VAAZ/KELAM ÇALIŞMASI TASLAĞI

Galatyalılar Mektubu Üzerine Bir İnceleme

 

Müjde eşsizdir:

I. (1:1-5)

II. (1:6-10)

III. (1:11-2:21) a. (1:11-17) b. (1:18-2:10) c. (2:11-21)

 

Müjde üstündür:

IV. (3:1-4:31) a. (3:1-5) b. (3:6-4:11) c. (4:12-20) d. (4:21-31)

 

Müjde özgürlüktür:

V. (5:1-6:10) a. (5:1-15) b. (5:16-6:6) c. (6:7-10) VI. (6:11-18)

 

 

Kısaltmalar:

BİA: Belçika İnanç Açıklaması

Hİ: Heildelberg İlmihali

WİA.: Westminster İnanç Açıklaması

WKİ: Westminster Kısa İlmihal

WUİ: Westminster Uzun İlmihal

 

III.c. (2:11-21)

 

Mesih’ten önceki Yahudi yaşayışında gayretli, Ferisilikte diğer çağdaşlarından üstün olan Pavlus, Mesih imanına kavuşunca en az önceki kadar iman yaşamında hassas ve gayretlidir. Ama önceki ve sonraki gayretinin arasındaki fark ise sevgi ve özgürlüktür; ve buna bağlı olarak oğulluk ve mirastır. Böylece Pavlus kiliseye hizmet eden başkalarının hatalarından etkilenmez, aksine onları düzeltmek için tutkuludur.

 

Bir tarafta Kutsal Yasa ve işler aracılığı ile aklanmaya çalışmak, diğer tarafta da Mesih’te iman ile aklanma var. İman konusu ne kadar içsel ve kişisel bir nitelik taşısa da, iman kişinin gündelik hayatını etkileyen bir şeydir. Çünkü gerçek iman kendisini fiziksel dünyadan ayırmaz.

 

“Mesih’e iman ettim; şimdi nasıl yaşayacağım?” sorusu belki birçok kimsenin düşünmediği bir konudur. Çünkü kişiler Hristiyan olan bir aile içinde doğmuşlarsa “yapmaları gerekeni” yaptıklarını düşünmeye eğimlidirler. Eğer kişiler bu ayetlerde olduğu gibi hayatlarının başladığı ve uzunca bir zaman devam ettiği şekilden, hem kişisel hem de toplumsal olarak alıştıkları ve bildikleri düzenden bir anda kesintiye uğramışsa benzer bir soru ile yüzleşirler.

 

Ancak imanlarının henüz taze, ilgilerinin sormaya aç ve öğrenmeye açık olduğu, hataların alçakgönüllülükle kabul edildiği, ilk sevgilerinin sıcak olduğu o dönem bazen zaman içinde [kişinin dikkatsizliğinden dolayı] soğur. Kişinin en başındaki Kelam konusundaki dikkati ve titizliği, dua, tapınma ve paydaşlıktaki sevinci ve kiliseye bağımlı bir şekilde yaşama pratiğinin önüne kişinin kendine olan güveni geçmeye başlar. Kişilerde bunca zaman kiliseye katılma, Kelam okuma ve araştırma tecrübesi “iman yaşamını artık tek başlarına, başkalarına sormadan veya destek almadan devam ettirebilecekleri” şeklinde bir güvenle yer değiştirir. Bu durum da kişileri hatalara, bazen de ayartılara açık hale getirir.

 

İman ve yaşamı dikkatle korumak “Müjde gerçeğini” (2:14) öğrenmekle, “Müjde gerçeği” ile güçlenmekle, “Müjde gerçeği” ile ilerlemeye çalışmakla mümkündür. Bu da Kutsal Ruh’un yardımı ile zamanla gelişir. Bu gelişim kilise ile birlikte yürümeye çalışarak yani topluluk ile birlikte Kelam ve dua, hizmet, tanıklık ve birliktelik paydaşlığı içinde devam ederek beslenir ve güçlenir.

 

Mesih tarafından yetiştirilmiş bir Elçinin ise Pavlus’un ifadesi ile “ikiyüzlülüğe kapılması” III.b. bölümü sonunda Westminster İnanç Açıklamasından yaptığımız özet ile açıkladığımız üzere bizlere her an hata yapabileceğimizi ve kendimize güven konusunda dikkatli olmamızı hatırlatmalıdır.

 

Diğer yandan Petrus ve Barnaba’nın bu hatalarına ek olarak Yuhanna’nın da farklı bir hatayı iki defa tekrarlamasını Vahiy kitabında görebiliriz (Vahiy 19:10; 22:8-9): Yuhanna kendisine konuşan meleğe tapınmak istemişti, ancak melek bunu onaylamamıştı. Bu iki farklı kişi, iki farklı olay bize her zaman ilk günahın ne kadar radikal bir yozluk getirdiğini hatırlatmalıdır.[1]

 

Ve bu ayetlere bakarak her bir Hristiyan kişi olarak ya da her bir kilise olarak hata yapabileceğimizi göz önünde tutmalıyız. Bütün bunlar da bizi Tanrı önünde alçakgönüllü olmaya yönlendirmeli; Tanrı’nın bize zayıflık ve günahlılığımıza karşın ne kadar lütuf dolu yaklaştığına bakarak herkese lütufkar olmaya çalışmalı; ve Tanrı önünde daima bize olan lütfundan dolayı şükran sunmalıyız.

 

2:11 Ne var ki, Kefas Antakya'ya geldiği zaman, suçlu olduğu için ona açıkça karşı geldim.

12 Çünkü Yakup'un yanından bazı adamlar gelmeden önce Kefas öteki uluslardan olanlarla birlikte yemek yerdi. Ama o adamlar gelince sünnet yanlılarından korkarak sünnetsizlerden uzaklaştı, onlarla yemek yemez oldu.

 

Görünen o ki, sahte öğretmenler sadece sünneti öğretmeye çalışmamışlar; Hristiyanları bir Yahudi gibi yaşamaya özendirmek için de çalışmışlardır. Böylece sünnet konusundaki yasacı düşüncelerde ısrar etmekle kalmayıp, kendi Yahudilik yorumlarına uygun olarak sosyal hayata düzenleme getirmeyi istemeleri de –kültürel anlamda- bir başka yasacılıktır. Böylece bu sahte öğretmenlerin henüz iman hayatı üzerinde fazla tecrübesi olmayan kişileri etkilemesi kolay olacaktı.

 

Zaten bu insanlar Yahudi geçmişleri boyunca diğer uluslarla sınırlı ilişki içine girmişlerdi. Bir çoğunun Mesih’e iman ettikten sonra bile uluslardan Mesih’e iman etmiş biri ile aynı sofraya oturabilmeleri bazen kolay olmayacaktı. Diğer yandan içinde yaşanılan Yahudi kültür zaten kişilerin kendini diğer uluslardan ayırmasını destekliyordu:

Elçilerin İşleri 10:28 Onlara şöyle dedi: "Bir Yahudi'nin başka ulustan biriyle ilişki kurmasının, onu ziyaret etmesinin töremize aykırı olduğunu bilirsiniz…

 

2:12 ayetinde bahsedilen “Yakup'un yanından bazı adamlar” hakkında çok bir şey bilmiyoruz. Ancak Yakup’un yanından geldikleri için sahte öğretmenler değil de Yahudilikten Mesih’e dönmüş imanlılar olduğunu düşünüyoruz. Muhtemelen bu insanlar Mesih’i kabul ettiklerinde diğer ulusların da Mesih’e iman etmeleri gerektiği konusunda (Elçilerin İşleri 11:2-3, 18) bilgileri vardı. Ancak pek çoğunun geçmişlerinden dolayı böyle bir yeni uygulamaya birden geçmesi zor olacaktı. Yahudi kültürel ve sosyal hayatı içinde yerleşmiş olan bu mirasın, imanlıları hiç de etkilememesi düşünülemezdi.

 

Hristiyanlığın yeni geliştiği başlangıç aşamasında uluslardan olup da Mesih’e yeni iman etmiş kimselerin, sahte öğretmenlerin Yahudi kültürüne göre şekillenmiş yaşam tarzlarına baktıklarında etkilenmesi zor olmayacaktı. Şüphesiz ki, sahte öğretmenlerin Yahudi kültüründen gelen dindar yaşam tarzında Kutsal Kitap’a göre şekillenmiş bazı uygulamalar vardı. Uluslardan Mesih’e yeni iman etmiş olan kimselerin sahte öğretmenlere kulak verdikleri zaman, bu dışsal uygulamalara bakarak kendi yaşamlarını düzenlemeye çalışmaları ile bu sahte öğretişin kiliseye yerleşmesi de zor olmayacaktı. Sünnet, bayramlar, özel günler, yeme içme ve temizlik kuralları genellikle Yahudi olanlar ile olmayan arasında görülebilen belirgin dışsal farktı –ancak sahte öğretmenlerin Yasa konusunda başka ne öğrettiğini bilmiyoruz.

 

Yuhanna 12:42 Bununla birlikte, önderlerin bile birçoğu İsa'ya iman etti. Ama Ferisiler yüzünden, havra dışı edilmemek için iman ettiklerini açıkça söylemediler.

