncelikle Tanrı’ya
sunulması gereken konular olarak önünüzde duruyor.
Diğer yandan Tanrı’dan
samimi bağışlanma dileme pratiği geliştirememişseniz bunu bir insandan dileme
pratiğiniz de gelişmemiştir.
Bu mektup boyunca
çalışırken Kutsal Kitap’a bakışınızda ne gibi yenilenme oldu? Bunların Tanrı
ile, kilise ve dünya ile olan ilişkinize neler kazandırmasını bekliyorsunuz?
Yenilendiğiniz alanları Tanrı’ya şükranla getirmeli; ve bilginizin yaşamsal bir
pratiğe dönüşerek Tanrı’ya olan hizmetinizde ve dünyaya olan tanıklığınızda
Müjde’ye yaraşır bir şekilde devam etmesini dilemelisiniz.
2.b-) Sizce Galatya
Mektubunu okumuş bir kimsenin övgü ve şükran duası nasıl olmalıdır?
3-) Belki sizin
kilisenizde ailelerin çocuklarını sünnet ettirmeleri bir tartışma konusu olmadı.
Çünkü bu mektubun yazılış amacı “sünnetten
kaçınmak” için değil, sünnet ile temsil edilen
“Yahudilikten ve yasacılıktan kaçınmak”
olduğundan, günümüz kiliseleri için –en
azından sizin için- bu bir tartışma konusu olmayabilir? Ancak her insanın
günahlı olduğunu hatırlarsak; insanın Kutsal Kitap’ın tamamına bir bütünlük
içinde bakmakta, bunları sorgulayıp kavramada hataları, görüş farklılıkları
içinde olacağı [olduğu da] açıktır.
Bu durumda sizler Kutsal
Kitap’ı kültürünüze nasıl uyguluyorsunuz? Farkında olmadan başka yasalar
koyabilirsiniz?
4-) “Aracı tek bir
tarafa ait değildir; Tanrı ise
birdir” (3:20). Bu durumda Tanrı’nın
“bir” olması bize Tanrı’nın eşsizliğini hatırlatıyor. Tanrı kimseye
benzemez. Bu durumda antlaşma bize Tanrı’nın tekliği, Tanrı’nın değişmezliğinin
gerçeğinde sarsılmaz bir güvence vermektedir. Antlaşma Tanrı tarafından
onaylanmış olduğu için insanın bu güvenceye iman ile sarılması gerekmektedir.
Hristiyan özgürlüğünün
temelinde Tanrı’ya güven vardır. Güven yoksa
“ne olacak?” korkusu vardır. Tanrı’nın
sadece sonsuz yaşam için olan vaadi için değil, bu geçici yaşamımız için de
güvenilir olduğunu bilmekle Mesih karakterinde bir kişilik geliştirebiliriz.
5-) Konu
‘Önderlik’ olunca genelde “Timoteyus ve Titus Mektupları” aklımıza
gelir? Kilisede önder olarak yetişecek kimseler bu bölümleri özel bir şekilde
derinlemesine etüt eder. Galatya’daki kiliselerin içine düştüğü yanılgıyı
gördüğünüzde Pavlus’un bu kiliseye yönelik önderliği hakkında neler
söyleyebilirsiniz?
Yanlış öğretiye karşı "‘önderin
Kelam Savunması’ yapması"
konusunda Galatyalılar Mektubundan nasıl bir yaklaşım ediniyorsunuz?
Bu durumda önder
yetişecek kimselerin “bütün Kutsal Yazılar’a” bakışı önemlidir. Mesih’ten sonra
bütün Kutsal Yazılar’ı “dağdaki vaaza bakarak mı okuyorsunuz; ya da Yüce Görev’e
bakarak mı bütün Kutsal Yazılar’ı değerlendirmeye çalışıyorsunuz?
Kilise öğretiniz Kutsal
Kitap’ı “Eski ve Yeni Ahit” olarak bölüyor mu; yoksa hepsine tek bir bütün
olarak mı bakıyorsunuz? Kutsal Yazılar’a bakarken İsrail ve Kilise arasında bir
devamlılık ve süreklilik olduğunu; bu yüzden de Yasa ve Lütuf öğretisinin
çelişmediğini savunabilen bir öğreti içinde misiniz?
Bu mektupta Pavlus’un
Kutsal Kitap’a dayalı olarak verdiği mücadeleye bakarak, kiliseyi Mesih’in arzu
ettiği şekilde korumak, gözetmek, güçlendirmek için nasıl çalıştığını, lütfa
dayanarak kendisini nasıl ortaya koyduğunu ve yanlış öğretişe karşı nasıl doğru
öğretiyi savunduğunu açık bir şekilde görmekteyiz. Bu da iyi donanımlı ve
atanmış önderlerin kilise için gereklilik olduğunu göz önüne koymaktadır.
Böylece imanda olgun bir
cemaat için iman olgunluğunu hem öğretebilecek hem de bunu kendisi yaşayan
kimselerin kilisede önderlik yapması önemlidir.
6-) Mesih’te lütuf
altında olduğumuz için Yasa altında olmadığımızı biliyoruz. Ancak kilisede
Kutsal Kitap okurken halen Yasa’yı değişmemiş Tanrı Sözü olarak okuyoruz.
Bunları okurken de “eski öğreti” diye
değil; bütün Kutsal Yazılar gibi değerli ve yararlı olarak görüyor ve öyle
öğretiyoruz.
Çünkü Yasa insana
Tanrı’nın isteğini, adaletini, kutsallığını açıklıyor. Ve aynı Yasa insanın
Tanrı’ya ve insanın insana karşı olan sorumluluklarını da açıklıyor. Böylece
Yasa Tanrı’daki yaşamı anlamamıza yardım ediyor. Kutsallığı özleyerek yaşamamız
için bizi yönlendiriyor. Bütün yaşamımız boyunca insanlık ailesi için iyi şeyler
yapmamızı teşvik ediyor ve hizmet yoluyla da Tanrı’nın Krallığının Müjdesi’nin
dünyaya ilan edilmesine yardım ediyor. Yine teşvik ettiği iyi şeyler Tanrı’ya
şükranlarımızı sunmamız için bir vesile oluyor; ve Tanrı’ya şükranımızı sunarak,
Tanrı’da sevinerek bereketleniyor ve imanda yenilenerek güçleniyoruz.
Diğer yandan aynı Yasa
Tanrı halkı için, kilisenin devamı için, kilisenin tanıklığı ve paklığı için
–mükemmel olanı yapamasak da- en iyiyi yapma tutkusu ile bizleri
motive ediyor. Vicdanlarımızı en küçük ya da önemsiz gibi gözüken konularda bile
pak, tarafsız, alçakgönüllü, adil olmaya zorluyor. Ve aynı Yasa insandan tam ve
mükemmel bir itaat talep ettiği için bize zayıflığımızı, günahı ve günahlı
benliğimizi, düşmüş dünyayı ve şeytanın kötülüğünü tam doğru bir şekilde
görmemize yardım ediyor. Ve Yasa, bizler için Yasa’yı tam mükemmel itaat ile
tutmuş olan Mesih’e bağlılığımızı güçlendiriyor.
