Rev.
Donald Cobb
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
..............................................................
Giriş
...................................................................
Kutsal Ruh’un Kişiliği
.......................................
Kutsal Ruh’u Tanımanın Önemi
........................
Yeni Ahit ve Kutsal Ruh
....................................
Kutsal Ruh’un İşinin
Başlangıcı ........................
Kutsal Ruh’un Bizde Çalışma
Yolu ...................
Kutsal Ruh’un Armağanları
...............................
Kutsal Ruh ve Dünya
..........................................
Kutsal Ruh’un işi ve hayatımızdaki varlığını
sorgulayan bu eser bir süre Türkiye’de yaşamış olan Pastör Donald Cobb’un
seminer notlarının hazırlanıp düzeltilmesi ile ortaya çıkmıştır. Daha önce “Kilise
Öğretisi”
adıyla yayınlanan kitabın da yazarı olan Saygıdeğer İlahiyatçı ve Pastör bu
kısa eser içinde Kutsal Ruh’un kimliğini anlamamıza yardımcı olarak, Ruh’un
hayatlarımızdaki ve sonsuz yaşamdaki yerine değinmiş ve böylece Kutsal Ruh’un
yaşamlarımızdaki çalışma biçimine ve amacına doğru bir bakış açısı kazanmamızı
amaçlamıştır.
Bu kısa eser okuyucularını Kutsal Ruh hakkındaki
bilgilerini gözden geçirmeye davet ettiği gibi kısa paragraflarda verilen çok
kapsamlı ve geniş öğretiler ile dikkatlerimizi Kutsal Yazılara çeker.
Böylece Kutsal Kitap’tan alıntı yapılan ayetler
altına yazılmış paragraflar ile bu kitap içindeki öğretiyi Kutsal Yazılar ile
destekler. Ve bu çalışmanın sonunda ortaya Kutsal Yazıların Kutsal Ruh
hakkındaki öğretisini yalın bir şekilde açığa çıkarır.
Türkiyemizde henüz Kilise İlahiyat okullarının bulunmadığı
gerçeğinden yola çıkarsak bu kısa eserin büyük bir boşluğu doldurduğu da
tartışılmaz bir gerçek olarak kendiliğinden ortaya çıkar.
İncilimizi, Kilisemizi, Kültürümüzü ve
Geleneklerimizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza bu konuda ciddi bir akademik
araştırma bırakabilme sevinci içinde düzenleyip baskıya hazırladığım bu
çalışmanın Türkçe konuşan Hristiyan halklara Kutsal Ruh’tan bir yenilenme ve
bereket getirmesi dileklerimle takdirlerinize sunuyorum.
Saygılarımla,
Rev. İlhan Keskinöz
Heidelberg İlmihali 53. Kutsal Ruh’la ilgili olarak neye inanıyorsunuz?
İlk olarak O, Baba
ve Oğul gibi sonsuz Tanrı’dır.1
İkinci olarak O
bana, gerçek iman aracılığı ile beni Mesih’e ve O’nun bütün bereketlerine
paydaş kılsın,3 beni teselli etsin4 ve sonsuza dek
benimle kalsın diye5 kişisel olarak verilmiştir.2
1 Tekvin 1:1, 2; Matta 28:19; Elçilerin İşleri 5:3, 4;
(I.Korintliler 3:16)
2 Galatyalılar 3:14, (I.Petrus 1:2)
3 Yuhanna 15:26; Elçilerin İşleri 9:31
4 Yuhanna 14:16-17, I.Petrus 4:14
5 I.Korintliler 6:19; II.Korintliler 1:21-22;
Galatyalılar 4:6, (Efesliler 1:13)
Kutsal Ruh yaratılış
içerisinde, dünyada, kilisede ve imanlıların hayatında nasıl işler? Kutsal Ruh
hangi yollarda çalışır?
Günümüzde Kutsal Ruh’un işleyişini pek iyi anlayamamamızın sebebi belki de
bunları neden yaptığını bilmediğimizden ya da kavrayamamamızdan ileri
gelmektedir. Bu yüzden de bizlere doğa dışı gibi gözüken herhangi bir şeyi
hemen direkt olarak Kutsal Ruh’un bir işleyişi olarak adlandırırız. Günümüzün
bazı kiliselerinde her şeyin Kutsal Ruh’a atfedilmesinin arkasında olan şey
Kutsal Ruh’un tüm bunları neden yaptığının sorulmamasıdır.
Kutsal Yazılar bizlere
Kutsal Ruh’un, Kişisel bir varlık olduğunu söylemektedir. Yani Üçlü Birliğin
üçüncü Kişi’sidir. Kutsal Yazlıları anlamak için “O, Tanrı’nın Kendisidir” önermesini anlayıp kabul etmemiz çok
büyük önem taşır.
Eski
Ahit içindeki Kutsal Ruh kavramına dikkatlice bakmadan Kutsal Ruh’u
anlayamayız. Eğer Kutsal Ruh’a çok kişisel bir düzeyde bakarsak, yani Kutsal
Ruh’un yalnızca kendi yaşamlarımızda yaptıklarını görmeye odaklanırsak, o zaman
Kutsal Ruh’un gerçek anlamdaki büyüklüğünü ve kapsamını da kavrayamayız. Eğer
Kutsal Ruh’un yalnızca kendi hayatımızda ve kendimiz için neler yaptığına
odaklanırsak, bizde kalan Ruh’un yüceliğini ve büyüklüğünü kısıtlamış oluruz.
Böyle bir düşüncenin sonucunda da Tanrı olarak Kutsal Ruh’un ne kadar yüce ve
büyük olmasına rağmen bizlerin yaşantısında kısıtlı
kalmış şekliyle anlaşılmasına sebebiyet veririz. Bu anlayışın sonucunda da;
Kutsal Ruh’un, bizlerin içerisinde yaptığı işi açıkça göremeyiz.
Tekvin
1: 1 Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. 2 Yer boştu, yeryüzü şekilleri
yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı'nın Ruhu suların
üzerinde dalgalanıyordu.
Yaratılışın
başlangıcında Tanrı’nın Kutsal Ruh’u biçimsiz bir kaosun üzerinde dolaşıyordu.
Burada kullanılan kelime tam anlamıyla bir
şeyin üzerinde durmak, hareket etmek, gezinmektir. Burada kullanılan kelime
bir kartalın kendi yavruları üzerinde durup, onları korumaya çalışması gibi;
Tanrı’nın da kendi halkını korumaya çalıştığını ima etmek üzere kullanılmıştır.
Bunun
ışığı altında Kutsal Ruh, en başta bu “hiçliğin”
ya da “kaosun” üzerinde hareket
etmekte, gezinmekte ve Tanrı’nın yaratılış için başlayacağı işin içerisinde bir
rol almak üzere beklemektedir. Bu ayetlerden çıkarılan anlam da Tanrı’nın tüm
yaratılışı, Ruh’u aracılığıyla yarattığıdır. Kutsal Ruh bu biçimsiz yaratılış
içerisinden, düzen ve uyumluluk ortaya çıkararak yaratılış işi içinde bir rol
almaktadır. Tekvin 1. bölüm güçlü Tanrı’nın bir “hiçliğin” içerisinden
nasıl bir düzen yarattığını göstermektir. Tanrı, yaratılışı biçimsiz bir boşluktan
mükemmel bir dünyaya dönüştürmek için hareket etmektedir.
2. ayetten de anlaşıldığı
gibi bunu Kendi Ruh’u ile yapmaktadır. Yani bizlerin içerisinde olan Kutsal
Ruh, aynı zamanda yaratılışta etkin olan Ruh’un aynısıdır.
Mezmur 33: 6 Gökler RAB'bin sözüyle,
Gök cisimleri ağzından çıkan solukla
yaratıldı.
7 Deniz sularını bir araya toplar,
Engin suları ambarlara depolar.
Kutsal
Yazılar göklerin, Rab’bin Ruh’u ile yaratıldığını söylemektedir. Mezmurcunun
kullandığı tasvir oldukça güçlüdür ve şunu belirtmektedir: “Tanrı, her şeye yaşam vermek, yaratmak için bir Söz söylemeli, nefes
vermelidir. Ve her şey, bu şekilde yaratılır.” İşte bu, Tanrı Ruh’unun
gücüdür. O’nun gücü, sonsuzdur.
Mezmur 33: 9 Çünkü O söyleyince, her
şey var oldu;
O buyurunca, her şey belirdi.
Tanrı bir şey söylediği
zaman bu Söz hemen, Tanrı’nın amacını yerine getirmektedir. Tüm yaratılışı
Tanrı’nın amaçlarına göre düzenlemek için işleyen Kutsal Ruh ile yaşamlarımızda
etkin olan ve bizleri değiştiren Kutsal Ruh aynıdır. Yani bizlerin içinde
yaşayan Kutsal Ruh, Yaratan Ruh’tur.
Kutsal Kitap bizlere en
başta dünyayı, evreni yaratan Kutsal Ruh’un aynı zamanda da bu yaratılışı
koruyan ve devam ettiren bir güç olduğunu söylemektedir. Kutsal Ruh’un varlığı
ve işleyişi aracılığıyla bizler, var olmaya devam edebiliriz. Şayet Kutsal Ruh
dünyadan çekilecek olsaydı tüm yaratılış tekrar “hiçliğe” geri dönecekti:
Eyüp
34: 12 Tanrı kesinlikle kötülük etmez,
Her
Şeye Gücü Yeten adaleti saptırmaz.
13
Kim yeryüzünü O'na emanet etti?
Kim
O'nu bütün dünyanın başına atadı?
14
Eğer niyet eder de
Ruhunu
ve soluğunu geri çekerse,
15
Bütün insanlık bir anda yok olur,
İnsan
yine toprağa döner.
Elohu’nun sözlerinde fark ettiğimiz gibi, şayet Tanrı
soluğunu geri alırsa, her şey tekrar toprağa dönecektir. Kutsal Ruh’un
yaratılışın başında etkin olduğu gibi günümüzde de bu yaratılışı sürdürmek için
çalışmakta ve işlemektedir.[1]
Kutsal Yazılar bizlere doğa kanunlarının, bu kanunları veren Kişi’ye bağımlı
olduğunu söylemektedir. Tüm bunları bir arada tutan ve hiçliğe dönüşmesini
engelleyen güç, O’dur. Aslında bizler bir sabah kalkıp, yeni bir günün
yaratıldığını görebiliriz. Bunun anlamı şudur: zira Tanrı dünyanın devam
etmesine izin vermiştir. Doğa kanunları tabi ki vardır. Ancak Tanrı’nın
Ruh’u aracılığıyla evrenin kanunları davam eder; Kutsal Ruh bu yasalara
işleyebilme gücü verir. Yani Kutsal Ruh hem yaratan hem de devam ettiren
Ruh’tur.
Peki Kutsal Ruh’un yaratılıştaki hizmetinin kapsamı
nedir? Eski Ahit’e göre bu, her şeyi
kapsamaktadır.
Mezmur 104: 10 Vadilerde fışkırttığın
pınarlar,
Dağların arasından akar.
11 Bütün kır hayvanlarını suvarır,
Yaban eşeklerinin susuzluğunu
giderirler.
12 Kuşlar yanlarında yuva kurar,
Dalların arasında ötüşürler.
Bütün hayvanların susuzluğu giderilsin diye Tanrı’nın
vadilerde pınarlar yaratıyor
Mezmur 104: 13 Gökteki evinden dağları
sularsın,
Yeryüzü işlerinin meyvesine doyar.
14 Hayvanlar için ot,
İnsanların yararı için bitkiler
yetiştirirsin;
İnsanlar ekmeğini topraktan çıkarsın
diye,
Hayvanlar ve insanlar için yiyecek olsun diye
Tanrı’nın dağları suluyor ve yerin yeşermesini sağlıyor. Yani gökyüzü her ne
zaman yağmur veriyorsa bunu Tanrı sağlamaktadır.
Mezmur 104: 19 Mevsimleri göstersin
diye ayı,
Batacağı zamanı bilen güneşi yarattın.
20 Karartırsın ortalığı, gece olur,
Başlar kıpırdamaya orman hayvanları.
Ayın dünya etrafında dönmesi bile Tanrı’nın sürekli
işleyişinin bir sonucudur. Her akşam karanlık getiren ve gece olmasını sağlayan
O’dur.
Mezmur 104:21 Genç aslan av peşinde
kükrer,
Tanrı'dan yiyecek ister.
Ormanların kralı olan aslanlar bile günlük
yiyecekleri için Tanrı’ya bakıyorlar.
Mezmur 104: 27 Hepsi seni bekliyor,
Yiyeceklerini zamanında veresin diye.
28 Sen verince onlar toplar,
Sen elini açınca onlar iyiliğe doyar.
29 Yüzünü gizleyince dehşete
kapılırlar,
Soluklarını kesince ölüp toprak
olurlar.
30 Ruhun'u gönderince var olurlar,
Yeryüzüne yeni yaşam verirsin.
Yani, Ruh’un yaratılıştaki işlevi şu anda da her şeyi
tamamen kapsamaktadır. Tanrı’nın bu dünyadaki [aktif] varlığı, bu dünyanın ve
içindeki her şeyin sürmesini, devam etmesini sağlayan etkendir. Eğer Tanrı
Kendi yüzünü saklayacak ve Ruh’unu geri çekecek olsaydı her şey yok olurdu.
Fakat Tanrı Ruh’unu gönderir ve yeryüzü yaratılır, tazelenir. Tanrı’nın yaratan
ve devam ettiren Ruh’u aracılığıyla bizler yaşayabilir; hareket edebilir ve
varlığımızı sürdürebiliriz.
1-) Tanrı’nın Ruhunun (Kutsal Ruh) amacı kendi
amaçlarımız doğrultusunda kullanabileceğimiz ya da dizginleyebileceğimiz bir
güçten çok daha farklı bir şeydir. Bazen “Kutsal
Ruh bana daha fazla gelsin” diyoruz fakat çoğu zaman Kutsal Ruh’un müthiş
bir şiddetle gelmesini istememizin gerçek nedeni O’na sadece arzularımızı
söylemek içindir. O’nu hayatımıza çağırmamızın nedeni aslında yalnızca bize
yardım etmesi içindir. Kadir olan Tanrı’nın Ruhu hayatımıza gelip Kendi
amaçları doğrultusunda bizleri kullanmak üzere içimizde işlemektedir. Her şeyi
bir arada tutan Kutsal Ruh’un Kendisidir. Tanrı, her şeyi Kutsal Ruh
aracılığıyla yaratmıştır. Kutsal Ruh’un üzerimize gelmesini istediğimizde
aslında kaostan ve hiçlikten bir dünya yaratmış Olan’ın gücünü, (Ruh’u)
çağırmış oluruz. Kutsal Ruh’un gelerek yaptığı şey ise içimizdeki günahtan
dolayı olan karanlığı ve kaosu almak ve ondan bir düzen, bir ışık yaratmaktır.
Aslında bu oldukça tehlikeli bir düşünce biçimidir. Kutsal Ruh’u içimize
çağırmakla bizler adeta ülkemizin her şehrinin üzerinden hortum geçmesini
istemiş gibi oluruz. Çünkü Kutsal Ruh’un kendisi en güçlü hortumdan bile daha
güçlüdür. Bir anlamda bunun içimizden geçmesi için dua ediyoruz.
Ama bu düşünce aynı zamanda da çok teşvik edicidir.
Bizler Kutsal Ruh’un içimize daha büyük ölçüde gelmesini istediğimizde; O’nun
tüm hayatımızı ve Baba ile olan ilişkimizi koruması ve sürdürmesini istiyoruz
demektir. Bu evreni bir tutan ve yaratılışın devam etmesini Sağlayan’ın Kutsal
Ruh’u, tabi ki hayatlarımızı düzende tutarak koruyabilecek güçtedir. Kesinlikle
bizleri, Tanrı’nın sonsuz Egemenliğine erişmek üzere korumaya yeterli
olacaktır.
2-)
Kutsal Ruh hakkında araştırma yapmak Tanrı’nın lütfunu ve lütfun doğasını
öğrenmemiz hakkındadır. Kutsal Ruh bir kişinin hayatına girdiğinde o kişinin
taştan yüreğini alır ve yerine etten yürek verir. O kişiye kurtaran bir lütufla
dokunur.[2]
Bir de genel lütuf vardır. Yani Kutsal Ruh yalnızca
kilise içinde değil tüm dünyada hatta ve hatta Kendisine karşı başkaldıran
insanların hayatlarında bile işlemekte ve yaratılışı korumaktadır:
Matta 5: 45Öyle ki, göklerde olan Babanızın oğulları
olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem de iyilerin üzerine doğdurur.
Yağmurunu da hem doğruların hem de eğrilerin üzerine yağdırır.
Bu anlamda Mezmurcu “Rab herkese iyidir. Yarattığı ellerinin tüm işleri iyidir” der:
Mezmur 31: 19
İyiliğin ne büyüktür, ya RAB,
Onu senden korkanlar için saklarsın,
Herkesin gözü önünde,
Sana sığınanlara iyi davranırsın.
Mezmur 92:
4 Çünkü yaptıklarınla beni sevindirdin, ya RAB,
Ellerinin işi karşısında
sevinç ilahileri okuyorum.
Mezmur 145:
9 RAB herkese iyi davranır,
Sevecenliği bütün yapıtlarını kapsar
Peki Kutsal Ruh neden tüm bu saydığımız yöntemler
aracılığıyla (yani yaratılışı korumak, sürdürmek, insanların günahlarına bir
sınır koymak gibi) lütuf göstermektedir?
a-) Bu, Tanrı’nın yaratılışına duyduğu sevgiden
kaynaklanmaktadır. Bu yaratılışı ve içindeki her şeyi yaratan Tanrı’dır. Ve
Kendi ellerinin işlerine büyük bir değer vermektedir. Fakat daha da önemlisi
Tanrı, yaratılışı sürdürmekte ve korumaktadır. Çünkü bu düşmüş dünyada Tanrı,
Göklerin Egemenliğinin Müjdesinin duyurulmasını istemektedir. Tanrı böylesine düşmüş
bir dünyada varlığını sürdürmektedir. Çünkü günahkarların kurtuluşa gelmesini
istemektedir. Bu nedenle Kutsal Ruh dünya içerisinde, dünyayı Tanrısal bir
amaca ulaştırmak üzere işlemekte ve varlığını sürdürmektedir. Tanrı, yaratılışı
sadece bizler hayatlarımızı sürdürelim diye korumaz. Bazen bu yaratılışın
sürmesi gerektiğinden ötürü devam ettiğini düşünüyoruz. Yani yaratılışı hep
nötr bir kavram olarak görüyor ve şu şekilde algılıyoruz: “Bir dünya var: Bu
dünyanın yanında İsa Mesih’e iman ediyoruz.” Bu ikisi arasında hiçbir
ilişki görmüyoruz.
Burada görmemiz gereken şey şudur: Kutsal Ruh’un
dünyayı korumaktaki ve devam ettirmekteki amacı her dilden, her ülkeden, her
ulustan, her oymaktan yeni bir halk yaratmak istemesidir (Vahiy 5:9-10;
7:9).[3]
Kutsal Ruh’un dünyayı ve evreni sürdürmekteki işlevi
bizlere ilk olarak, ihtiyacımız olan her şey için Tanrı’ya ne kadar bağımlı
olduğumuzu göstermektedir. Tanrı’nın cennette olduğunu ve bizlere uzaktan
baktığını düşünmek çok kolaydır. Öyle ki, bazen Tanrı’nın bizleri, işlerimizi
yapabilelim diye olabildiğince yalnız bıraktığını düşünürüz. Hatta bu iş,
içinde bulunduğumuz imanlı hizmeti bile olabilir. Biz Hristiyanlar bile
Tanrı’nın bizlere çok uzaktan baktığına [bazen] inanabiliriz. Ve bizler bu
nedenle başımız derde girdiğinde: “Tanrım! gel ve şimdi bana yardım et!”
deriz. Ama Kutsal Kitap bizlere şunu söylüyor: “Kutsal Ruh varlığımızın her
anında aktiftir ve varlığını sürdürmektedir”
Hristiyanlar olarak; Tanrı’nın çocukları olduğumuz
için Kutsal Ruh bizlerin hayatında tamamıyla etkindir. Hristiyan olmamızın yanı
sıra, Tanrı’nın yaratılışı, O’nun ellerinin işleriyiz.[4]
b-) Kutsal Ruh’un bu düşmüş yaratılış içerisindeki
işlevi bu dünyada Hristiyan oluşumuzun sebeplerini göstermektedir. Kutsal
Ruh’un ilk işlerinden bir tanesi, yaratılışı sürdürmektir. Bu, çok büyük bir
sorumluluktur. Ve bu sorumluluk aslında çok büyük bir Kişi’ye verilmiştir.
Çünkü Tanrı yalnızca Kutsal Ruh Kişi’sinde bu görevi başarabilir. Ve bunu da
tüm insanları göklerin egemenliğine ulaştırmak için yapmaktadır.
Kutsal Ruh’un dünyadaki işlevinin tüm amacının bütün
dünyayı Göklerin Egemenliğine doğru yönlendirmek olduğunu anladığımızda, bu
anlayış bizlere önceliklerimizin neler olması gerektiği konusunda çok şey
söyler. Zira Kutsal Ruh bizlerin içinde de yaşamaktadır. Kutsal Ruh’un
dünyadaki, komşularımızdaki, iş yerimizdeki tüm varlığı insanları Tanrı’nın
Egemenliğine getirmek için kullanılmalıdır. Ancak imanlı yaşantımız ve geri
kalan yaşantımız diye bir ayrımın içersine çok kolaylıkla düşebiliriz.
Hatta Hristiyan yaşantımız ve hizmet yaşantımız gibi bir ayrımın içine
bile düşebiliriz. Bunun gibi yanlış bir ayrımın neticesinde “Eğer ben Tanrı’ya hizmet etmek istiyorsam;
bir pastör olmalıyım” diyebiliriz. Zira Tanrı’ya hizmetin yalnızca bu şekilde
olabileceğini düşünürüz. Bu nedenle herhangi bir hizmet grubuna girince “İşte şimdi göklerin egemenliği için
çalışıyorum” diye düşünürüz.
Aslında bu düşüncenin tam zıttı olarak yaşantımızda
yaptığımız her şey bir hizmet olmalıdır. Yaptığımız her şeyin en nihai amacı,
Göklerin Egemenliğine tanıklık etmek ve insanları bu egemenliğe çekmek
olmalıdır. Bundan dolayı kendimize sormamız gereken soru şu olmalıdır:
İş
yerimde Göklerin Egemenliğine nasıl tanıklık edebilirim?
Aile
yaşantımda bu tanıklığı nasıl sürdürebilirim?
Sosyal
yaşantımda bu tanıklığı nasıl sürdürebilirim?
Peki neden
bu şekilde davranmamız gerekiyor?
Zira içimizde yaşayan Kutsal Ruh da, dünyada aynen bu şekilde işlemektedir.
Bizleri taşıyan ve bu hizmet içerisinde koruyan Kutsal Ruh’un Kendisidir.
Yeni Ahit’e göre Kutsal Ruh’un işleyişi her zaman
için Mesih ve O’nun hizmeti ile ilişkilidir. Çünkü Yeni Ahit bizlere Kutsal
Ruh’un, Mesih’in Ruh’u[5]
olduğunu söylemektedir. Kutsal Ruh’un kurtuluş içerisindeki özel görevi,
Mesih’in bizler için olan kurtuluşunu bizlere uyarlamasıdır.[6]
Peki bu,
Eski Ahit’te nasıl karşımıza çıkar? Kutsal Ruh, halkın arasında var mıydı?
Mesih gelmeden önce de, onların arasında işliyor muydu?
Kutsal Ruh’un bu dönemde hiç olmadığı gibi yanlış bir
görüşe kapılabiliriz. İsa, bayram yemeğinde çok ilginç olan sözler söylüyor:
Yuhanna 7: 37Bayramın son
ve en önemli günü İsa ayağa kalktı, yüksek sesle şöyle dedi: «Bir kimse
susamışsa bana gelsin, içsin. 38Kutsal Yazı'da dendiği gibi, bana iman edenin
`içinden diri su ırmakları akacaktır.'» 39Bunu, kendisine iman edenlerin alacağı Ruh'la ilgili
olarak söylüyordu. Ruh henüz verilmemişti. Çünkü İsa henüz yüceltilmemişti.
39. ayet burada Kutsal Ruh’un henüz verilmediğini
zira İsa’nın henüz yüceltilmediğini söylemektedir. Yani burada ayet Kutsal
Ruh’un verilmesi ve İsa Mesih’in yüceltilmesi arasındaki en güçlü bağı
kurmaktadır. Bunun asıl anlamı Kutsal Ruh’un kiliseye verilmesinin
sebebinin, Mesih’in yüceltilmiş ve Baba’nın yanında tahtına oturmuş olmasıdır.
Aynı şeyi Pentekost gününde de görüyoruz. “Kutsal
Ruh, kiliseye ne zaman verildi?” sorusuna Elçilerin İşleri kitabı Kutsal
Ruh’un kiliseye Pentekost gününde, yani Mesih’in Ruhunun Tanrı halkının üzerine
geldiği günde verildiğini söylemektedir.
Bu nedenle Pentekost gününden önce Kutsal Ruh’un
Tanrı halkı arasında bulunmadığını düşünmek çok kolaydır. Hatta mantıksal
olarak şunu bile diyebiliriz: “Kutsal Ruh
Tanrı halkı arasında var olamazdı. Kutsal Ruh, Mesih’in Ruh’u olduğundan;
Ruh’un dökülmesi için, öncelikle Mesih’in gelmesi gerekir”
Fakat Kutsal Kitap’ın tamamına baktığımızda bu
kavramın çok daha farklı bir şey olduğunu fark ediyoruz. İşaya kitabı
Tanrı’nın, halkını nasıl kurtardığını, Mısır’dan nasıl çıkardığını ve onları
vaat edilen topraklara getirinceye kadar nasıl ilgilenip, beslediğini ve
yönlendirdiğini anlatmaktadır:
İşaya 63: 10
Ama başkaldırıp O'nun Kutsal Ruhu'nu incittiler.