Bu ayette Petrus ve Barnaba’nın içine düştüğü hatanın arka planını daha iyi görebiliriz. Böylece “insandan korkmak” ile “imanı yaşamak” arasında her toplumda ve her kültürde farklı çatışmalar yaşanabileceğini göz önüne almalı; benzer bir duruma düşmemek için dikkatli olmalıyız. Diğer yandan Müjde dünya tarafından Mesih zamanında bile reddedilme ile karşılaştı ise Müjde ile dünya kültürü, dünya görüşü arasında her zaman bir faklılık olacağını bilmeliyiz. Ve “insandan korkmak” tuzağının “Tanrı’yı hoşnut etmek” ile ters düştüğünü iyi görmeliyiz.

 

Müjde’den dünyayı hoşnut etmek zorunda olmadığımızı öğrenmeliyiz.

 

2:4 ayetlerinde bahsedilen “aramıza sızan sahte kardeşler” ifadesindeki yasacı kişiler 1:6-9 ayetlerinde şiddetli bir uyarı almışlar; ve Müjde’nin bu konudaki yargısı da açıkça gösterilmişti. Ancak “Yakup'un yanından gelen bazı adamlar” ile bu “sahte kardeşleri” birbirinden ayırmak gerekmektedir.

 

Her ikisi de aynı öğretiye inanan kimseler olsaydı bu durumda Petrus da 1:8-9 ayetlerdeki uyarı sebebi ile Pavlus tarafından lanetlenmiş olacaktı. Fakat Pavlus burada Petrus’a böyle bir şey söylemiyor. Pavlus’un Petrus’a yönelik “açıkça” azarlaması “Kim günaha düşürülür de ben onun için yanmam?” şeklindeki bir diğer ifade ile örtüşmektedir (II.Korintliler 11:29).

 

Ancak kilisenin bir kurul (ileri gelenler) tarafından yönetiliyor olması kilise önderlerini Müjde gerçeğinde ortak karar alma, Müjde gerçeğinde ortak hareket eme konusunda (2:14) bağlıyordu. Bundan dolayı Müjde’nin ne söylediği konusunda herkes hemfikir olduğundan yapılan hatalara getirilen eleştiriler ve düzeltme talepleri kişinin kendi alçakgönüllülüğü sebebiyle olmasa bile eşit bir platformda oturmanın getirdiği durumdan kaynaklanan diğerlerinin ağırlığı sebebiyle kabul görmek durumunda kalacaktı. Ve öyle de oldu; Pavlus eleştirdi, azarladı, yanlışı gösterdi, uyardı; bunun sonucunda da “Yahudi geleneğinde kilise” ve “ulusların kilisesi” şekilde gelişecek bir ayrıma engel oldu. Çünkü bu yaklaşım gelecekte Yahudi gibi yaşayan Hristiyanların diğer Hristiyanlara göre daha kutsal ya da ayrıcalıklı olduğunu düşündürtecekti. Diğer yandan bu hatanın yerleşmesi ise henüz Yahudileşmemiş kimseleri “hristiyan olamazmış” gibi kilisenin dışında tutacağından, böyle bir yaklaşım Müjde’nin yayılması önünde bir engel teşkil edecekti.

 

Pavlus’un buradaki hataya yaklaşımı önderlik mektupları ile uyum içindedir:

I.Timoteyus 5:20 Günah işleyenleri herkesin önünde azarla ki, öbürleri de korksun.

II.Timoteyus 3:16 Kutsal Yazılar'ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır.

 

Petrus bir önder olarak bu hatayı yaptığında bu durum Barnaba’yı da etkilemiştir. Ancak Barnaba ise Pavlus’un iman hayatına en yakın tanıklardan biridir (Elçilerin İşleri 9:27). Barnaba ve Pavlus hizmette birlikte emek vermişlerdir (Elçilerin İşleri 11:25-26; 13:3, 42). Üstelik Barnaba hem Yahudilere hem de uluslara aynı anda hizmet etme konusunda tecrübesiz değildir (Elçilerin İşleri 13:43; 14:1).

 

Buradaki durumdan, önderlerin de korkabileceği zamanlar olabildiğini; kültürün, yetişme tarzının bazen “Müjde gerçeği” üzerinde kararlar almaktan ve bunları uygulamaktan önderleri alıkoyabileceğini; baskın olan kültürün, kişilerin olaylara bakışında ve bazı şeyleri Müjde gerçeğine göre görmelerinde bir engel olabileceğini öğreniyoruz.

 

2:11-12 ayetlerinden, tek başına –yalnız- bir önderin bazen hatalarını görmek ve buna engel olmak konusunda güçsüz kalabileceğini; belki kabullenilme arzusu, belki dışlanma korkusu sebebiyle önderlerin de hata ve ayartılara açık olduğunu daima göz önünde bulundurmamız gerektiğini; ve samimi inanan herkesin hata ve günahlara her zaman açık olabileceğini öğreniyoruz.

 

Bütün bunların yanında azarlanmaya, eleştirilmeye açık olmak da samimi inanan kimseler olarak öncelikle önderlerin benimsemesi gereken bir davranış biçimi olmalıdır. Çünkü önderler sadece Müjde’yi topluluğa kilisede anlatıp öğretirken değil, kilisenin dışındaki yaşamlarında da göz önünde olan kimselerdir. Diğer yandan Hristiyanlar yaşadıkları yerlerde toplumsal olarak çoğunluk değillerse, önder olsun ya da olmasın yaşam tanıklıkları daha fazla dikkat çekmektedir.

 

2:11-12

İleri Çalışma Notu

- WUİ.78, 195

 

İlave Açıklama

Pavlus Yeruşalim’deki kiliseye uluslar arasında yaydığı Müjde’yi sunmak için gittiğinde “Müjde'yi özel olarak ileri gelenlere sundum” şeklinde (2:2) bir ifade kullanmıştı. Ancak burada Pavlus’un Petrus’u azarlamasından bir elçinin diğer bir elçiye göre daha üstün olmadığını, ancak elçiler arasında temsil ve hizmet bakımından öncelikli kimseler bulunabildiğini görüyoruz. Petrus Yeruşalim Kilisesinin önderi olması dolayısı ile “ileri gelenler” arasında yer almıştır. Ancak Petrus bu önderliği tek başına yapmıyordu. Yakup Mektubunun yazarı olan Mesih’in kardeşi Yakup ise elçi olmamasına rağmen “ileri gelenler” arasındaydı.[2]

 

2:13 Öbür Yahudiler de onun gibi ikiyüzlülük ettiler. Sonunda Barnaba bile onların ikiyüzlülüğüne kapıldı.

14 Müjde gerçeğine uygun davranmadıklarını görünce hepsinin önünde Kefas'a şöyle dedim: "Yahudi olduğun halde Yahudi gibi değil, öteki uluslardan biri gibi yaşıyorsun, nasıl olur da ulusları Yahudi gibi yaşamaya zorlarsın?

 

Böylece Pavlus’un eleştirisi ve azarlaması “ileri gelenler” tarafından itiraz ile karşılanmıyor. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz:

1-) Müjde eğitiminde belirli bir donanımı olan kimselerin sorunları aşması daha kolaydır.

2-) Müjde eğitiminde belirli bir donanımı olan kimseler birlikte aynı karar mekanizması içinde yer alıp uyumlu çalışabilirler; yanlışlıkları, sorunları çok daha fazla büyümeden birlikte çözebilirler.

3-) Müjde eğitiminde belirli bir donanımı olan kimselerle birlikte kilise yönetildiğinde, kilise, tek bir önderin düşünmeden ya da dikkatsizce kararlar alarak hatalar yapması riskine karşı korunması için biraz daha güvenli bir yol izlenmiş olur.

 

Çoğulcu bir yönetim sistemi ile yapılanmış kilise yönetiminde hatalar ve kilise içinde yaşanabilecek karmaşıklıklar bazen önceden engellenebilir; bazen de bir sorun çıktığında daha kolay dizginlenebilir; ve bu yol İncil’de elçisel kilise içinde var olan bir model olarak bizlere sunulmuştur.

 

Müjde gerçeği Mesih’teki lütuf ile kurtuluş vaaz ettiğinden kişilerin ne soyları, ne kültürleri, ne fedakarlıkları ve özverileri (I.Korintliler 9:4-6) ne de işleri birincil önemlidir:

Filipililer 3:3 Çünkü gerçek sünnetliler Tanrı'nın Ruhu aracılığıyla tapınan, Mesih İsa'yla övünen, insansal özelliklere güvenmeyen bizleriz.

4 Ben aslında bunlara da güvenebilirdim. Eğer başka biri bunlara güvenebileceğini sanıyorsa, ben daha çok güvenebilirim.

5 Sekiz günlükken sünnet oldum. İsrail soyundan, Benyamin oymağından, özbeöz İbrani'yim. Kutsal Yasa'ya bağlılık derseniz, Ferisi'ydim.

6 Gayret derseniz, kiliseye zulmeden biriydim. Yasa'ya dayanan doğruluk derseniz, kusursuzdum.

 

2:11-14 ayetlerini böylece şu şekilde özetleyebiliriz: Mesih’e iman ile bağlılık, Mesih’te lütuf ve esenlik yaşamı dikkate almamız gereken birincil önceliğimizdir.

 

2:15 Doğuştan Yahudi olan bizler öteki uluslardan olan ‘günahlılar’ değiliz.

 

Bu ayete bakarak iki soru sorabiliriz:

1-) Yahudiler neden öteki uluslardan olan ‘günahlılar’ değil?

2-) Öteki uluslar neden dolayı ‘günahlılar’?