Böylece Yasa’ya
baktığımızda günah konusunda Tanrı’nın düşüncesinin ne olduğunu görüyor; ve
Yasa’ya bakarak bizler de Tanrı ile aynı fikirde olma noktasına doğru
yaklaşıyoruz. Bu da içinde bulunduğumuz duruma baktıkça, içinde bulunduğumuz
duruma rağmen Mesih’eki lütufkar sevginin bize sunulması karşısında
yüreklerimizi güçlü bir şükran ile dolduruyor. Yasa bizlere Tanrı önünde kutsal
bir alçalışla doğruluğu sevmeyi ve günahtan tiksinmeyi öğretiyor. Böylece Yasa
bizlere günahı ve düşmüşlüğümüzü dizginlememiz için bir bakış açısı
kazandırıyor. Yasa aracılığı ile Tanrı’nın en küçük bir detay için olan
hassasiyetini öğreniyoruz. Ve böylece kendimizi disiplin etmeyi,
zayıflıklarımızı daha da ciddiye alarak kendimizi denetlemek konusundaki
hassasiyetimizi güçleniyor.
Yasa’nın emirleri ve
yasaklarına baktıkça günahın hak ettiği cezayı görüp kurtuluşumuzun ne denli
büyük bir hediye olduğunu anlayabiliyoruz. Yasa’ya baktıkça lanetimizi üstlenmiş
olan Mesih’e olan bağlılık konusundaki ihtiyacımızın ne denli vazgeçilemez
olduğunu görüyoruz. Böylece bu yaşamdaki her zorluk, baskı ve ayartının; ve
bunların getirdiği acı, keder, ölüm gibi güçlüklerin günahın sonucu olduğunu
biliyoruz. Ve gerek bilerek gerekse bilmeyerek yaptığımız günahların hem bizim
hem de başkalarının hayatlarına zorluk getirdiğini görebiliyoruz.
Ve yine aynı Yasa,
içindeki vaatlere ve bereketlere bakarak günaha karşı direnmenin Tanrı’daki
ödülünü bize gösteriyor. Tanrı’nın imana dayalı olarak itaatimizden ne denli
hoşnutluk duyduğunu anlamamıza yardım ediyor; ve bütün bunlar da tekrar bizi,
bizim için mükemmel itaat sunan Mesih’e hayranlıkla bakmaya, son nefesimize
kadar O’nu izlemeye yönlendiriyor. Yasa’nın mükemmelliği karşısında kendimizi
daha çıplak, savunmasız ve zayıf görüyor ve kendimizde kendimizi haklı
çıkarabilecek bir şey olmadığını anlıyoruz. Yasa karşısında hak ettiğimiz tek
şeyin ölüm olduğunu gördükçe Tanrı’ya, lütfuna, merhametine olan
ihtiyacımız gözümüzde daha da belirgin oluyor.
Böylece Yasa’ya
baktığımızda tam mükemmel bir Tanrı tarafından verilmiş olduğunu görerek
“Tanrım, Kutsal Yasan için şükürler olsun; İsa Mesih’te amin”
diyebiliyoruz.
Çünkü Mesih’teki zaferli
iman sayesinde kutsallığı özlemek ve kutsal bir yaşam sürmek tutkusu bizde
kendini belli ediyor; böylece yaptığımız
‘işler’ Yasa’nın emirlerine ve yasaklarına karşı bir yargı ya da ceza
korkusundan dolayı değil de yaratan ve kurtaran Tanrı’ya duyduğumuz sevgiden
kaynaklanıyor.
Böylece bedeli Mesih
tarafından ödenmiş bir kurtuluşun bize bağışlanmasına duyduğumuz sevinç ve
şükran işleri, Tanrı’nın bizler için yaptığı büyük iyiliği başkalarına da ilan
etmek için bizi teşvik ediyor. Ve aracılığımızla bütün ulusların bereketlenmesi
için; aracılığımızla bütün uluslarda Tanrı yüceltilsin diye Yasa’nın emirlerine
ve yasaklarına bakıyoruz. Ve yaptıklarımız, kendimizin iyiliğinden değil de
Tanrı’nın iyiliğinden dolayı yaptığımız şeyler olarak ilan edildikçe, Tanrı bu
işlerimizi bereketliyor. Ve bizler imanımızın görünen meyveleri aracılığı ile
imanımızdan ve imanımızın kaynaklandığı Tanrı’dan daha fazla emin olabiliyoruz.
Böylece Tanrı’nın görkemi için yasayı öğreniyoruz; ve Tanrı’dan zevk alarak
yaşamayı öğreniyoruz.
7-)
Galatyalılar Mektubuna genel olarak
baktığımızda Mesih’i işaret eden ve Mesih’ten bahseden açık ayetler dışında, bu
mektupta Mesih hangi yönü ile belirgin olarak karşımıza çıkıyor?
Matta Müjdesi peygamber
İşaya’dan yaptığı bir alıntı ile Mesih kişisini tarif ediyor. Mesih öyle biri
ki, en küçük bir iman kırıntısını reddetmeyecek; fakat her şekilde bu küçük
imanı güçlendirmek için çalışarak imanı zafere ulaştıracaktır:
Matta 12:20 Ezilmiş
kamışı kırmayacak,
Tüten fitili
söndürmeyecek,
Ve sonunda adaleti
zafere ulaştıracak.
Galatya kiliseleri sahte
öğretiş sebebiyle Mesih’in Müjdesi’nden uzaklaşmaya başlamış; dolayısı ile
elçisel imana aykırı bir yola doğru gitme tehlikesi içinde düşmüştü. Böyle
umutsuz ve karanlık bir durumda Pavlus mücadele etmekten vazgeçmiyor. Pavlus’un
Galatya’daki kiliselere hitap ederken sekiz kez
“kardeşler” diye seslenmesi bize
Pavlus’ta etkin olan Mesih’i başka bir şekilde göstermektedir. Pavlus da en
küçük imanı hor görmüyor; ama onu güçlendirmek için çalışıyor.
Pavlus’un 4:19ayetinde
“çocuklarım” diyerek seslenmesi; 4:26 ayetinde
“Göksel Yeruşalim annemizdir” diyerek Galatyalı imanlılara Mesih’te
bir aile olduklarını hatırlatması; 4:28 ayetinde onları
“vaadin çocukları” olarak imanın ev halkı içindeki çocuklar (4:31)
olarak görmesi, yine kiliseye Mesih’te sahip oldukları ayrıcalıkları vurguladığı
gibi, aynı ailenin içinde olduklarını, aile birliğine sahip çıkmak üzere teşvik
edildiklerini görebiliriz.