O da düşmanları olup onlara karşı
savaştı.
11-13 Sonra halkı eski günleri,
Musa'nın dönemini anımsadı.
"Çobanlarıyla birlikte onları
denizden geçiren,
Kutsal
Ruhu'nu aralarına yerleştiren,
Görkemli gücüyle Musa'nın sağında yol
alan,
Sonsuz onur kazanmak için önlerinde
suları yaran,
Bir at nasıl tökezlemeden kırdan
geçerse
Onları deniz yatağından öyle geçiren
RAB nerede?"
Diye sordular.
14 Ovaya götürülen sürü gibi
RAB'bin Ruhu onları rahata
kavuşturdu.
İşte adını onurlandırmak için
Halkına böyle yol gösterdi.
Bu bölüm oldukça ilginçtir. Tanrı’nın Eski Ahit’in
ilk günlerinden beri halkının içerisindeki varlığından ve işleyişinden
bahsetmektedir. Bu ayetler içerisinde Kutsal Ruh kelimesi, üç kez
tekrarlanmaktadır. 11. ayette Tanrı’nın, Ruhunu İsrail daha Kızıldeniz’den
geçerken onların üzerlerine verdiğini görüyoruz. 14. ayet Kutsal Ruh’un, Tanrı
halkını yönlendirmesi ve teselli etmesiyle ilişkilendirilmektedir. 10. ayette
gördüğümüz gibi Kutsal Ruh, Tanrı’nın varlığı ile öylesine yakından ilişkilidir
ki, İsrail başkaldırdığında O bundan inciniyor. Bu nedenle Kutsal Ruh Eski Ahit halkı içinde vardı ve işliyordu diyebiliriz.
Eski Ahit’te bile Kutsal Ruh’un hizmetinin çok
kişisel olduğunu fark edebiliriz. Bu hizmet, kutsallık ve kurtuluşla
ilişkiliydi:
Mezmur 51: 9
Bakma günahlarıma,
Sil bütün suçlarımı.
10 Ey Tanrı, temiz bir yürek yarat,
Yeniden kararlı bir ruh var et içimde.
11 Beni huzurundan atma,
Kutsal Ruhunu benden alma.
12 Geri ver bana sağladığın kurtuluş
sevincini,
İstekli bir ruhla bana destek ol.
Bu Mezmur Davut tarafından, kendisini çok yakından
etkileyen Betşeba ile olan günahından sonra yazılmıştı. Fakat bu Mezmur aynı
zamanda tüm Mezmurlar kitabının da bir parçasıdır. Bu kitap tüm İsrail
tarafından Tanrı’ya günahlarının bağışlanması ve itirafta bulunmak için de
toplu olarak söylenirdi. Yani burada Davud’un kendisi için söylediği sözler,
Eski Ahit içindeki herkese uyarlanabilirdi. 11. ayette ne diyor? “Kutsal Ruhunu benden alma”
Bu ayetlerin içeriğine bir bakalım:
9. ayet bizlere Tanrı’nın
bağışlamasından,
10. ayet temiz bir yürek ve ruhtan
bahsediyor.
12. ayette ise Davut kurtuluşunun
sevincini geri vermesi için Tanrı’ya dua ediyor. Kendisini koruması için
istekli bir Ruh vermesini istiyor.
Tüm bunlar, Davut’un yaşantısındaki Kutsal Ruh’un
işleyişi ile ilişkilendiriliyor. Yani şöyle de diyebiliriz: Kutsal Ruh az
önce bahsedilen her şeyin olabilmesi için şarttır. Tanrı’nın varlığı ve
Kutsal Ruh gerçeği, tüm bu bahsedilen şeylerin Eski Ahit halkının hayatında var
olmasını mümkün kılan etkendi. Buradan çıkarabildiğimiz anlam şudur: Kutsal Ruh
Eski Ahit’te bile kişisel olarak insanları kutsallığa doğru yönlendirmek için
hayatlarında işliyordu.
Eski Ahit’te rastladığımız şeylerden birisi de
insanlara Tanrı ile olan ilişkilerinde onlara olgunluk vermek için Kutsal Ruh
çalışmasıydı. Peki tüm bunları
söyledikten sonra Kutsal Ruh’un Eski ve Yeni Ahit içindeki işleyişi arasındaki
farkı nasıl anlayabiliriz?
Anlamamız gereken gerçekten de zor sorularla karşı
karşıya olduğumuzdur. Belki, Mesih’in Eski ve Yeni Ahit’teki bağışlamasına
bakmak bu sorulara cevabımızı kolaylaştırabilir. Yeni Ahit’e göre bağışlama,
Mesih’in ölümünün ve dirilişinin bir sonucudur. Mesih’in kanı çarmıh üzerinde
döküldüğü için bugün bizler bağışlanmaya sahibiz. Fakat Mesih’in ölümü ve
dirilişi çarmıhtan sonra yaşamış olanlarla kısıtlı değildir. Bu Kurban
Tanrı’nın Eski ve Yeni Ahit’teki halkı için de yeterliydi. Bu nedenle aslında
Eski Ahit’teki imanlılar da gerçek bir tövbeyi gerçekleştirdiklerinde
bağışlanmaya sahiptiler. Çünkü Mesih’in ölümü O’nun gelişinin öncesindeki
zamanları da kapsamaktaydı.
Mesih geldi ve tarih çizgisi üzerinde, belirli bir
noktada ölüp; tekrar dirildi. Bundan dolayı çarmıhtan sonra yaşamış olan ve
Mesih’e iman ederek, O’na güvenmiş olan her kişi bağışlanmaya sahiptir. Fakat
çarmıhın gücü öylesine güçlüdür ki, Mesih’ten önce gelmiş olan insanlar bile bu
bağışlanmaya sahiptirler.
Bu nedenle Mesih’in çarmıhtaki gücü, O’nun gelişinden
önce yaşamış olan geçmişteki kişilere kadar ulaşır. Aynı şekilde Mesih’in
ölümü, dirilişi ve yüceltilmesi de Kutsal Ruh armağanını tüm insanlar için
mümkün kılmıştır. Buna, Pentekost günü öncesinde yaşamış olan tüm insanlar da
dahildir.
Eski Ahit imanlıları Kutsal Ruh’un işleyişini
deneyimlemişlerdir. Çünkü Mesih’in çarmıh üzerindeki Kurbanı sayesinde Kutsal
Ruh, Tanrı’nın tüm seçilmişleri için alınabilir kılınmıştır. Yani Kutsal Ruh’un
varlığı, çarmıh noktasından tarihin geçmişine uzanarak etkilerini
hissettirmiştir ve Eski Ahit halkını da kapsamaktadır.
Fakat aynı şekilde Yeni Ahit’teki Kutsal Ruh deneyimi
de sonsuz derecede fazla, yüce ve görünebilirdir. Çünkü Mesih’in çarmıh
üzerindeki kurbanı artık tarihsel bir gerçek olmuştur. Mesih’in Kendisinin de
yüceltilmiş olmasından ötürü Kutsal Ruh da tüm imanlıların yaşamlarında
Mesih’in işleyişini çok daha sonsuz bir derecede yüceltebilir.
Eski Ahit’te Kutsal Ruh’un işleyişi biraz bulanık
veya örtülü olarak algılanıyordu. Ve bu sönüklüğün yanında çarmıhın yüce
ışığını gören Havariler ancak şunu diyebildiler: “Daha Kutsal Ruh insanlara henüz verilmemişti”
Fakat Mesih geldiğinden ötürü, O’nun kanı ve dirilişi
ile yapılan Yeni Ahit artık Ahit Ruhudur.
Konu, Kutsal Ruh’un yalnızca Yeni Ahit’te “var” olduğu değildir. Yeni Ahit’in
vaatlerinden bir tanesi Mesih’in Ruhunun bolca ve tüm doluluğuyla döküleceğidir
(Yanlızca varlığını vermesi değil; varlığını dolulukla vereceğidir). Yeni Ahit’te
Kutsal Ruh, Hristiyan kişinin yaşantısını sürdürmesini motive eden güçtür. Bu,
Yeni Ahit’te öylesine gerçektir ki, karşılaştırma yapıldığında Eski Ahit’te
gerçek olmadığı gibi bir sonuca varılabilir.
Bunun sonuçlarının neler olduğunu görmek için
birkaçını inceleyelim:
I. Tanrı’nın kurtuluşu ile, Kutsal Ruh’un işleyişi
arasında tüm kurtuluş tarihi içerisinde bozulmayan bir süreklilik vardır. Tabi
ki her Ahit’in (Antlaşmanın) ve Tanrı’nın kurtuluş tarihindeki her
dönemin kendine has karakteristik özellikleri vardır. Bunun neticesinde de Eski
ve Yeni Ahit arasında farklılıklar olduğunu görülebilir. Tanrı’nın Adem ve Nuh
ile yaptığı Ahitler arasında farklılıklar mevcuttur. Ama özde Tanrı’nın
davranış biçimi değişmez. Yeni Ahit içerisindeki bizleri kutsallaştıran Kutsal
Ruh ile, Eski Ahit’teki imanlıları kutsallaştıran Kutsal Ruh aynıydı. Kutsal
Ruh’un bizleri kutsallaştırmadaki kullandığı yolla, Eski Ahit’teki halkın
kutsallaştırılmasındaki yol aynıdır. Yani bu yol; Mesih’in doğruluğunu bizlere
uyarlamasıdır. Bu da Tanrı’nın karakteri hakkında bir şeyler anlamamızı sağlar:
a-) Tanrı değişmeyen, sadık bir
Tanrı’dır.
b-) Tanrı’nın Kendi halkına ve diğer
insanlara olan davranış biçimi süreklidir, değişmez.
c-) Tanrı her zaman planlarına
sadıktır. Çünkü O, Kendi özüne aykırı davranmaz.
Bunu kişisel seviyeye indirgersek Tanrı’nın bizlere
olan davranışlarını değiştireceğinden kaygı duymamız yersizdir. Tanrı’nın Eski Ahit’te
belirli bir davranış biçimi içerisinde olup Yeni Ahit’te ise, Kendi halkını
kurtarış ve onlarla ilgileniş biçimini değiştirdiğini söylemek yanlış bir
ifadedir. Çünkü Tanrı’nın davranışlarının değiştiği kabul edilirse artık
herhangi bir karakter şartına bağımlı olmayacaktır (Kendine has bir karakteri
olmayacaktır). Bu tür bir öğretinin (Tanrı’nın Eski ve Yeni Ahit’teki davranış
biçimlerinin farklı olmasının) getirisi şu olacaktır:
“Tanrı Kişisel olarak, davranış
biçiminde hiçbir süreklilik ve devamlılık göstermez, devamlı değişebilir”
Dolayısıyla da bu bakış açısı ile bizlerin Tanrı’yı
gerçek manada tanıyamaması ya da bilememesi gibi bir düşünce biçimi
oluşacaktır. Yani “Tanrı bana dün vermiş
olduğu imanı, acaba bugün koruyacak mı? Ben
şimdi O’na aitim ama gelecekte O’na ait olabilecek miyim?” gibi düşüncelere
yöneltecektir. Bu tarz düşüncelerdeki problem şudur: Tanrı’nın Kendisine olan
sadakatini inkar ettiğimizde, bize olan sadakatini yok saymış oluruz. Fakat
Kutsal Yazılar bizlere Tanrı’nın sadık, değişmeyen bir Ahit Tanrı’sı olduğunu
söylemektedir. Bizlere karşı olan davranışı her zaman için tamamıyla mükemmel
olan karakterine uygun olacaktır.
II. Eski ve Yeni Ahit’te Tanrı’nın davranışlarında özde
herhangi bir farklılık olmasa bile, bunun miktarında, yoğunluğunda bir
farklılık bulunmaktadır. İsa Mesih dünyaya bir insan olarak gelmiştir. İsa
Mesih çarmıh üzerinde ölüp, dirildiğinde bizlerin kurtuluşunu ve
kutsallaştırılmasını elde etmiştir. O’nun çarmıhtaki ölümünden sonra verilen bu
kurtuluş ve kutsallaştırılma Eski Ahit dönemindeki imanlıların
deneyimlediklerinden çok daha kapsamlı bir şekilde bizlere verilmiştir. Bu nedenle
hepimiz Kutsal Ruh’un işleyişine sahibiz. Öyle ki, çoğu Eski Ahit imanlısı
böylesine bir işleyiş ve varlığı hayal bile edememişlerdi. Eski Ahit’teki
insanlara küçük bir akarsu gibi gelmiş olan Kutsal Ruh, artık bizlere vahşi bir
nehrin dolup taşması gibi akmaktadır. Yeni Ahit özel olarak kurtuluştan
bahsederken imanlılar olarak bizlerin Kutsal Ruh deneyiminin yeniliği ve
yoğunluğunu da kurtuluş ile birlikte vurgular:
I.Petrus 1: 10Size
bağışlanacak lütuftan söz etmiş olan peygamberler, bu kurtuluşla ilgili dikkatli incelemeler ve araştırmalar yaptılar. 11İçlerinde olan Mesih'in Ruhu, Mesih'in çekeceği acılara ve
bu acıların ardından gelecek yüceliklere tanıklık ettiğinde, Ruh'un hangi
zamanı ya da nasıl bir dönemi belirttiğini araştırdılar. 12Şimdi size de
bildirilen gerçeklerle kendilerine değil, size hizmet ettikleri onlara açıkça
gösterildi. Bu gerçekler, gökten gönderilmiş olan Kutsal Ruh'un gücüyle size
Müjde'yi iletenler tarafından bildirildi. Melekler bu gerçekleri yakından
görmeye büyük özlem duyarlar.
Eski Ahit peygamberleri, hakkında konuştukları
kurtuluşu anlamak için büyük zaman harcamışlardı. Uzaktan gördükleri kurtuluşu
anlamak için tüm güçleriyle çalışmışlardı. Fakat
Tanrı onlara ne söyledi? Mesih’in sunduğu kişisel kurtuluşun deneyimlenip
yaşanması onların zamanında değil, bizim zamanımızda olacaktı. Bu tecrübe
bizler içindi. Aynı şekilde peygamberler de hizmetlerini yerine getirebilmek
için Kutsal Ruh’un özel doluluğuyla donatılmışlardı. Mesih’in gelişiyle Kutsal
Ruh’un nasıl yüce bir dolulukla verileceğine ilişkin görümler almışlardı. Fakat
Kutsal Yazıların burada ima ettiği şeye dikkat edin: o peygamberler bile, bugün
yaşayan bizlere oranla çok daha az ayrıcalıklıydılar. Çünkü bu peygamberler
Tanrı’nın kurtuluşunu ve varlığını dolaylı bir yoldan deneyimlemişlerdi.
Aslında sahip oldukları şey çok bulanıktı. Fakat buna karşılık bizlere verilen
kurtuluş açıkça, karşılıksız ve sınırsız olarak sunulmuştur. Bunun sonucu nedir? Almış olduğumuz
lütfun gücünü, hiçbir zaman hafife almamalıyız. Böylesine yüce bir kurtuluşa çağrıldığınız zamanki hissettiğiniz şükran
duygularınıza ne oldu? Zaman geçtikçe hayatınızda çalışmakta olan bu lütfu
artık görememeye başladınız. Yaşantılarınızı belirli bir düzen olmadan yaşar
duruma geldiniz. Sizler imalılarsınız yani Hristiyanlarsınız, çoğu zaman
kurtuluşunuzun verdiği sevinci unutuyorsunuz. Zira bu kurtuluşun ne kadar yüce
olduğu gerçeğinden uzaklaşıyorsunuz. Bu nedenle sizleri Kutsal Ruh’u
aracılığıyla kurtaran ve kutsallaştıran Tanrı karşısında hayranlıkla dolmalısınız.
Ayet şunu söylüyor:
“Aslında
melekler bile bizlerin Kutsal Ruh aracılığıyla sahip olduğu bu deneyimi, tam
olarak anlamayı özlüyorlar”
Bu çok inanılmaz bir şey! Bizler her gün şunu
diyoruz: “Evet, Mesih bizler için öldü”
Buna karşılık gökteki melekler bizlere bakarak şöyle diyorlar: “Keşke onların yerinde olup; bu Tanrı
armağanının ne olduğunu anlayabilseydik” Çünkü melekler bizler gibi,
böylesine derin bir günahtan kurtarılmamışlardır. Onlar Kutsal Ruh’un böylesine
kırık bir yürekle, onların yaşamına girerek onları iyileştirdiğini ve
dirilttiğini hiçbir zaman görememişlerdir. Eski Ahit ve Yeni Ahit imanlıları
arasındaki farklıkları görmek de; tüm bunları biraz daha anlamamıza yardımcı
olmaktadır.
Yeni Ahit ve Kutsal Ruh
a-) Kutsal
Ruh ve Mesih
Kutsal Ruh ve Mesih arasında bir ilişki vardır. Fakat bu ilişki nedir? Bu çok önemli ve
temel bir sorundur. Eğer bu soruya doğru cevap vermezsek Kutsal Ruh’un
yaşantılarımızdaki işleyişini tam ve doğru olarak anlayamayız. Anlaşılması
gereken ilk şey, Mesih dünyaya geldiğinde Tanrı olarak gelmiştir. Üçlü Birliğin
ikinci Kişisi olarak dünyaya insan olarak gelmiştir. Tam olarak ve bütünüyle
Tanrı olduğu gibi; aynı şekilde tam ve bütünlüğüyle insandı da. Aslında
bizlerin aracısı[7]
olabilmek için tamamıyla insan olması gerekiyordu. Yeni bir İnsanlığın Başı
olabilmesi için tamamıyla insan olmalıydı. Eğer İsa, tam bir insandan daha az
nitelikte olsaydı Tanrı karşısında bizlerin temsilcisi, gerçek bir temsilci
olamazdı. İkinci Adem olamazdı. Bu
nedenle İsa Mesih’i insanlığında, diğer insanlardan ayıran tek özellik O’nun
günahsızlığıydı:
İbraniler 2:17 Bunun için her yönden kardeşlerine benzemesi gerekiyordu. Öyle ki, Tanrı’ya olan hizmetinde merhametli ve sadık başkahin olup
halkın günahlarını Tanrı’ya bağışlatabilsin.
İbraniler 4:15 Çünkü
zayıflıklarımızda bize yakınlık duyamayan değil; tersine, her alanda bizim gibi
sınanmış, yine de günah işlememiş
bir başkahinimiz vardır.
Bu nedenle İsa Mesih insanlığı içerisinde bizler gibi
tamdı, gerçekten bir insandı; fakat günahsızdı. Tüm doluluğuyla bir insandı.
Dört Müjde’de gördüklerimiz şundan ibarettir: Kutsal Ruh, Mesih’e verilmiştir.
Bunun sebebi; Mesih’in Kendi insanlığı içerisinde Kendisine verilen bu hizmete
sadık kalabilmesi içindir. İsa Mesih, bir insan olarak Kutsal Ruh’u içinde
bulunduruyordu. Çünkü, Baba’sının Kendisine verdiği bu görevi sonuna kadar
yerine getirebilmesi için bu gerekliydi. Böyle söylemekle Mesih’in Tanrı’lığını
küçültüyor sayılmayız. Fakat tüm bu söylediklerimiz sadece İsa Mesih’in ne derecede
insan olduğunu anlatır. Bu dört Müjde’nin başında da İsa Mesih’in vaftizci
Yahya tarafından vaftiz edilmesi vardır. Ve Kutsal Ruh da görünür bir biçimde
O’nun üzerine iner ve O’nda kalır. Başka bir deyişle Kutsal Ruh, İsa Mesih’e
verilen hizmette (ki bu da dünyanın Kurtarıcısı olmaktır) O’nu güçlendirmek
üzere hizmetinin başında verilmiştir. Luka bölümünün başlangıcında şöyle der:
Luka 4:1 Kutsal Ruh ile dolu
olarak Şeria nehrinden dönen İsa, Ruh’un yönlendirilmesiyle çölde dolaştırılarak kırk gün süreyle İblis
tarafından sınandı.
Kutsal Ruh’un gücü aracılığıyla İsa Mesih yine Şeytan
üzerinde bu denenmelere galip geldi. Tüm bu denenmelerden sonra İsa Mesih’in
Kutsal Ruh’un gücü ile Şeria nehrinden döndüğünü okuyoruz.
b-) Mesih’in Hizmeti ve Kutsal Ruh
Mesih’in hizmetinin karakteristik özelliklerinden bir
diğeri de Kutsal Ruh’un varlığı ve hizmetidir. Yuhanna 3. bölümde bizlere
Tanrı’nın Ruhunun O’na ölçüsüz bir şekilde verildiğini söylemektedir. Matta 28.
bölüm İsa’nın, Tanrı’nın Ruhunun gücü ile cinleri çıkardığını ve insanları
iyileştirdiğini hatırlatır. İsa, Kutsal Ruh ile güçlendirildiğinden ötürü
çarmıhta bile Kendi hizmetine sadık kalmıştır. İsa Mesih, Tanrı’nın bizlerin günahlarına karşı olan Kutsal öfkesini
Kendi üzerine nasıl alabilmiştir? Kendisi Baba Tanrı’dan ayrılmış ve
kendisini Baba’ya yabancı hissettiği o zamanda, Kutsal Ruh O’nu sadık bir
şekilde elinde tutuyordu. Yeni Ahit bizlere aynı zamanda Kutsal Ruh’un gücü ile
İsa Mesih’in ölümden dirildiğini söyler:
I.Petrus 3:18 Nitekim Mesih de
bizleri Tanrı’ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar uğruna,
günahlar için kurban olarak ilk ve son kez öldü. Bedence öldürülmüş, ama ruhça diriltilmiştir.
Mesih’in yaşantısı ve hizmeti, ölümü ve dirilişi bile
Kutsal Ruh’un hizmeti ile sağlanmıştır. Mesih’in insanlığı, Ruh ile dolu olan
bir insanlıktı. Her alanda Tanrı’nın iradesiyle mükemmel bir uyum içerisinde
yaşayabilmesi için İsa Mesih, Kutsal Ruh ile donanmıştı. Tüm bu
söylediklerimizin önemli bir sonucu şudur: Dirilmiş İsa Mesih, Baba Tanrı’nın
sağındaki yetki yerini aldığında ve hükmedişine başladığında, Kendisinde olan
aynı Ruh’u halkına da verme yetkisi
vardı:
Elçilerin İşleri 2: 32Tanrı, bu İsa'yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız.
33O, Tanrı'nın sağına yüceltilmiş,
vaat edilen Kutsal Ruh'u Baba'dan almış ve
şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu Ruh'u üzerimize dökmüştür. 34‑35Davut, kendisi göklere çıkmadığı halde
şöyle der:
`Rab
Rabbime dedi ki,
Ben
düşmanlarını
senin
ayaklarının altına serinceye dek,
sağımda
otur.'
36«Böylelikle tüm İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin:
Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz bu İsa'yı hem Rab hem Mesih yapmıştır.»
Dirilmiş Mesih, bir Kral olarak hükmetmek üzere
tahtındadır. Tanrı’nın sağında yetki ile oturmaktadır. İsa Mesih’in hükmedişi
aracılığıyla Tanrı, İsa Mesih’in düşmanlarını O’nun ayakları altına serecektir.
Ve İsa Mesih de Tanrı’nın sağında oturma ayrıcalığında armağan olarak halkına
Kutsal Ruh’u vermektedir. İşte bu yüzden Mesih’e güç veren aynı Ruh bizlerin
ayaklarına da aynı gücü vermektedir. Hepimiz İsa Mesih’in dünyasal hizmeti
sırasında Kendisine güç veren aynı Kutsal Ruh ile donatılmış bulunuyoruz.
Aslında şöyle diyebiliriz: İsa Mesih’e bu Kutsal Ruh verilmiştir. Öyle ki;
bizler de O’nun Bedeninin üyeleri olarak aynı Ruh’u alabilelim.
İsa Mesih Kendisine ait olanı bizlere de vermektedir.
Bu nedenle Mesih ile Kutsal Ruh ve Mesih’in Hizmeti ile Kutsal Ruh’un hizmeti
arasında bir ilişki bulunmaktadır. Aslında bu dört unsur arasındaki ilişki
öylesine yakından ilgilidir ki, Yeni Ahit’te bunların hepsinin tek bir gerçek
ve kavram olarak bağlandıklarını görebiliriz. Bu ayetler, Mesih’i gözlerindeki
perdeden ötürü anlayamayan, reddeden Yahudiler ile O’nu görebilen insanların
arasındaki ayrımı belirtmektedir:
II.Korintliler 3: 14İsrail oğullarının zihinleri körleşmişti. Bugün bile eski Ahit’i
okudukları zaman zihinleri aynı peçeyle
örtülü kalıyor. Çünkü bu peçe yalnız Mesih aracılığıyla kalkar. 15Ne var ki
bugün bile, Musa'nın yazıları okundukça bir peçe yüreklerini örtüyor. 16Oysa ne
zaman birisi Rab'be dönerse, o peçe kaldırılır. 17Rab Ruh'tur ve Rab'bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır. 18Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab'bin yüceliğini görerek yücelik
üstüne yücelikle O'na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor.