 

Bu ayetten önceki 2:11-14 ayetlerini göz önüne alarak şunları söyleyebiliriz:

1-) O günün Ferisi düşüncesinde “Yasa’nın dediklerini yapıyorum (Luka 18:11-12); demek ki, günahlı değilim” şeklinde bir görüş hakimdi. Yahudiler açısından dönemin yerleşik kültüründe diğer uluslara bakışı “biz İbrahim çocuklarıyız; üstün bir halkız” şeklindeki bir düşünce oldukça etkiliyordu (Filipililer 3:5, Luka 3:8).

 

Ulusların dini ve sosyal yaşamları ise Yahudi inanışı açısından pek çok karmaşıklık ve ahlaksızlık ile dolu olduğundan “Yahudiler diğer ulusların günahlarından uzaktı”. Yahudiler Yasa’dan günahın ne olduğunu öğrenmişlerdi, biliyorlardı. Uluslar da günahı tanımamanın getirdiği bir yaşam içindeydi (Romalılar 1:18-32; 2:12).

 

Bir anlamda Yahudiler “onlar gibi” ya da “onlar kadar” günahkâr değildi. Ancak diğer yandan da Müjde gerçeğine göre “en küçük günah bile lanetlenmeyi hak etmeyecek kadar küçük değildi” (WİA.XV./4, Romalılar 6:23; 5:12, Matta 12:36).

 

Hristiyanlığa yasacı Yahudi inanışı getirmek için çalışan sahte öğretmenlerin kafasında bu yüzden “Yahudi inanış ve kültürün kutsallığı, diğer ulusların düşük, çirkin ahlaki yaşamları” vardı.

 

Böylece onlarda “Yahudi olmadan Mesih’e tam olarak gelinemez” gibi bir düşünceyi kiliseye yerleştirme çabası vardı. Böylece Yeruşalim’den bazı kimseler geldiği zaman Petrus da diğer uluslardan gelenlerle yemek yemekten kaçındı. Ancak bir Hristiyan hiçbir zaman Mesih’teki özgürlüğünden vazgeçip Yasa ve Yahudi gelenekleri altına giremezdi.

 

Pavlus’un 2:16 ayetinde ne dediğine dikkat edin:

Yine de insanın Kutsal Yasa'nın gereklerini yaparak değil, İsa Mesih'e iman ederek aklandığını biliyoruz. Bunun için biz de Yasa'nın gereklerini yaparak değil, Mesih'e iman ederek aklanalım diye Mesih İsa'ya iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa'nın gereklerini yaparak aklanmaz.

 

Böylece 2:15-16 ayeti açıkça şunu söylemeye çalışıyor: “biz Yahudiler ‘uluslar gibi ve uluslar kadar’ günahkâr değilsek bile, kimse kendi doğruluğuna güvenmesin; kimse kendi doğruluğu ile Tanrı’ya yaklaşamaz”.

 

Aklanmamızın, dolayısı ile Tanrı’ya yaklaşabilmemizin arkasında olan şey yasa ile değil, Müjde’de açıklanan gerçeğe göre Mesih’e imandır; aklanmamız Mesih’teki lütuf aracılığı iledir.

 

Böylece Müjde gerçeği bize Mesih’teki lütuf ile kurtuluş öğrettiğine göre ister “uluslardan olan günahlılardan” ister “Yahudilerden olan günahlılar” olalım işler ile aklanmıyoruz; işler ile kurtulmuyoruz; işler ile kutsal olmuyoruz. Hem Yahudiler hem de Uluslar Müjde gerçeğine göre aklandığından; aklanmayı neden “Yasa-işler-gelenek” ile kazanmaya çalışalım? Halen bize bağışlanmış bir şeyi [Mesih’teki lütuf ile kurtulmuşluğumuzu] neden kendi çabamızla kazanmaya çalışalım?

 

2-) Böylece “‘günahlılar’ değiliz” şeklindeki ifade Pavlus’un bildirdiği elçisel Müjde dışındaki bir bildiriyi yayanların günahlı olduğunu göstermektedir. Bir anlamda Pavlus’un elçiliğine ve yaydığı Müjde’ye şüphe getirmeye çalışanların Pavlus’a “günahkâr” damgası vurmaya çalıştıklarını göz önüne alırsak; Pavlus kendisine yönlendirilmiş olan bu sıfatı onlara ve onun gibi düşünenlere tekrar iade ediyor.

 

16 Yine de insanın Kutsal Yasa'nın gereklerini yaparak değil, İsa Mesih'e iman ederek aklandığını biliyoruz. Bunun için biz de Yasa'nın gereklerini yaparak değil, Mesih'e iman ederek aklanalım diye Mesih İsa'ya iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa'nın gereklerini yaparak aklanmaz.

 

Yahudiler için de sünnetsizler (uluslar) için de Tanrı ile paydaşlık ve ilişki için tek bir yol vardır; Mesih’e gelmeli, Mesih’teki lütfa sarılmalıdır. Müjde gerçeği bunu öğretmektedir.

 

Bu durumda Tanrı’nın Müjdesi’nden başka bir bildiriyi kabul edenler Tanrı önünde doğru yaşamıyor demektir. Bu durumda “aklanmaktan” nasıl bahsedilebilir; Müjde gerçeği dışında bir bildiri ile kurtuluştan nasıl bahsedilebilirdi ki?

 

-Kurtuluş sadece Tanrı’dan gelmektedir:

Mezmur 130:7 Ey İsrail, RAB'be umut bağla!

Çünkü RAB'de sevgi,

Tam kurtuluş vardır.

8 İsrail'i bütün suçlarından

Fidyeyle O kurtaracaktır.

 

-Çünkü doğruluk (aklanma) sadece Tanrı’dadır:

İşaya 45:24 "Benim için şöyle diyecekler:

'Doğruluk ve güç yalnız RAB'dedir,

İnsanlar O'na gelecek.

RAB'be öfkelenenlerin hepsi utandırılacak.

25 Ama bütün İsrail soyu

RAB tarafından aklanacak,

O'nunla övünecek.

54:17 Ama sana karşı yapılan hiçbir silah işe yaramayacak,

Mahkemede seni suçlayan her dili

Suçlu çıkaracaksın.

RAB'be kulluk edenlerin mirası şudur:

Onların gönenci bendendir" diyor RAB.

 

-Çünkü doğruluk (aklanma) Mesih’te bir armağandır –lütuftur:

İşaya 53:8 Acımasızca yargılanıp ölüme götürüldü.

Halkımın isyanı ve hak ettiği ceza yüzünden

Yaşayanlar diyarından atıldı.

Onun kuşağından bunu düşünen oldu mu?

53:11 Canını feda ettiği için

Gördükleriyle hoşnut olacak.

RAB'bin doğru kulu,

kendisini kabul eden birçoklarını aklayacak.

Çünkü onların suçlarını o üstlendi.

 

Böylece düşmüş insanın Yasa’nın işleri aracılığı ile kurtuluş bulamayacağı kesindir.

 

WİA.XI./1. Tanrı, günahkârın içine doğruluk koyarak değil, Mesih’in itaatini ve tatminini onlara sayarak, günahlarını Mesih’te bağışlayarak ve onları Mesih’te doğru kişiler kabul ederek aklar.[3]

 

Zaman dolunca Yasa altında doğan Mesih günahkârların aklanmaları için öldü ve dirildi.[4]

 

2:16

İleri Çalışma Notu

- BİA.22, Hİ.60

 

2:17 Mesih'te aklanmak isterken kendimiz günahlı çıkarsak, Mesih günahın yardakçısı mı olur? Kesinlikle hayır!

 

2:12 ayetini hatırlayarak bu ayete baktığımızda iki tarafa hitaben bir konuşma olduğunu söyleyebiliriz: Yakup’un yanında gelen adamlar ve onların korktuğu sünnet yanlıları.

 

Bu ayet “aklanmak isterken günahlı işlersek” şeklinde bir ikileme dikkat çekiyor. Yasa, işler ve gelenek ile aklanmadığımız bu kadar açık ise onların üzerine dayalı bir güven ile devam etmeye çalışmak ancak günah işlemek olacaktır. Diğer yandan kişiler Yasa, işler ve gelenek ile aklanma ararlarsa günahlı olduklarını kabul etmemiş olacaklardır. Çünkü günahkâr olduğumuz için Mesih’e gelmekteyiz.[5] Böylece işlere dayalı bir iman, insanın kendisinin günahlı olduğunu görmesi önünde duran bir engeldir.

 

Böylece ayetin mesaj açıktır: “günahlı olduğunuzu kabul edin (Romalılar 3:23) ve Mesih’e gelin”.

 

Diğer yandan bu ayet “Mesih’in akladığı insanlar eğer günah işlerse, Mesih günahın yardakçısı olur” diyen bir düşünceye cevap niteliğindedir. 6:5 ayetinin vurguladığı üzere Tanrı önünde kişisel olarak herkes kendi davranışlarından sorumludur.

 

2:18 Yıktığımı yeniden kurarsam, yasayı çiğnediğimi kanıtlamış olurum.

 

Bu ifade “Mesih'teki lütfu bırakmak ve değişik bir müjdeye çarçabuk dönmek hakkında uyaran 1:6 ayeti ile birlikte derin bir anlam kazanıyor. Lütuf öğretisi o kadar pak ki, lütfa bir şey eklemek lütfu bırakmak anlamına gelmektedir.