Pavlus kilisenin
etrafında dolaşan karanlık ve tehlikeye baktığında, sahte öğretişin etkisiyle
Mesih’in öğretisinden başka bir öğretiye kulak veren kimseleri, içlerinde olan
zayıf imana rağmen “kardeşlerim,
çocuklarım” diyerek elçisel kilisenin iman ailesi içinde bir bağ ile
birbirlerine bağlı olduklarını hatırlatıp, onların zayıf imanlarını
güçlendirmeye, bilgisizliklerini Müjde ile aydınlatmaya devam ediyor; hem de
umutsuzluğa kapılmadan…
Diğer yandan mektubun
genelinde Yahudi yanlısı öğretişe verilen cevap, Luka 18:9-14 ayetlerindeki
Mesih’in vaazını hatırlatmaktadır. Vergi görevlisi merhamete layık olmadığını
bilerek merhamet dilenirken, yani Tanrı’dan lütuf dilenirken, Ferisi ise
işlerinin ona lütuf kazandırdığını öne sürerek
“ben görevimi yaptım, kurtuluşu kazandım”
şeklinde bir yaklaşım içindedir. Ancak Mesih
“Ferisi değil, vergi görevlisi aklanmış
olarak evine döndü” diyerek iki ayrı
tapınmanın arasındaki farkı göstermiş oldu. Bu açıdan bakıldığında Pavlus’un
Galatyalılar Mektubundaki Müjde savunması Kutsal Yazılar’a yeni bir öğretiş ya
da yaklaşım getirmek değil; bir anlamda Mesih’in bu vaazının teolojik
gerekçelerini ortaya koymak olmuştur. Ve bu durumda yine mektupta bir kişi değil
Mesih ön plandadır. Ve Pavlus’un teoloji dersinde Mesih’in vaaz ettiği Müjde
temel bulmaktadır. Böylece mektup boyunca Pavlus’ta etkin olan Mesih’i,
Pavlus’un öğretisinde etkin olan Mesih vaazından görmekteyiz.
8-) Antik çağda çarmıh
lanetin ve utancın simgesiydi. Ve bir insanın aşağılanabileceği en aşağı seviye
çarmıhtı. Çarmıh simgesi Yahudiler için çirkin ve tiksindirici bir simge idi.
Günümüzde pek çok
kilisede gördüğümüz çarmıh simgesi ise sanatsal işçilikle birlikte dekoratif bir
görünüm almış olduğundan; çarmıha bakmak çoğunlukla utanç, lanet, tiksinme,
aşağılanma duygularını çağrıştıramamaktadır. Samimi inananlar ise çarmıh
hakkında öğretirken günahın ne kadar kötü, çirkin bir şey olduğunu,
günahkârlığın nasıl bir gazap ve laneti hak ettiğini, Mesih’in kurbanının
eşsizliğini ve kurtuluşun ne denli
paha biçilemez bir armağan olduğunu vurgularlar.
Ancak çarmıhın günümüzde
bir çok kişi için itici, utandırıcı, aşağılayıcı bir rahatsızlık duygusu
yaratmaması, dünyanın ruhunun insanlığı nasıl etkilendiğini göstermesi açısından
düşündürücüdür. Böylece Kutsal Yazılar’ı etüt ederken, bunların ilk
okuyucularının ne anlaması gerektiğini görmeye çalışmak iman yaşamına daha
sağlan bir disiplin ile sarılmak için faydalı olacaktır.
I.Korintliler 1:18
Çarmıhla ilgili bildiri mahva gidenler için saçmalık, biz kurtulmakta olanlar
içinse Tanrı gücüdür.
23 Ama biz çarmıha
gerilmiş Mesih'i duyuruyoruz. Yahudiler bunu yüzkarası, öteki uluslar da
saçmalık sayarlar.
Grekçe’de
“stauro” kelimesi “çarmıh”
anlamında, “ksulon” kelimesi ise
“ağaç [tahta]” anlamındadır. Ancak
Yeni Ahit’tin bazı yerlerinde “çamıh”
olarak tercüme edilen kelime “ağaç
[tahta]” kelimesidir (Elçilerin İşleri 5:30; 10:39; 13:29, Galatyalılar
3:13-14, I.Petrus 2:24). Mesih ile ilgili haberi müjdelerken kullanılan
“ağaç [tahta]” kelimesi özellikle
Yahudiler’e Tesniye 21:22-23 ayetlerini hatırlatmaktaydı. Bu ayetlerden şunu
öğrenmeliyiz: Çarmıh uluslar ve Yahudiler için saçmalık, utanç, yüzkarası
olarak dünyanın gözünde lanet, zayıflık ve güçsüzlük simgesi iken kilise
Mesih’in çarmıhını bir zafer Müjdesi olarak vaaz etmekten çekinmemiştir ya da
utanmamıştır. Çünkü Müjde çarmıha gerilmiş ama dirilmiş bir Kurtarıcı’nın
hakkında olup Müjde’yi yazan ve bunu savunan herkes için bir övünç kaynağıdır.
9-) Galatyalılar
Mektubunu incelerken öncelikli olarak Pavlus’un elçiliğinin kanıtlanmasını
gördük. Bu kanıt bundan sonraki öğretilerin geçerliliğini ve güvenilirliğini
anlamamız açısından önemlidir. Eğer elçinin yetkisi kesin ise, elçinin Müjde
savunması da o denli güvenilirdir.
Yasa suçları gösterirken
(3:19) Mesih’in Müjdesi aklanma (2:16), esenlik, merhamet ve lütuf
bağışlamaktadır (6:16, 18). Bu durumda Müjde’nin Yasa’ya bakışı açıktır; ve yine
Müjde’nin sunduğu kurtuluşun kesinliği de açıktır.
Sahte elçiler Mesih ve
Müjde hakkında birçok şey duymuş olabilirler ancak Pavlus Müjde’yi başkasından
duyarak değil Mesih’ten almıştır (1:11-12); ve Tanrı’nın lütfu ile Mesih’i
tanımıştır (1:15-16).
Sahte elçiler insanları
köleleştirmek için (2:4) değersiz, etkisiz ilkeler öğretirken (4:9) ve bunun
için baskı kullanırken (2:5), Mesih ise özgürlük getirmek için (5:1) kendisini
feda etmiştir (1:4; 3:13-14).
Sahte öğretiş insan
onayına dayanırken (1:10), Müjde ise tektir (1:7) ve vahiy ürünüdür (1:11-12).
Sahte elçiler
öğretilerini kabul ettirmek için sinsi yollar ve gerektiğinde baskı ile
uğraşırken (2:4-5) Mesih’in elçisi Tanrı Oğlu’na iman ile yaşamaktadır (2:20).
Yasa ile aklanmaya
inananlar lanet altındayken (3:10) Müjde’ye iman edenlere Mesih Kutsal Ruh’u
bağışlamıştır (3:13-14, 3:2-3, 5).
Sahte elçiler işler ile
uğraşıp insan çabasını yücelip köleleştirdikleri insanların bedenleri ile
övünürken (6:13) Mesih’in elçisi Rab ile ve çarmıhın mutlak zaferi ile
övünmektedir (6:14).
Sahte öğretiş lanet ve
yargı getirirken (1:8-9) doğru öğretiş aklanma, yeni yaratılış (6:15)
getirmektedir.
Yasa ile aklanmaya
çalışanların Yasa’yı yerine getiremedikleri için (6:13) benliğin işlerine tutsak
olurken (5:19-21), Mesih’in Yasası’nda devam edenler Ruh’un ürünü ile Mesih
benzerliğinde kutsallaşmaktadırlar.