Bu ayetlerdeki Rab, Mesih İsa’dır. Bunu 18.
ayette görebiliyoruz. Rab olan Mesih’e baktıkça O’nun benzeyişine
dönüştürülüyoruz. Fakat buradaki amaç şudur: Kutsal Ruh bizleri, Mesih’in
benzeyişine değiştirme işleminde öylesine etkindir ki, 17. ayet bu gerçeğe
dayanarak “Rab Ruh’tur”
diyebilmektedir. 18. ayet de tekrar aynı şeyi söylüyor: “İmanlılar Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na
benzer olmak üzere değiştiriliyor ve bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor.”
Ama bu, Mesih ile Ruh arasında herhangi bir farklılık
olmadığı anlamına gelmez. 17. ayet aynı zamanda Rab’bin Ruh’undan da bahseder.
Fakat Ruh ile Mesih öylesine yakından ilişkilidir ki, Ruh’un hizmeti Mesih’in
hizmeti olmuştur. Bu da bizlere Kutsal Ruh’un hizmeti hakkında çok temel bir
şey gösterir: Kutsal Ruh’un Yeni Ahit içindeki hizmetinin en merkezi
noktası, Mesih’in Kurtuluş hizmetini alarak bizlerin yaşantısına uyarlamasıdır.
Kutsal Ruh, Mesih ile halkı arasındaki bir köprü gibidir. Oğul’a ait olan
şeyleri alır, yüceltir ve Kendi halkının yaşantılarında bir gerçek yapar.
Yuhanna 15:26 Baba’dan size
göndereceğim Yardımcı, yani Baba’dan
çıkan Gerçeğin Ruhu geldiği zaman, O bana tanıklık edecek.
Mesih’in Ruhu, [Kendisi için değil] Mesih’e tanıklık
etmek için özel olarak gönderilmiştir. Yuhanna bölümünün tümünde İsa Mesih
tekrar ve tekrar Kutsal Ruh’un, Baba’dan duyduklarını söylemek üzere geldiğini
belirtmektedir. [8]
Bütün bunlar da “Ben ve Baba biriz”
diyen Yuhanna 10:30 ayetini bizlere hem hatırlatır hem de bu ayeti açıklığa
kavuşturur. Bu ayet Kutsal Ruh’un Kendisi için tanıklık etmeye değil,
Oğul’dan duyduklarını öğretmek ve göstermek için geldiğini söyler. Yani
Kutsal Ruh, Mesih’in hizmetine paralel
ya da farklı bir şey yapmaya değil; Mesih’in hizmetini en öne çıkarmak üzere
gelmiştir.
Yuhanna 16: 13Ne var ki O, yani Gerçeğin
Ruhu gelince, sizi her gerçeğe yöneltecek. O kendiliğinden konuşmayacak, yalnız
işittiklerini söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek. 14O beni
yüceltecek. Çünkü
benim olandan alacak ve size bildirecek. 15Baba'nın her
nesi varsa benimdir. `Benim olandan alacak ve size bildirecek'
dememin nedeni budur.
Yine burada da karşımıza çıkan şey, Kutsal Ruh’un
özel işlevidir. Kutsal Ruh, Mesih’in olanları alarak bize verir. Yani Kutsal Ruh’un, İsa’nın öğretisini alarak
bize öğreteceğini; Kutsal Ruh’un, İsa’nın sahip olduğu her şeyi alarak bize
vereceğini söyleyebiliriz. İsa Mesih’in Baba’sı ile olan ilişkisine dikkat
ediniz: İsa Mesih, kendi Tanrısallığı içerisinde Sonsuz olan Tanrı’nın
Oğlu’dur. Bu nedenle de İsa Mesih’in tüm sonsuzluk boyunca Üçlü Birliğin
Birinci Kişi’si ile olan ilişkisi bir baba-oğul ilişkisi gibidir. Bu ilişki,
İsa Mesih’in doğasından ötürü Kendisine aittir.
Bu nedenle İsa Mesih dünyaya geldiği zaman O’nun
yaşantısının, Baba’sı ile olan yakınlığını yansıtmasına şaşmıyoruz. İnsan olan
Mesih için Tanrı, sadece Rab olan Tanrı değildi. Sadece yüceltilmiş ve yüce bir
Tanrı değil, İsa Mesih’in Baba’sı idi. İşte bundan ötürü İsa Mesih’in Baba’sı
ile olan ilişkisi, Yeni Ahit kitabında “Abba”
kelimesi ile karşımıza çıkmaktadır. Fakat Kutsal Ruh’un hizmeti Mesih’in
hizmetiyle öylesine yakından bağlıdır ki, Kutsal Ruh’u alan bizler Mesih’in
sahip olduğu Oğulluk Ruhunu almaktayız. Artık Mesih’in Ruh’u bizde de bulunduğundan
yine insan olan Mesih’in Baba’sı ile sahip olduğu o ilişkiye bizler de sahip
olabiliriz. Bunun neticesinde bizler de Tanrı’ya “Abba-Baba” diyebilmekteyiz.
Galatyalılar 4: 4Ama zaman dolunca
Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için
kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlunu gönderdi. 5Öyle ki, bizler oğulluk hakkını
alalım. 6Oğullar olduğunuz için Tanrı, öz Oğlunun «Abba! Baba!» diye seslenen Ruhunu yüreklerinize gönderdi. 7Bu nedenle artık köle değil, oğullarsınız. Ve oğullar olduğunuz için Tanrı sizi aynı zamanda mirasçı yaptı.
Mesih nasıl Tanrı’yı Baba’sı gibi gördüyse; bizler de
Tanrı’yı bir Efendi gibi görmenin yanı sıra, Baba gibi görebilmekteyiz. Kutsal
Ruh, Tanrı ile bizlerin arasında hiçbir zaman Mesih’ten ayrı olarak elde
edemeyeceğimiz bir yakınlık verir. Şunu diyebiliriz: Kutsal Ruh, Mesih’in olanı
alıp bizlere verir. Oğul’un olanı alarak bizlere verir ki, bizler Mesih’in
yaşayan benzerleri olabilelim.
Kısaca özetlemek gerekirse, İsa Mesih dünyaya
geldiğinde tamamen Tanrı idi. Ama aynı zamanda bütünüyle de insandı. Tanrı
önünde bizleri temsil edebilmesi için tamamıyla insan olması gerektiğini
görmüştük. İnsan olduğu için de Kendisinin tamamen Kutsal Ruh ile dolu olması
gerekiyordu, böylece hizmetini sadık bir şekilde sonuna kadar sürdürebilecekti.
Kutsal Ruh’un, Mesih’in hizmeti boyunca O’nunla beraber olduğunu söyledik.
Kutsal Ruh’un O’nu desteklediğini ve çarmıh üzerinde Tanrı’nın lanetinin
ağırlığını hissederken O’nu taşıdığını öğrendik. Ve yine Kutsal Ruh’un gücü ile
Mesih’in diriltildiğini okuduk. Mesih ile Kutsal Ruh birbirleriyle o kadar
yakından ilişkilidirler ki, ölümden dirildiğinde ve Tanrı’nın sağına
yüceltildiğinde almış olduğu aynı Kutsal Ruh’u bizlere de armağan olarak
verişinden söz ettik. Kutsal Ruh ile Mesih’in hizmetinin birbiri ile çok
yakından bağlantılı olduğunu söyledik. Kutsal Ruh’un hayatımızdaki hizmetinin,
Mesih’in olanı alıp, bizlere ve hayatlarımıza vermek olduğunu öğrendik. Kutsal
Ruh’un, İsa Mesih’ten bizlere gelen bir köprü olduğunu vurguladık. O’nun
aracılığıyla Mesih’in tüm zenginliklerinin, bizlerin yaşamına dökülüşünden
bahsettik. Ama Kutsal Ruh, aynı zamanda da bize ait olan şeyleri alarak Mesih’e
verir.
Peki bunlar
pratik olarak ne anlama gelir?
1-) İlk olarak
Kutsal Ruh’un hizmeti, hiçbir zaman Mesih’in itaat yaşamından, çarmıhtaki
ölümünden ve dirilişinden bağımsız olarak anlaşılamaz. Aslında bunu
söylemekle, Kutsal Ruh öğretilerinden en önemlisinin birisine ulaşmış oluyoruz.
Eğer bunu doğru şekilde anlamazsak
Kutsal Ruh’un işleyişi kişilerden kişilere çok kolaylıkla değişkenlik gösteren
ve belirli bir içeriği olmayan, nesnel bir deneyim olarak karşımıza çıkar. Eğer
Kutsal Ruh’un hizmetini Mesih’in hizmetinden ayırmaya çalışırsak, Ruh’un
hizmetinin içeriğini de değiştirmiş oluruz.
Bu durumda
Hristiyan yaşantımız hiçbir şekilde tanımlanamayan, soyut, mistik bir
deneyimden öte geçmeyecektir. Şayet
Mesih’in hizmeti ortadan kaldırılırsa; Kutsal Ruh’un beraberinde çalışabileceği
başka hiçbir şey kalmayacaktır. Ama Kutsal Ruh ile Mesih arasındaki
ilişkiyi kavrarsak; Tanrı’nın kurtarış planının mantığını da anlamaya
başarırız..
* Baba, Kendisine bir halk kurtarmayı hükmeder. Erkek ve
kadınları, yeni ve kutsallaştırılmış insanlığın üyeleri olmaları için seçer.
* Oğul olan Mesih, Baba’nın isteğini yapmaya gelir. Bir
insan olarak doğar ve Baba’nın planladığı bu itaatkar insan ırkının başı olarak
dünyaya gelir. Ve Baba’nın seçmiş olduğu bu halk için doğruluğu, kutsallığı ve
kurtuluşu elde etmeye gelir.
* Kutsal
Ruh, İsa Mesih’in elde etmiş olduğu
bu değerleri alarak; imanlıların hayatlarına uygular. Oğul’un yaptığı ve
kazandıklarını alarak bunları Tanrı’nın halkına uygular.[9]
Bu nedenle Üç Kişi’de Bir olan Tanrı’nın amacının
içerisinde bir Birlik vardır. Bu iş
içerisinde Tanrı’nın doğasına uygun olan bir mantık da bulunur. Kutsal Ruh’un
işleyişinde bir gizem elbette ki söz konusudur. Kutsal Ruh bizlerin planlarına,
yollarına ve işleyiş şekillerine bağlı kalamaz. Bizlerin insansal kısıtlama ve
yollarına bağlı değildir. Fakat tüm bunlara rağmen Kutsal Ruh’un hizmeti için “bilinemez”
ya da “tahmin edilemez bir şeydir” diyemeyiz. Kutsal Ruh’un yaptığı her
şeyin tek bir amacı vardır. Nedir o
amaç? İsa Mesih’i yüceltmek ve yaptıklarını bizlerin yaşantısına
uyarlamak...
Peki,
Kutsal Ruh’un kilisede işlediğini nasıl bilebiliriz? O zaman kilisede, muhteşem
bir şey mi oluyor? Kilisede iyileştirilmeler, şifalar olduğu
için mi Kutsal Ruh’un çalıştığını düşüneceğiz?
Kutsal
Ruh’un yaşamlarımızdaki işleyişini nerden bileceğiz? Herhangi bir güç belirtileri
olduğu için mi Kutsal Ruh’un varlığını kabul ediyoruz?
Tabi ki böyle değil. Son yargı gününde birçok kişinin
İsa’ya gelerek “Bizler Senin adınla
peygamberlik yapmadık mı? Cinleri kovmadık mı? Mucizeler yapmadık mı?”
diyeceklerini; ama İsa’nın: “Çekilin
önümden. Ben sizi hiç tanımadım. Benden uzaklaşın” diye cevap vereceğini
hatırlayınız (Matta 7:22-23).
Bu nedenle hiçbir zaman en muhteşem mucizeler bile
Kutsal Ruh’un bir kilisede çalıştığının, kayıtsız şartsız doğru bir kanıtı
olamaz. Bir yerde İsa Mesih,
Kutsal Yazılarda açıklandığı şekliyle yüceltiliyorsa o yerde Ruh’un işlediğini
bilebiliriz. Eğer tapınmanın odak noktası mucizeler değil de İsa Mesih ise,
Kutsal Ruh’un orada işleyişinden emin olabiliriz. Daha da derine
inersek aslında Kutsal Ruh, kutsallık ruhudur. Kutsal Ruh’un işlediği yerlerde
kutsallık, yani İsa Mesih’e benzerlik de açık olarak görülecektir. Eğer bu
yoksa bir şeyin Kutsal Ruh’un işi olduğunu iddia etmeden önce, çok tedbirli ve
dikkatli olmalıyız. Bir şey ne kadar muhteşem olursa olsun, bu düşünce yapısına
bağlı kalmalıyız.
Bunu daha
kişisel bir boyuta indirgersek eğer Kutsal Ruh hayatımızda varsa ve
çalışıyorsa, bu neye benzeyecektir? Arayacağımız
ve bulacağımız şeyler aslında çok muhteşem belirtiler olmamalıdır. Şayet biz
Rab’bin hizmetinde çalışıyorsak buna kanıt olması için başarı bile aramamız
gerekmez.[10]
Fakat aramamız gereken özellik şu olmalıdır: İsa Mesih’in ve O’nun doğruluğunun hayatlarımızda
yüceltilip-yüceltilmediğine bakmak ve düşünmek...
Düşüncelerimizde
daha fazla Mesih’e benziyor muyuz? Diğer insanlara karşı olan davranış ve
düşüncelerimizde Mesih’e daha fazla benziyor muyuz? Tanrı’yı tüm canımızla, tüm
yüreğimizle, gücümüzle ve benliğimizle seviyor ve komşularımızı da kendimiz
gibi seviyor muyuz? Bazen bu gerçekler
bizleri rahatsız edici bir konuma getirir. Zira çoğu zaman bizler
ruhsallığımızı belirli alanlarda gösterdiğimiz başarılara göre tartmak isteriz.
Şayet bir de Rab’bin hizmetinde çalışıyorsak bu özellik bizler için daha da
doğru gibi görünebilir. Şöyle düşünebiliriz:
“Benim
vasıtamla üç kişi iman etti. Demek ki ben Rab’de olgunlaşıyorum”
“Son
3 yılda kilisede hizmet eden pastör sayısı ikiye katlandı, demek ki biz, kilise
olarak büyüyoruz.”
Fakat İsa Mesih ve Kutsal Ruh arasındaki yakın
ilişkinin ışığı altında “Başarı kriteri başka yerde yatmaktadır” demek
gerekir. Kişisel olarak kendimize şu soruyu sormalıyız: “İsa Mesih hayatımda giderek daha fazla yüceltiliyor mu?” Ama aynı
zamanda bu bizlere büyük bir teşvik kaynağı olabilir. Zira yaşamlarımızda bazen
Tanrı ile ileri bir adım atamadığımız fikrine kapılabiliriz. Teşviğimizin
kırıldığı ve Kutsal Ruh’un nerede olduğunu merak ettiğimiz zamanlar olabilir. “Kutsal Ruh’un benimle olduğunu
hissetmiyorum, yaşantımda çok sıra dışı şeyler olmuyor” diyebiliriz. Fakat
geçen zaman sürecindeki ilerleyişlerimize baktığımızda Mesih’in hayatlarımızda
giderek daha fazla yüceltildiğini anlayabiliriz. Güçlüklere ve teşviklerimizin
kırılmasına rağmen Kutsal Ruh bizleri giderek daha fazla İsa Mesih’e benzer
yapmaktadır. İşte Kutsal Ruh’un bizlerin içerisindeki hizmetini de bu kritere
göre ölçmeliyiz.
2-) İkinci olarak Kutsal Ruh ile Mesih’in hizmeti
arasındaki ilişki bizlere şunu gösterir: Kutsal Ruh’un hayatlarımızdaki
varlığının en nihai amacı düşmüş insanlığımızı İsa Mesih’teki Tanrı benzeyişine
tekrar ve tekrar yükseltmek, yenilemektir. Kutsal Ruh bizleri insanlıktan
çıkaran ve insanlığın ötesine geçiren deneyimler vermek üzere hayatlarımıza
girmez ve böyle şeyler yapmaz. Tam tersine Kutsal Ruh bizlere insanlığımızı geri
verir. Adem’in günah işlemesiyle kaybettiğimiz insanlığı, yenilenmiş bir
şekilde bizlere geri verir. Ne yazık ki bu aşamada Kutsal Ruh’un işleyişi
hakkındaki çoğu düşüncelerimiz yanılgılarla doludur. Zira bizler çoğu zaman
deneyimlerimiz ne kadar doğa üstü olursa Kutsal Ruh’un o kadar fazla
çalıştığını düşünüyoruz. Bu nedenle de insanlığımızın ötesine ne kadar fazla
geçersek Kutsal Ruh’un o derece fazla işlediğini sanıyoruz. Bu türlü yanlış
fikirlere saplandığımızda Kutsal Ruh’un işleyişine karşı kapıldığımız
izlenimler şöyle olur: Cinlerin
çıkarılması esnasında olduğu gibi yere düşmek, yere kapanmak ya da kontrol
edilemez kahkahalar atmak; hatta bazen insanların hayvan sesleri çıkarmak
gibi...
Fakat İsa Mesih tam olarak bizleri insan doğamızın
dışına çıkarmak için, insan olmadı. Tam tersine Tanrı’nın bizlere en başta
verdiği insanlığı, yenilemek ve bütünlüğe ulaştırmak için insan olarak aramıza
geldi. Aynı şekilde Kutsal Ruh da bizlerin hayatlarına geldiğinde insanlığımızı
örtmez. Tersine bizleri tamamıyla insan olmaya ve tam olarak İsa Mesih’e
benzeme yoluna geri koyar.
Adem bir insan olarak yaratılmıştı. Ve Adem’in yerini
alan İkinci Adem ise İsa Mesih’ti.[11] Ve
Kutsal Ruh da İsa Mesih’in bizler için kazandığı bu insanlığı bizlere vermeye
gelmiştir. Yaratılışın en başından Kutsal Kitap’ın en sonuna kadar gördüğümüz
nokta Tanrı’nın bizlere yönelik insanlığımızı geri verme planıdır.
Kutsal Ruh’un İşinin Başlangıcı
Kutsal Ruh
hayatlarımıza hangi noktada girer? Birçok
Hristiyan, Kutsal Ruh’un gerçek işlevinin Hristiyan yaşantımızın başında
başlamadığını düşünür. Çoğu kişi ilk önce bir değiştirilme olayının
gerçekleştiğini daha sonra da Ruh’un vaftizinin gerçekleştiğini düşünür. Ve
Kutsal Ruh’un vaftizi aracılığıyla bir Hristiyanın bu güç kaynağına ulaşabildiğini
sanır. Yani aslında çoğu insan bunu düşünmekle İsa Mesih’e iman etmek ve
O’nunla birleşmek ile, Kutsal Ruh’un armağanını almak arasında bir ayrım yapmış
olur. Bunun sonucunda da iki sınıf Hristiyan ortaya çıkar:
“Kutsal
Ruh’a sahip olan ve Kutsal Ruh’a sahip olmayan Hristiyanlar...”
Peki bu
karmaşaya nasıl bir cevap vermeli ya da tepki göstermeliyiz?
Galatyalılar
3: Ey akılsız Galatyalılar! Sizi kim
büyüledi? İsa Mesih çarmıha gerilmiş olarak gözlerinizin önünde tasvir edilmedi
mi? 2Sizden yalnız şunu öğrenmek istiyorum: Kutsal Ruh'u, Yasa'nın gereklerini yapmakla
mı, yoksa duyduklarınıza iman etmekle mi aldınız? 3Bu kadar akılsız mısınız? Ruh'la başladıktan sonra şimdi insan
çabasıyla mı bitirmeye çalışıyorsunuz? 4Boş yere mi bu kadar acı çektiniz?
Gerçekten boşuna mıydı? 5Size Kutsal Ruh'u veren ve
aranızda mucizeler yaratan Tanrı, bunu Yasa'nın gereklerini yaptığınız için mi,
yoksa duyduklarınıza iman ettiğiniz için mi yapıyor?
Pavlus’un bu mektubu yazmasının sebebi; Galatya
kilisesinde insanların Hristiyan olabilmesi için Yahudi Yasalarını yerine
getirmeleri gerektiğini söyleyen bir öğretinin yayılmasından dolayıdır. Çok
büyük önem taşıyan konu ise sünnet meselesidir. Buradaki düşünce İsa Mesih’e
iman etmenin Hristiyan yaşantısı için yeterli olmayacağı görüşüdür.
Bu ayetlerde merkezi olan düşünceye dikkat edin (2.
ve 5. ayetler). Yani “duyduklarınıza iman
etmek” diğer bir deyişle burada merkezi olan bir düşünce, İsa Mesih’e ve
O’nun çarmıh üzerindeki hizmetine dair olan bildiriye (Müjde) iman etmektir.
Bununla
ilişkilendirilen kavram hangisidir? Bunu
da yine 2. ve 5. ayetlerde görebiliyoruz: “Kutsal
Ruh’u almak” İman ve Kutsal Ruh’u almak beraberce, el ele gitmektedir.
Başka bir deyişle, Kutsal Yazıların bizlere açıkladığı biçimde İsa Mesih’e ve
hizmetine iman ettiğimiz anda Kutsal Ruh’u alırız. Bunu söylemenin diğer bir
yolu da Hristiyan yaşantısının Kutsal Ruh ile başladığını söylemektir. Yani
Kutsal Ruh, bizler iman ettikten birkaç gün ya da bir kaç ay sonra gelmez. Tam
tersine bizler Kutsal Ruh armağanını iman ettiğimizde alırız. Ve Kutsal
Ruh’u aldığımız anda O’nu tam bir bütünlükle alırız.
Aslında bu kavramın en güçlü biçimde karşımıza
çıktığı yer I.Korintliler 12. bölümdür:
12Beden bir olmakla birlikte birçok üyeden oluşur ve çok
sayıda olan bu üyelerin hepsi de tek bir beden oluşturur. Mesih de böyledir.
13İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden
olmak üzere aynı Ruh'ta vaftiz olduk ve hepimizin aynı Ruh'tan içmesi sağlandı.
Bu bölümdeki ayetler, Kutsal Ruh ile vaftiz olmakla
alakalıdır. Bu nedenle çok yakından ilgilenilmesi gerekir. Pavlus şöyle der: “Bizler Kutsal Ruh’un vaftizi aracılığıyla
tek bir Bedene alındık”
Yeni Ahit’teki su vaftizi kiliseye girişin bir
sembolüdür. Su vaftizi mantıksal olarak nasıl Hristiyan yaşantımızın başında
gerçekleşiyorsa aynı şekilde Kutsal Ruh vaftizi de Hristiyan yaşantımızın
başında gerçekleşmektedir. Bu nedenle Kutsal Ruh vaftizi bizlere 1 ay, 1 yıl
kadar sonra gelmez. Tersine, Kutsal Ruh bizlere Mesih’in Bedeninin değişmiş,
yenilenmiş üyeleri olduğumuz anda verilir.
Bu ayetlerde kimlerin Kutsal Ruh vaftizini
aldıklarına dikkat edin! “Hepimiz... Her
birimiz Tek bir Ruh ile, Tek bir Beden’e vaftiz edildik” Yalnızca bazı
Hristiyanlar değil ama Mesih’in Bedeninin her gerçek üyesi Ruh’u tüm bolluğuyla
almıştır. Kutsal Ruh, iman eden herkese çok cömert bir şekilde verilmiştir.
Toparlamak gerekirse Kutsal Ruh’un vaftizini iman ettiğimiz zamandan ayrı
olarak, daha sonraki belli bir zamanda almayız. Mesih’le birleştirildiğimiz
için; Kutsal Ruh armağanı bizlere verilir. Hatırlayınız, Kutsal Ruh ve Mesih o
kadar yakından ilişkilidir ki; neredeyse, birini almakla diğerini de almak
eşittir. Romalılar 8:9 ayetinde Pavlus diyor ki: “Eğer bir kimsede Mesih’in Ruh’u yoksa; o kimse Mesih’e ait değildir”
Yani bu da demektir ki, iki sınıf Hristiyan yoktur.
Tek bir sınıf Hristiyan mevcuttur. O da, Ruhsal Hristiyandır (Mesih’in Ruh’unu
almış kişi).[12]
Kutsal Ruh’u almayan kişiler, en basit anlamda Hristiyan değillerdir. Bu
nedenle herhangi bir kişi bize “Kutsal
Ruh hayatlarınıza ne zaman girer?” sorusunu yönelttiğinde onlara
verebileceğimiz yanıt şu olabilir: “Bizler
değiştirilmiş Hristiyanlar olarak hayatımızın başlangıcında, iman aracılığıyla
Mesih’le birleştirildiğimizde Kutsal Ruh’u alırız”
Bizler O’nunla paydaşlığa girdiğimizde; O’nunla bir
olduğumuzda, Kutsal Ruh bizleri O’na benzer kılmak için hayatlarımıza gelir.
Bizler İsa Mesih’i hayatımızın bir noktasında kabul ettiğimizde
iman ve Kutsal Ruh armağanı da aynı noktada başlar. Her ikisi de aynı anda
gerçekleşir.
Sizce bunun
sebebi ne olabilir? Bunun sebebi
iman aracılığıyla İsa Mesih’le birleştirilmiş olmamızdır. İsa Mesih ile
birlikteliğimizin otomatik sonucu olarak, Kutsal Ruh’un doluluğu ve bunun
bizlere verilmesidir. Fakat Kutsal Kitap bizlerin bu noktadan bir adım daha
ileri gitmemize izin verir. Kutsal Kitap’a göre Kutsal Ruh biz henüz iman
etmeden önce bile, hayatlarımızda işler:
I.Korintliler
12:3 Bunun için şunu bilmenizi
istiyorum: Tanrı'nın Ruhu aracılığıyla konuşan hiç kimse «İsa'ya lanet
olsun!» demez. Kutsal Ruh'un aracılığı olmadan da hiç kimse «İsa
Rab'dir» diyemez.