 

Mesih kendisini izlemenin bedeli hakkında konuşurken kullandığı bir ifade Galatya’daki kiliselerin içinde bulunduğu duruma söylenecek bir uyarıdır:

Luka 9:62 … Sabanı tutup da geriye bakan, Tanrı'nın Egemenliği'ne layık değildir.[6]

 

1:6 ve 2:18 ayetine bakarak “Mesih’i bırakmak ve Yasaya dönmek” ifadesi aynı zamanda “değersiz ve etkisiz ilkelere köle olmak” anlamına gelmektedir:

5:2 Bakın, ben Pavlus size diyorum ki, sünnet olursanız Mesih'in size hiç yararı olmaz.

3 Sünnet edilen her adamı bir daha uyarıyorum: Kutsal Yasa'nın tümünü yerine getirmek zorundadır.

4 Yasa aracılığıyla aklanmaya çalışan sizler Mesih'ten ayrıldınız, Tanrı'nın lütfundan uzak düştünüz.

9 Şimdiyse Tanrı'yı tanıdınız, daha doğrusu Tanrı tarafından tanındınız. Öyleyse nasıl oluyor da bu değersiz, etkisiz ilkelere dönüyorsunuz? Yeniden onların kölesi mi olmak istiyorsunuz?

 

Özetle, Mesih imanı özgürlükte yaşanan bir şeydir. Bu imana yasacılığı ve gelenekleri uygulamaya çalışmak yıkılmış bir şeyi yeniden kurmaya çalışmak olacaktır. Bu durumda 3:10 ayetinde açıkça bahsedildiği üzere, kişi “Yasa'nın gereklerini yapmış olmaya güvenmekle lanet altında” olduğunu göz önünde bulundurmalıdır. Çünkü “Yasa Kitabı'nda yazılı olan her şeyi sürekli yerine getirmeyen herkes lanetlidir”.

 

Kişi Mesih’e iman etmekle “işlere dayalı yasayı yıkmış” ancak daha sonra “yasayı tekrar kurmakla” yasayı daha önce yıkmış olmaktan dolayı –yasaya göre- yasayı çiğnemiş; suç işlemiş olacaktır. Böylece Yasa’ya dönmek Yasa’yı tamamlayan Mesih’i bırakmak anlamına gelecektir.[7]

 

6:2 ayetinde “Mesih'in Yasası'nı yerine getirirsiniz” şeklindeki ifadeye bakarak Mesih’teki lütuf ile kurtuluşu bırakıp da Yasa ve geleneklere dönmenin aynı zamanda Mesih’in Yasası’nı yıkmak olduğunu göz önüne almalıyız. Çünkü Mesih Yasa’yı kendi bedeninde etkisiz kılmıştır:

Efesliler 2:14-16 Çünkü Mesih'in kendisi barışımızdır. Kutsal Yasa'yı, buyrukları ve kurallarıyla birlikte etkisiz kılarak iki topluluğu birleştirdi, aradaki engel duvarını, yani düşmanlığı kendi bedeninde yıktı. Amacı bu iki topluluktan kendisinde yeni bir insan yaratarak esenliği sağlamak, düşmanlığı çarmıhta öldürmek ve çarmıh aracılığıyla bir bedende iki topluluğu Tanrı'yla barıştırmaktı.

 

2:19 Çünkü ben Tanrı için yaşamak üzere Yasa aracılığıyla Yasa karşısında öldüm.

 

Pavlus Yasa’nın getirdiği yargı karşısında “ölü” olduğunu söylüyor. Ve bunu Mesih’in bedeni ile ilişkilendiriyor. Mesih’in çarmıh ölümü Yasa’nın bütün gerekliliklerini karşıladığından Pavlus “Yasa karşısında ölü” yani “Yasa’nın artık kendisine bir şey yapamayacağını; bir yaptırımda bulunamayacağını ve dolayısı ile bir yargıda bulunamayacağını” söylüyor:

Romalılar 7:1 Bilmez misiniz ki, ey kardeşler -Kutsal Yasa'yı bilenlere söylüyorum- Yasa insana ancak yaşadığı sürece egemendir?

2 Örneğin, evli kadın, kocası yaşadıkça yasayla ona bağlıdır; kocası ölürse, onu kocasına bağlayan yasadan özgür olur.

3 Buna göre kadın, kocası yaşarken başka bir erkekle ilişki kurarsa, zina etmiş sayılır. Ama kocası ölürse, kadın yasadan özgür olur. Şöyle ki, başka bir erkeğe varırsa, zina etmiş olmaz.

4 Aynı şekilde kardeşlerim, siz de bir başkasına -ölümden dirilmiş olan Mesih'e- varmak üzere Mesih'in bedeni aracılığıyla Kutsal Yasa karşısında öldünüz. Bu da Tanrı'nın hizmetinde verimli olmamız içindir.

 

Mesih’e kadar yasacılıkta çok gayretli olan (1:13-14) Pavlus, Mesih’e iman edince Yasa karşısında ölmüş oluyor. Bu ifade Mesih’in çarmıh üzerinde yaptığı işe işaret etmektedir. Mesih çarmıhta aynı yasacılığı da üstlenmiş olduğu için, çarmıha gerilmiş Mesih ile birlikte Yasa ve işlerine ölmüş olduğundan Pavlus da eski yaşamı Mesih ile birlikte çarmıhta bırakmış oluyor.

 

Bu fikir aynı zamanda 6:15 ayetinde söyleyeceği “yeni yaratılış” düşüncesinin alt yapısını oluşturmaktadır.

 

Ve yine 19. ayetin peşinden gelen 20. ayet de “Mesih ile birlikte ölmek” fikrini desteklemektedir. Ve bu her iki ayette “iman aracılığı ile Mesih ile birleşmiş olmak” konusu belirgindir.

 

2:20 Mesih'le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu'na imanla sürdürüyorum.

 

Bu ayet Mesih’e gerçek iman ile bağlı bir kişinin durumunu açıklamaktadır.

 

2:20

İleri Çalışma Notu

- Hİ.21, 90 (1, 51, 53-54, 127)

 

Mesih İsa çarmıh aracılığı ile kanını dökerek ölmesi ve dirilmesi ile kurtuluşun kendisindeki lütuf ile mümkün olduğunu göstermiştir:

Romalılar 6:10 O'nun ölümü günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur…

İbraniler 9:11 Ama Mesih, gelecek iyi şeylerin başkâhini olarak ortaya çıktı. İnsan eliyle yapılmamış, yani bu yaratılıştan olmayan daha büyük, daha yetkin çadırdan geçti.

12 … sonsuz kurtuluşu sağlayarak kendi kanıyla kutsal yere ilk ve son kez girdi.

27-28 Bir kez ölmek, sonra da yargılanmak nasıl insanların kaderiyse, Mesih de birçoklarının günahlarını yüklenmek için bir kez kurban edildi. İkinci kez, günah yüklenmek için değil, kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir.

İbraniler 10:10 Tanrı'nın bu isteği uyarınca, İsa Mesih'in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık.

I.Petrus 3:18 Nitekim Mesih de bizleri Tanrı'ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar için günah sunusu olarak ilk ve son kez öldü. Bedence öldürüldü, ama ruhça diriltildi.

 

Böylece Mesih çarmıhı aracılığı ile günahın lanetinden ve yargının gazabından halkını kurtarmış; yani halkının kurtuluşunu sağlamıştır. Böylece Mesih kurtuluş sağladığı kişilere özel bir şekilde Sözünü ve Kutsal Ruhu’nu vererek onlar ile diri bir ilişki ve birleşmişlik içine girmiştir. Yani inananlar Mesih’in çarmıhı aracılığı ile Mesih’le birleşmiştir.

 

2:20 ayetindeki ifadeler Mesih’in yaptığı işe dikkat çektiği gibi, bir Hristiyanın Mesih ile birlikte ölmüş ve Mesih ile birlikte dirilmiş olduğuna dikkat çekmektedir.

 

Mesih nasıl çarmıhta ölmüş ise, bir Hristiyan da Mesih’in çarmıhına olan imandan dolayı günah karşısında ölmüştür. Böylece bir Hristiyanın çarmıhtaki Mesih ile ölümünde birleşmişliğinin doğal sonucu da Mesih’in dirilişi ile birlikte inanan kişiye bağışlanmış olan dirilmişliktir.

 

Böylece bizlerin bu dünyadaki hayatını belirleyen şey “Mesih’le Birleşmişlik” gerçeğidir. 2:20 ayetindeki “Mesih'le birlikte çarmıha gerildim” ifadesi samimi inanan her bir kişinin Mesih ile tecrübe ettiği bu “Mistik Birleşme” konusuna dikkat çekmektedir. Pavlus, Mesih çarmıha gerildikten sonra iman ettiği halde “Mesih'le birlikte çarmıha gerildim” şeklinde radikal bir ifade kullanmaktadır. Mesih’in çarmıhta kanını dökerek günahlı insanlar yerine ölmesi o kadar kişisel bir gerçektir ki, Pavlus “Mesih benim suçlarım için, benim yerime çarmıhta öldü” demek isterken, aynı zamanda ruhsal anlamda her inanan kişinin Tanrı’nın önbilgisine göre Mesih’e önceden (Romalılar 8:29) aşılanmış olduğuna dikkat çeker:

Romalılar 5:8 Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü.