Sahte öğretiş kölelik
boyunduruğu getirirken (2:4, 5:1) Mesih kendisine iman edenlere oğulluk ruhu
bağışlayıp (4:6), Ruh’ta yaşam sağlamaktadır (5:25).
Sahte elçiler insanlara
düşmanlık ve çekişme getirirken (5:26) doğru öğretiş benlik yaşamına düzeltme
getirmektedir (6:1-2).
Hristiyanlar Mesih
İsa'ya iman ile Tanrı’nın çocukları olma lütfunu almış (3:26), Vaftiz ile
Mesih'le birleşmiş ve Mesih'i giyinmiş (3:27), Yahudi ve Grek, köle ve özgür,
erkek ve kadın ayrımı olmaksızın Mesih'te bir ve yeni bir halk olmuş (3:28),
Göksel Yeruşalim’in özgür çocukları olarak (4:26) İbrahim’e ve soyuna verilen
vaatleri miras almış (4:28) kimseler olup; bütün bunlar ölümü yenen Mesih’teki
lütuf ile mümkündür (1:1-3). Bize düşen şey de kim olduğumuzu bilerek
yaşamaktır.
10-) 2:11-14 ayetlerinde
Petrus’un herkesçe dışarıdan görülebilir bir şekilde günah işlemesine tanık
olduk.
Bu olayın İncil’de yer
alması, bize Tanrı’nın vahyinin sıradan bir insan yazısından ne denli güçlü
olduğunu göstermektedir. Eğer Kutsal Kitap’ın yazarları, vahiy almaksızın yazmış
olsalardı, bu durumda hem elçi hem de kilise önderi olan birinin böyle bir hata
yapmasının kayıtlara geçirilmesi mümkün olmayacaktı. Bu olayın İncil’de yer
alması vahiy kayıtlarının ne denli güvenli bir şekilde korunduğunu anlamamız
açısından önemlidir.
Ve yine Pavlus Korint
kilisesine yazdığı mektubunda (I.10:11) Eski Ahit’teki yazıları işaret ederek
“Bu olaylar başkalarına ders olsun diye onların başına geldi; çağların
sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için yazıya geçirildi” demiş ve
kilisenin İsrail tarihinden ders almasında bunların önemine dikkat çekmiştir.
Bu durumda Galatyalılar
Mektubu içinde anlatılan Elçi Petrus’un günahının anlatılması olayının da, her
devirdeki kilisenin bundan ders alması ve imanlıları uyarması için vahiy yolu
ile korunmuş olduğu daha açıklık kazanmaktadır.
11-) Tanrı’nın insanı
kurtarış planında önce İbrahim ile yapılan antlaşmayı görmekteyiz. Tanrı bir
antlaşma ile İbrahim’e bir soy, bir ün, bir koruma ve bir ülke vaat etmiştir.
Vaat ve kutsamalar sadece İbrahim için değil, onun soyu içindi. İbrahim ile
yapılan antlaşma aynı zamanda İbrahim imanına aşılanmış olan uluslar için de
geçerliydi.
Yani bu antlaşma bir kan
soyuna ait antlaşma değildi; etnik bir nitelik değil, evrensel bir nitelik
taşıyordu (Tekvin 22:18). Bu olaydan Dört yüz otuz yıl sonra ise Yasa
verilmişti. Yasa ise İbrahim ile yapılan antlaşmayı iptal etmedi (3:17). Çünkü
Yasa Tanrı’nın vaatlerine aykırı değildi. Aksine Yasa, İbrahim’e verilmiş olan
vaat ve bereketleri doğruluyordu ve Yasa İbrahim ile yapılmış bir antlaşma
olduğu için verilmişti.
İbrahim ile yapılan
antlaşmadan sonra yüzyıllar sonra Yasa’nın verilmesine tanık oluyoruz. Bu
olaydan Tanrı’nın antlaşmasına sadık kaldığını öğreniyoruz. Yasa suçları ve
cezasını gösterirken vaat ise insana özgürlük ve kurtluş güvencesi vermekteydi.
Böylece zaman dolduğunda, Yasa altında olan insanlar özgürlük ve kurtuluşa
kavuşsunlar diye Mesih aracılığı ile onlara Tanrı’nın çocukları olma yetkisi
verildi (4:4-5). Böylece İbrahim’e verilmiş olan vaat ve kutsama Mesih
aracılığıyla uluslara da bağışlansın ve bizler vaat edilen Kutsal Ruh’u imanla
alalım diye, Mesih bizim için olan Yasa’nın lanet ve yargısını çarmıhta üzerine
aldı (3:13-14).
Bundan dolayı Yazılı
Yasa dahil, Kutsal Yazılar’ın tümünün
–Musa’nın yazıları, peygamberlerin yazıları ve Mezmurlar- Mesih ile ilgili
olduğunu görüyoruz. Vaat ve Yasa’nın tümünün yerine gelmesi ve tamamlanması için
(Matta 5:17, Luka 24:44) Mesih aramıza geldi, Müjde’yi duyurdu, çarmıha gerildi,
dirilip göklere yükseldi ve Kutsal Ruh’u gönderdi. Böylece Mesih’ten sonraki ilk
Pentekost Yortusundan sonra Yeni Ahit yazıları doğmaya başladı. Bütün bu olaylar
zinciri aynı zamanda vahiy edilmiş yazıların nasıl bir uyum ve tutarlılık içinde
bir arada olduğunu ve yüzyıllar boyunca korunduğunu göstermektedir.
Açıkça görülen şudur:
Eski Ahit ve Yeni Ahit Yazıları İbrahim ile yapılan antlaşma ile uyum içindedir.
Öyleyse vaatten, Yasa’dan, Müjde’den farklı bir bildiri
‘vahiy’ niteliğinden uzaktır. Ve
Galatya’daki imanlılar bu mektup aracılığı ile böyle tarihsel süreç boyunca
“vaat, Yasa ve Müjde’nin” uyumlu bir
şekilde, Yasa’nın vaade dayalı, Müjde’nin de vaat ve Yasa’ya dayalı olduğunu
görüp insan öğretisini bırakması gerekmekteydi.
Böylece Galatyalılar
Mektubunda kaydedilen bu olaylar bizlere bir ders olmak üzere kiliseyi
uyarmaktadır. Vahiy edilmiş Tanrı Sözü’ne aykırı insan öğretişlerinden kendimizi
korumak için antlaşma ve vaat ve vaadin kutsamalarını, Yasa’yı ve peygamberlik
yazılarını Müjde ile uyum içinde olarak okumak, araştırmak ve öğrenip iyi
öğretmek zorundayız. Böylece dünyanın mayasından kendimizi koruyabiliriz.
12-) Genelde insanlar
sevmedikleri kimselerin küçük hatalarını büyütmeyi severken; sevdikleri
kimselerin hatalarını bazen görmezden gelme, bazen önemsememe eğilimi içinde
olurlar. İnsanlar bazen de bir büyük yanlışı sanki küçük bir yanlışlıkmış gibi,
durumu daha sonra düzeltmek üzere konuyu o an için kapatma yoluna gitmeyi tercih
ederler. Böylece sevdikleri kimselere karşı bir çeşit koruma eğilimi içinde
olurlar.