Pavlus burada Kutsal Ruh olmadan hiç kimsenin sözel
olarak İsa Mesih’in Rab olduğunu söyleyemeyeceğini kast etmiyor. Çünkü kilisede
İsa Mesih’i Rab olarak kabul ettiğini söyleyen bir çok kişilerin bulunduğunu
fakat bu kişilerin İsa Mesih’e ait olmadıklarını Kutsal Yazılar bizlere
gösteriyor. Pavlus burada Kutsal Ruh olmadan ses tellerimizi
kullanamayacağımızı vurgulamıyor. Ama söylemek istediği şey, hiç kimsenin
gerçek manada İsa Mesih’i Rab olarak ikrar etme aşamasına Kutsal Ruh’un yardımı
olmaksızın gelemeyeceğidir. Bu nedenle bizler daha iman edip, Kutsal Ruh’un tüm
doluluğunu almadan önce bile, O bizleri bu aşamaya getirebilmek için içimizde
etkin olur. Bizlerdeki bu imanı yaratmak için zaten Kutsal Ruh çalışmaktadır.
İman aşamasına gelinceye kadar Kutsal Ruh bizleri bu
noktaya getirebilmek amacıyla daha önceden işlemektedir. Başlangıçta gördüğümüz
gibi Kutsal Ruh kaosa düzen getirebilmek için nasıl bir düzen içerisinde
işlemişse (Tekvin 1:1-2), bizlerde de bu imanı yaratmak için işlemektedir.
Kutsal Ruh, Yaratan Ruh’tur. Ve aynı zamanda da Yeniden Yaratan Ruh’tur. Bu
nedenle Hristiyan yaşantısı en baştan beri bir Ruh yaşantısıdır.
Kutsal
Ruh’un, Bizler İman Ettikten Sonraki İşlevi Nedir? İman etme esnasında
böylesine merkezi olan işlevini kutsallaştırma[13] sürecinde
de aynı merkeziyetçilik ile koruyor mu? Ya da şöyle mi söylemeliyiz? Tanrı’nın
Kadir lütfu bizlere en başta yalnızca iman aracılığıyla mı veriliyor? Tanrı
bize en başta karşılıksız ve hak edilmemiş olan Ruhunu armağan olarak veriyor. Daha sonra kutsallaşma olayına geldiğimizde
insan çabamızla mı yürümemiz gerekiyor? Bu da kendimize sormamız gereken
sorulardan biridir. Yani Kutsal Ruh’un
tüm işlevi aklanma[14] olayından sonra bitiyor ve daha sonra
kutsallaşma olayını biz mi yapıyoruz? Hayır, elbette ki böyle olmuyor.
Çünkü Kutsal Ruh aklanma da olduğu kadar kutsallaşma için de gereklidir. Fakat
uygulamaya geçtiğimizde Hristiyan yaşantımızı öncelikle kendi çabalarımıza,
işlerimize bağlı olarak görürüz. Yaşantımızı sürdürürken kutsallığımız için
Kutsal Ruh’un ne kadar Kutsal olduğunu unutarak işlerimiz üzerine yoğunlaşırız.
Galatyalılar
5: 13Kardeşler, siz özgür olmaya çağrıldınız. Ancak özgürlüğünüz doğal benliğe
fırsat olmasın. Birbirinize sevgiyle hizmet edin. 14Bütün Kutsal Yasa tek bir
sözde özetlenmiştir: «Komşunu kendin gibi sev.» 15Ama birbirinizi ısırıyor ve
yiyorsanız, dikkat edin, birbirinizi yok etmeyesiniz! 16Şunu diyorum: Kutsal
Ruh'un yönetiminde yaşayın. O zaman benliğin arzularını asla yerine
getirmezsiniz. 17Çünkü benlik Ruh'a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular.
İstediğiniz şeyleri yapmayasınız diye bunlar birbirine karşıttır. 18Ruh'un
yönetimindeyseniz, Yasa'ya bağımlı değilsiniz. 19‑21Benliğin
işleri açıktır. Bunlar cinsel
ahlaksızlık, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme,
kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik,
sarhoşluk, çılgınca eğlenceler ve benzeri şeylerdir. Sizi daha önce uyardığım
gibi yine uyarıyorum, böyle davrananlar Tanrı'nın Egemenliğini miras
alamayacaklar. 22‑23Ruh'un meyvesi ise sevgi, sevinç,
esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu
tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur. 24Mesih İsa'ya ait olanlar, doğal
benliği, tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir. 25Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh'un izinde
yürüyelim. 26Boş yere övünen, birbirlerine
meydan okuyan, birbirlerini kıskanan kişiler olmayalım.
Bu bölüm biraz zor olsa da Hristiyan yaşantımızın
merkezinde yatan bir bölüm olduğundan üzerinde düşünülmesinde yarar vardır.
Aslına bakılırsa her birimizin gündelik yaşantısını nasıl sürdürdüğünü
etkileyen bir bölümdür. Bu ayetlerde karşılaştığımız ilk şey Kutsal Ruh ile benlik
arasındaki çatışmadır. Bunu 16. ve daha sonraki ayetlerde görebiliriz. Ayetin
burada kullandığı ‘Benlik’ kelimesine
baktığımızda benliğimize uyarak yaşamamız ile bedende yaşamamızın aynı şey
olmadığını görürüz. Benliğe göre yaşamak; kendimiz etrafında dönen bir hayat
sürdürmektir. Kendimiz etrafında odaklanmak ve böyle yaşamaktır. Bir Hristiyan
için benliğin işlerini yapması demek; Hristiyan hayatını kendi işleri ile
sürdürmeye çalışması demektir. Yani kendimizin daha kutsal ve itaatkar olması
için, kendi gücümüzle çabalamak anlamına gelir.
İçimizden kaç kişi herhangi bir sabah kalkarak; “Bugün daha iyi bir Hristiyan olacağım”
ya da “Bugün daha itaatkar olmayı
seçiyorum” dedi [ya da diyebildi]. Eğer böyle bir şey yaptıysak; demek ki o
noktada benliğimize göre yürüdük. Hristiyan
yaşantılarımızı bu şekilde sürdürmenin sonuçları nelerdir? 15. ayet bunun
sonuçlarının ne olduğunu söylerken ‘Birbirinizi
ısırmak ve yok etmek’ terimlerini kullanıyor. 26. ayette ‘Kıskanmak, birbirine meydan okumak ve
övünmek’ ifadelerine yer veriliyor.
Bu ayetlerde gösterilen özelliklerle “bugün ben daha iyi bir Hristiyan olacağım”
düşüncesi arasında çok mantıklı bir ilişki vardır. Eğer bizler Hristiyan
yaşantımızı kendi gücümüzle sürdürmeye çalışıyorsak tüm dikkatimizi kendimiz
üzerine çevirmişiz demektir. Zira bu çabayı ortaya koyan bizleriz. Bu yüzden de
tüm yücelik ve övgü bizlere verilmelidir.
Şayet gerçeklerle yüzleşecek olursak Hristiyan yaşamımızı çoğu zaman böyle
sürdürdüğümüzü fark edebiliriz. 19. ve 21. ayetlerin bahsettiği ‘benliğin işleri’ ile bunlar kast
edilmektedir: Cinsel ahlaksızlıktan,
pislikten ve sefahatten...
Peki bu
ayetler Hrisytiyan yaşantısından bahsederken bu özellikleri neden ortaya
koyuyor? Çünkü kendi gücüne göre
yaşamaya çalışan bir Hristiyan bu gibi benliğin işlerini ortaya çıkarabilen güç
kaynağından çabalarını sürdürmeyi bekliyordur. Galatya kilisesine sokulmaya
çalışılan yanlış öğretide Mesih’teki olgunluğun sünnet olmak ve Yasa’yı yerine
getirmekle elde edilebileceği düşünüyordu.
Galatyalılar
3:5 ayetinde Size Kutsal Ruh'u veren ve
aranızda mucizeler yaratan Tanrı, bunu Yasa'nın gereklerini yaptığınız için mi,
yoksa duyduklarınıza iman ettiğiniz için mi yapıyor?
Bu ayetin anlatmak istediği şey Hristiyan
yürüyüşümüzü yerine getirdiğimiz kurallara göre ölçmek ile benliğe göre yürümek
eş anlamlıdır. Her ne kadar bu kurallar çok ruhsal gibi gözükse de gerçek
her zaman yerini korumaktadır.
Bunun sonucu olarak hayatımızı bu şekilde
sürdürüyorsak sözde itaatkarlığımızla, benliğin işleri ile ilgili açıklanan
özellikler arasında pek bir fark yoktur. Hristiyanlar olarak bu bizi
şaşırtabilir. Hatta şok bile edebilir. Ama Hristiyan yaşantımızı her seferinde
daha sıkı, daha iyi şeyleri yapmak üzere çabalıyorsak o takdirde yalnızca
içimizdeki günahlı doğamızı ortaya çıkarmış oluruz.
Kolose kilisesi, Galatya kilisesinin içinde bulunduğu
benzer bir durum içindeydi. Kolose kilisesine de aynı öğreti aşılanmaya
çalışılmaktaydı. Yani ruhsal anlamda olgun olmak istiyorlarsa belirli törenleri
ve uygulamaları yerine getirmeleri söyleniyordu. Fakat Pavlus’un bu uygulamalar
hakkında ne söylediğine dikkat edin:
Koloseliler
2: 20‑21Mesih'le birlikte ölüp
dünyanın temel ilkelerinden kurtulduğunuza göre, dünyada yaşayanlar gibi niçin,
«Şunu tutma», «Bunu tatma», «Şuna dokunma» gibi kurallara uyuyorsunuz? 22Bu
kuralların hepsi, kullanıldıkça yok olacak nesnelerle ilgilidir; insanların
buyruklarına ve öğretilerine dayanırlar. 23Kuşkusuz bu
kuralların uydurma dindarlık, sahte alçakgönüllülük ve bedene eziyet açısından
bilgece bir görünüşü vardır; ama doğal benliğin düşkünlüğünü önlemekte hiçbir
yararları yoktur.
Belki Kolose kilisesindeki sapkın öğreti ile Galatya
kilisesindeki öğreti arasında az da olsa bir farklılık vardı. Çünkü Pavlus
burada insan yasalarından ve ilkelerinden bahsediyor. Buna karşın Galatya
kilisesi Tanrı tarafından verilmiş Yahudi Yasa’sına göre hareket etmeye davet
edilmekteydi. Ama sonuçta karşımıza çıkan olayda durum şudur: Dışsal ilke ve prensipleri izlemek, bunları
yerine getirmeye çalışmak ve Hristiyan yaşamımızda ruhsal hayatımız için
bunları çok önemli addetmek bizlere çok ruhsalmış gibi gelebilir. Fakat bu
kuralların hepsi gerçek kutsallaşma için, sahip olunması gereken herhangi bir
değerden yoksundurlar.
Neden? Çünkü dışsal ilkelere uymak hiçbir zaman problemin
köküne inmeye yardımcı olmaz. Kutsallaşma süreci içerisinde karşılaşılan en
büyük problem Tanrı için yaşamak yerine sürekli kendimiz için yaşamaktır. Eğer
içinde bulunduğumuz öfkeyi, kini, intikam duygusunu, şehveti diğer insanlara karşı
takındığımız tavırları ve diğer günahlı arzularımızın altını eşelersek daha
farklı bir problem çıkacaktır. Altta yatan problem Tanrı için yaşamak
istemeyişimizdir. Bizler belirli kuralları uygulamaya çalışarak hiçbir zaman
Kutsal Ruh’a bağlı hale gelemeyiz. “İşte
bunu böyle yapacağım, bunu da yapmamalıyım” demek, bizlere güç veren
Tanrı’ya bizi daha fazla bağımlı kılamaz.
Bunun tam
karşıtı nedir? Bunu Galatyalılar
5:16 ayeti Kutsal Ruh ile yürümekle benliğin işlerini yapmamak arasında bir
bağlantı kuruyor. Ayet burada Ruh’un denetiminde yaşarsak, benliğin arzularını
asla yerine getirmeyeceğimizi hatırlatıyor. Ruh ile yürümek ya da Ruh’un denetiminde olmak ne anlama gelir?
Bunu iyi anlamak için Mesih’in hizmeti ile Kutsal Ruh’un hizmeti arasındaki
ilişkiyi anlamak gerekecektir. Hatırlayacaksınız, Kutsal Ruh’un görevi, Mesih’e
ait olanları alıp, bizlerin hayatlarına uyarlamaktı. Eğer bu gerçekse; Kutsal
Ruh’ta yürümek, İsa Mesih’e olan imanımızla ilişkili olacaktır:
Koloseliler
2: 6O halde Rab Mesih İsa'yı nasıl kabul
ettinizse, öylece O'nda yaşayın. 7Şükranla dolup taşarak O'nda köklenin ve
gelişin, size öğretildiği gibi imanda güçlenin.
Hristiyanlar
olarak nasıl olgunlaşırız? 6. ayet
bu soruya “İsa Mesih’i kabul ettiğimiz
gibi yaşamakla” şeklinde cevap vermektedir. Öyleyse Mesih’i nasıl kabul ettik? Yeteri kadar iyi işler yaptığımızdan
ötürü mü ya da kendimizi Tanrı önünde sunulabilir şekle getirmek için yeteri
kadar iyileştirdiğimizden ötürü mü? Elbette Hayır!
Fakat tam tersine bizler
İsa’yı, kendi günahlılığımızı fark ederek; günahımızın ve kötülüğümüzün
bilincine vararak ve kendi kendimize hiç bir iyilik yapamayacağımızı bildiğimiz
için kabul ettik. Günahlarımızdan tövbe ettik. Daha sonra imanımızı ve
güvenimizi İsa Mesih üzerine koyduk. Yani tövbe ve iman ile
yaşamaktayız. İşte burada ayetin tam olarak söylemek istediği şey, Hristiyanlar
olarak İsa Mesih’i kabul ettiğimiz gibi O’nda olgunlaştığımızdır. Yani sürekli
bir tövbe ve İsa Mesih’e olan güven duygusuyla olgunlaşırız. 7. ayette bu
gerçek tekrar karşımıza çıkıyor: Bizler İsa Mesih’te gittikçe daha da
köklenerek, bina edilerek ve O’na olan imanımızda güçlendirilerek,
olgunlaşırız.
Bu nedenle iman etme
anında olduğu gibi, Hristiyanlıkta olgunlaşmak da sürekli bir tövbe tavrıyla
gerçekleşir. Yani bir başka deyişle bu, kendi günahlılığımızı ve
umutsuzluğumuzu anlayıp çözüm için İsa Mesih’e bakarak olgunlaşır, Mesih’le
birlikte yürüyebiliriz. İşte bu yüzden Galatyalılar Mektubu hayatlarını kendi
çabalarıyla mükemmelleştirmeye çalışan insanlara bu denli karşı çıkıyor. Diyor
ki: “Siz en başta Ruh ve imanla
başladınız. Ama şimdi bunu iyi işlerinizle bitirmeye çalışıyorsunuz” Çünkü
Hristiyan yaşantımızda hiçbir zaman kendi gücümüzle elde edilebilecek
nitelikler bizleri motive eden şeyler olamaz. Hristiyan yaşamımızdaki çekiş
gücü şudur: artarak devam eden İsa Mesih olan bağlılığımızda, şükran
duygularımızda büyümek; günahlarını fark etmek. Kutsal Ruh aracılığıyla İsa
Mesih’e olan bu bağlılığımızda olgunlaşmak, Galatyalılar 5. bölümde bahsedilen
Kutsal Ruh’un meyvelerini vermek kavramı ile aynı anlamdadır:
Galatyalılar
5:22-23 Ruh’un meyvesi ise sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik,
bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa
yoktur.
‘Meyve’
kelimesi tanım olarak ağacın kendisinin belirli bir çabayla, emekle ortaya
koyduğu bir şey değildir. Bir elma ağacı kendi kendine düşünüp “Bugün daha fazla elma yapacağım”
diyerek daha fazla meyve ortaya çıkaramaz. “Ben
bugün tüm çabamı elma yapmaya harcayacağım ve ortaya daha fazla elma
çıkaracağım” diyemez. Bir elma ağacı, meyvesini elma olarak verir. Çünkü
meyvesini elma olarak vermek onun doğası gereğidir.
Aynı şekilde Ruh’un
meyveleri, “Ben bugün daha şefkatli ve
sevecen olacağım!” demekle ortaya çıkmaz. Şunu da hepimiz biliyoruz ki, bir
sabah kalkıp “Ben bugün çok sevinçli
olacağım!” demekle de hiçbir zaman o sevinç oluşmaz. Fakat tam tersine
Ruh’un meyveleri hayatlarımızda yalnızca kendimize bağlanmaktan vazgeçmeye
çalıştığımızda ortaya çıkmaktadır. Ve bizler İsa Mesih’e ve O‘nun doğruluğuna
daha fazla baktığımızda bu meyveler gittikçe büyüyecek ve Ruh’un meyvesi ortaya
çıkacaktır. Çünkü Kutsal Ruh bizde vardır. Kutsal Ruh’un görevi bizlerin içinde
Mesih’i var etmektir. İşte bu nedenle gözlerimizi İsa Mesih’e ve O’nun yaptıklarına
odakladığımızda Kutsal Ruh, bu meyveleri içimizde var eder.
Kendimize güvenmekle
başlıyoruz. Diyoruz ki: “Bugün ben daha
iyi olacağım” Böylelikle de kendimizin daha iyi olabileceğimize
güveniyoruz. Bu amaç da kendi benliğimizle güçlendiriliyor. Sonuçta da kendi
benliğimizin işleri ortaya çıkıyor. Biraz geri çekilip şöyle düşünebiliriz: “Tabi ki bu işin, böyle olması gerekir”
Çünkü yalnız benlikle başlayan ve benlikle güçlendirilen bir şey; ancak ve de
ancak benlikle sonuçlanabilir. Başka bir olasılık yoktur.
Buna karşılık Kutsal
Kitap’ın bizlere gösterdiği şey, Mesih’e imanla başlamaktır. Yani “Ben bunu yapabilirim” demek yerine “ben bunu yapamam!” demekle başlamak ve
imanla Mesih’e bakmaktır. Bu da Kutsal Ruh’un varlığı ve işleyişiyle güçlendiriliyor.
Sonuçta da Ruh’un meyvesi oluyor.
II.Korintliler 3: 12Böyle bir ümide sahip olduğumuz için büyük
cesaretle konuşabiliriz. 13Yüzündeki parlaklığın giderek söndüğünü İsrail
oğulları görmesin diye yüzünü peçeyle örten Musa gibi değiliz. 14İsrail oğullarının
zihinleri körleşmişti. Bugün bile Eski Ahit’i okudukları zaman zihinleri aynı
peçeyle örtülü kalıyor. Çünkü bu peçe yalnız Mesih aracılığıyla kalkar. 15Ne
var ki bugün bile, Musa'nın yazıları okundukça bir peçe yüreklerini örtüyor.
16Oysa ne zaman birisi Rab'be dönerse, o peçe kaldırılır. 17Rab Ruh'tur ve Rab'bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır. 18Ve biz hepimiz peçesiz yüzle
Rab'bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O'na benzer olmak üzere
değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor.
Ayetin ortaya attığı bu
fikir oldukça yoğun bir düşünce biçimidir: Eski Ahit’te Musa, Rab ile konuşmaya
gittiğinde O’nun yüzüne bakıyordu. Ve Musa’nın yüzü, bu karşılaşmadan ötürü
değişiyordu. Çıkış 34. bölümde okuduğumuz gibi Rab ile geçirdiği o kadar günden
sonra, Musa’nın yüzü parlıyordu. Aslında burada anlatılmak istene şey,
Hristiyanlar olarak bizlerin Kutsal Ruh aracılığıyla çok daha yüce bir yolla
değiştirildiğimizdir. Bu değişim de Rab’bimiz İsa Mesih’e, iman aracılığıyla
baktığımız sürece gerçekleşir. 18 ayette: “biz
hepimiz peçesiz bir yüzle Rab’bin yüceliğini görerek (yansıtarak)” diyor. Yani bir aynaya bakmak ve Rab’bin yüceliğini yansıtarak
gibi bir anlam içeriyor. Yani aslında bizler Mesih’e baktığımızda adeta
Tanrı’nın yüceliğini gösteren bir aynaya bakıyoruz ve baktığımız sürece de o
görüntüye benzemek üzerek değiştiriliyoruz.
İsa Mesih, Tanrı’nın
yüceliğinin bir aynasıdır. Ve Tanrı'nın yüceliği Mesih’in içinde yansır. Bizler
de Mesih’e baktığımızda O yüceliği görürüz. Fakat aynı zamanda bu bir ayna
olduğundan bu görkem aynadan da bize yansır. Bu görkem bize yansıdığı sürece
biz de değişiriz [değiştiriliriz]. İşte bu da içinde bulunabileceğimiz en
önemli eylemdir. Hristiyanlar olarak yapabileceğimiz en önemli şey iman
aracılığıyla gözlerimizi Mesih’e dikmektir. İşte gün be gün gözlerimizi O’na
çevirerek yaşam için gerekli olan gücü bulabiliriz. Ve yine O’nun üzerinde
yoğunlaşarak, O’na iman aracılığıyla bakarak, Ruh’un meyveleri hayatlarımızda daha çok görünür
olabilir. Bu nedenle Ruh ile yürümek demek; Müjde’nin gerçeğinin hayatlarımızda
daha çok oturması ve köklenmesi demektir.
Kutsal Ruh’un Bizde Çalışma
Yolu
Kutsal Ruh, Mesih’e olan
bakışımızı bizlerin yaşantılarında meyve vermek için kullanır. Fakat “İsa
Mesih’e bakmak” tam olarak ne anlama gelir? Ve bunu gerçekten nasıl
yapabiliriz? Tanrı’nın lütunun bize verilmesi için Kutsal Ruh’un kullandığı
beş yola bakalım:
1. Kutsal Kitap'ı
çalışmak
Neden böyle söylüyoruz?
Çünkü yalnız Kutsal Kitap’a
baktığımızda İsa Mesih ile yüz yüze gelebiliriz. Bizler Kutsal Kitap'ı
okuduğumuzda İsa Mesih’in merhametini ve sevgisini görebiliyoruz. Kutsal
Kitap’ı okudukça O’nun ruhsal karakteri ile karşılaşıyoruz, İsa Mesih’in
çarmıhtaki lütuf hizmetini görebiliyoruz. Yine Kutsal Kitap’ı araştırdığımızda
Kutsal Ruh’un gücünü fark edebiliyoruz. Ve O’nun Kutsal Ruh ile bizlerin
yaşantısında olduğunu anlayabiliyoruz. Bu nedenle Kutsal Kitap’ı çalışmak,
araştırmak Mesih’in lütfunu almamızın ilk yoludur.
2. Dua:
Çünkü bizler dua
aracılığıyla görkemli olan Tanrı ile yüz yüze geliyoruz. Eğer Eski Ahit’teki
örneğe geri dönecek olursak, Musa’nın Tanrı ile konuştuğu zamanda yüzünün
parladığını hatırlayın. İşte bu deneyim ve karşılaşma sonucunda Tanrı’nın
görkemi Musa’ya aksetmişti.
Aynı şekilde bizler de dua
ile Tanrı’nın karşısına çıktığımızda Kutsal Ruh bu karşılaşmayla bizleri
Mesih’in benzerliğine dönüştürmek için kullanır. Özellikle dua esnasında bizler
Tanrı’ya olan mutlak bağımlılığımızı en derin bir şekilde anlayabiliriz. Bizler
dua ettiğimizde; Tanrı’nın yüceliğine ve büyüklüğüne bakarak karşısında durup
şöyle deriz: “Biz zayıfız ve Sana ihtiyacımız var”
Dualarımızda Tanrı’ya
yaptığı tüm işleri ve kurtarışı için övgüler sunarız. O’nun yüceliğine bakıp
bunda seviniriz; O’nu över ve yüceltiriz. Çünkü O; Kadir, güçlü ve merhametli
bir Tanrı’dır. Bizlere Mesih aracılığıyla verdiği doğruluk için O’nu
yüceltiriz. Aslında bu da bizlere dua hakkında birçok şey söyler. Zira dua,
Tanrı’nın karşısına giderek bizlere nelerin gerekli olduğunu sıralamak değildir.
Fakat duanın ilk manası; Tanrı’nın önüne gelmek ve O’nunla buluşmaktır.
3. Söz’ün vaaz
edilmesi
Westminster Kısa
İlmihal 89. Söz, kurtuluş için nasıl etkin kılınır?
Tanrı'nın Ruhu, Söz'ün
okunmasını özelliklede vaaz edilmesini, günahkarları günah hakkında ikna etmede
ve onları imana getirmede, onları kutsallık ve tesellide geliştirerek iman
aracılığıyla kurtuluşa götürmede etkin bir yol kılar.
Büyük ihtimalle her
birimiz bu deneyimi yaşadık. Belki bazı zamanlarda Kutsal Kitap’tan belirli
bölümleri okuduğumuzda bu bölümler belli bir anlam ifade etti. Fakat Pazar günü
kiliseye geldiğimizde pastörün o bölümü vaaz etmesi ve açıklaması yüreğimizin
bu ayetleri daha çok kavramasına ve dolmasına neden oldu. Yeni Ahit’te Söz’ün
vaaz edilmesinin bizi kurtardığı ifadesinin geçmesi çok ilginçtir:
I.Petrus 1: 23 Çünkü ölümlü değil, ölümsüz bir
tohumdan, yani Tanrı'nın diri ve kalıcı sözü aracılığıyla yeniden doğdunuz.
24-25 Nitekim,"İnsan soyu ota benzer,
Bütün yüceliği kır çiçeği gibidir.
Ot kurur, çiçek solar,
Ama Rab'bin sözü sonsuza dek kalır."