 

Böylece 2:20 ayeti sadece Mesih’in evrenselliğine ve dolayısı ile Mesih’in yetkisine dikkat çekmiyor; bizler daha kötü kimseler iken, bizler daha günah ve suçlarımız yüzünden ölü kimseler iken Mesih’in bizler için öldüğüne tanıklık ediyor; ve kurtuluşun kişinin imanından önce Tanrı’nın kararından geldiğini ve kurtuluşun Mesih’in çarmıhına dayalı olduğunu vurguluyor.[8]

 

Mesih’in çarmıhta tek seferde tüm zamanlar için yaptığı işin inanan kişilere uygulanmasının sonucunu Heidelberg İlmihali şöyle özetliyor:

Hİ.60. Tanrı’da nasıl doğru olursunuz?

Yalnızca İsa Mesih’teki gerçek iman aracılığı ile.2

 

Vicdanım Tanrı’nın bütün emirlerine karşı ağır günahlar işlediğim

ve onlardan hiçbirini asla tutmadığıma dair3

beni suçlamakla birlikte

ve halen kötü olan her şeye meyilli olduğum4

yine de

bütün bunlara layık olmaksızın5

ancak yalnızca lütuf ile6

Mesih’in benim yerime olan itaatinden dolayı

sanki hiç günah işlememişim ya da günahlı değilmişim gibi

sanki mükemmel bir şekilde itaat etmişim gibi7

Tanrı beni kabul eder ve

Mesih’in mükemmel bedel ödemesini,(*)

doğruluğunu ve kutsallığını bana bağışlar.8

 

Bütün yapmam gereken

Tanrı’nın bu armağanını inançlı bir yürekle kabul etmektir.9

 

2 Romalılar 3:21-28, Galatyalılar 2:16, Efesliler 2:8, 9, Filipililer 3:8-11

3 Romalılar 3:9-10

4 Romalılar 7:23

5 (Tesniye 9:6, Hezekiel 36:22) Titus 3:4-5

6 Romalılar 3:24, Efesliler 2:8

7 Romalılar 4:24, 25; II.Korintliler 5:21

(*) Yasa’nın günahın karşılığı olarak talep ettiği bedel.

8 Romalılar 4:3-5, [Tekvin 15:6] II.Korintliler 5:17-19, I.Yuhanna 2:1-2

9 Yuhanna 3:18, Elçilerin İşleri 16:30, 31, (Romalılar 3:22)

 

Böylece Pavlus’un “bedende sürdürdüğü yaşamı” Mesih ile olan bu birleşme sonucunda “Tanrı Oğlu'na imanla” bu dünyada devam etmektedir. Pavlus’un bu bedendeki ve bu dünyadaki yaşamına temel aldığı gerçek ise “Mesih’in sevgisi; Mesih’in günahkâr uğruna kendisi çarmıhta sunduğu sevgisi” ile açıklanmıştır:

II.Korintliler 5:14 Bizi zorlayan, Mesih'in sevgisidir. Yargımız şu: Biri herkes için öldü; öyleyse hepsi öldü.

15 Evet, Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar.

 

Böylece 2:20 ayeti Mesih’le birleşmek (Gizemli Birleşme) konusuna odaklanmaktadır: “Mesih'le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor” ifadeleri iman hayatının “Mesih’le birlikte” yaşanan bir şey olduğunu ve “Mesih’in inanan kişide yaşaması” ile inanan kişinin hayatına Mesihsel lütufların girdiğine dikkat çekmektedir:

II.Korintliler 5:17 Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.

21 Tanrı, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı'nın doğruluğu olalım.

 

Böylece “bir kimse Mesih'teyse” aklanmıştır; bir kimse Mesih'teyse, ‘Tanrı Oğlu'na imanla dayanarak yaşamını sürdürme’ ile kutsallaşmaktadır; çünkü bir kimse Mesih'teyse yeni yaratıktır. Bu durumda Pavlus’un sahte öğretmenlere yönelik söylediği şeylere şunu ilave edebiliriz: “Mesih’teyseniz ‘Yasa-işler-gelenek’ ile kurtuluş aramak gerekmez; Mesih’teyseniz, sizi seven ve sizin için kendini feda eden Tanrı Oğlu sizinle yaşıyor demektir; Mesih’teyseniz, sizde yaşayan Mesih ile diri yaşamınız var demektir; Mesih’teyseniz, şimdi bu bendende ve bu dünyadaki yaşamda Mesih’teki lütuf ile kurtuluş üzerinde bina olan imana dayanarak yaşamanız yeterlidir”.

 

Demek ki, “Mesih’te iman, Mesih’te yaşam” inanan kişinin “bedende sürdürdüğü” yaşamını [ve dolayısı ile içinde bulunulan zamanı; ve bazen coğrafyayı ya da çağı] etkilemektedir. Diğer yandan günahkâr kişinin “Mesih’te” olması “günahkâr kişinin kutsallaşması” anlamına gelmektedir.

 

Kutsallaşma (2:20)

İleri Çalışma Notu

- BİA.24

- Hİ.43, 115 (122, 124)

- WİA.XIII

- WUİ.78

 

WUİ.75. Kutsallaştırılma nedir?

Kutsallaştırılma Tanrı lütfunun bir işlevidir; böylece, dünyanın temelleri atılmadan önce Tanrı’nın kutsal olmak üzere seçtiği kişiler uygun zamanda, Ruhu’nun güçlü işleyişi aracılığıyla[9] Mesih’in ölümünü ve dirilişini onlara uygulamasıyla,[10] bütün varlıklarında Tanrı benzerliğinde yenilenirler;[11] yaşama götüren tövbenin tohumlarına sahiptirler ve tüm diğer kurtaran lütuflar onların yüreğine konmuştur[12] ve bu lütuflar öylesine alevlendirilmiş, çoğaltılmış ve güçlendirilmiştir ki,[13] günaha giderek daha fazla öldükçe, yeni bir yaşama dirilirler.[14]

 

2:21 Tanrı'nın lütfunu geçersiz saymış değilim. Çünkü aklanma Yasa aracılığıyla sağlanabilseydi, o zaman Mesih boş yere ölmüş olurdu.

 

Buraya kadar olan ayetler ışığında “Tanrı'nın lütfunu geçersiz saymış değilim” şeklindeki ifadeye bakınca “Mesih’te sunulan lütfa yasacılık-gelenek-işler eklemenin yanlış olduğuna inandıkça Tanrı’nın lütfunu onaylamış; Tanrı’nın Mesih’teki lütfunu iman ile sevip kabul etmiş oluruz” şeklinde bir düşünce belirginleşmektedir.

 

Mesih Yasa’yı tamamlamak için çarmıha çıktığına göre, eğer halen Yasa’yı yerine getirerek Yasa’yı biz kendimiz tamamlamaya çalışarak- devam edebilseydik “Mesih boş yere ölmüş olurdu”. Bu durumda Tanrı’nın Mesih’te sunduğu lütfu kurtuluş için yeterli görmeyip ‘Yasa-gelenek-işler’ ile kurtulmaya çalışanlar ‘Tanrı'nın lütfunu geçersiz saymış’ olmaktadır. Mesih’in boş yere ölmesi söz konusu olamayacağına göre –böyle olsaydı Mesih’in kanı boş yere akmış olabilirdi- aklanmayı Mesih’ten başka bir yolda aramak ‘Mesih’in lütfunu geçersiz ya da yetersiz saymak’ anlamına gelecektir.

 

2:16 ayetinde ‘Kutsal Yasa’nın gereklerini yaparak hiç kimsenin aklanmayacağını’ okuduktan sonra yalnızca ‘Mesih’e iman ile aklandığımız’ vurgulanmaktadır. 2:21 ayeti de ‘çarmıha gerilmiş Mesih’ ile ‘Tanrı lütfunun insanlara sunulması’ arasında bir bağlantı olduğuna dikkat çekmektedir.

 

Böylece 2:21 ayetine 3:1 ayetindeki “İsa Mesih çarmıha gerilmiş olarak gözlerinizin önünde tasvir edilmedi mi?” ifadesi ile birlikte baktığımızda ‘iman ve aklanma’ konusu gözümüzde daha da kesinlik kazanmaktadır. Eğer kişiler halen “şunu yap, şunu yapma” şeklindeki ‘Yasa ve işler’ ile kurtuluş aramak durumunda olsalardı Mesih’in çarmıha gerilmiş olması ne işe yarayacaktı? Bu durumda hem çarmıha gerilmiş Mesih’i kabul etmek hem de “şunu yap, şunu yapma” şeklindeki ‘Yasa ve işler’ ile kurtuluş aramak Tanrı’nın lütfunu geçersiz saymak olacaktı?

 

Böylece “aklanma Yasa aracılığıyla sağlanabilseydi, o zaman Mesih boş yere ölmüş olurdu” ifadesine yeniden döndüğümüzde, “Mesih çarmıhta öldü, aklanmamız bu yüzdendir” şeklinde bir düşünce vurgulanmaktadır. Aklanmamız Mesih’in beden alıp aramıza gelmesi kadar gerçektir; aklanmamız Mesih’in çarmıha gerildiği kadar gerçektir; aklanmamız Mesih’in dirildiği kadar gerçektir.

 

BİA.22 –İmanla Aklanma

Bu büyük gizemin gerçek bilgisini elde etmemiz için

tüm faziletleri ile

İsa Mesih’e sarılan

ve O’nu kendisine ait kılan

ve O’ndan ayrı olarak

başka bir şeyi aramayan

Kutsal Ruh’un yüreklerimizde gerçek bir iman ateşi yaktığına

inanırız.

 

Buna göre,

kurtuluşumuzla ilgili talep edilen her şey

ya Mesih’te değildir;

ya da eğer her şey Mesih’te ise

o zaman iman ile kim Mesih’e sahip ise

onun tam bir kurtuluşu vardır.