Ve yine insanlar bir
hatanın doğrudan kendilerine etki etmesi durumunda ise acımasızca bile olsa,
kendileri için hızlı bir şekilde adaletin yerine gelmesini beklerler.
Petrus’un bu günahına
Pavlus’un ani tepkisine baktığımızda öncelikle Mesih’in çarmıhta yaptığı işi
hatırlamalıyız:
Efesliler 2:14-16 Çünkü
Mesih'in kendisi barışımızdır. Kutsal Yasa'yı, buyrukları ve kurallarıyla
birlikte etkisiz kılarak iki topluluğu birleştirdi, aradaki engel duvarını, yani
düşmanlığı kendi bedeninde yıktı.
Amacı bu iki topluluktan kendisinde yeni bir insan yaratarak esenliği sağlamak,
düşmanlığı çarmıhta öldürmek ve çarmıh aracılığıyla bir bedende iki topluluğu
Tanrı'yla barıştırmaktı.
Bu ayetlere baktığımızda
Petrus’un davranışının Mesih’in işini görmezlikten gelmek anlamına geldiğini
görüyoruz. Sahte öğretiş veren kimselerin yapmaya çalıştığı şey de bu idi. Onlar
Mesih’in çarmıh aracılığı ile Yahudi ve uluslar arasına barışma getirerek yeni
bir insan yaratma ve iki topluluğu tek bedende birleştirme işini görmüyor;
Yahudileştirilmedikçe uluslardan kimsenin kurtulamayacağını öğretiyorlardı. Bu
durumda vakit kaybetmeksizin Pavlus’un bu duruma müdahale etmesi daha da önem
kazanmaktadır.
Diğer yandan bu olay
bize Pavlus’un hem elçilik hizmetini anlattığı hem de vahiy hakkında konuştuğu
başka bir bölümü hatırlatmaktadır:
Efesliler 3:1 Bu
nedenledir ki, ben Pavlus siz uluslar uğruna Mesih İsa'nın tutuklusu oldum.
2 Tanrı'nın bana
bağışladığı lütfu size ulaştırmakla görevlendirildiğimi duymuşsunuzdur.
3 Yukarıda kısaca
değindiğim gibi Tanrı, sır
olan tasarısını bana
vahiy yoluyla bildirdi.
4 Bu mektubu
okuduğunuzda Mesih sırrını nasıl kavradığımı anlayabilirsiniz.
5 Bu sır önceki
kuşaklara açıkça bildirilmemişti. Şimdiyse Mesih'in kutsal elçilerine ve
peygamberlerine Ruh aracılığıyla açıklanmış bulunuyor.
6 Şöyle ki,
öteki uluslar da mirasa ortaktır, aynı bedenin üyeleridir ve Müjde
aracılığıyla Mesih İsa'da vaade ortaktır.
7 Tanrı'nın etkin
gücüyle bana verilen lütuf armağanı uyarınca bu Müjde'yi yaymakla
görevlendirildim.
Yine bu ayetlerde şunu
görmekteyiz: Pavlus aldığı vahiy uyarınca, Mesih’in bedeni aracılığı ile
ulusların mirasa ve vaade ortak olduklarını bildiren bir Müjde yaymaktadır. Bu
durumda Petrus’un günahına bakınca, derhal müdahale edilmesi gereken bir konu
olduğu açıktır. Petrus’un bu davranışı eğer dikkat edilmeseydi vahiy ile korunan
Müjde’nin gerçeğine aykırı bir durumun yerleşmesi söz konusu olacaktı.
Sahte öğretmenlerin
yapmaya çalıştığı şey ne idi? Vahiy edilmiş Müjde’ye ilave yapmaya çalışarak
Mesih’i ve O’nun işini [Müjde’yi] sulandırmak, çarpıtmak, zayıflatmak…
Böylece Pavlus sadece
sahte öğretmenlerin Mesih’in kimliğine, Mesih’in işine ve Mesih’in lütuf
Müjdesi’ne yönelik saldırılarına cevap vermiş olmadı; aynı zamanda Galatya
bölgesinde bu tuzağa düşmekte olan yeni imanlılara da doğru olanı göstermiş
oldu.
Bazen küçük gibi
görebileceğimiz hatalar sonraki kuşaklarda Müjde öğretisi gibi kabul gören
yerleşmiş bir anlayış ya da alışkanlığa dönüşebilir. Öyleyse Müjde’de iyi bir
şekilde yetişmiş olmak için hem gayret etmeli hem de bu konuda dua etmeliyiz.
Diğer yandan kendimiz ve
başkalarının hatalarına karşı dikkatli olmak, eleştirilere açık olmak, hatalara
zamanında ve Hristiyan adına yakışır bir şekilde müdahale etmek için de duacı
olmalı; böyle bir davranışın kilisede yerleşmesi için gayretli olmalıyız.
13-) Galatya
kiliselerine saldıran sahte öğretmenlerin görüşleri kiliseye yerleşmiş olsaydı
neler olurdu?
Bu durumda Hristiyanlar
Mesih’in, Kutsal Yazılar’da hakkında yazılmış olan kimse olduğunu okuyup kabul
edecekler; ancak Yahudileştirilmiş olduklarından Kutsal Yazılar’a bir Yahudi
gibi bakarak Yahudi gibi yaşamaya devam edeceklerdi. Bu da bir anlamda Mesih’i
bilmesine rağmen Mesih’i dini yaşamdan hariç tutma gibi bir şey olacaktı.
Böylece insanlar Yasa’ya gelenekler ile bakarak yaşayacaklardı. Hayatlarında
yapılması gereken ve yapılmaması gereken işler listesine bakarak
yürüyeceklerinden Kutsal Ruh’la bir paydaşlık içinde olamayacaklardı. Böylece
Yahudileştirilmiş bir şekilde yaşayıp, Tanrı’nın lütfunu kazanabilmek için
kişisel gayrete odaklanacaklardı.
Ancak Tanrı, Sözü’nü
göndererek Mesih’te “günahların affı,
ölülerin dirilişi ve sonsuz yaşam” bağışladığını ilan etmiştir. Böylece
Hristiyanlar Tanrı’nın Mesih’te yaptığı iyi işe bakarak, imanla yürüyen kimseler
olarak korunmuşlardır. Kendi işlerine bakarak yaşamak ile Mesih’e bakarak
yaşamak arasında çok belirgin bir fark vardır. Mesih’e bakanlar içsel değişimin
yani Kutsal Ruh’ta bağışlanan yeni yaratılışta yaşayan kimseler olacak; işlere
odaklananlar ise dışsal değişim merkezli yaşayan kimseler olacaktı. Birinde
Tanrı’nın desteğini, yardımını arayan bir yaklaşım varken diğerinde ise Tanrı
tarafından kabul edilmek için çalışmak durumu vardı.
Galatyalılar Mektubu
böylece sadece yazıldığı dönemdeki kiliseleri aydınlatmış olmadı; ama her
devirdeki kilisenin olabilecek her yanlış öğretişe karşı uyanık olmasını ve
Mesih’teki ayrıcalığına bakarak yaşamasını da sağladı. Mesih’teki lütuf ile
yaşam anlaşıldıkça yanlış öğretişlerin fark edilmesi de kolaylaşacaktır.