İşte size müjdelenmiş olan söz budur.
Ayet açıkça “Bizler
Tanrı’nın Söz’ü ile yeniden doğduk” diyor. Bu Söz, elçiler tarafından
bildirilen Tanrı’nın Sözüdür (II.Petrus 1:17-21). Diğer bir deyişle Kutsal Ruh,
o elçilerin Söz’ü vaaz edişlerini alarak insanların yüreklerini açmak için, bir
araç olarak kullandı. Bu da bizlere, Söz’ün vaaz edilmesi konusunda bir şey
söyler: Eğer Söz’ün vaaz edilişi Kutsal Kitap’a dayanıyorsa o zaman bu vaaz,
Kutsal Ruh’un bizlere bu lütfu vermesinde kullandığı bir araçtır. Çünkü
değiştiren, yenileyen vaaz, kendi düşüncelerimizin vaaz edilmesi değildir.
Yenilik getiren vaaz, Kutsal Kitap’ın açıklanması ve bizlerin hayatlarına
uyarlanmasıdır. Tanrı’nın kendilerini hizmete çağırdığını düşünen kişiler, bu
gerçeği ve Kutsal Kitap’ı iyi çalışmanın önemini iyi kavramalıdır.
4. Sakramentlere
katılmak
Bu biraz sizlere garip
gelebilir. Fakat hatırlanması gereken şey şudur ki, sakramentler insan
fikirleri değildirler. İsa Mesih’in çok kesin buyruğu şöyleydi: “Gidin...
vaftiz edin!” ve “Ben tekrar gelinceye kadar, bunu yapın”
Bunun arkasındaki mantık sizce nedir? Aslında sakramentlerin amacını
yanlış anlamak çok kolaydır. Çoğu zaman bizler Mesih’in uğrumuzda yaptığı
şeyleri hatırlamak için sakramentleri yerine getiririz. Ve vaftiz de
çoğu zaman bizlerin Mesih’e olan adanmışlığının bir işareti olarak görülür.
İsa Mesih, Rab’bin Sofrasını ilk kez yaptığında; bunun nasıl gerçekleştiğini
hatırlayın: Ekmeği dağıtan Kişi, Kendisiydi. Kaseyi veren de Kendisiydi. Dedi
ki: “Bu, sizin için dökülen kanımdır. Ve bu, sizin için kırılan Bedenimdir.
Size bunu veriyorum. Öyle ki, çarmıhta sizin için yaptıklarımı; sizlere
hatırlatabileyim” Bizler Kutsal Sofradan pay aldığımızda; Tanrı’nın
Mesih’teki lütfu bizlere hatırlatılıyor demektir. Yani Rab’bin Sofrası
aracılığıyla Kutsal Ruh bizlerin içinde bu lütfu var eder.[15]
5. Mesih’in
bedeninde paydaşlıkta olgunlaşmak
Kutsal Ruh sevgisini,
yüreğimize dökmüştür. Bunu neden yapmıştır? Öyle ki bu sevgi bizden
geçip diğerlerine ulaşsın. Ve bunu özel olarak Kendi Bedenindeki diğer üyelere
de akması için böyle yapar. Tanrı bize olan sevgisini tam olarak nasıl
gösteriyor? Sevgisini, kardeşlerimizin içine dökerek ve bu kardeşlerin de
aynı sevgiyi bizlere göstermesi aracılığıyla bunu yapıyor. Bu nedenle I.Yuhanna
mektubunda şöyle diyor:
4:12 Hiç kimse hiçbir zaman Tanrı'yı görmüş değildir. Ama
birbirimizi seversek, Tanrı içimizde yaşar ve sevgisi içimizde yetkinleşmiş
olur.
4:20 "Tanrı'yı seviyorum" deyip de kardeşinden
nefret eden yalancıdır. Çünkü gördüğü kardeşini sevmeyen, görmediği Tanrı'yı
sevemez.
Bir başka deyişle söylemek
istediği şey Mesih’i sevmenin bir yolu kardeşlerimizi sevmektir.
Bu nedenle Mesih’in Bedeni
içinde olanları sevmek Kutsal Ruh’un bu lütfu bize vermesinde kullandığı bir
araçtır.
Bu beş noktanın her biri
gereklidir. Eğer bunlardan herhangi birini çıkaracak olursak Hristiyan
yaşantımız içindeki dinamikliği kaybedecektir. Bu maddelerden herhangi birini
çıkardığımızda Mesih’e olan sevgimiz gittikçe azalacaktır. Ama aynı zamanda bu
beş maddenin her birinin içinde belirli tehlikeler mevcuttur. Çünkü şöyle
düşünebiliriz: “Eğer ben her gün 10 dua edersem lütufta olgunlaştığımı
biliyorum” ya da “Kutsal Kitap’ı belirli zamanlarda okuduğumuzda lütufta
olduğumuzdan emin olabiliriz” Bu sefer her bir madde kendi başına bir amaç
olacak ve kendi benliğimize güvenmemize sebebiyet verecektir. Bu nedenle
unutmamamız gereken şey şudur: Bunların hepsi İsa Mesih’in lütfu ile
karşılaşmamızı sağlayan birer araçtırlar. Dua, tek başına dua etmek değildir.
Tersine dua ettiğimiz an Tanrı ile karşılaşmamızın gerçekleştiği andır.
ÖZETLERSEK: Kutsal
Ruh’un amacı Mesih’in görevinden bağımsız bir şey yaratmak değildir. Kutsal
Ruh’un görevi Mesih’in doğruluğunu bizlerin yaşantılarına uyarlamaktır. Bu
nedenle de Kutsal Ruh ile dolu olmaktan ve Ruh’un meyvelerini vermekten
bahsettik. Bunun anlamı da giderek; Mesih’te daha fazla köklenmektir. Kutsal
Ruh ile dolu olmak demek; bulunduğumuz her koşulda İsa Mesih’e güvenmek
demektir. Kutsal Ruh ile dolu olmak; her koşulda Mesih’e bakmak demektir. Bunu
yaptığımız sürece Kutsal Ruh bu bakış olayını O’na daha fazla benzememiz için
kullanır. Bu nedenle içerisinde daha fazla olmasına çağrıldığımız kutsallaşma
kendi başımıza başardığımız bir şey değildir. Tersine Kutsal Ruh, Mesih’in
kutsallığını ve mükemmelliğini hayatlarımıza uyarlar. Kutsal Ruh bizlere her
gün, kendi gücümüzle yaşamadığımızı hatırlatır. Ve içimizde yaşayan Kutsal
Ruh’un gücü ile kutsallıkta ve yetkinlikte gelişiriz.
I.Selanikliler 5: 23Esenlik kaynağı
olan Tanrı'nın kendisi, sizi tümüyle kutsal kılsın. Ruhunuz, canınız ve
bedeniniz, Rabbimiz İsa Mesih'in gelişinde eksiksiz ve kusursuz bulunmak üzere
korunsun. 24Sizi çağıran Tanrı güvenilirdir ve bunu yapacaktır.
Yani bizleri kutsallaştıran
Tanrı’nın Kendisidir. Mesih’in gelişi için bizleri koruyan Kendisidir.
Kutsal Ruh’un Armağanları
Şimdi bu armağanlar hakkında genel bir temel
oluşturmak için Kutsal Ruh’un bu armağanları vermekteki amacına bakmalıyız.
Çoğu zaman bu noktada hataya düşüyoruz.
a-) Kutsal Ruh’un Armağanlarının Amacı:
I.Korintliler
12:
Ruhsal armağanlara gelince, kardeşlerim, bu
konuda bilgisiz kalmanızı istemem. 2Bilirsiniz ki, siz putperestken şöyle ya da
böyle saptırılıp dilsiz putlara tapmaya yöneltilmiştiniz. 3Bunun için şunu
bilmenizi istiyorum: Tanrı'nın Ruhu aracılığıyla konuşan hiç kimse «İsa'ya
lanet olsun!» demez. Kutsal Ruh'un aracılığı olmadan da hiç kimse «İsa Rab'dir»
diyemez.
4Çeşitli ruhsal armağanlar vardır, ama Ruh birdir.
5Çeşitli görevler vardır, ama Rab birdir. 6Çeşitli etkinlikler vardır, ama
herkeste hepsini etkin kılan aynı Tanrı'dır. 7Herkesin ortak yararı için
herkese Ruh'u belli eden bir yetenek veriliyor. 8‑10Ruh'un aracılığıyla
birine bilgece konuşma yeteneği, bir diğerine aynı Ruh'tan bilgi iletme
yeteneği, birine aynı Ruh'la iman, bir diğerine aynı Ruh'la hastaları
iyileştirme gücü, birine mucizeler yapma gücü, birine peygamberlikte bulunma,
birine ruhları ayırt etme, birine çeşitli dillerde konuşma, bir diğerine de bu
dilleri çevirme yeteneği veriliyor. 11Bunların hepsini etkin kılan bir ve aynı
Ruh'tur. Ruh bunları herkese dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır.
12Beden bir olmakla birlikte birçok üyeden oluşur ve çok
sayıda olan bu üyelerin hepsi de tek bir beden oluşturur. Mesih de böyledir. 13İster
Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere
aynı Ruh'ta vaftiz olduk ve hepimizin aynı Ruh'tan içmesi sağlandı.
14İşte beden bir üyeden değil, birçok üyeden oluşur.
15Eğer ayak, «El olmadığım için bedene ait değilim» derse, bu onu bedenden
ayırmaz. 16Eğer kulak, «Göz olmadığım için bedene ait değilim» derse, bu onu
bedenden ayırmaz. 17Bütün beden göz olsaydı, nasıl işitebilirdi? Bütün beden
kulak olsaydı, nasıl koklayabilirdi? 18Gerçekte Tanrı, bedenin her bir üyesini
dilediği biçimde bedene yerleştirmiştir. 19Eğer hepsi tek bir üye olsaydı,
beden ne olurdu? 20Gerçekte çok sayıda üye, ama tek bir beden vardır. 21Göz
ele, «Sana ihtiyacım yoktur!» ya da baş ayaklara, «Size ihtiyacım yoktur!»
diyemez. 22Tam tersine, bedenin daha zayıf görünen üyeleri vazgeçilmezdir.
23Bedenin daha az değerli saydığımız üyelerine daha fazla değer veririz.
Böylece gösterişsiz üyelerimiz daha gösterişli olur. 24Gösterişli üyelerimizin
özene ihtiyacı yoktur. Ama Tanrı, değeri az olana daha çok değer vererek
bedende birliği sağladı. 25Öyle ki, bedende ayrılık olmasın, ama üyeler
birbirini eşit şekilde gözetsin. 26Eğer bir üye acı çekerse, bütün üyeler
birlikte acı çeker; bir üye yüceltilirse, bütün üyeler birlikte sevinir.
27Sizler Mesih'in bedenisiniz, ayrı ayrı da bu bedenin üyelerisiniz.
28Tanrı, inanlılar topluluğunda başta elçileri, ikinci olarak peygamberleri,
üçüncü olarak öğretmenleri, ardından mucize yapanları, hastaları iyileştirme
gücü olanları, başkalarına yardım edenleri, yönetme yeteneği olanları ve
çeşitli dillerde konuşanları atadı. 29Hepsi elçi mi? Hepsi peygamber mi? Hepsi
öğretmen mi? Hepsi mucize yapar mı? 30Hepsinin hastaları iyileştirme gücü var
mı? Hepsi bilmediği dillerde konuşabilir mi? Hepsi bu dilleri çevirebilir mi?
31Ama siz daha üstün armağanları gayretle isteyin. Şimdi de size en iyi yolu
göstereyim.
Bu bölümdeki ayetler konuya daha sistematik olarak
değinmektedir. Pavlus bu mektubu yazarken Korint kilisesinde çok önemli bir
sorunla karşı karşıya kalmıştı. Bazı insanlar Kutsal Ruh’un birtakım
armağanlarını kendilerini daha büyük göstermek amacıyla kullanıyorlardı.
Özellikle de “bilinmeyen dillerde konuşma
armağanı” üzerinde odaklanılıyordu. Kişiler, bu armağanı olan kimselere
bakarak: “Bu armağan, daha derin bir ruhsallığın
kesin belirtisidir” diyorlardı. İşte, Kutsal Ruh’un armağanlarının yanlış
kullanılmasının karşımıza çıktığı bir ortamda bu ayetler yazılmıştı. 12.
bölümdeki ayetlerin özellikle ortaya koyduğu üç noktayı şöyle belirleyebiliriz:
1-) Pavlus’un armağanlar üzerine verdiği öğretiş,
Mesih’in Bedeninin Birliği ve bina edilmesi bağlamı içerisinde bizlere
sunulmaktadır. Yani bir başka deyişle; Kutsal Ruh’un armağanlarının amacı,
Bedenin birleştirilmesi ve bina edilmesi içindir.
Ruh’un armağanları neden verilmiştir? Bu armağanların kişinin kendi yararına
kullanılmasına yönelik verilmediğine dikkat edin. Kutsal Ruh’un armağanları,
belirli kişilere değil; Mesih’in kilisesinin bütün üyelerine, kilisenin bina
edilmesi için verilmiştir. Bu nedenle Ruh’un armağanları Bedenin Birliği
üzerinde çok durmaktadır (4. ve 6. ayetler). Bu bölüm farklı özellikteki
armağanlardan bahsederken aynı zamanda şunu da açıkça gösteriyor: “Birçok farklı armağanlar olmasına rağmen;
Tek bir Ruh, Tek bir Rab ve tüm bunların hepsini etkin kılan Tek Bir Tanrı’dır”
Tüm bunları veren tek bir Tanrı vardır. Bu nedenle
tüm bu armağanların verilişinde tek bir amaç olmalıdır. Kutsal Ruh bir kimseye
“bilinmeyen dillerle konuşma” armağanını başka bir sebep, bir diğerine de “vaaz
etme armağanını” başka bir sebep için vermez. Ruh’un armağanlarının
verilişinde, bir amaç birliği vardır.
Peki nedir bu amaç? Bunu da 7. ayette görebiliyoruz: “Herkesin, yani tüm kilisenin ortak
yararı...” Yani ayet şunu diyor: “Ruh’un
armağanlarının tek ortak amacı Tanrı halkını bine etmektir”
Aynı şeyi 11. ayette de fark ediyoruz. Bu armağanı
veren Tek bir Ruh ise bunun verilmesinde tek bir amaç olabilir. Kutsal Ruh
şizofren değildir. Yani bir sabah Kutsal Ruh “Canım böyle istiyor. Ben bu şekilde davranacağım. Dün ne yaptımsa
yaptım. Fark etmez. Bugün canım böyle davranmak istiyor” ya da “Geçen hafta canım bunu istemişti, bu hafta
da başka bir şey deneyeyim” demiyor.
Ruh’un armağanları yalnızca mucizevi armağanlarla
kısıtlı değildir. Korint kilisesindeki armağanların yanlış kullanımı durumdan
dolayı ayetler özellikle bilinmeyen diller üzerine odaklanmıştır. Fakat bunun
için söylenen her şey, Ruh’un armağanlarının hepsine uyarlanabilmektedir. Bu
nedenle ayet burada her birimize verilen armağanlardan bahsediyor. Bu armağanların
amaç birliği özellikle 12. ve 24. ayetler arasında daha da belirgin bir biçimde
karşımıza çıkıyor. Burada demek istenen şey; her bir Hristiyan farklı
armağanlara sahip olsa da, kendi sahip olduğu armağanı ile birlikte tek bir
Beden’in parçaları olduğumuz için her birimiz, bir diğerinin üyesidir. Çünkü
Kutsal Ruh aracılığı ile Tek Bir Beden’e vaftiz ediliyoruz. Yani bunun anlamı
şudur: Kutsal Ruh’un işlevi aracılığıyla imanlılar birliğinin (azizlerin
paydaşlığının) içine konuyor ve Mesih’in Bedenine getiriliyoruz. Hristiyanlık
deneyimimiz en temel anlamda bireysel olarak gerçekleşmez. Kutsal Ruh bizleri,
Mesih’in Bedenine koyar ve vaftiz eder. Bu da şu anlama gelir: Bizlerin
Hristiyan deneyimi Mesih’in Bedeni içerisinde gerçekleşen bir olaydır. Bunun
kaçınılmaz bir sonucu da Kutsal Ruh’un armağanlarının uygulanması gereken yerin
Mesih’in Bedeni olduğudur. Bu nedenle Kutsal Ruh bizlere Mesih’in Bedeni
içerisinde ve O’nun Bedeni için kullanmak üzere armağanlarını verir.
I.Korintliler
14:19 Ama inanlılar topluluğunda böyle bir
dilde on bin söz söylemektense, başkalarını eğitmek için zihnimden beş söz
söylemeyi yeğlerim.
Yani burada önemli olan şeyin bedendeki başkalarını
eğitmek ve onlara öğretmek olduğuna dikkat ediniz.
I.Korintliler
14: 26 Kardeşler, sonuç ne? Toplandığınız
zaman her birinizin bir ilahisi, öğretecek bir konusu, Tanrısal bir esini,
bilinmeyen bir dilde söyleyecek bir sözü ya da bilinmeyen dilden bir çevirisi
var. Her şey topluluğun gelişmesi için olsun.
14:31
Herkesin bir şeyler öğrenmesi ve cesaret
bulması için hepiniz teker teker peygamberlikte bulunabilirsiniz.
Bu ayetin önemli olan tarafı nedir? Açıklanan şeylerin hepsi, topluluğun gelişmesi ve
güçlendirilmesi için olmalıdır.
Eğer bizler bilgelik armağanı ya da vaaz etme
armağanı veya her ne armağan almış isek, bunların tümü kişisel kullanımımız
için değil, Bedenin (Kilisenin) üyelerinin güçlendirilmesi ve geliştirilmesi
içindir.
Toparlamak gerekirse baktığımız tüm bu ayetlerin en
merkezi noktası, kilisenin bina edilmesi, yenilenmesi ve güçlendirilmesidir.
Bizlere Ruh’un armağanları Mesih’in bedeninin (üyelerinin) Rab’be daha etkin
bir biçimde hizmet edebilmesi ve böylece dünyaya doğru tanıklık verebilmesi
için verilmiştir. Burada da yine karşımıza çıkan şey Kutsal Ruh’un işi ile
Mesih’in hizmeti arasındaki ilişkidir. Kutsal Ruh’un kiliseye bu armağanları
vermekteki amacı yine bu bedenin (MESİH’E Ait Topluluğun) gittikçe Mesih’in
benzerliğine daha çok dönüşmesi içindir. Her ne zaman Kutsal Ruh’un
armağanlarını bu topluluk için kullanılması konumundan çıkarırsak; ruhsal
armağanlardan Kutsal Kitap’a uygun olmayan bir biçimde bahsetmiş oluruz. Çünkü
Ruh’un armağanları her zaman topluluğun birliği içinde geçerlidir. Kutsal
Ruh’un armağanları kendimizi daha iyi göstermek için verilmez; bizleri daha
ruhsal göstermek için verilmez; armağanlar [KİLİSE Topluluğundaki]
kardeşlerimizin iyiliği için verilmiştir.
2-) Ruhsal armağanların verilmesinin amacı, Söz’ün
öğretilmesi ve kilise hizmetinde kullanılması içindir. Bu da ilk maddede
gördüğümüz şey ile uyuşmaktadır. Kilise içinde verilmiş olan ruhsal armağanlar
bedeni (Kiliseyi yani İmanlılar
Topluluğunu) bina etmek için kullanılır. Yeni Ahit’te Ruh’un armağanları
iki temel kategoriye ayrılabilir: Öğretmek ve Hizmet Etmek.
Vaaz ve öğretme hizmeti kilisenin hizmet etmesi için
bir temel oluşturur. Çünkü öğretiş hizmeti kilisenin nasıl hizmet edeceğini
ortaya koyar. Belki de bu ayrımın en bariz şekilde karşımıza çıktığı bir ayete
bakalım:
I.Petrus
4:
8Her şeyden önce birbirinize olan sevginiz
candan olsun. Çünkü sevgi birçok günahı örter. 9Söylenmeden, birbirinize karşı
konuksever olun. 10Her biriniz hangi ruhsal armağanı aldıysanız, bunu Tanrı'nın
çok yönlü lütfunun iyi kâhyaları olarak birbirinize hizmet etmekte kullanın.
11Konuşan, Tanrı'nın sözlerini iletir gibi konuşsun. Diğerlerine hizmet eden,
Tanrı'nın verdiği güçle hizmet etsin. Öyle ki, İsa Mesih'in aracılığıyla Tanrı
her şeyde yüceltilsin. Yücelik ve kudret sonsuzlara dek Mesih'indir. Amin.
Petrus burada Tanrı’nın lütfunun aldığı şekillerden
bahsetmektedir. Bununla ne kast ettiğini açıktır. Ayetler Konuşmaktan ve Hizmet Etmekten söz ediyor. Şimdi I.Korintliler 12.
bölümde az önce verilen ayetlerdeki ayrımı nasıl vurguladığını görelim:
I.Korintliler
12: 8-10 Ruh’un aracılığıyla birine bilgece konuşma yeteneği, bir diğerine aynı
Ruh’tan bilgi iletme yeteneği, birine aynı Ruh’la iman, bir diğerine aynı
Ruh’la hastaları iyileştirme gücü, birine mucizeler yapma gücü, birine
peygamberlikte bulunma, birine ruhları ayırt etme, birine çeşitli dillerde
konuşma, bir diğerine de bu dilleri çevirme yeteneği veriliyor.
Pavlus burada bilgece söz söyleme yeteneğinden ve
bilgelikten söz ediyor. Yani öğretiş mevcut... Daha sonra iman, iyileştirme ve
mucizelerden bahsediyor. Bu da hizmet etmektir. Sonra da peygamberlikten
bahsederek bizleri yine öğretiş kavramı ile karşılaştırıyor. Ruhları ayırt etme
özelliğini konuşuyor ki, bu bir peygamberliğin Rab’bin Ruhundan mı yoksa başka
bir ruhtan mı geldiğini ayırt etmeye yarar. Bilinmeyen dillerden bahsediyor. Bu
da, bilinmeyen bir dilde peygamberlik etmektir. Ve bu dillerin tercümesinden
söz ediyor.
Burada belirtilen dokuz armağandan üçü dışındakilerin
hepsi Mesih’in bedenini bina etmek ile ilişkilidir. 28-30 ayetler arasında aynı
şeyler daha da çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyor. İlk olarak elçilerden, daha
sonra peygamberlerden, öğretmenlerden mucize armağanlarından, iyileştirme,
yardım etme ve yönetim armağanlarından bahsediyor. Daha sonra da dillerin
farklılığından bahsederek; öğretiş armağanına geri dönüyor.
Romalılar 12:
6Tanrı'nın bize bağışladığı lütfa göre, ayrı ayrı ruhsal armağanlarımız vardır.
Birinin armağanı peygamberlikse, imanının ölçüsüne göre peygamberlik etsin.
7Hizmetse, hizmet etsin. Öğreten biriyse, öğretsin. 8Öğüt veren, öğütte bulunsun.
Bağışta bulunan, bunu cömertçe yapsın. Yöneten, gayretle yönetsin. Merhamet
eden, güler yüzle etsin.
Efesliler 4:11 Kendisi bazılarını elçi, bazılarını peygamber,
bazılarını müjdeci ve bazılarını önder ve öğretmen olmak üzere atadı.
Bu ayetlerde öğretiş ve hizmet arasındaki ilişki çok
açık olarak belirtilmiştir. Bu ayetlerin hepsinde Kutsal Ruh’un tüm Bedeni
(Kiliseyi) bina etmek için bilgelik armağanları verdiğini görüyoruz. Bunun
amacı ise; bir Bedenin üyeleri olarak; birbirimize hizmet edebilmektir.
Bu durumda Kutsal Ruh’un armağanları kilise birliği
içerisinde Bedeni bina etmek ve geliştirmek ortamından çıkarıldığında bütün
anlamını yitirecektir. Aslında bir kişi, öğretiş ve hizmet kategorilerinden
herhangi birine girmeyen bir ruhsal armağanı olduğunu açıkça söylerse o zaman
bu, Ruh’un bir armağanı olmayabilir.
Vereceğim örnekte bir parça çekinmekteyim ama yine de
Pavlus’un bizlere anlatmak istediklerini açıklayan bir örnektir bu:
İki yıl kadar önce birkaç vaizle
görüştük ve bu vaizler sözde, tanınan bir Müjdecinin aracılığıyla bereketlenmiş
kişilerdi. Unutmayınız ki, bu vaizler Rab’bin, Beden’inin gelişmesi ve bina
edilmesi için çağırdığı kişilerdi. Tanrı’nın verdiği bereketleri aldıklarında
nasıl bir deneyim yaşadıklarının anlatılması istendi. Bu kişiler daha ilk
cümlelerini tamamlayamadan çok aşırı bir kahkaha içine girmeye başladılar. Bu
adamlardan bir tanesi konuşmaya çalıştıysa da tek bir cümleyi bile bitiremedi.
Başlangıçtan beri baktığımız Kutsal Yazılarda Tanrı
bizlere Ruh’un armağanlarının yalnızca ve yalnızca Mesih’in Bedeninin bina
edilmesinde, öğretiş ve hizmet etme amaçları altında verildiğini söylüyor. Bu
düşünce bizlere de bir şeyler ifade eder:
Tanrı’nın bizlere verdiği ruhsal
armağanların Mesih’in Bedenini, kiliseyi bina etmek için kullanıldığından nasıl
emin olabiliriz? Bu şeylerin gerçekten de imanlıları bina ettiğinden nasıl emin
olabiliriz?