 

Bundan dolayı,

Mesih’in yeterli olmadığını

Aynı zamanda başka şeylerin de gerekli olduğunu söylemek

Tanrı’ya karşı yapılmış en büyük hakarettir–

ki, bu doğru olsaydı

İsa Mesih sadece yarım bir kurtarıcı olacaktı.

Bu nedenle Pavlus’un da söylediği gibi

aklanmamız “sadece imanla”53

ya da “işlerden bağımsız” imanla gerçekleşmektedir.

 

Ancak,

daha da uygun bir şekilde ifade etmek gerekirse,

bizleri kurtaran imanın kendisidir

demek istemiyoruz–

iman yalnızca

doğruluğumuz olan İsa Mesih’e

sarılmamız için gerekli bir araçtır.

 

bizler için ve bizim yerimize

bütün kutsal işlerini yapmış olan

ve tüm faziletleri bizler için mümkün kılan

İsa Mesih doğruluğumuzdur.

Ve iman ise,

O’nunla (Mesih ile)

ve O’nun bütün yararları ile bizleri paydaş kılan bir araçtır.

 

O yararlar bizim olduğunda

bizim günahlarımızın

temizlenmesi için gerekenden fazladır.

53 Romalılar 3:28

 

İlave Açıklama

1-) Pavlus ve Petrus arasındaki ayrılığa baktığınızda “kilise içindeki farklı görüşlere yaklaşımınızı; hatalara ve günahlara bir eleştiri getirme veya bir düzeltme talebinizi barışçıl[15] bir şekilde yapabilme pratiği olan biri” olarak tanındığınızı söyleyebilir misiniz? Eğer söyleyebilirseniz bu konuda sizi onaylayacak kaç kişi olduğunu düşünüyorsunuz?

 

Kilise içinde sizden farklı bir davranış ve/veya düşünüş içindeki biri ile uzlaşma ve sorunu çözme konusunda Kelam’ın sağladığı yolları sonuna kadar kullanabilen biri misiniz?

 

2-) “Tanrı’dan korkmak” konusunda yeterli bir duyarlılık edinemezsek, bunun yerini hemen “insandan korkmak” refleksi alacaktır. “Tanrı’dan korkmak” konusunda eksiği olanların bazen ‘sadece kendine güvenme, sadece kendi yeterliliğine ve başarı için kendi yöntemlerinin doğruluğuna inanma’ şeklinde hatalara düşebilmesi; bazen de mevkisini kaybetme korkusu ya da mevkisini yetkin kullanamama durumu içine düşmeleri kaçınılmazdır.

 

Öncelikle Pavlus’un karşı çıktığı sünnet yanlılarını hatırlayalım. Bu kişiler doğru bir öğretmen gibi dolaşmaktaydılar; ve saygın bir öğretmen gibi dinlendiler. Ancak Pavlus gelip de Kelam’ın vaazı ile onların vaazı arasında bir fark olduğunu gösterdiğinde durum tam tersi oldu. Galatyalılar Mektubu yazıldıktan sonra sizce o öğretmenlerin topluluklar gözündeki yeri ne olmuştur?

 

Petrus’un hatasını hatırlayalım. Petrus’un yanlışı Barnaba’yı etkilemişti. Önce Petrus, sonra Barnaba, derken eğer topluluğun önderleri yaptıkları hatalarla önce bütün bir kiliseyi sonrasında da diğer kiliseleri etkileyebilirlerdi. Ancak Pavlus’un uyarısı ve konuyu ruhani kurul (ileri gelenler) içinde çözmek için yaptığı girişim bu hatanın büyümesini engelledi.

 

Sizin kendi yanlışlarınıza başkalarının getirmek istediği düzeltmelere sizler de Petrus ve Barnaba kadar alçakgönüllü müsünüz?

 

Birlikte hizmet ettiğiniz kimseler size “hatalarınızı cesur bir şekilde söyleyebilsinler” diye dua ettiğiniz hiç oldu mu? Yoksa insanlar, konu sizin hatalarınız olunca öfkenizden korkup sessiz kalmayı mı tercih ediyor?

 

3-) Yeremya 17:9, Süleymanın Meselleri 3:5-6, Eyüp.4:17, Yeremya 13:23 ayetleri insanın günah ve yanlışlara açık bir yönü olduğu, insanın kötülüğe eğilimli bir yönü olduğunu gösteriyor. Bu durumda size yapılan eleştirilere tepki vermeden önce bu ayetleri hatırlamak ve bunlar üzerinde tekrar düşünmek; barışçı bir yaklaşım ve uzlaşmacı bir yürek ile eleştirilerle yüzleşebilme pratiğini benimsemiş olmak; kilisenin büyümesi, güçlenmesi ve yayılması yanında kilisenin paklığının korunması ve  tanıklığının güçlenmesi için de gereklidir. İnanan kimseler olarak böyle bir refleks geliştirmeyi karşı taraftan beklemeden önce kendimizin geliştirmesini hedeflemeliyiz.

 

4-) İnsanın günah ve kötülüğe eğilimli yönünü hatırlatan ayetlere bakarak kolayca kendi yasanızı güçlendirme ve bunu koruma yoluna gidebileceğinizi ve “lütuf ile kurtuluş Müjdesi’nin” gölgelenebileceğini unutmayınız.

 

5-) Yanlış öğretilerden korunabilmenin yolu Kutsal Kitap’ı tam bilmektir. Gerçeği ne kadar iyi bilirseniz sahteyi o kadar kolay ayırabilirsiniz. Bu durumda Kelam’ı okuma, araştırma, öğrenme gibi pratikleri ruhani hayatta büyüme ve gelişme fırsatları olarak değerlendirmek gerekir. Gerçeğin korunması ve yanlışlar karşısında gerçeğin savunulmasının tek tek her inanan kişinin sorumluluğu olduğunu unutmamalıyız.

 

6-) Buraya kadar (1:1-2:21) okuduğumuz ayetler ışığında özet olarak şunu söyleyebiliriz. Pavlus Galatya’daki kiliselere Müjde’yi vaaz ettiğinde onlar da önce bunu sevinçle kabul etmişler ancak daha sonra elçiden duydukları Müjde’den başka bir bildiriyi Müjde’ye eklemeye çalışmışlar; böyle yapmayı uygun görmüşlerdir.

 

Pavlus’un bu mektubu ortada bir hata olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde Petrus ve Barnaba’nın da hata yaptıklarını okuduğumuzda şunu görmeliyiz: en iyi donanımlı önderler bile hata ve günaha düşebilirler (Romalılar 7:14-25). Benzer şekilde bu göğün altında mükemmel bir kilise yoktur (WİA.XXV). Durumun bu denli ciddi[16] olduğunu anladıkça Tanrı’nın lütfunun ve sevgisinin gücünü daha iyi anlamaya başlıyoruz. Tanrı bizim gibi hatalara ve günahlara açık kimselere sevgi ve sabır ile yaklaşmakta, tövbe ve iman ile Mesih’e ve Müjde’sine sarılmamızı istemektedir. Bu gerçek de bizleri daima bağışlayan bir yürek ile yaşamaya davet etmektedir.

 

Kilisenizde ya da başka kiliselerde gördüğünüz yanlışlara veya önderlerin günah ve yanlışlarına bakış açınız, Lütuf Müjdesi’ne inanan birinin bakış açısını mı yansıtıyor; yoksa sizin standartlarınıza uymayanları “yola getirmek” için kendi yasanıza itaat mi bekliyor sunuz?

 

Lütfa inanıp lütfu vaaz ediyor olsanız bile, çok çabuk “yasacı” bir şekle dönebileceğinizi unutmayın.

 

7-) 2:11-14 ayetlerinde önce Petrus’un sonra da Barnaba’nın benzer bir hata içine düşmesini tartışmak bazı kimseler için “Mesih’in havarilerinin günah işlemesi” açısından ilginç bir tartışma konusu olabilir. Ancak bu konuya “elçiler günah işler mi; ya da Mesih’in öğretisini iyi bilen elçilerin günah ve hataya düşmesi mümkün mü ?” diye yaklaşmadan önce “Doğru kimse yok, tek kişi bile yok” diyen ayeti (Romalılar 3:10) iyi anlamak gerekecektir.

 

Bir kimsenin Müjde’yi iyi bildiği halde, uzun zamandır imanlı biri olarak tanındığı halde, yanlış olduğunu bildiği bir hatayı yaptığına hiç tanık oldunuz mu? Ve yine siz, Müjde’ye göre yapmamanız gereken bir şeyi yaptığınız oldu mu; ya da Müjde’ye göre yapmanız gereken bir şeyi yapmadığınız veya ihmal ettiğiniz oldu mu? 

 

Müjde’ye göre yanlış olan sözleriniz ve yanlış olan davranışlarınızı kilisede itiraf edecek kadar cesur musunuz? Ya hiç kimsenin bilmediği, aklınızdan geçen ve Müjde’ye uygun olmayan düşünceleriniz? Hiç bunları saymayı düşündünüz mü?

 

Müjde’ye göre yanlış olan sözlerinizi, eylemlerinizi ve düşüncelerinizi saymaya kalksaydınız unuttuklarınız hatırladıklarınızdan daha fazla olacaktı. Bu durumda “gündelik olarak tövbe ile yürümek” konusunun nasıl ciddi bir şey olduğunu anlayabilirsiniz.