14-) Elçilerin İşleri
kitabına bakarken aynı zamanda ona bir
“tarih kitabı” gözüyle de bakar, köklerimizi dayandırdığımız ilk kilisenin
gelişimine, karşılaştığı zorluklara, yaşadığı bereketlere bakarak kilisenin
tarihsel sürecini ve nasıl bir başlangıç yaptığını anlamaya çalışırız. Bu
yaklaşım Müjde’nin gündelik yaşama nasıl uygulandığını görmek açısından da
önemlidir.
Bugünün kilisesi olarak
dünya önünde elçisel bir duruş sergilemek için Tanrı’nın vahiy edilmiş sözü olan
Elçilerin İşleri kitabına bakarken kendi kilise yapımızı elçisel kökle
ilişkilendirmek için onların ne yaptıklarına ya da ne yapmadıklarına da bakarız.
Müjde’nin o dönemde nasıl savunulduğuna, kilisenin nasıl yapılandığına, farklı
öğretişlere kilisenin nasıl cevap verdiğine bakar; böylece bugünün kilisesinin
kendisini Müjde temelinde anlamlandırmasına çalışırız.
Mesih’in dirilip göğe
yükselmesinden sonraki ilk Pentekost Bayramından itibaren kilisenin nasıl bir
yeni başlangıç yaptığına, nasıl geliştiğine ya da nasıl baskı ve sorunlarla
karşılaştığına, problemlere çözüm için nasıl bir yol izlediğine bakarak Müjde’ye
göre doğru yaklaşımları anlamaya ve buna göre gerekenleri uygulamaya ve
yerleştirmeye çalışırız.
Bütün bu olaylara
Mesih’in kiliseye verdiği ‘Yüce Görev’ emri açısından baktığımızda Tanrı’nın
vaadinin nasıl yerine geldiğini daha iyi görebiliriz. Mesih göğe yükselmeden
önce şöyle demişti:
Elçilerin İşleri 1:8 Ama
Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Yeruşalim'de, bütün
Yahudiye ve Samiriye'de ve dünyanın dört bucağında benim
tanıklarım olacaksınız.
Ve yine bu sözler
Müjde’deki Yüce Görev emri ile ilişkilidir:
Matta 28:18 İsa
yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: "Gökte ve yeryüzünde bütün yetki
bana verildi.
19 Bu nedenle gidin,
bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal
Ruh'un adıyla vaftiz edin;
20 size buyurduğum her
şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle
birlikteyim."
Böylece Elçilerin İşleri
Kitabı boyunca kilisenin Yeruşalim’de, Yahudiye’de, Samiriye’de ve dünyanın dört
bucağında nasıl geliştiğini okuruz. Bu olaylarda en net gözüken şey şudur: Tanrı
‘Yüce Görev’ için emretmiş ve bu görevin yerine gelmesinde etkin bir şekilde
çalışmıştır. Tanrı Sözü “Yeruşalim’den
başlayarak kilisenin dünyaya yayılacağını söylemiş” ve Mesih’ten sonraki ilk
Pentekost’tan itibaren gelişen tarihsel süreç bu vaadin nasıl gerçekleştiğine
tanıklık etmektedir.
Böylece Galatya’daki
kiliselere bakarken, kilisenin karşılaştığı sorun ne olursa olsun; neticede
“kilisemi kuracağım” diyen Mesih’in vaadine göre; öncesinde ise
yaratılıştan bu yana Tanrı’nın Kutsal Yazılar’daki sözlerine göre korunan bir
topluluk görmekteyiz. Acı çeken, baskı gören, yoksullukla mücadele eden, yok
edilme durumu ile yüzleşen, yanlış öğretişin saldırısı altında olan bir kiliseye
rağmen korunan bir kilise görmekteyiz.
Galatya Mektubu
çalışırken farklı öğretişlere karşı Elçisel kilisenin Müjde’yi nasıl savunduğuna
bakıp; bugünün kiliselerinin Müjde’nin ilan edilmesi ve savunulması konusunda
verdiği yaklaşım önemlidir. Böylece bu mektupta
“sadece lütuf, sadece iman, sadece Mesih,
sadece Kutsal Yazılar” şeklindeki vurgu çok belirgindir. Öyle ki, övünenler
kendileri ile değil, sadece Tanrı ile övünsünler; ve Tanı’nın görkemi için yaşasınlar.
Galatya’daki Hristiyan
topluluklarına yönelik olaylara bakarken Tanrı’nın kiliseye nasıl merhamet
ettiğini, nasıl yardım ederek aydınlattığını da görmeliyiz.
15-) Galatyalılar
Mektubu “Müjde, Yasa, İman, Özgürlük,
Kutsal Ruh, Vaftiz, Benlikte yaşam, Sünnet, Ruh’ta (yeni yaratılışta) Yaşam”
konularında bütün ayetleri sıra ile tasnif ediniz.
16-) 1:4; 6:14
ayetlerine birlikte bakalım.
1:4 Mesih, Babamız Tanrı'nın isteğine uyarak bizi şimdiki kötü çağdan kurtarmak
için günahlarımıza karşılık kendini feda etti.
1:4 ayetindeki
‘Mesih’in bizi kötü çağdan kurtarması’ şeklindeki ifadeye bakarak
‘Mesih’in bizi dünyadan kurtardığı’ düşüncesi ile kendimizi dünyadan çekmiyoruz.
Çünkü dünyayı uzak durulması gereken bir yer olarak öğretmiyoruz.
Romalılar 8:31 Öyleyse
buna ne diyelim? Tanrı bizden yanaysa, kim bize karşı olabilir?
32 Öz Oğlu'nu bile
esirgemeyip O'nu hepimiz için ölüme teslim eden Tanrı, O'nunla birlikte bize her
şeyi bağışlamayacak mı?
33 Tanrı'nın
seçtiklerini kim suçlayacak? Onları aklayan Tanrı'dır.
34 Kim suçlu çıkaracak?
Ölmüş, üstelik dirilmiş olan Mesih İsa, Tanrı'nın sağındadır ve bizim için
aracılık etmektedir.
35 Mesih'in sevgisinden
bizi kim ayırabilir? Sıkıntı mı, elem mi, zulüm mü, açlık mı, çıplaklık mı,
tehlike mi, kılıç mı?
36 Yazılmış olduğu gibi:
"Senin uğruna bütün gün
öldürülüyoruz,
Kasaplık koyun
sayılıyoruz."
37 Ama bizi sevenin
aracılığıyla bu durumların hepsinde galiplerden üstünüz.
38-39 Eminim ki, ne
ölüm, ne yaşam, ne melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman, ne
güçler, ne yükseklik, ne derinlik, ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz
Mesih İsa'da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir.
Romalılar 8. bölüme
baktığımızda dünyanın tam içinde yaşayan Hristiyanlar görmekteyiz. Bu ayetlerde
ölüm dahil olmak üzere, dünya ne yaparsa yapsın Hristiyanları Mesih’ten ve
Tanrı’dan sevgisinden ayıramayacağını okuyoruz. Kim bu Hristiyanlar, ayet hangi
Hristiyanlardan bahsediyor? Dünyayı bırakarak inzivaya çekilmiş, toplum
hayatından kendisini ayırmış kişilerden bahsetmiyor. Aksine bu kişiler dünyanın
tam merkezinde yaşadıkları için dünya tarafından baskı gören kimselerdir.