Kişisel olarak, benim güçlük çektiğim konulardan bir
tanesi misafirperverlik olayıdır. Ama bu misafirperverlikten hoşlanmadığımdan
değil; bir kimseyi davet ettiğimde yalnızca o kişiyle iyi vakit geçirmeyi
amaçlamak yerine, o kişinin kendi imanında bina edilmesini sağlayabilmenin
güçlüğündendir. Tanrı her birimize belirli armağanlar vermiştir. İçinde
bulunduğumuz aynı Bedende olan kişileri bina etmek için bu armağanı nasıl
kullandığımızı kendi kendimize sormalıyız.
3.a-) Armağanların Yeri
Kutsal Ruh armağanlarını Kendi kudretine göre;
Mesih’in Bedenindeki üyelerin, birbirlerini tamamlamaları için verir.
I.Korintliler 12. bölüm üzerine tekrar bakarsak 4-6. ayetler arası “Tek bir Rab ve Tek bir Ruh” olduğunu
söyler. Burada bizlere verilen Üç Kişi’de Bir olan Tanrı’nın tanımıdır.
Ama 6. ayette dikkat ederseniz: “Ama, herkeste hepsini etkin kılan aynı
Tanrı’dır” demektedir. Yani herkese armağanları dilediğince ve Kadir
bir şekilde veren tek bir Tanrı vardır. Bu armağanları bizlerin ruhsallığına
göre değil; ama Kendi amaçlarına göre dağıtır. Aynı şeyi 11. ayette de
görebiliyoruz.:
I.Korintliler
12:11 Bunların hepsini etkin kılan bir ve aynı Ruh’tur. Ruh bunları herkese
dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır.
Ruh armağanları, dilediği gibi dağıtır. Yani, Kutsal
Ruh’un bu armağanları veriş yolları Tanrı’nın Kadir iradesinin bir sonucudur.
Kişisel yetenek ve özelliklerimize bağlı değildir. Bizler “Bu armağanı Senden özellikle istiyorum” diyerek Tanrı’nın elinden
herhangi bir armağanı kapamayız. Bu armağanları vermek ya da vermemek yönündeki
seçimi yapan Tanrı’nın Kendisidir. Kutsal Ruh’un armağanları bu şekildeki
vermesindeki amaç; her birimizin aynı armağanlara sahip olmaması içindir:
I.Korintliler
12: 18Gerçekte Tanrı, bedenin her bir
üyesini dilediği biçimde bedene yerleştirmiştir. 19Eğer hepsi tek bir üye
olsaydı, beden ne olurdu? 20Gerçekte çok sayıda üye, ama tek bir beden vardır.
Ayetlerin burada anlatmak istediği şey şudur:
Mesih’in Bedeninin üyeleri olarak her birimizin, birbirimiz için değerli
olmasının sebebi, her birimizin aynı armağanlara sahip olmadığımızdandır. Her
birimiz aynı olmadığımız için; birbirimize karşı belirli bir değere sahibiz.
Bizlere, birbirimizi tamamlayıcı özellik veren şey benzerliklerimiz değil,
farklılıklarımızdır.
Korintliler herkesin bilinmeyen dillerde konuşması
gerektiğini düşünüyorlardı. Zira onlara göre bu armağan, Hristiyanlıkta ruhsal
olgunluğunun en üst mertebesini belli ediyordu. Bu nedenle herkesin bu armağana
sahip olması gerekliydi. Fakat Pavlus şöyle diyor: “Rab’be hamdedin ki; hepimizde bu armağan yok. Çünkü Kutsal Ruh,
Bedenin ihtiyaçlarına göre armağanlarını, farklı şekillerde ve farklı
armağanlar verir”
Bu da günümüzde bizlerin sahip olduğu ruhsal
armağanlar için de geçerlidir. Şayet bir kilisede herkes lider olsaydı bu
kilise çok güçlü olurdu, öyle değil mi? Hayır! O zaman her birimiz, bir diğerimize ne yapması gerektiğini
söylerdik.
Eğer bir kilisede herkesin güçlü bir öğretiş armağanı
olsaydı yine bu kilise çok güçlü olurdu, değil mi? Elbette ki hayır! Eğer herkeste öğretiş armağanı
olsaydı ve hiç kimsede hizmet armağanı
bulunmasaydı bu sefer de kilisenin hizmet alanında etkinliği olmayacaktı.
Fakat Kutsal Ruh, armağanlarını tüm farklılıkları ve
çeşitliliğiyle verir ki; bizler birbirimizi tamamlayalım. Bunun da anlamı
şudur: diğer kişilerin sahip olduğu armağanlar için kıskançlık duymamalıyız ya
da “Sende de bende olan bu armağan
olmalı” ya da “Keşke onun sahip
olduğu armağana ben de sahip olabilseydim” şeklinde konuşamamalıyız. Zira
açıkça söylemek gerekirse, Tanrı’nın o kişiye bu armağanı vermesinin amacı
kişinin bu armağanını bendendeki diğer üyeler ve benim yararıma kullanması
içindir.
Ama bu gerçek aynı zamanda da diğer kişilerin
armağanlarını küçümsemememiz gerektiğini de gösterir. Çünkü bir insana bakıp: “O, benim sahip olduğum armağanların aynına
sahip değil!” demek ve küçümsemek çok kolaydır. Ya da “Onun armağanları benim hayatımda kendi armağanlarımın göründüğü kadar
güçlü gözükmüyor” diye düşünebiliriz.
Bu tarz düşünceler, günahla lekelenmiş düşüncelerdir.
Zira Ruh, o kişilere armağanlarını dilediği ve istediği gibi vermiştir. Ama
bu söylenenler aynı zamanda da kilise içerisinde bizlere verilen tüm
armağanları nasıl kullanmamız gerektiği konusunda bir çok şey anlatmaktadır.
Fakat kiliselerin karşı karşıya kaldıkları en büyük problemlerden bir tanesi;
giderek gelişen ve kökleşen kişiselliktir. Herkesin kendisine bakmasıdır.
Çağdaş toplumda bu kişisellik olayı giderek derinleştiği için bizler bir
anlamda yavaş yavaş “Önemli olan şey
topluluk (aile) değil; benim. En önemlisi benim kişisel zevklerim ve benim
amaçlarım ” demeye başlıyoruz.
Tabi ki, çağdaş toplumlardan bizlere gelen çok önemli
şeyler vardır. Fakat bu toplumlardan bizlere bulaşan en kötü şey de
bireysellik olayıdır. Çünkü en temel seviyedeki düşüncemiz “En önemli şey, benim” düzeyine
inmektedir. Bu tarz bir düşünüş düşmüş bencilliğimizi haklı çıkarmanın bir
başka yoludur.
Fakat bu düşünüş biçimini ne yazık ki, Hristiyanların
çoğunda da görüyoruz. Müjde bir anda “Ben,
İsa Mesih’i kendi yüreğime çağırdım” şekline dönüşüyor. “İsa Mesih benim kişisel Kurtarıcım”
diyoruz ve Müjde bir anda bu oluveriyor. Böylece “Benim Hristiyan yaşantım Tanrı ile benim kişisel ilişkimle ve
itaatimle bağlantılıdır” diye düşünmeye ve öğretilmeye başlanmış oluyor.
Tabi ki böylesi bir düşünüş ruhsal armağanlara bakış
açımızı da etkiliyor. Dolayısıyla da “Tanrı’nın
bana verdiği armağanlar benim için ve benim kişisel kullanımım içindir”
demeye başlıyoruz. Korintliler 12. bölümde karşımıza çıkan en açık gerçeklerden
bir tanesi de Ruh’un armağanlarının Mesih’in Bedeninin bina edilmesi için
verilmiş olmasıdır. Bizlere verilen armağanlar kendimizi değil, birbirimizi
bina etmek üzere verilmişlerdir. Aldığımız armağanları kilisenin kapsamı içinde
kullanmamız gerekmektedir. Kutsal Ruh’un bizlere lütfu vermesinde araç olarak
kullandığı noktalardan biri de Mesih’in Bedenindeki diğer kişilerle paydaşlıkta
bulunmamızdır. Zira ben bir armağan almışsam ve bunu kendime saklıyorsam Beden
bundan zarar görüyor demektir.
Kutsal Ruh bize neden özel armağanlar verir?
Öyle ki Beden’i bina edebilelim.
Bu armağanı kullanmazsak ne olur?
Beden bu davranıştan ötürü acı çeker.
Bu öğretinin getirdiği sonuçlardan bir tanesi de
ruhsal armağanların alçakgönüllülük yaratması gerektiğidir. Armağanlar bizden
değil, Kutsal Ruh’tan kaynaklanırlar. Aslında bu armağanlar bizlere ruhsal
oluşumuzdan, diğerlerinden daha iyi ya da olgun olduğumuzdan ötürü verilmezler.
Tam tersine bunlar bizlere tüm bedenin ihtiyaçlarının giderilmesi için
verilirler.
İşte bu nedenle Korintliler 13. bölüm büyük önem
taşır. Çünkü burada bahsedilen şey, tüm armağanların sevgi için verildiğidir.
Ruhsal armağanlar birbirimizi sevmemiz için verilen çok sağlam araçlardır. Bu
da Kutsal Ruh’un armağanlarını değerlendirirken kullanmamız gereken bakış
açısıdır. Eğer armağanlar ile sevgi arasındaki bu ilişkiyi anlamazsak ruhsal
armağanlar gurur kaynağı olacak ve amaçları da saptırılacaktır.
3.b-) Alametler ve Mucizeler:
Burada “mucizeler” terimini kullandım. Çünkü dünyada
olan her şey Tanrı’nın davranışının bir sonucudur. Mucize kelimesinin anlamı “Tanrı’nın daha önce olmadığı bir şekilde
içerisine girdiğimiz bir durumu kontrol altına alması” demek değildir.
Çünkü Tanrı her durumda vardır ve her durumda çalışmaktadır. Fakat mucize,
Tanrı’nın kendisine görkem getirmek için görünür bir şekilde harekete geçtiği
anlardır.
Elçilerin
İşleri 2: 14‑15Bunun üzerine Onbirlerle
birlikte ayağa kalkan Petrus yüksek sesle kalabalığa şöyle seslendi: «Ey
Yahudiler ve Kudüs'te bulunan herkes, bu durumu size açıklayayım. Sözlerime
kulak verin. Bu adamlar, sandığınız gibi sarhoş değiller. Saat daha sabahın
dokuzu! 16‑17Bu gördüğünüz, Yoel peygamber aracılığıyla önceden
bildirilen olaydır:
`Son
günlerde, diyor Tanrı,
tüm
insanların üzerine Ruhumdan dökeceğim.
Oğullarınız
ve kızlarınız peygamberlik edecekler.
Gençleriniz
görümler,
yaşlılarınız
da düşler görecek.
18O
günlerde gerek erkek gerek kadın,
kullarımın
üzerine de Ruhumdan dökeceğim,
onlar da
peygamberlik edecekler.
19Yukarıda,
gökyüzünde harikalar yaratacağım.
Aşağıda,
yeryüzünde belirtiler,
kan,
ateş ve duman bulutları görülecek
Petrus burada bulunan öğrencilerin neden aniden
Ruh’un kendilerine verdiği armağanlarla konuştuklarını anlatmaktadır. Aslında
Kutsal Ruh’un verdiği “bilinmeyen
dillerle konuşma” armağanı ile alametler ve harikalar arasındaki ilişkiyi
iyi anlamamız gerekmektedir.
Kutsal Ruh’un veriliş anı (Pentekost) mucizeler,
harikalar ve alametler olarak anlaşılıyor. 19. ayette bu alametlerin neler
olacağı açıklanıyor. Bir başka deyişle; diller alametleri çok uzun zamandan
beri vaat edilen Kutsal Ruh’un verildiğini gösteren olaylardır. Artık kurtuluş
çağı Tanrı’nın kilisesine gelmiştir.
Ve bu kurtuluşun görünen işareti ise bilinmeyen
dillerle konuşmak ya da 16. ve 18. ayetlerde belirtildiği gibi peygamberlik
etmektir. Petrus’un burada üzerinde durduğu şey; alametlerin ve harikaların
artık, Tanrı’nın kurtuluşunun dünyaya geldiğinin bir gösterimi olduğudur. Aynı
yaklaşıma şu ayetlerde de rastlıyoruz:
Elçilerin
İşleri 2: 42Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye
ve duaya adadılar. 43Herkesi bir korku sarmıştı. Elçilerin aracılığıyla birçok
harikalar ve mucizeler yapılıyordu.
Elçilerin İşleri Kitabında ilk kilisenin belirli
özelliklerle tanımlandığını görüyoruz. Bu özelliklerden bazıları da birçok
harikalar ve mucizelerdir. Şimdi burada kendimize sormamız gereken soru
şudur: Bu harikalar ve mucizeler, yalnızca elçisel kilise zamanı için mi
geçerliydi? Yoksa tüm kilise tarihi boyunca bunların olmasını beklemeli miyiz?
Günümüz kilisesinde mucizevi belirtilerin ve harikaların olmaması bazı
Hristiyanlar tarafından ruhsal bir problemin göstergesi olarak
yorumlanmaktadır. Yani bunu bir başka deyişle ortaya koyarsak, bu tür
alametlerin olmamasını Kutsal Ruh’un gücünün kilise yaşantısında kaybolduğu ya
da durmuş olduğu anlamında algılamaktadırlar. Çok dikkatli olmamız gereken bir
durum söz konusudur. Eğer kişisel yaşantılarımızda mucizelerin yok olduğunu
düşünürsek o zaman ruhsallığımızda da bir problem olduğunu var sayacağız. O
takdirde bütün kilise tarihi boyunca kilise tarihinin bir problemi olduğunu
düşüneceğiz. Şayet kişisel bir problemimiz varsa, o zaman kilisenin de
geçmişinde bir problemi olduğunu kabul edeceğiz.
Burada anlaşılması gereken ilk şey; alametler ve
harikalar ifadesinin Eski Ahit’ten geldiğidir. Bu alamet ve harikaların[16]
kullanıldığı ayetlerin hepsinde Tanrı’nın İsrail’i Mısır’dan kurtarırken
yaptığı işler hatırlatılmaktadır:
Tesniye 6: 20 Gelecekte çocuklarınız size,
'Tanrımız RAB'bin size verdiği yasaların, kuralların, ilkelerin anlamı nedir?'
diye sorunca, 21 onlara şöyle diyeceksiniz: 'Mısır'da Firavun'un köleleriydik.
RAB bizi güçlü eliyle oradan çıkardı. 22 Gözlerimizin önünde Mısır'a,
Firavun'a, ailesine karşı belirtiler, büyük
ve korkunç işler yaptı. 23 Atalarımıza ant içerek söz verdiği ülkeye
götürmek ve orayı bize vermek için bizi Mısır'dan çıkardı.
Bu ayette Tanrı’nın yaptığı alametler ve harikalar Tanrı’nın İsrail’e olan lütfunu bir
açıklayış biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani bu alametler ve harikalar
bizlere Tanrı’nın, İsrail’i kendi halkı yapmak için duyduğu tutkuyu
göstermektedir. Ve bu alametler ve harikalar tüm nesiller boyunca Tanrı’nın
halkını nasıl kurtardığına ilişkin hatırlanmaları için verilmişti.
Tesniye 7: 17 "'Bu uluslar bizden daha güçlü. Onları
nasıl kovabiliriz?' diye düşünebilirsiniz. 18 Onlardan korkmayacaksınız. Tanrınız RAB'bin Firavun'a ve
bütün Mısır'a yaptıklarını iyice anımsayın. 19 Tanrınız
RAB'bin sizi Mısır'dan çıkarmak için yaptığı büyük denemeleri, belirtileri, şaşılası işleri, güçlü elini ve kudretini
gözlerinizle gördünüz. Tanrınız RAB şimdi korktuğunuz bütün bu halklara aynısını
yapacaktır.
İsrail bu ayetleri duyduğu sırada Kenan diyarının
sınırlarında idi. Ve Tanrı onlara bu diyara girerek oradaki insanları ve
şehirleri fethetmeleri gerektiğini söyledi. Fakat İsrail, Tanrı’nın
kendilerine hala bu savaşlarda da yardım edeceğinden nasıl emin olabilecekti?
Tanrı’nın, kendileri için geçmişte yaptıklarına bakarak bu sonucun ne olduğunu
bilebileceklerdi. Yani Tanrı’nın tekrar sadık olacağını, onları Mısır’dan
çıkarırken yapmış olduğu alametleri ve
harikaları hatırlayıp görerek anlayabileceklerdi. Bu ayetleri okurken
olayların İ.Ö. 400 yıllarında olduğunu unutmayalım. Yani bunun anlamı şu ki,
İsrail Mısır’dan çıktıktan tam 1000 yıl sonra bu olayların anlatıldığı ayetleri
okuyoruz.
Nehemya 9: 9 Atalarımızın Mısır'da çektiklerini gördün, Kamış
Denizi'nde yakarışlarını işittin. 10 Firavuna, görevlilerine ve ülkesinin
halkına karşı mucizeler yarattın,
harikalar yaptın. Çünkü atalarımızı nasıl ezdiklerini biliyordun.
Bugün olduğu gibi ün kazandın.
İsrail 1000 yıl sonra bile, şu andaki varlığının
temeli olarak Tanrı’nın Mısır diyarında yaptıklarını hatırlamaktadır. İçlerinde
yaşadıkları dönemde bile, yaşadıkları harikalar ve alametlerden bahsedildiğinde
İsrail, Mısır’da Tanrı’nın kendileri için yaptığı mucizeleri, harikaları ve
alametleri hatırlamıştı. Bu nedenle şöyle diyebiliriz: Eski Ahit’teki “alametler ve harikalar” ifadesinin
anlamı, Tanrı’nın kurtuluşu ve yapmak istediği Ahit’i başlatmak için tanıklık
eden güç işaretleri ve mucizeleridir. Bir başka deyişle; Eski Ahit’te, Çıkış
zamanında Tanrı’nın aracısı olarak Musa’nın eliyle yapılan bu mucizeler
Tanrı’nın halkını kurtarmak istediğine ve bunu garantilediğine tanıklık
ediyordu.
Yeni Ahit’in bu elçisel kilisede “alametler ve harikalar” ifadesini kullandığı zaman ne demek
istediğin anlamak için az önce bahsettiğimiz Eski Ahit’teki alametler ve harikalar ifadesinin
içerdiği anlamı ve içeriğini anlamak gerekmektedir. Bunları aklımızda tutarak
tekrar Elçilerin İşleri Kitabına geri dönelim:
Elçilerin
İşleri 2: 22«Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin:
bildiğiniz gibi Nasıralı İsa, Tanrı'nın, kendisi aracılığıyla
aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir
kişidir. 23Tanrı'nın önceden
belirlenmiş amacı ve önbilgisi uyarınca elinize teslim edilen bu adamı, yasa tanımaz
kişilerin eliyle çarmıha çivileyip öldürdünüz. 24Tanrı ise, ölüm acılarına son
vererek O'nu diriltti. Çünkü O'nun ölüme tutsak kalması olanaksızdı.
Petrus burada İsa’nın hizmetinde kendilerini gösteren
alamet ve harikalardan bahsetmektedir. Peki Petrus “alametler ve harikalar” ifadesini kullanırken Eski Ahit’ten,
Tanrı’nın kendi halkını Mısır’dan çıkarışını anlattığı ifadeyi burada neden İsa
için kullanıyor? Çünkü Petrus’un burada göstermek istediği şey Tanrı’nın
ilk kurtuluş eylemini sergilediği zamandan 1500 yıl sonra daha yüce bir
kurtarışı İsa Mesih aracılığıyla sunduğunu belirtmek istiyordu. Peki bizler
bu kurtuluş olayının, gerçekten bir kurtuluş olduğunu nereden bilebiliyoruz?
Çünkü ikinci kurtarış olayına tanıklık eden güçler,
alametler ve harikalar ile birinci kurtarış olayında gösterilen alametler ve harikalar aynıydı. Yeni Ahit’teki
alametlerin ve harikaların, belirlenmiş özel bir işlevi bulunmaktadır. Bu işlev
de İsa Mesih’in Mısır’dan daha yüce bir çıkış olayını ortaya koymak için
geldiğidir. İsa Mesih günahtan ve bozulmuş, düşmüş bir yürekten çıkış sağlamak
için gelmiştir.
Şimdi burada Kutsal Yazıların kullandığı mantığa
dikkat edelim: Eski Ahit’teki alametler ve harikalar kavramı Musa’nın dönemi
ile kısıtlanmıştı. Bunlar tarihin belirli bir döneminde gerçekleşmiş, belirli
bir olayla sınırlandırılmıştı.
Yeni Ahit’teki bu kavramlar da yine belirli bir
zamanda kilise içerisinde gerçekleşmiş bir olayla sınırlıdır. Bu nedenle
alametler ve harikalar, tarihin belirlenmiş noktasında Mesih’i göstermek için
vardır. Diğer yerlerde olduğu gibi Kutsal Ruh’un burada da alametler ve
harikalar yapması İsa Mesih’i işaret etmek, O’nun kurtarışını göstermek
içindir.
Şimdi alametler ve harikaların elçilerin işlevleriyle
kısıtlı kaldığını gösteren birkaç bölüme daha bakalım:
Romalılar
15:17-19
Bunun için Mesih İsa’ya ait biri olarak Tanrı’ya verdiğim hizmetle
övünebilirim. Ulusların söz dinlemesi için Mesih’in benim aracılığımla, sözle
ve eylemle, mucizeler ve harikalar yaratan güçle, Kutsal Ruh’un gücüyle
yaptıklarından başka şeyden söz etmeye cesaret edemem. Şöyle ki, Kudüs’ten
başlayıp İllirya bölgesine kadar dolaşarak Mesih’in müjdesini her yerde
duyurdum.
Pavlus burada kendi hizmetinde var olan harikalar ve
alametlerden bahsediyor. 18. ayette dediği gibi, hizmetinin bir kısmı diğer
ulusların söz dinlemeleri için onları yönlendirmektir. Pavlus, İsa’nın bir
elçisi olarak çağrıldığında kendisine verilen hizmet buydu. Bu nedenle
Elçilerin İşleri 9. bölümde İsa Mesih Pavlus’a şöyle diyor:
Elçilerin İşleri 9:15 ... bu adam benim adımı uluslara, krallara
ve İsrail olğullarına duyurmak üzere seçilmiş bir aracımdır.
Pavlus’un bu elçisel hizmetinin kapsamı dahilinde
Tanrı, bu alametleri ve harikaları ortaya çıkarmaktadır.
II.Korintliler
12:11-12
Akılsız biri gibi davrandım, ama beni buna siz zorladınız. Aslında sizin
tarafınızdan tavsiye edilmeliydim! Çünkü her ne kadar bir hiç isem de, o sözüm
ona üstün elçilerden hiç de aşağı değilim. Elçiliğimin kanıtları aranızda büyük
bir sabırla, belirtiler, harikalar ve mucizelerle gösterildi.
Pavlus’un kendisinin elçiliğini kanıtlamak üzere
kullandığı şey nedir? Pavlus burada kendi elçiliğini kanıtlamak için dirilmiş
Mesih’in bir görgü tanığı olarak kendisi aracılığıyla yapılmış alametlere ve
harikalara işaret etmektedir.
Alametler ve harikalar, özel olarak tekrarlanamayacak
bir elçisel hizmet kapsamı içerisinde yapılmış olaylardı. Bu nedenle İbraniler
Kitabının yazarı şu sözleri söylemişti:
İbraniler 2:2-4 Çünkü
melekler aracılığıyla bildirilmiş olan söz geçerli olduysa, her suç ve her söz dinlemezlik
hak ettiği karşılığı aldıysa, bu kadar büyük kurtuluşu görmezlikten gelirsek
nasıl kurtulabiliriz? Başlangıçta Rab tarafından bildirilen bu kurtuluş, Rab’bi
dinlemiş olanlarca bize doğrulandı. Tanrı da buna belirtiler, harikalar,
çeşitli mucizeler ve kendi isteğine göre dağıttığı Kutsal Ruh armağanlarıyla
tanıklık etti.
Nasıl ki, alametler ve harikalar İsa Mesih’in
kurtarıcı olarak gelişine tanıklık etmiş ise, bu alametler ve harikalar aynı
zamanda elçinin de hizmetine tanıklık etmiştir. Bunun sebebi de elçilerin,
Mesih’in sunduğu kurtuluşun yetkili görgü tanıkları olmalarıydı. Yeni Ahit’in
verdiği gerçeklere bakarak şunu fark edebiliyoruz: alametler, harikalar ve
mucizevi armağanlar olayı tüm kilise tarihi için varsayılması gereken bir norm
ya da beklenilmesi gereken bir olay değildi. Zira Yeni Ahit’in kendisi de ilk
yüzyıl kilisesi ile elçilerden sonra gelen kilise dönemi arasında bir ayrım
yapmaktadır. Bazen insanların “Eğer
Kutsal Ruh bugünkü kilisede eski kiliselerde bulunduğu kadar var olsaydı, o
zaman bu harikaları, alametleri bizler de görebilirdiniz” dediklerini
duyabilirsiniz. Bunları söylerken bu tür alametleri görememenin sebeplerini
kiliselerin çok köklü problemlere sahip olmasından kaynaklandığını
düşünüyorlar. Kilisede yeteri kadar iman olmadığını söylüyorlar. Veya kilisede
çok fazla yapılanma olduğunu belirtiyorlar. Kutsal Ruh’un kiliseyi
yönetmesinden çok, insanların yönetimine aşırı önem verildiğini vurguluyorlar.
Tüm bunlar gerçek olabilir. Yeteri kadar imanınızın olmadığı da doğrudur. Belki
de çoğu zaman çok fazla yapısallığa bağlı kalabiliyoruz. Kiliseyi, geçmişten
itibaren günümüze kadar tanımlayan en önemli karakteristik özelliklerden birisi
de insanların önderliğine çok fazla güvenmemizdir. Fakat Yeni Ahit’e göre
günümüz kilisesinde armağanları görmememizin sebebi bunlar değildir.