 

Petrus ve Barnaba’ya dönersek, genelde Petrus’u Mesih’in yardımcısı gibi düşünürüz. Kısmen doğrudur; Mesih, kilisesi için elçileri görevlendirmiştir. Ancak Mesih’in Rab’liğini hatırladığımızda Tanrı’nın bir insana değil, insanın Tanrı’ya ihtiyacı olduğu çok daha açıktır. “Doğru kimse yok, tek kişi bile yok” diyen ayeti tekrar hatırlarsak, Mesih sadece sıradan kimseler için değil, elçiler için de Rab’dir. Mesih sadece kilisede cemaat olarak oturan kimseler için değil; kilisede öğretme ve yönetme yetkisi olan kimseler için de çarmıha gerilmiştir.

 

Öyleyse şunu açıkça söyleyebiliriz: Petrus’un Rab’bin yardımına duyduğu ihtiyaç, bütün Adem soyunun Rab’be olan ihtiyacından daha az değildir. Sizin ne kadar Rab’be ihtiyacınız varsa, Petrus’un Rab’be ihtiyacı da aynıdır. Çünkü bütün Adem soyu ilk günah ile düştü; bütün Adem soyu Mesih’in kurtarışına muhtaçtır.

 

Petrus’un hatasının Barnaba’yı etkilemesine bakınca şunu iyi aklımızda tutmalıyız: Önderlerin hataları başkalarını daha kolay sürükleyebilir. Ve yine önderlerin günahını ya da bir başkasının günahını tartışmadan önce günahın nasıl radikal bir sorun olduğunu iyi anlamamız lazım. Daniel 9. bölümdeki ulusal tövbe duasını hatırlayınız:

8 Evet, ya RAB, bizler, krallarımız, önderlerimiz, atalarımız sana karşı işlediğimiz günah yüzünden utanç içindeyiz.

10 Tanrımız RAB'bin sözüne kulak vermedik, kulları peygamberler aracılığıyla bize verdiği yasalara uymadık.

11 Bütün İsrail halkı yasanı çiğnedi, sırtını sana dönüp seni dinlemek istemedi.

 

Ve yine Nehemya 9. bölümdeki ulusal tövbe duasını hatırlayınız:

32 "Ey Tanrımız! Sen antlaşmana bağlı kalırsın. Güçlü, görkemli, yüce bir Tanrı'sın. Asur krallarının döneminden bugüne kadar krallarımız, önderlerimiz, kâhinlerimiz, peygamberlerimiz, atalarımız ve bütün halk acı çekti. Çektiklerimizi küçümseme.

33 Başımıza gelen bütün olaylarda sen hep adil davrandın, doğru olanı yaptın, bizse kötülük yaptık.

 

“Doğru kimse yok, hepimiz gazap çocuğuyuz” diyen Kutsal Yazılar’a göre (Romalılar 3:10, Efesliler 2:3) başkalarını suçlamanın kolay olduğunu, ancak Kutsal Yazılar’a göre hepimizin, bütün insanların suçlu olduğunu iyi anlamalıyız.

 

Bir önderin günahı başkaları ile konuşarak değil, önderin sorumlu bulunduğu ruhani kuruldan bir önder ile konuşularak düzeltilmeye çalışılmalıdır. Sevgi ile hataların düzeltilmesine çalışmak bütün Hristiyanların ortak davranışı olmalıdır. Yine kişilerin günahları, o kişiyi utandırmak için değil, sevgi ile iyileştirmek için yetkili kimselerle konuşulmalıdır.

 

8-) Bu konu ayrıca kilisede önder atanacak kimselerin Kelam eğitimi ve öğretimi almış olmalarının önemi üzerinde düşünmemize sebep olmalıdır. Eğer Mesih’in elçileri böyle hatalar yaparsa, eğitimsiz önderlerin daha fazla hata yapmaları mümkün değil mi? Kelam eğitiminin yanı sıra iman hayatında yeterli tecrübesi olmayan kimselerin de kilisede önder konumuna getirilmelerinin benzer şekilde hatalara sebep olabileceği göz önüne alınmalıdır. Bu durumda acele etmeden uygun zamanın gelmesini beklemenin de kiliseyi yanlışlardan korumak için bir bereket olduğunu unutmamalıyız.

 

9-) Genelde protokol kuralları insan ilişkilerini düzenlemede önemlidir. Dünyada genel olarak, insanlar tanımasa bile üzerinde üniforma bulunan kimselere yaklaşımında biraz daha dikkatli, sözlerinde biraz daha ölçülü olmaya çalışırlar. Diğer yandan insanlar, üzerinde üniforma bulunmasa da bazı yetkileri ya da mevkileri olan kimselere benzer şekilde ölçülü bir şekilde yaklaşırlar. Bunda aslında yanlış bir şey yoktur:

Romalılar 13:7 Herkese hakkını verin: Vergi hakkı olana vergi, gümrük hakkı olana gümrük, saygı hakkı olana saygı, onur hakkı olana onur verin.

 

2:6 ayetinde Pavlus’un Yeruşalim kilisesi önderleri hakkında “ne oldukları bence önemli değil” şeklindeki ifadesine baktığınızda siz neler düşünüyor sunuz?

 

Unutmayalım ki, Pavlus bu sözleri söylerken kendisi ile eşit yetkide olan bu dini önderleri küçümsemiyor; ancak onlardan bahsederken ‘Tanrı’nın insanlar arasında ayrım yapmadığı’ gerçeğine göre davranmaya çalışıyor; Tanrı’nın insanların rütbelerine değil, insanların yüreklerine baktığı (I.Samuel 16:7) gerçeğine göre davranıyor. Ve bunu saygılı bir şekilde yapıyor?

 

Ancak bir önderin hata yapması durumunda, Pavlus kendisinin de bir önder olarak hataları düzeltmek ve kiliseyi hatalardan korumak içim sorumlu olduğunu bilerek duruma yaklaşıyor. Ve Rab’deki hizmeti gereği bu durum onun müdahale etmesini gerektiriyordu. Böylece Pavlus protokol kurallarının Rab’deki hizmetin önüne geçmesini uygun görmüyor ve kendi sorumluluğunu yerine getiriyor.

 

Eğer Pavlus kendisi ile aynı mevkide olan bu arkadaşı ile kötü olmamak adına sessiz kalsaydı “sevgisinde ikiyüzlü” olmuş olacaktı. Ancak imanlıların “birbirilerine kardeşlik sevgisiyle bağlı olma” yükümlülüğü onu kardeşini düzeltmeye yönlendirmiştir:

Romalılar 12:9 Sevginiz ikiyüzlü olmasın. Kötülükten tiksinin, iyiliğe bağlanın.

10 Birbirinize kardeşlik sevgisiyle bağlı olun. Birbirinize saygı göstermekte yarışın.

 

Hristiyanlar olarak bütün insanlara, her şeyden önce Tanrı suretinde yaratılmış oldukları için saygılı olmalıyız. Bir vali veya belediye başkanı ile olan konuşmalarınızla yardımınızı dileyen muhtaç birine yaklaşımınızda aynı saygınlığı koruyabilmelisiniz.

 

Hristiyanlar olarak “saygın bir yaşam sürme” çağrınızı (Romalılar 13:13) yaşamakta zorlandığınız durumlar nelerdir? “Sevginizde ikiyüzlü olma” ayartısını yaşadığınız durumlar ve o kişilerle ilişkinizi yeniden düzenlemek için yapmanız gerekenleri geciktirme hatasına düştükçe yanlış davranışlara yatkınlığınız artacaktır. Diğer yandan da karşı taraftaki kişi belki yaptıklarının doğru olduğunu düşündüğünden, belki yaptıklarının fark edilmediğini düşündüğünden bir yanlışı gerçeğin yerine koymuş olacaktır. Elbette ki, insanların vicdanı olamazsınız. Ancak ölçülü ve seviyeli bir şekilde insanlara yanlışlarını konuşmak bu dünyadaki pek çok kimse için benimsenmesi gereken bir davranış biçimi olmalıdır –özellikle Hristiyanlar için.

 

10-) Hiç birlikte çalıştığınız kimselerle iyi geçinmek için onların hatalarına sessiz kaldığınız oldu mu?

 

Kilisede bir önder değil ama cemaat olduğunuzu farz ederek, bir önderin bazen hatalarına, bazen eksikliklerine rağmen saygınızı ve ölçülü davranışlarınızı koruyabiliyor musunuz? Kilisede kardeşlerinize ve önderlere yaklaşımınızın dışarıdan bakıldığında nasıl bir tanıklık verdiğini düşünüyorsunuz?

 

Önderlere davranışınızın diğer insanların Hristiyanlığa ve kiliseye bakışını nasıl etkilediğini hiç düşündünüz mü?

 

I.Selanikliler 5:12 Kardeşler, aranızda çalışanların, Rab yolunda size önderlik edip öğüt verenlerin değerini bilmenizi rica ederiz.

13 Yaptıkları işten ötürü onlara sınırsız saygı, sevgi gösterin. Birbirinizle barış içinde yaşayın.

I.Timoteyus 5:17 Topluluğu iyi yöneten ihtiyarlar, özellikle Tanrı sözünü duyurup öğretmeye emek verenler iki kat saygıya layık görülsün.

İbraniler 13:17 Önderlerinizin sözünü dinleyin, onlara bağlı kalın. Çünkü onlar canlarınız için hesap verecek kişiler olarak sizi kollarlar. Onların sözünü dinleyin ki, görevlerini inleyerek değil -bunun size yararı olmaz- sevinçle yapsınlar.