Mesih’in çarmıhına itaat etmek istemeyen isyankar dünya Mesih’e karşı çıkıyor;
ve bu yüzden de Hristiyanlara sıkıntı, elem, zulüm, açlık, çıplaklık ve tehlike
getiriyor; ve en sonunda yasa tanımaz dünya, Mesih’e olan imanları yüzünden
Hristiyanlara kılıç ile yani ölüm ile cevap veriyor. Yine burada açıkça
gördüğümüz şey şudur: bu öldürülen kimseler bir manastırın güvenli, yüksek
duvarları arkasında kendilerini dünyadan koruyarak yaşayan kimseler değiller.
Aksine tam dünyanın merkezinde Mesih’e ait olarak yaşadıkları için bütün gün
imanları uğruna kasaplık koyun öldürülen kimselerdir.
6:14 Bana gelince, Rabbimiz İsa Mesih'in çarmıhından başka bir şeyle asla
övünmem. O'nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür, ben de dünya için.
1:4 ayetine 6:14
ayetinin “dünya benim için ölüdür, ben de dünya için ölüyüm” şeklindeki
ifadesinden bakarak, Hristiyan olarak dünyada var oluş amacımızı anlamaya
çalışalım.
Matta 10:16 İşte, sizi
koyunlar gibi kurtların arasına gönderiyorum. Yılan gibi zeki, güvercin gibi saf
olun.
17 İnsanlardan sakının.
Çünkü sizi mahkemelere verecek, havralarında kamçılayacaklar.
18 Benden ötürü
valilerin, kralların önüne çıkarılacak, böylece onlara ve uluslara tanıklık
edeceksiniz.
19 Sizleri mahkemeye
verdiklerinde, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne
söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek.
20 Çünkü konuşan siz
değil, aracılığınızla konuşan Babanız'ın Ruhu olacak.
21 "Kardeş kardeşi, baba
çocuğunu ölüme teslim edecek. Çocuklar anne babaya başkaldırıp onları
öldürtecek.
22 Benim adımdan ötürü
herkes sizden nefret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır.
23 Bir kentte size
zulmettikleri zaman ötekine kaçın. Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu
gelinceye dek İsrail'in bütün kentlerini dolaşmış olmayacaksınız.
Bu ayetlerde Mesih
kendisine iman edenleri kurtların arasına gönderiyor; yani tam da bu dünyanın
merkezine. Yine bu ayetler Romalılar 8. bölümdeki gibi, Mesih’e olan imanları
yüzünden Hristiyanların sıkıntı, elem ve kılıç ile karşılaşacağını söylüyor.
Mesih bu kadar sıkıntıların olacağını söylediği halde bizi neden dünyanın
merkezine gönderiyor? Aslında cevap çok açık: Mesih de dünyanın tam merkezinde
yaşadı. Her baskı, zorluk, ve günahın ayartısı ile karşılaştı. Çarmıhın
acısından ve utancından geçerek ölüme yürüdü. Mesih kendini bu dünyadan çekmedi.
Çünkü bu dünya O’nun aracılığı ile ve O’nun yaratıldı (Yuhanna 1:3, 10).
Bu yüzden Tanrı dünyayı seviyor ve dünyayı kurtarmak istiyor (Yuhanna
3:16).
Böylece Mesih’in
yeryüzündeki hizmetindeyken günahkarların dostu olarak tanınması daha da
anlaşılır oluyor (Matta 11:18-19; 21:31-32):
Matta 9:9 İsa oradan
geçerken, vergi toplama yerinde oturan birini gördü. Matta adındaki bu adama,
"Ardımdan gel" dedi. Adam da kalkıp İsa'nın ardından gitti.
10 Sonra İsa, Matta'nın
evinde sofrada otururken, birçok vergi görevlisiyle günahkâr gelip O'nunla ve
öğrencileriyle birlikte sofraya oturdu.
11 Bunu gören Ferisiler,
İsa'nın öğrencilerine, "Sizin öğretmeniniz neden vergi görevlileri ve
günahkârlarla birlikte yemek yiyor?" diye sordular.
12 İsa bunu duyunca
şöyle dedi: "Sağlamların değil, hastaların hekime ihtiyacı var.
13 Gidin de, 'Ben kurban
değil, merhamet isterim' sözünün anlamını öğrenin. Çünkü ben doğru kişileri
değil, günahkârları çağırmaya geldim."
Mecdelli Meryem’i
düşünün (Luka 7:36-50). Tam dünyanın merkezinde yaşıyor; dünyanın bütün
kötülükleri ortasında yaşıyor. Mecdelli Meryem günaha hiç de uzak biri değil,
tam da “günahkâr” diyebileceğimiz bir hayatı olan bir kadın. Ama Mesih büyük
merhameti ile bu kadına bağışlama ve kurtuluşunu hediye ediyor.
Kaybolan oğul
benzetmesini düşünün (Luka 15:11-32). Bir oğul düşünün ki, yaşayan bir babayı
ölü yerine koyarak mirastan bütün payını alıp dünyanın tam içinde seyahat
ediyor. Bütün varlığını benliği uyarak harcıyor (Luka 15:30). Bu genç adamda da
Mecdelli Meryem gibi kurtuluşa layık bir yön görmüyoruz. Ama Mesih sonsuz
şefkati ile bu genç adama bağışlama ve kurtuluşu hediye ediyor.
Bir zamanlar
İstefanos’un öldürülmesini onaylayan Pavlus’u düşünün (Elçilerin İşleri 7:58;
8:1). Ama Mesih anlaşılmaz lütfu ile ona da aynı şefkat ve acıma yaklaşıyor ve
kurtuluşu hediye ediyor.
Belki bazılarınız için
bu üç kişinin geçmişini örnek gösteremeyiz. Ancak yine de bizler onlardan daha
fazla kurtuluşa layık kimseler değiliz. Çünkü insan ne yaparsa yapsın, kendini
kurtaramayacağı için Mesih günahkâra merhamet gösteriyor. Böylece Kutsal
Kitap’ta ‘insanı arayan Tanrı’ görmekteyiz. Tanrı’nın bu işine, Tanrı’nın bu
çağrısına insanın vereceği cevap ise iman ve itaat oluyor.
Bir başka günahkar olan
Zakay’ı hatırlayın (Luka 19:1-10). Haksızlıkla zengin olmuş biri. Bu yüzden
çaldıklarını yasaya uygun olarak dört katı ile geri ödemek istiyor. Neden? Çünkü
Mesih Zakay’a geldi. Kendi toplumunda hiç sevilmeyen, Romalılar için kendi
vatandaşlarından vergi topladığı için bir hain olarak da görülen biri. Zakay
dünyadan biri, günaha uzak olmayan biri. Ama Mesih ona da geliyor. Çünkü Mesih
kaybolan için, günahta ölü olanlar için gelmiştir:
Luka 19:10 Nitekim
İnsanoğlu, kaybolanı arayıp kurtarmak için geldi.