Bugün bu tür olayları görmememizin nedeni alametlerin
ve mucizelerin özel olarak Tanrı’nın Mesih aracılığıyla açıkladığı kurtuluş
zamanının geldiğini gösteren dönemle ilişkili olduğu içindir.
Peki bu artık hiç mucize görmeyeceğimiz anlamına mı
gelir? Tabi ki hayır. Fakat
mucizeleri 1.yüzyıl kilisesinde gördüğümüz sıklıkla görmeyi beklememiz gerekir.
Bugün göreceğimiz mucizeler 1.yüzyıldaki haliyle Tanrı’dan bir esin, bir tanıklık,
bir belirti ya da bir onay potansiyelini o günkü kadar taşımayabilir.
Diğer taraftan bakacak olursak; mucizelerin yokluğu
Kutsal Ruh’un yokluğunun belirtisi değildir. Çünkü en başta bir tanım olarak
gördük ki, Kutsal Ruh her imanlıda bulunmaktadır. Hiçbir zaman Kutsal Ruh
kendini mucizevi eylemlerle belli etmese bile bu gerçek hala vardır ve Kutsal
Ruh hala imanlıların içindedir.
Tekrarlamak gerekirse; Ruh’un en önde gelen amacı
mucizeler yapmak değil, imanlıları Mesih’in benzerliğinde değiştirmektir. Şayet
Mesih’e doğru bir benzeyiş gerçekleşmiyor ama birçok mucizevi olaylar
gerçekleşiyor olsa bile, kendimize soru sormanın zamanıdır. “Acaba gerçekten
Ruh var mı? Alametler var, ama Mesih’e bir benzerlik yok. Burada nasıl bir olay
var?”
Yeni Ahit’teki mucizeler İsa Mesih’in yaşantısı,
ölümü ve dirilişi süresine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Yeni Ahit sırasında
gördüğümüz mucizeler tüm kilise dönemi için geçerli olabilecek özellikler
değildir.
Şimdi iki nokta üzerinde durmak istiyorum. Eğer bu iki
noktayı anlayamazsak peygamberlik ve bilinmeyen dillerde konuşma armağanını
da farklı bakış açıları altında anlayacağız demektir.
3.c-) Kutsal Ruh ve Peygamberlik Armağanı:
Yeni Ahit dönemi Kutsal Ruh’un bazı gösterimleri
ortaya çıkış biçimleri ile karakterize edilmişti. Tabi ki elçiler devrinden
sonra da Kutsal Ruh’un varlığı en azından elçiler devrinde olduğu kadar
doluydu. Fakat artık mucizelere ve harikalara gerek görülmüyor. Zira kilise
elçilerin tanıklığı üzerine kurulmuş oluyor.
Göklerin Egemenliğinin elçiler tarafından vaaz
edilmesi bu kilisenin temelini oluşturur. Ve tanım gereği, kilisenin tek bir temeli olması gerekir. Ve yine tanım
gereği bir temel daha temel düzeye indirgenemez (Yani tek bir temel atılır, tek
bir temel vardır). İşte bu temel yapıldığında ve elçiler artık dünyadan
gittiklerinde elçilik dönemi kapanmış bulunuyor.
Peki peygamberlik armağanı konusunda neler
diyebiliriz? Peygamberlik armağanı, Mesih’in ikinci gelişine kadar tüm kiliseye
verilmiş midir? Yoksa o da mı elçilerin dönemi ile kısıtlı kalan bir olaydır?
Efesliler 2:19-20 “Buna göre artık
yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev
halkısınız. Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine bina edildiniz. Köşe
taşı Mesih İsa’nın kendisidir.”
Elçiler kilisenin temelidir. İsa Mesih’in öğretisini,
O’nun ölümünün İyi Haberini, Rabliğini alıp tüm uluslara bildiren yine
elçilerdir. Fakat bu Müjde’yi bildirmek kadar önemli olan bir başka şey de
bunları yazıya geçirmiş olmaları ve sonuçta da elimizde bulunan Yeni Ahit’in
ortaya çıkmasıdır. Öyle ise bu günkü kilise, elçilerin Yeni Ahit’te yazmış
oldukları öğretilere bağlı kalmak yoluyla, onların ilan ettiği “Göklerin
Egemenliği” bildirisi üzerine kurulmuştur.
Fakat bu ayetler elçilerin tek başlarına olmadığını
da söylüyor. Kilisenin temeli elçilerden ve peygamberlerden oluşmuştur. Ancak
bu ayetler Eski Ahit dönemindeki peygamberlerden Pavlus’un burada bahsettiği
peygamberler; elçilerin öğretilerine yardımcı olması amacıyla, Kutsal Ruh
tarafından doldurulmuş, yönlendirilmiş kişilerdir. Bu peygamberlere örnek
olarak; İbraniler Kitabının yazarı gösterilebilir. Elçi olmayıp, peygamber olan
birine bir başka örnek de, Yakup Kitabının yazarı olabilir. Bu Kitabın yazarı
elçi Yakup değil ama İsa Mesih’in kardeşi olan Yakup’tur. Bu nedenle bir elçi
olarak değil, ama vahiy almış bir Yeni Ahit peygamberi olarak yazıyor. Bir
başka örnek ise; Elçilerin İşleri Kitabındaki Havagos olabilir (Elçilerin
İşleri 11:27-28).
Peki Yeni Ahit bu peygamberlerin işlevleri hakkında
bizlere ne söylüyor?
Efesliler 3: 1
Bu nedenledir ki, ben Pavlus siz uluslar uğruna Mesih İsa'nın tutuklusu oldum.
2 Tanrı'nın bana bağışladığı lütfu size ulaştırmakla görevlendirildiğimi
duymuşsunuzdur. 3 Yukarıda kısaca değindiğim gibi Tanrı, sır olan tasarısını
bana vahiy yoluyla bildirdi. 4 Bu mektubu okuduğunuzda Mesih sırrını nasıl
kavradığımı anlayabilirsiniz. 5 Bu sır önceki kuşaklara açıkça bildirilmemişti.
Şimdiyse Mesih'in kutsal elçilerine ve peygamberlerine Ruh aracılığıyla
açıklanmış bulunuyor. 6 Şöyle ki, öteki uluslar da mirasa ortaktır, aynı
bedenin üyeleridir ve Müjde aracılığıyla Mesih İsa'da vaade ortaktır.
Burada insanlara açıklanan şey nedir? Pavlus bunu
nasıl tanımlıyor? Pavlus’un en az
iki kere kullandığı bir kelime var: “Sır”... Yeni Ahit’te sır ya da giz
bilinmesi için açıklanması gereken bir şeydir. Yani Yeni Ahit’teki bu sırlar
peygamberliklerin içerikleridir. Bu da özellikle son zamanlarda açıklanan “Göklerin
Egemenliğine ilişkin İyi Haberdir”
Pavlus’un dediklerine bakarsak, bu Haber kime
açıklanıyor? Hem elçilere, hem de
peygamberlere açıklanıyor. Yani İsa Mesih’in gelişiyle son günlerde verilen bu
Müjde’nin sırrının açıklanışı hem elçilere, hem de peygamberlere veriliyor.
Elçilerin olduğu gibi; Yeni Ahit’teki peygamberlerin de, Mesih’in Müjde’sinin
doluluğunu açıklamakta çok temel görevleri vardı.
Burada anlatılmak istenen şey şudur: Bir defa temel
atıldığında, ikinci kez temel atılamaz. Bir kez açıklanan bir sırrı, ikinci kez
açıklanmaya ihtiyaç duyulmaz. Aslında vurgulamak istediğim şey peygamberlik
hizmetinin yalnızca Yeni Ahit kilisesi dönemine ilişkili ve kısıtlı olduğudur.
Şimdi bunu bir başka şekilde açıklamaya çalışalım:
Kutsal Kitap kanonunun hazırlanmasından önce, kilise ya da inanlıların
yönlendirilmesi için peygamberlerin bulunması gerekliydi. Yani Yeni Ahit
Kitaplarının yazılması ve dağıtımından önce kilisenin yetiştirilmesi ve
öğretilmesinde peygamberlerin görevleri çok merkezi idi. Yeni Ahit Kitaplarının
yazılmasının tamamlandığı ve Tanrı’nın esinlemesi tüm doluluğuna ulaştığı andan
itibaren bu peygamberlik hizmeti artık Kutsal Kitap tarafından aşılmıştı.
Küçük bir çocuğa sürekli olarak neleri yapması ya da
yapmaması gerektiği söylenmelidir. Aynı mesaj, devamlı tekrar edilmeli ve bu
mesaj farklı olaylara da uygulanmalıdır. Bizler öğle yemeğinden yarım saat önce
bir şeyler yersek öğle yemeğini yiyemeyeceğimizi, acıkmayacağımızı
düşünebiliyoruz. Bu, bizlerin anladığı bir kural. Fakat küçük bir çocuğa
yemekten önce bir tane kurabiye istediğinde, bu kurabiyeyi yememesi gerektiğini
söylediğinizde büyük ihtimalle hayır cevabınızdan sonra yine de bir parça ekmek
istemeye devam edebilir. Veliler olarak bizlerin daimi olan görevi farklı
ilkelerin bu gibi durumlarda nasıl olduğunu açıklamak, öğretmektir. Ama çocuk
büyüdükçe bu kurallar ve ilkeler onun hafızasında giderek daha fazla derinleşir
ve kökleşir. Bu yüzden de artık çocuklarımıza neyi yapıp, neyi yapmaması
gerektiği konusunda bir şeyler söylemek zorunda kalmayız.
Aynı şekilde Kutsal Kitap da; kilisenin tekrar ve
tekrar geriye dönüp bakması gereken kalıcı, sürekli bir hafızasıdır. Tüm
ilkeleri içinde bulunduran ve bilmemiz gerekenleri bizlere bildiren şey Kutsal
Yazılardır. Bunun sonucu olarak da şunu diyebiliriz ki; peygamberlerin olduğu o
dönemlerde, kilisenin gerçekten Tanrı eliyle yönlendirilmesi gerektiği ve
Müjde’deki bazı ilkelerin farklı durumlara nasıl uygulandığının gösterilmesi
gerekiyordu. Fakat bugün İsa Mesih’in Müjde’sinin tüm doluluğu bizlere
açıklanmıştır. Artık Kutsal Ruh’un yaptığı şey Kutsal Yazıların gerçeğini alıp,
bizlerin yaşantılarına ve farklı konumlara uyarlamaktır. Bizlere Kutsal
Yazılar’da açıklanan ilkelere bağlı olarak, farklı durumlarda nasıl davranmamız
gerektiğini açıklar.
Şimdi bizler I.Korintliler 14. bölüme ve Romalılar
12. bölüme bakıp “Yeni Ahit’te bu kadar
çok yaygın olan olay nasıl olur da ilk yüzyıl ile sınırlı kalabilir?” diye
bir düşünceye yöneltilebiliriz. Aslında bizler böylesi bir düşünceye
yöneldiğimizde şu anda Eski Ahit’teki imanlılardan ne kadar fazla Tanrı esinine
sahip olduğumuzu unutmuşuz demektir. Çünkü çoğu zaman bizler ilk çağ
kilisesinden daha fakir bir kilise olduğumuzu düşünmeye meyilliyiz. Bunun
sonucunda da şöyle deriz: “Keşke bu ilk yüzyıl kilisesindeki dönemlere gidip;
onların sahip olduğu bilgiye ulaşabilseydik !”
Fakat gerçek şu ki, bizler bu ilk kiliseden daha
fakir değil, daha zenginiz. Pavlus, I.Korintliler Mektubunu yaklaşık olarak
M.S. 55 yılında yazmıştı. Bu zamana kadar dört İncil’den bir tanesi yazılmıştı.
Ve bizler Mesih’in hayatı, öğretisi, ölümü ve dirilişini; bu İncil’lerden
öğreniyoruz. Fakat 55 yılında büyük bir ihtimalle diğer üç İncil yazılmamıştı.
Korint kilisesi, Elçilerin İşleri Kitabına da bakamazdı. Bizlerin bugün,
elçilerin bizlere nasıl davranmamız gerektiğini öğrettikleri bilgilere sahipken
Korint kilisesi o zamanlarda sahip değildi. Eğer Korint kilisesindeki imanlılar
imanla aklanma konusunda ve Kutsal Ruh’un bizleri nasıl kutsallaştırdığı
yolunda bilgi edinmek isteselerdi Romalılar Kitabını açıp bakamazlardı. Zira
Romalılar kitabı diye bir şey o zaman yoktu. Bu kişiler Efesliler Kitabını açıp
İsa Mesih’in kilise için genel anlamdaki işleyişini öğrenmek için bu kitabı
okuyamazlardı.
Eski ve Yeni Ahit arasındaki ilişkiyi
anlayabileceğimiz en açık yollardan biri İbraniler Kitabını ele almaktır. Fakat
ne yazık ki bu önemli farklılıkları anlamak için Korint kilisesi bu kitaba da
bakamazdı. Zira İbraniler Kitabı daha yazılmamıştı. Bu şekilde örnekleri daha
da çoğaltabiliriz. 55 yılında Korint kilisesinin elinde Eski Ahit, I. ve II.Selanikliler
Mektubu, Yakup Mektubu ve bir İncil vardı. Bu bahsettiğimiz Kitaplar yazılmış
olsa bile; Korint kilisenin bunlara sahip olduğundan emin olamayız.
Bizler şu anda sahip olduğumuz Kutsal Kitap ve
öğretileri zenginliğine bakıp, ilk çağdaki kiliselerin bize oranla ne kadar az
bilgiye sahip olduklarını fark ettiğimizde artık peygamberlik armağanının onlar
için ne kadar önemli ve merkezi olduğunu anlayabiliyoruz. Ve yine sahip
olduğumuz Kutsal Kitap zenginliğini gördüğümüzde; I. yüzyıla oranla Kutsal
Yazlıların günümüzde hayatlarımız için ne kadar önemli olduğunu da
anlayabiliyoruz.
Timoteyus Mektubu Pavlus’un ölümünden çok kısa bir
süre önce yazılmıştır. Bu da şu demektir ki, Korint kilisesine göre, Mektubun
yazıldığı dönemde Yeni Ahit’in büyük bir çoğunluğu yazılmıştı ve kilisenin
elindeydi:
II.Timoteyus 3: 14-15 Sense öğrendiğin
ve güvendiğin ilkelere bağlı kal. Çünkü bunları kimlerden öğrendiğini
biliyorsun. Mesih İsa'ya iman aracılığıyla seni bilge kılıp kurtuluşa
kavuşturacak güçte olan Kutsal Yazılar'ı da çocukluğundan beri biliyorsun. 16
Kutsal Yazılar'ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola
getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. 17 Bunlar sayesinde Tanrı
adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.
Pavlus’a göre Kutsal Yazılardaki bilgiler, Tanrı
adamının her iyi işte çalışması için donatılması için yeterlidir. Burada
kullanılan donatılma kelimesi; tam
olarak yeterli olma, mükemmel bir şekilde uyma anlamına gelmektedir.
Bu da, bazı iyi işler için değil, ama her iyi iş için geçerlidir. Eğer bu
Kutsal Yazılar, Tanrı adamlarının donatılması için (ihtiyarlar, pastörler)
yeterliyse, farklı koşullarda olan bizler için de kesinlikle yeterlidirler.
Bu nedenle Yeni Ahit’teki peygamberlik armağanı
kendisinin ötesinde başka bir şeye yani Kutsal Kitap’a işaret eder.
Şimdi bilinmeyen dillerle konuşma ve peygamberlik
armağanını birbirleriyle olan yakın alakasını inceleyelim. Bu konu belki de
Kutsal Ruh’un kilise içerisindeki işlevi konusunda en hararetli tartışmalara
sebep olan bir konudur. Çünkü çoğu zaman bilinmeyen diller konusuna
baktığımızda; sadece bilinmeyen diller üzerinde odaklanıyoruz. Bu tek kavramı
tüm kutsal Yazıların içeriğinden çıkararak kendi başına inceliyoruz. Fakat
bahsettiğimiz tüm bu armağanlar konusunda Kutsal Kitap’ın neler öğrettiğini iyi
anlayabilirsek; bilinmeyen diller konusunu da, uygun bir bakış açısı ile ele
alabiliriz.
Önce bir şeyi açıklamak gerekmektedir.
1-) Pentekost günü İsa Mesih’in ilk
olarak RAB olduğunun bildirildiği gündür. Pentekost günü İsa Mesih’in açıkça “Her
şeyin RABBİ olarak taçlandırıldığı” gündür. Pentekost günü İsa Mesih’in
kanıyla yapılan Yeni Ahit’in tüm insanlara ulaştırıldığı gündür. Ve yine bu gün
Mesih’teki Krallık Kurtuluşunun, yeni bir çağın artık toplumsal bir gerçek
olduğu gündür. Bunun sonuçlarından bir tanesi de Pentekost gününün her şeyden
öte İsa Mesih ile ilişkili olduğudur. Ve bundan doğan sonuç ile ilgili olarak
da Kutsal Ruh ile ilgilidir. Eğer teolojik olarak söylemek gerekirse Pentekost
günü ilk anlamda Mesihsel daha sonra Kutsal Ruh ile ilişkili bir kavramdır.
2-) Pentekost gününde gördüğümüz
olaylar bu günkü Hristiyan yaşantı ve deneyimlerimizin her günü için bir
geçerlilik ya da norm teşkil edemeyeceğini göz önünde bulundurmalıyız.
Pentekost gününün Mesihsel olmasının getirdiği sonuç şudur: nasıl bir düğün
evli çiftin yaşamında artık o güne mahsus bir özellikse, aynı şekilde Pentekost
gününde olan olaylar da yalnızca o zaman ile kısıtlıdır. Ve bizlerin her günkü
Hristiyan yaşantılarımız için geçerlilik ya da süreklilik teşkil etmez. Öyleyse
armağanlara bakarken bunu aklımızda tutmamız gerekir.
Elçilerin İşleri 2: 1 Pentekost Günü geldiğinde bütün imanlılar bir
arada bulunuyordu. 2 Ansızın gökten, güçlü bir rüzgarın esişini andıran bir ses
geldi ve bulundukları evi tümüyle doldurdu. 3
Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini
gördüler. 4 İmanlıların hepsi Kutsal Ruh'la doldular, Ruh'un onları
konuşturduğu başka dillerle konuşmaya başladılar. 5 O sırada Yeruşalim'de,
dünyanın her ülkesinden gelmiş dindar Yahudiler bulunuyordu. 6 Sesin duyulması
üzerine büyük bir kalabalık toplandı. Herkes kendi dilinin konuşulduğunu
duyunca şaşakaldı. 7 Hayret ve şaşkınlık içinde, "Bakın, bu konuşanların
hepsi Celileli değil mi?" diye sordular. 8 "Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilini
işitiyor? 9-11 Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya'da,
Yahudiye ve Kapadokya'da, Pontus ve Asya İli'nde, Frikya ve Pamfilya'da, Mısır
ve Libya'nın Kirene'ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem Yahudi hem de
Yahudiliğe dönen Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her
birimiz Tanrı'nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu
işitiyoruz." 12 Hepsi hayret ve şaşkınlık içinde birbirlerine, "Bunun
anlamı ne?" diye sordular. 13 Başkalarıysa, "Bunlar taze şarabı fazla
kaçırmış" diye alay ettiler.
İlk olarak bu ayetlerin istisnai karakterine bakalım:
2.
ayette hızla esen rüzgarın, bir evi dolduruyor.
3.
ayette ateşten dillere benzer bir
şeyin dağılarak herkesin üzerine indiğini görüyoruz. Bu sıra dışı olaylar
bizlere, kilise tarihindeki çok istisnai bir durumla karşı karşıya olduğumuzu
gösteriyor. Fakat sizlerin özel olarak dikkat etmeniz gereken şey şudur:
Burada konuşulan diller gerçekte dünya üzerinde konuşulan dillerdir.
7.
ve 8. ayetlerde “Bu konuşanların
hepsi Galileli değil mi? Nasıl oluyor da her birimiz kendi dilimizi duyuyoruz?”
diyorlar
Elçilerin burada konuşmuş oldukları diller, Tanrı
tarafından esinlenmiş olan diller ya da hiç kimsenin anlayamayacağı bir konuşma değildir. Tam tersine bunlar
bilinen, tanınan ve anlaşılan dillerdir. Bu nedenle de elçilerin farklı
dillerde söyledikleri şeylerin gerçek bir içeriği vardı.
Diğer yandan buradaki olay Elçinin Konuşması ve Partlar,
Medler, Elamlılar, Mezopotamya'dan, Yahudiye ve Kapadokya'dan, Pontus ve Asya
İli'nden, Frikya ve Pamfilya'dan, Mısır ve Libya'nın Kirene'ye yakın
bölgelerinden gelen değişik dilleri konuşan kimselerin; hem Yahudi hem de
Yahudiliğe dönen Romalı konuklar, Giritliler ve Arapların her birinin Tanrı'nın
büyük işlerinin kendi
dilerinde konuşulduğunu işitmesi şeklindeydi. Yani burada öncelikle İşitme
ya da Duyma armağanı görüyoruz.
Yeni Ahit’in topluma verilmesi neden kendisini farklı
dillerde konuşma armağanı ile belirginleştirsin? Neden bu farklı armağan ile
birlikte gelsin?
Elbette diğer uluslara gidip konuşmak için. Yani
dillerle konuşma armağanı artık Tanrı kurtuluşunun belirli bir etnik grup ile
kısıtlı kalmadığını, tüm uluslara açık olduğunu gösteriyor. İsa Mesih gelmiştir
ve Kutsal Ruh Mesih’in kilisesine dökülmüştür. Ve artık Göklerin Egemenliğinin
Müjde’si dünyanın tüm uluslarına, dünyanın dört bir yanına bildirilebilir.
İnsanın günahlı gururu Babil kulesini yapmasına yol
açtı. Ve Tanrı buna cevap olarak da birbirlerini anlayamamaları için onların
dillerini karıştırdı. İnsanın bozulmuşluğu ve düşmüşlüğü yüzünden artık
birbirine yabancılaşmış ve farklı dillerde konuşan çeşitli uluslar ortaya çıktı
(Tekvin 11:1-9).
İşte bu olaydan sonra Tanrı, İbrahim’i çağırarak bir
Ahit yaptı. İbrahim’e söylediği şey şuydu: “Dünyadaki tüm uluslar, enin
aracılığınla bereketlenecek” (Tekvin 12:3). Ve yine Tanrı İbrahim’in soyu
aracılığıyla bu bereketin tüm uluslara ulaşacağını vaat etti. İşte Pentekost
günü, Tanrı’nın İbrahim’e verdiği vaadin yerine geldiği gündür. Aynı zamanda
Pentekost günü Babil kulesinin tekrar yıkıldığı, karıştırılan dillerin tekrar
birleştirildiği gündür.
Şu soruyu kendimize soralım: Bahsettiğimiz tüm bu
gerçek, kurtuluş Müjde’sinin bütün dünya uluslarının dillerinde
bildirilmesinden daha güçlü bir şekilde nasıl ortaya konulabilirdi? Pentekost
gününün dilleri, Pentekost mesajının çerçevesi içinde anlaşılarak yeryüzünün
bütün halklarına ulaşılabilirdi.
Elçilerin
İşleri 2: 14-15 Bunun üzerine Onbirlerle birlikte ayağa
kalkan Petrus yüksek sesle kalabalığa şöyle seslendi: «Ey Yahudiler ve Kudüs'te
bulunan herkes, bu durumu size açıklayayım. Sözlerime kulak verin. Bu adamlar,
sandığınız gibi sarhoş değiller. Saat daha sabahın dokuzu! 16-17 Bu gördüğünüz,
Yoel peygamber aracılığıyla önceden bildirilen olaydır: `Son günlerde, diyor
Tanrı, tüm insanların üzerine Ruhumdan dökeceğim. Oğullarınız ve kızlarınız
peygamberlik edecekler. Gençleriniz görümler, yaşlılarınız da düşler görecek.
18 O günlerde gerek erkek gerek kadın, kullarımın üzerine de Ruhumdan
dökeceğim, onlar da peygamberlik edecekler.
Petrus burada, Yoel peygamberin sözlerinden alıntılar
yaparak elçilerin neden farklı dillerde konuştuğunu açıklıyor. “Tanrı artık
Ruhunu dökmüştür ve bu nedenle, bu insanlar farklı dillerde konuşmaktalar” demiyor.
“Tanrı artık Ruhunu dökmüştür ve bu nedenle kişiler bilinmeyen dillerde
konuşuyorlar” demiyor. Ama şunu diyor: “Tanrı artık Ruhunu dökmüştür ve
bu nedenle kişiler peygamberlikte bulunuyorlar”
Yani Pentekost gününde gerçekleşen olaylar Petrus’a
göre peygamberlik olayı ile çok yakından ilişkiliydi. Yani Peygamberlik ve
Bilinmeyen Diller bir arada giderler. Bu nedenle peygamberlik hakkında daha
önceden söylediklerimiz diller için de geçerlidir. Pentekost gününde konuşulan
diller yine Pentekost gününe mahsus, geçici alametler ve harikalardı. Nasıl
peygamberlik Yeni Ahit kilisesinin temeli olarak verildiyse, diller de bu
kilisenin temellerini oluşturan peygamberliğin bir türü olarak verilmiştir.
Eğer bilinmeyen
dillerin, peygamberlik olduğunu ve peygamberliğin de kilisenin temellerini
oluşturduğunu anlarsak varmamız gereken kaçınılmaz sonuç, bu olacaktır.