 

11-) 2:20 ayeti Mesih’teki yaşamı nasıl görmemiz gerektiğini anlattığı gibi; Mesih’teki insanın Adem’den gelen günahın nasıl kalktığına da dikkat çekmektedir. Mesih ile olan birleşmişliğimiz O’nun işlerine bizi de ortak etmektedir.

 

Eski yaşamda ölüp, yeni bir yaşam sürmek üzere yeni yaratılışı almamız (6:15) Kutsal Ruh’un bizi Mesih ile birleştirmesi ile gerçekleşiyor. Hristiyan hayatımızı belirleyen bu gerçek aynı zamanda Mesih bizi yanına alana kadar devam eden gündelik yaşamımızı da etkilemektedir. Artık günaha ölmüş kimseler olarak yaşamak için karşılaştığımız her ayartıda dünyaya ve şeytana “Mesih'le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu'na imanla sürdürüyorum” diyebiliriz. Hayatın her durumunda benliğe yenilmemek için bu ayeti sıklıkla kendimize okumalıyız.

 

Mesih kendisini izleyenlere günahta ölü bir yaşam için şöyle demişti:

Luka 9:23 Sonra hepsine, "Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, her gün çarmıhını yüklenip beni izlesin" dedi,

24 "Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır.

25 İnsan bütün dünyayı kazanıp da canını yitirirse, canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur?

26 Kim benden ve benim sözlerimden utanırsa, İnsanoğlu da kendisinin, Babası'nın ve kutsal meleklerin görkemi içinde geldiğinde o kişiden utanacaktır.

 

Dünya bizlerin sözleriyle ilgilendiğinden daha fazla nasıl yaşadığımızla ilgilenmektedir. Hayatın her alanında olaylara nasıl baktığımız ve kişileri nasıl cevapladığımız konusu Hristiyan yaşamının kalitesi açısından önemlidir. Tanıklığımız yani bütün yaşamımız Mesih’le birlikte çarmıha gerilmiş biri olduğumuza işaret etmelidir. İnsanlar bir Hristiyanın sözlerine ve işlerine baktığında çarmıha gerilmiş olan Mesih’i görebilmelidir.

 

2:20 ayetini destekleyen ve Mesih’le birleşmiş bir şekilde yaşayalım diye Mesih’in yaptığı işi açıklayan bu ayetler aynı zamanda günaha karşı bir meydan okuma niteliğindedir:

Koloseliler 2:13 Sizler suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı.

14 Kurallarıyla bize karşı ve aleyhimizde olan yazılı antlaşmayı sildi, onu çarmıha çakarak ortadan kaldırdı.

15 Yönetimlerin ve hükümranlıkların elindeki silahları alıp onları çarmıhta yenerek açıkça gözler önüne serdi.

 

Bu ayetler ölüyken dirildiğimizi söylüyor; Mesih’te suçlarımızın bağışlandığını ilan ediyor. Yasacı öğretiş insanlara nasıl bağışlanacaklarını öğretmeye çalışırken Müjde “bağışlandınız” diyor. Düşmüşlüğümüzle her gün çiğnediğimiz Yasa bizi suçlarken Müjde “yargınız kaldırıldı” diyor.

 

Yasacı öğretiş verenlerin yaşam şekli ile bu ayetlerdeki Hristiyan yaşamına baktığımızda çok derin bir farklılık görülmektedir. Dünyanın ölü olan imanına karşılık Mesih’te diri bir iman göze çarpmaktadır. Çünkü günah yaşamı Tanrı’ya düşmanlıkken Mesih ise bize Tanrı ile barışma bağışlamıştır:

II.Korintliler 5:17 Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.

18 Bunların hepsi Tanrı'dandır. Tanrı, Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı ve bize barıştırma görevini verdi.

19 Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti.

 

12-) 2:19-20 ayetleri “ölmek ve yaşamak” fiillerini aynı anda kullanırken her ikisinin bir kişide aynı anda mümkün olduğuna dikkat çekmektedir. Böylece bu ayetlere bakarken Mesih imanının dışsal olmayan yönü, yani içsel ve diri yönü güçlü bir şekilde vurgulanmış olmaktadır:

I.Korintliler 15:21 Ölüm bir insan aracılığıyla geldiğine göre, ölümden diriliş de bir insan aracılığıyla gelir.

22 Herkes nasıl Adem'de ölüyorsa, herkes Mesih'te yaşama kavuşacak.

 

Adem ve mirası dünyaya ölüm getirmişken; Mesih’in çarmıh ölümü ise iman edenlere diriliş mirası bağışlamaktadır (Romalılar 5:12-21). Kendisinde gerçek yaşam olan Mesih (Yuhanna 1:4; 10:10), kendisine iman edenler için “Diriliş ve yaşam Ben'im; Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır” demiştir (Yuhanna 11:25).

 

Böylece sahte öğretmenler dışsal değişime, yani işlere dayalı bir güvene odaklanırken; Mesih imanı içsel değişim getirdiğinden, Pavlus Adem’de, Yasa’da ve işlere güvende ölüp Mesih’te diri olmayı işaret ettiğinden “yeni yaratılış” (6:15) insanın kendisinin işler ile kazanamayacağı bir şey olarak lütfa dayalıdır. Böylece Pavlus “ben öldüm, Mesih’te yaşıyorum” derken Mesih’te bağışlanan kurtuluş lütfunun, Mesih’in çarmıh ölümü kadar gerçek olduğunu bedeninde yaşayan biri olarak konuşmaktadır.

 



[1] İlave Açıklama: Galatyalılar 2:11-14. Kutsallaşma: Hİ. 114, WİA.XIII/2

[2] Böylelikle Mesih’in hizmeti sırasında Petrus’un sözcü konumunda olması ve Mesih’in bazı durumlarda diğer elçilerden ayrı olarak Petrus, Yakup, Yuhanna’yı yanında bulundurmasından (Matta 17:1, Markos 5:37) bu elçinin ‘eşitler içinde öncelikli’ olduğunu anlıyoruz. Ancak bu öncelikli olmanın tek başına bir karar yetkisine sahip olma anlamına gelmediği açıktır. Bu yüzden de “ileri gelenler” olarak adlandırılan bir “ruhani kurul” ile kilisenin yönetildiğini görüyoruz. Ancak İncil’de Mesih’in kilisesinde “elçi” ve “ihtiyar” (presbiter) arasında bir ayrım olduğunu görüyoruz (Elçilerin İşleri 15:2, 6). Bu ayrım Mesih’in hizmete atadığı kimseler ve elçiler tarafından hizmete atanmış kimseler olarak kendini belli eder. Yani Yakup ihtiyar (presbiter) olarak “ileri gelenler” içindeydi.

[3] Romalılar 4:5-8, II.Korintliler 5:19, 21, Romalılar 3:22, 24-25, 27-28, Titus 3:5, 7, Efesliler 1:7

Yeremya 23:6, I.Korintliler 1:30-31, Romalılar 5:17-19

[4] Galatyalılar 4:4-5, I.Timoteyus 2:6, Romalılar 4:25

[5] I.Timoteyus 1:15 "Mesih İsa günahkârları kurtarmak için dünyaya geldi" sözü, güvenilir ve her bakımdan kabule layık bir sözdür. Günahkârların en kötüsü benim.

[6] İbraniler 10:38 Doğru adamım, imanla yaşayacaktır. Ama geri çekilirse, ondan hoşnut olmayacağım. II.Petrus 2:20 Rab ve Kurtarıcı İsa Mesih'i tanımakla dünyanın çirkefliğinden kurtulduktan sonra yine aynı işlere karışıp yenilirlerse, son durumları ilk durumlarından beter olur.

[7] Romalılar 3:19 Kutsal Yasa'da söylenenlerin her ağız kapansın, bütün dünya Tanrı'ya hesap versin diye Yasa'nın yönetimi altındakilere söylendiğini biliyoruz. Romalılar 8:13 Çünkü benliğe göre yaşarsanız öleceksiniz; ama bedenin kötü işlerini Ruh'la öldürürseniz yaşayacaksınız. İbraniler 7:19 Çünkü Yasa hiçbir şeyi yetkinleştiremedi. Bunun yerine, aracılığıyla Tanrı'ya yaklaştığımız daha sağlam bir umut verildi.

[8] Koloseliler 1:21 Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı'ya yabancı ve düşmandınız. 22 Şimdiyse Mesih sizi Tanrı'nın önüne kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak çıkarmak için öz bedeninin ölümü sayesinde sizi Tanrı'yla barıştırdı. 2:13 Sizler suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı. 14 Kurallarıyla bize karşı ve aleyhimizde olan yazılı antlaşmayı sildi, onu çarmıha çakarak ortadan kaldırdı.

[9] Efesliler 1:4, I.Korintliler 6:1, II.Selanikliler 2:13

[10] Romalılar 6:4-6

[11] Efesliler 4:23-24

[12] Elçilerin İşleri 11:18, I.Yuhanna 3:9

[13] Yahuda 20, İbraniler 6:11-12, Efesliler 3:16-19, Koloseliler 1:10-11

[14] Romalılar 6:4, 6, 14, Galatyalılar 5:24

[15] Matta 18:5, Luka 17:3, Levililer 19:17-18

[16] Kurtuluşla ilgili olarak "Öyleyse kim kurtulabilir?" sorusuna Mesih şöyle cevap veriyor: İnsanlar için bu imkânsız, ama Tanrı için her şey mümkündür (Matta 19:16-26).