Başka yerde şöyle
yazıyor:
Yuhanna 12:46
Bana iman eden hiç kimse karanlıkta kalmasın diye, dünyaya ışık olarak geldim.
47 Sözlerimi işitip de
onlara uymayanı ben yargılamam. Çünkü ben dünyayı yargılamaya değil, dünyayı
kurtarmaya geldim.
I.Timoteyus 1:15
Mesih İsa günahkârları kurtarmak için dünyaya geldi" sözü, güvenilir ve her
bakımdan kabule layık bir sözdür. Günahkârların en kötüsü benim.
Özetle, dünyayı
yaşanılası bir yer olarak görmeyen düşünceyi onaylamıyor ve dünyayı bir çile
çekme yeri olarak görmüyoruz. Çünkü Mesih bu dünyayı kurtarılmaya değer görüyor.
Çünkü Tanrı yarattığı dünyadan yüz çevirmedi. Öyleyse Hristiyanlar olarak
sabırlı bir şekilde insanlara Müjde’yi vaaz etmeye devam ederken, hata ve
günahlara ise lütufkar bir şekilde yaklaşmayı bilmemiz ve bunu önemsememiz
gerekmektedir.
Böylece 1:4 ayetinde
‘Mesih’in bizi kötü çağdan kurtarması’ ve 6:14 ayetinde ‘Mesih'in çarmıhı
aracılığıyla dünyanın bizim için, bizim de dünya için ölmüş’ olmamız, bizlere bu
dünyada yaşamanın gereği olan şeylerden el çekmeyi öğretmiyor.
Unutmayalım ki, Pavlus
dünyaya öldükten sonra ‘önceleri yıkmaya çalıştığı imanı savunan ve yayan’ bir
kişi oldu (1:23). Yani Pavlus dünyada yaşayan ve dünyadan olmayan biri olarak
yaşadı (Yuhanna 17:14-16).
Romalılar 6:11 Siz de
böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri
sayın.
Böylece ‘günaha ölü,
Mesih’te diri’ bir şekilde yaşamamız için Mesih bizi dünyadan değil, şimdiki
kötü çağdan kurtardı (1:4). Bizler dünyaya ölü bir şekilde (6:14) yaşadıkça
Mesih’teki özgür ve kurtarılmış yaşamın kendisi dünyanın gözünde belirgin
olacaktır. Bizler yargının gazabından, günahın lanetinden, ölümün zaferinden
özgür bir şekilde yaşadıkça, Kutsal Ruh’un işi aracılığı ile dünyaya günah,
doğruluk ve yargı konusunda (Yuhanna 16:9-11) tanıklık etmiş olacağız.
Böylece bizler şimdiki
kötü çağdan kurtarıldığımız için (1:4) ve Mesih’te diri bir yaşamda devam
ettiğimiz için bir kölenin efendisine duyduğu korkunun tersine, bir çocuğun
babasına duyduğu sevgi ile Tanrı’ya yaklaşabiliyoruz. Böylece bütün tanıklık ve
yaşamımız neden dünyada var olmamız gerektiğini de açıklıyor.
Çünkü Mesih başkahinsel
duasında şöyle dua etmişti:
Yuhanna 17:18 Sen beni
dünyaya gönderdiğin gibi, ben de onları dünyaya gönderdim.
Şimdi bu Yuhanna 17:18
ayetine Ruh’un meyveleri (5:22-23) açısından bakalım:
Ruh'un ürünüyse sevgi,
sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve
özdenetimdir…
Burada Ruh’un ürünü
olarak anlatılan şeyler Mesih’e inanan kişileri Mesih benzerliğine dönüştüren
niteliklerdir. Bu niteliklerde büyümek için gayret eden kimseler ile dünya bu
gün olduğundan daha da güzel güzel olacaktır. Dünyaya Mesih’ten bir tat katmak
için Mesih gibi olmamız gerekiyor. Ve yine dünyaya Mesih’in merhametini sunmak
(Matta 25:35-36) için düşmüş dünyaya Ruh’un ürününe sahip gözler ile bakmamız
gerekiyor.
Şimdi bu Yuhanna 17:18
ayetine yüce görev açısından bakalım:
Matta 28:19 Bu nedenle
gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve
Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin;
20 size buyurduğum her
şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle
birlikteyim."
Mesih bizi düşmüş bir
dünyaya özel bir amaç için gönderiyor. Mesih bizi bu düşmüş dünyaya kendi
hizmetini devam ettirmemiz için gönderiyor. Ve Mesih bize bu düşmüş dünyada
kalmaya devam etmemizi, her şekilde kendimizi dünyadan çekmeden bıraktığı yolda
devam etmemizi gösteriyor. Her günah ve isyankarlığın ortasında kurtarılmış yani
lütuf edilmiş kimseler olduğumuzu ilan eden bir yaşam için gönderildik. Rab’be
övgüler olsun.
17-) Teoloji yani Tanrı
bilgisi sizin için anlama gelmektedir? “Teoloji” deyince en başta aklınıza zor,
sıkıcı, yorucu olan akademik çalışmalar mı geliyor?
Bir çok kişi teolojinin
zor olduğunu düşünür. Bu düşünce ise kişilerin en başında derin bir araştırma
yapma ya da yapılmış derin araştırmaları okumalarının önünde engel teşkil eder.
Böyle kişiler “teoloji”
deyince, bunu “teorik bilgiler” olarak düşünmeye yatkındırlar. Onlara göre
“teoloji” demek, okulda ya da bir kütüphanede yapılan sıkıcı araştırmalar
demektir. Böyleleri teolojiyi, felsefe tartışmaları gibi salon tartışmaları
doğurabilecek detaylı sorular ve karşıt cevapları gerektiren teorik bilgiler
olarak düşünmeye yatkındırlar.
Ancak Galatyalılar
Mektubunu incelerken ayetlerin ne dediğini anlamaya çalıştık ve buna göre ne
yapmamız ya da ne yapmamamız gerektiğini, pratikte nasıl yaşamamız gerektiğini
anlamaya çalıştık. Yani Teoloji çalışmış olduk.
Bu durumda teolojinin
zor değil de keyifli olduğunu, yaşamsal ve pratik yaklaşımlarının gündelik
hayatın her alanını etkilediğini açık bir şekilde anlatmalıyız. Teoloji yani
‘Tanrı bilgisi’ üzerinde çalışmak, insanın aklını Tanrı’ya sunması,
insanın aklını Tanrısal bilgelik altına getirmesi demektir. Böylece Teoloji
çalışmak Tanrı’ya dair her şeyde ilerlemek demektir. Çünkü çalışılan metin yani
Kutsal Yazılar Tanrı’nın insana konuştuğu sözüdür.
Anlayışsız bir yürek ile
yaşayan insanla Tanrısal bilgeliliği tanımayı zenginlik kabul eden insanın
yaşamı arasında fark olacağı kesindir. Öyleyse teoloji bilgimizin derinliği
nasıl yaşadığımız ile çok ilişkilidir; ve bunu böyle öğretmek gerekir.