Öyleyse Pentekost gününde konuşulan diller,
yeryüzünde gerçek konuşulan dillerdi. Tanrı’nın kurtuluşunun artık tüm uluslara
vaaz edildiğinin bir işaretiydiler. Bunlar da bir nevi peygamberlik biçimi
olduklarından 1.yüzyıl kilisesi ile ilişkili geçici değere sahiptiler.
Elçilerin İşleri kitabının dışında Yeni Ahit’te diller armağanından bahseden tek yer I.Korintliler
Mektubudur. Acaba Pavlus, I.Korintliler Mektubunda Pentekosttan farklı bir
şeyden mi bahsediyor? Yoksa söyledikleri bizlerin şu ana kadar
incelediğimiz, Elçilerin İşleri 2. bölümdeki ayetlerle uyum içinde midir?
Bazı Hristiyanlara göre 14. bölümdeki
ayetlerin bahsettiği diller, bilinmeyen
dillerdir; insan dili ile bağdaşmayan, belirlenemeyen bir tür dua dilidir.
I.Korintliler
14: 1 Sevginin ardınca koşun
ve ruhsal armağanları, özellikle peygamberlik yeteneğini gayretle isteyin. 2
Bilmediği dilde konuşan, insanlarla değil, Tanrı'yla konuşur. Kimse onu
anlamaz. O, ruhuyla sırlar söyler. 3 Peygamberlikte bulunansa insanların ruhça
gelişmesi, cesaret ve teselli bulması için insanlara seslenir. 4 Bilmediği
dilde konuşan, kendi kendini geliştirir. Ama peygamberlikte bulunan, inanlılar
topluluğunu geliştirir. 5 Hepinizin bilmediğiniz dillerde konuşmanızı isterim,
ama peygamberlikte bulunmanızı yeğlerim. Diller inanlılar topluluğunun
gelişmesi için çevrilmedikçe peygamberlikte bulunan, dillerde konuşandan
üstündür. 6 Peki kardeşler, yanınıza gelip bilmediğim dillerde konuşsam, ama
size Tanrısal bir esin, bir bilgi, bir peygamberlik sözü ya da bir öğreti
ulaştırmasam, size ne yararım olur?
Bilinmeyen dillerle konuşan kişi, Tanrı’dan gelen
bazı gizleri konuşur. Buradaki giz, Tanrısal esinlemenin içeriğini belirtir.
Yani peygamberlik aracılığıyla açıklanan Tanrı gerçeğidir. Elçilerin İşlerinde
olduğu gibi, Pavlus için de diller armağanı; peygamberlik ile ilişkilidir. 5. ayet “peygamberlik eden kişi, yabansı dillerde konuşandan daha değerlidir”
diyor.
Bunu neden
söylüyor? Bunun sebebi dillerle
konuşmanın peygamberlikten çok farklı bir şey olmasından kaynaklanmaz. Dillerle
konuşmanın belirli bir mesajı ve içeriği vardır. Fakat tercüme edilmezlerse
anlaşılamazlar. Ve eğer anlaşılamazlarsa Mesih’in bedenini bina edemezler.
Pavlus diyor ki: “Peygamberlik eden kişi,
yabansı dillerle konuşandan daha önemlidir. Ama peygamberlik yapan kişi,
yabansı dilleri biliyorsa; o başka”
Diğer bir deyişle, şayet bu diller çevrilip
diğerlerine aktarılabiliyorsa dillerin de peygamberlikle eşit önemi ve eşit
karakteristik özellikleri vardır. Bu bölümlerde ayetin vurguladığı şey
dillerin, gerçekte konuşulan diller olduğudur. Bunlar tercüme edilebilen
dillerdir. Ve Pavlus bunları peygamberlikle aynı düzeyde ele alıyor. Peki
Pavlus neden tercüme edilemeyen dilleri, peygamberliğin altına koyuyor?
Çünkü Mesih’in bedeninin bina edilmesi için Ruh’un mesajının anlaşılması
gerekmektedir.
I.Korintliler 12. bölümde baktıklarımızı düşünürsek,
Ruh’un armağanları ile kilisenin Mesih bilgisinde yetiştirilmesi ve bina
edilmesi arasındaki ilişkiye değinmiştik. Kutsal Ruh armağanlarının ilk önce
bireyler için değil ama ilk olarak en genel anlamıyla tüm beden için olduğunu
belirtmiştik. Eğer beden tüm bunlardan faydalanamıyorsa armağanlar değerlerini
yitirirler.
I.Korintliler
14:20-24 ayetleri “Bu mesaj anlaşılamazsa, diller armağanı
imanlı olmayan kişiler için bir lanet haline gelir” diyor. Çünkü imanlı
olmayan kişiler kiliseye girer ve bildirilmekte olan Tanrı’nın yüce işlerini
anlayamazlarsa Mesih’e de gelemezler. Şayet bunları anlamış olurlarsa Mesih’e
geleceklerdir. Ama tersi durumunda kişiler kiliseden ayrılacaklar ve Tanrı’dan
ayrı oluş sebeplerinde daha da temellenmiş olarak kiliseden uzaklaşacaklardır.
Bereket olması beklenen bir şey onları kayıplıklarında temelleştiren bir lanet
olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu nedenle altını çizmek gerekirse tüm Yeni Ahit
boyunca diller, Kutsal Ruh’tan belirli bir mesaj ileten gerçek dillerdir.
Peygamberlikle aynı karakterdedirler. Yani Rab’den gelen, esinlenmiş
mesajlardır.
Yine tekrarlamak gerekirse diller; sadece ilk yüzyıl
kilisesine verilmiş, Göklerin Egemenliğinin kurtuluşunu bildirmek üzere işaret
olarak ortaya çıkmış bir kavramdır. Aslında diller armağanından, bu iki bölümün
dışında başka hiçbir yerde bahsedilmemesi gerçeği ise; 1. yüzyıl kilisesinde bu
dillerin ne kadar yaygın olduğundan da şüphe duymamızı gerektiriyor.
Bu ana kadar Yeni Ahit’te peygamberlik ve diller
armağanından konuştuk. Bunların geçici karakterlerinden bahsettik. Peki tüm
bunlar, peygamberlik ve diller armağanının bizlere söyleyecek bir şeyi olmadığı
anlamını mı taşır? Hayır, bugün bizlere söylediği birkaç şey vardır.
Peygamberlik ve dillerin, hayatlarımıza uygulanış alanı olarak gördüğümüz nokta
vaaz verme konusudur. Peygamberliğin ve tercüme edilmiş dillerin bizlere
gösterdiği en önemli şeylerden bir tanesi Tanrı’nın verdiği esinlemenin
kilisenin yönlendirilmesinde ne kadar önemli olduğudur. Tanrı’nın esinlemesi
olmaksızın Mesih’in bedeni bina edilemez. Bu nedenle eğer kilise, Kutsal Ruh
aracılığıyla konuşan Rab’bini dinlemiyorsa demek ki, kilise bu sesi duyma ve
tanıma yeteneğini giderek kaybetme tehlikesi içine girecektir.
Peki Kutsal Ruh’un esinlemesi, bugün nerede
bulunuyor? Eski ve Yeni Ahit’ten
oluşan Kutsal Yazılarda Kutsal Ruh’un tam olarak bulunuyor; bunların tamamı
Kutsal Ruh’un eseninin ürünüdür. Kutsal Yazılar Mesih’in, kilisesine geçerli
olmak üzere verilmiş esinlemesidir. Ve Tanrı’nın Kutsal Yazılarının içinde
bulunan zenginliğin açılması ve kiliseye sunulması yine de Tanrı Söz’ünün sadık
bir şekilde vaaz edilmesi ile gerçekleşecektir. Tanrı Sözünün içindeki
zenginliğin, Tanrı halkına verilmesi ve uluslara ilan edilmesi vaaz şeklinde
gerçekleşecektir.
Bu nedenle Reformasyon dönemindeki teologlar Kutsal
Söz’ün öğretimine “peygamberlik”
adını vermekten kaçınmamışlardı. Tabi ki onlar bunu yapmakla, Tanrı’nın Söz’ün
vaaz edilmesiyle kiliseye yeni bir esinleme vermekte olduklarını kast
etmediler. Reformasyon dönemindeki teologların Kutsal Sözlerin öğretimini
peygamberlik olarak addetmelerinin sebebi Rab’bin Sözlerinin vaaz edilmesi
aracılığıyla kilisesinin bina edileceğini düşünmelerindendir. Reform
dönemindeki teologlar, her ne kadar yeni bir esinlemeye sahip olduklarını
söylemeseler de peygamberliğin, Tanrı Söz’ünün vaazı ile bir manada eş anlamlı
olduğunu biliyorlardı.
Bilmemiz gereken her şey (yani yaşamda nasıl davranmamız gerektiği, Tanrı önünde nasıl yürümemiz
ve neye inanmamız gerektiği) bizlere kutsal Yazılarda verilmiştir. Eski ve
Yeni Ahit’in yeterliliği konusunda Westminster İnanç Açıklamasının (I/6) ne
söylediğine bakalım:
Tanrı’nın yüceliği, insanın
kurtuluşu, iman ve yaşama ilişkin Tanrı’nın tüm öğüdü, Kutsal Yazı’da ya açık
bir dille belirtilmiştir ya da gerekli ve iyi sonuçlar çıkartılabilecek bir
şekilde yazılmıştır. Ruh’un yeni vahiyleri ya da insanların gelenekleri
aracılığıyla Kutsal Yazıya hiçbir zaman hiçbir şey eklenemez...
Bence bu sözler Kutsal Yazıların yeterliliğini
herhangi bir tanımdan çok daha güzel bir şekilde özetliyor. Kutsal
Yazılar,kilisenin yaşamı ve öğretisi için kesinlikle yeterlidir. Bu nedenle
vaaz aracılığıyla Kutsal Yazıların sadık bir şekilde açıklanması ve uygulanması
kilisenin bina edilmesi için gerekli bir şarttır. İşte tam bu noktada her şey
bizler için çok kişisel olur. Özellikle Tanrı’nın bizleri Söz’ün hizmetine
çağırdığını hissediyor ve buna inanıyorsak...Tanrı’nın, kendini Söz hizmetine
çağırmış olduğu kişiler için (bizler için); öncelikli olan şey, bu hizmetini
vermeye çağırıldığımız Söz’ü tam olarak bilmektir. İsa Mesih’in kilisesini bina
eden şey bu Söz’ün vaaz edilmesidir.
Yani Mesih’in kilisesi, Kutsal Kitap bilgisi
aracılığıyla Rab’bi ile olan ilişkisinde büyüyecektir. Söz’ün hizmetlileri
olarak bizler de bu Söz’ün bilgisine, çok yakından ve derin bir şekilde sahip
olmamız gereklidir. Bu bilgiye sahip olmak demek, Tanrı’nın gerçeğini ve bu
gerçeğin yaşantılarımızı nasıl değiştirdiğini anlamak demektir. Eğer yalnızca
Söz’e sadık önderler (pastörler, dyakonlar, öğretmenler, ihtiyarlar) olursak
Tanrı’nın, bizlerin yönetimine ya da bakımına verdiği insanları
geliştirebiliriz. Eğer yalnızca Söz’e sadık Hristiyanlar olursak ailemizi,
çocuklarımızı, akrabalarımızı, komşularımızı geliştirebiliriz. Kutsal Ruh
esinlemesi aracılığıyla Mesih’in kilisesini bina eder.
Diğer bir deyişle Kutsal Ruh esinlemiş olduğu Söz
aracılığıyla kilisesini yönlendirir. Kutsal Ruh, bu Söz’ü hayatlarımızdaki
belirli durumlara uyarlayarak, yol göstererek bu bina etme olayını
gerçekleştirir. Peygamberlik için söylediğimiz şeyler gibi, diller armağanı da
kendisinden öte başka bir şeye işaret eder: O da, kilisenin bina edilmesidir.
Kutsal Ruh ve Dünya
Kutsal Ruh’un ilk görevinin Mesih’in işini alarak,
bizlerin hayatlarına uyarlamak olduğunu gördük. Yani Kutsal Ruh’un, Mesih’i
kiliseye tanıttığını, kiliseyi oluşturduğunu ve kilisenin üyelerini Mesih’in
benzerliğine doğru değiştirdiğini söyledik. Fakat kişilerin hayatlarındaki bu
değiştirici hizmet Kutsal Ruh’un hizmetinin tamamı demek değildir.
A-) Kutsal Ruh’un Tanıklığı:
Yuhanna
14: 15 «Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine
getirirsiniz. 16-17 Ben de
Baba'dan dileyeceğim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka
bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhunu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne
görür, ne de tanır. Siz O'nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde
olacaktır.
Mesih burada Baba’ya dönmek üzere konuşurken “O’nun Kutsal Ruh’u, Kendisinin bıraktığı
yerden devam edecek” şeklinde bir şey söylüyor. Mesih’in, havariler için o
ana dek yapmakta olduklarını O’nun gidişinden sonra da Kutsal Ruh devam
ettirecektir. Bu ayetlerde İsa’nın Kutsal Ruh’a verdiği unvanı anlamak için
üzerinde durmak gerekir.
16. ayette İsa: “Yardımcı”
göndereceğini söylüyor. Bazı çevirilerde ise “Tesellici” olarak geçiyor. Fakat İsa’nın kullandığı “Parakletos” kelimesi “Bir kimseyi yanına çağırmak” anlamına
gelen sözcükten gelir. Yani bir kimsenin, başka bir kimsenin yanına o kişiye
yardım etmesi, koruması, teşvik ve teselli etmesi ve yönlendirmesi için gelmesi
anlamındadır. Aslında bu kelime çok geniş kapsamlı anlamlara sahiptir. Tek bir
kelime ile tercüme edilmesi çok zor olduğundan birçok Kutsal Kitap yorumcuları
bu kelimeyi tercüme etmemeyi yeğliyorlar. Bu yüzden de tercüme etmeden “Başka bir Parakletos gönderecek”
diyorlar. Bu kelimenin anlamı içerisindeki çeşitlilik bizlere Kutsal Ruh’un
hizmetinin çeşitliliği hakkında da bir fikir vermektedir. Belki de bu nedenle
kelimeyi tercüme etmeden bırakmak çok daha iyi olacaktır.
Parakletos’un hizmeti nedir? Hristiyan yaşamlarımızda bizlerin
hayatına gelip ne yapıyor? Tabi ki bunun ne anlama geldiği kısmen şurada
yatıyor: Kutsal Ruh, İsa Mesih’in öğrencilerinin yanlarına gelecek ve Mesih’in
öğretilerini, onların yüreklerine yazacaktır.[17]
Fakat Parakletos’un hizmetinin dünyayı
ilgilendiren başka bir yanı daha var: İsa Mesih “...
gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve
Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin” diyor (Matta 28:19) Mesih tarafından gönderilmiş olan bizler aslında
Kendisine tanıklık etmek üzere dünyaya yollanıyoruz.
Ama Yuhanna Müjdesindeki ayetlerde söylenmek istenen
İsa Mesih’e tanıklık edenlerin yalnızca bizler olmadığı, bizlerin Parakletos’u olarak Kutsal Ruh’un da
bizlerle birlikte tanıklık ettiğidir. Kutsal Ruh, bizlerin tanıklığını alır ve
bu tanıklık aracılığıyla günahlı insanların yüreklerini açarak bu insanların
Mesih’e gelmelerini sağlar.
Yuhanna 15:26 Baba'dan
size göndereceğim Yardımcı, yani Baba'dan çıkan Gerçeğin Ruhu geldiği zaman, O
bana tanıklık edecek. 27 Siz de tanıklık edeceksiniz. Çünkü başlangıçtan beri
benimle birliktesiniz.
Burada gördüğümüz şey, Kutsal Ruh’un gelmesi ve
Mesih’e tanıklık etmesidir. Çok dikkatli olmamız gereken bir noktadayız! Zira
Kutsal Ruh’un tanıklık yapması, bizlerin tanıklığını gereksiz kılmıyor. Yani “Kutsal Ruh nasılsa tanıklık yapıyor. Ben
bununla ilgilenmesem de olur.” diyemeyiz. Tam tersine, Kutsal Ruh bizlerin
yetersiz kelimelerini alarak ve bunları güçlendirir, günahlı ve ölmekte olan
insanları tekrar yaşama çekmek için kullanmaktadır.
Hristiyanlar olarak yaşadığımız en büyük sorunlardan
ve hatta belki de bizlere bağışlanan en büyük lütuflardan bir tanesi de
insanların yaşantılarını kendi kendimize değiştiremeyecek olmamızdır. Bizler
bir başka kişinin hayatını değiştiremeyiz. Çünkü o kişinin yüreğine giremeyiz.
Fakat Kutsal Ruh yanımıza gelerek ve Müjde bildirilerimizi kullanarak o
insanların düşünüşlerini ve yüreklerini yeniler. Kutsal Ruh, bizlerin sözlerini
aldığından ve bu sözleri o kişilerin yüreklerine koyduğundan, o insanlar da
bunun aracılığıyla İsa Mesih’i yüreklerine alabilirler.
Yuhanna 16:7 Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır.
Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. Ama gidersem, O'nu size gönderirim. 8 O
gelince dünyanın günah, doğruluk ve gelecek yargı konusundaki suçluluğunu
dünyaya gösterecektir. 9 Günah konusunda çünkü bana iman etmezler. 10 Doğruluk
konusunda çünkü Baba'ya gidiyorum, artık beni görmeyeceksiniz. 11 Yargı
konusunda çünkü bu dünyanın egemeni yargılanmış bulunuyor.
Bu ayetler daha detaylı olarak konuşmaktadır. İsa
burada Parakletos’un tanıklığı
konusunda 3 şey söylüyor.
1-) Kutsal Ruh bizlerin tanıklığını ve yaşamlarını,
dünyanın kendi günahını görmesi için kullanır. Yani bunun anlamı şudur: Kutsal
Ruh bizlerin tanıklığı aracılığıyla, insanların günahlılığını ve İsa Mesih’i
kabul etmekteki isteksizliklerini kendilerine gösterecektir. Ve onların
inançsızlık ve imansızlıklarını olduğu gibi açığa çıkaracaktır. Yani Tanrı’ya
karşı bir günah ve başkaldırı tavrı içinde olduklarını gösterecektir. Bu
nedenle bizlere şu vaat verilmiştir: Tanıklıklarımızı yaparken; Kutsal Ruh da
bizlerin yanında, bizlerle birlikte çalışmaktadır. Bundan ötürü, bu kişiler;
sonunda derler ki: “Benim içinde
bulunduğum tavır; günahlılık ve başkaldırıdır”
2-) Mesih bizlere “Dünyayı,
doğruluk konusunda yargılayacağını” söylüyor. Burada bahsedilen doğruluk,
Mesih’in doğruluğudur. Yani Mesih’in ileri sürdüğü şeylerin doğruluklarından
söz ediyor. Bunun anlamı şudur: Kutsal Ruh’un yüreklerinde çalıştığı insanlar
gerçekten de İsa Mesih’in ileri sürdüğü Kişi olduğuna inanacaklardır. Bizler
Mesih’in ölümünü ve dirilişini ilan ettikçe bu kişiler de tüm bunların, İsa
Mesih’in Kendisi hakkındaki kanıtlar olduğunu göreceklerdir.
3-) Yine ayetler İsa Mesih’in insanlara yargı konusunda suçluluklarını
göstereceğini söylüyor. Zira “Bu dünyanın
egemeni, yargılanmış bulunuyor” diyor. Mesih’in iddia ettiği Kişi olduğu
gerçeğinin mantıksal sonucu; şeytanın yenilmiş olmasıdır. Eğer İsa Mesih,
ölümün gücünden kurtulmuşsa bu da demektir ki, şeytanın gücü kırılmıştır. Şayet
İsa Mesih ölümden dirilmişse O, gerçekten de Rab’dir. Bu da demektir ki, her
şey üzerindeki zafer O’na verilmiştir. İşte, bizler Müjde’yi bildirdikçe bu
gerçeğin de insanların yüreklerinde algılanması söz konusu olacaktır.
Bu neden böyle olacaktır? Çünkü Kutsal Ruh, bu üç şeye tanıklık etmek üzere
işlemekte olacaktır. Aslında bu da, Pentekost gününde Elçilerin İşleri 2.
bölümde karşılaştığımız şey ile aynıdır. Petrus, önündeki kalabalığa ilk önce
a-) Onların günahlarına ilişkin gerçeği,
daha sonra onlara
b-) Mesih’in doğruluğunu,
son olarak da;
c-) Mesih ölümden dirildiği için
şeytanın gücünün kırıldığını göstermektedir.
Fakat ilginç olan şey 2:37. ayette bu mesajın
sonuçlarının neler olduğudur:
Elçilerin
İşleri 2:37 Bu sözleri duyanlar,
yüreklerine bir hançer saplanmış gibi oldular. Petrus ve öbür elçilere,
‘Kardeşler ne yapmalıyız?’ diye sordular.
Baba’nın seçtiklerinin yüreklerinde,Kutsal Ruh’un
çalışması sebebiyle bu Müjde bildirisi belirli sonuçlara ulaşmaktadır. Çünkü
Kutsal Ruh bu kişilerin yüreklerinde çalışarak onların kendi günahlılıklarını,
Mesih’in ileri sürdüğü şeylerin doğruluğunu ve O’nun ölüm üzerindeki zaferini
gösteriyor. Calvin’in, Yuhanna 16. bölümdeki ayetler üzerine çok ilginç olan
bir yorumu vardır:
“Basit bir insanın sözleri, başka bir
insanın yüreğine nasıl girebilir? Ve o insanın yüreğinde nasıl köklenebilir?
Böylesine taşlaşmış bir yüreği, etten bir yüreğe bizlerin söylediği bir söz
nasıl değiştirebilir? Bizlerin söylediği herhangi bir söz, bu kişileri Tanrı’ya
nasıl yönlendirebilir?”
Çok açıkça algılandığı gibi bu, bizlerden kaynaklanan
bir şey değildir. Fakat Kutsal Ruh bizlerin sözlerini alıp o sözlere Yaşam
Verici özellikler eklemektedir. Bizlerin tanıklıkları belirli sonuçlar
üretecektir. Çünkü, Kutsal Ruh’un tanıklığı ile birlikte bir arada
bulunacaktır. Tabi ki, bu sonuçların her zaman bizlerin istediği gibi olacağı
anlamına gelmez. Ama bildiğimiz ve emin olduğumuz şey bizler Mesih’e tanıklık
ettikçe, Kutsal Ruh’un da işlemekte olduğudur. Bizler Mesih’in Müjde’sini
bildirdikçe O da kilisesini mutlaka kuracaktır. İşte, Müjdeciliğin ve kilisenin
olgunlaşmasının sırrı budur. Esas sır, bizlerin programlarında ya da
metotlarında geliştirdiğimiz yöntemlerde yatmaz.
Ama tam tersine bu sır, Kutsal Ruh’un varlığının
bizlerin güçsüz ve yetersiz kelimelerinde işlemesiyle gerçekleşir. Bu da
bizlere kesinlikle sarsılmaz bir vaat olarak verilen şeydir. Bundan ötürü bu
gerçek bizlere dışarı çıkarak çevremizdekilere tanıklık etmek için motivasyon
sağlamalıdır. Tabi ki, bu bizlerin dışarı çıkarak kendi başarılarımızdan
aldığımız sonuçlardan değil, Kutsal Ruh’un yanımızda oluşundan ve insanların
günahlarını kendilerine göstermesinden onların yüreklerini değiştirebilmesinden
kaynaklanır.
Burada Mesih’in bizlere sarf ettiği sözlerin gücünü
görmeliyiz: Mesih aslında kendi içimizde hiçbir şeye sahip olmadığımızı söyler.
Fakat Kutsal Ruh’un gücü öylesine güçlüdür ki, derin bir başkaldırı ve
itaatsizlik içinde olan insanları Tanrı’ya aşık edebilir. Kutsal Ruh’un gücü
öylesine güçlüdür ki, kendi yumruklarını tüm evrenin Yaratıcısı olan Tanrı’ya
karşı kaldırarak yaşamını sürdürmekte olan insanların bileklerini bükerek,
onları Tanrı’yı seven bir yaşama seviyesine getirebilir.
B-) Kutsal Ruh’un Aracılığı
Az önce Kutsal Ruh’un bizlerin zayıflığı aracılığıyla
çalışmasına değindik. Bizler Yeni Ahit’e baktığımız sürece bu iki şeyi her an
için bir arada görürüz. O da şudur: Bir yandan kendi güçsüzlüğümüzü, diğer
yandan Kutsal Ruh’un gücünü... Bir başka şekilde anlatmak gerekirse, bir yandan
Tanrı’nın gücünün ve görkeminin bizler içindeki çalışışını, diğer yandan da
kendi güçsüzlüğümüzü fark ederiz. Tabi ki, bu güçsüzlüğümüz ya da bu güçten
yoksunluğumuz hayatlarımızda birçok alanda kendini gösterir. Bu zayıflığın ve güçsüzlüğün
kendini gösterdiği alanlardan bir tanesi duadır.
Kaçımız dua yaşantılarımızda öyle bir noktaya
gelebildik ki, artık belli bir yerde: “Ben
artık bu konuda ne için dua edeceğimi bilemiyorum” diyebilelim?
Ben Tanrı’nın isteğine göre dua etmek istiyorum.
Fakat bu durumda Tanrı’nın isteğinin ne olabileceğini bile anlayamıyorum. Bu
nedenle dua çoğu zaman zayıflıkla el ele gidiyor. Aslında her zaman el ele
gittiğini bile söyleyebiliriz. Aslında bizler dua ettiğimizde Tanrı’nın gücünü
arıyoruz. Ama aynı zamanda bizlerin sürekli olan zayıflığımızın içerisinde;
Kutsal Ruh’un yaşantılarımızdaki hizmetinin ve derinliğinin farkına
varabiliyoruz.
Romalılar 8: 22 Şimdiye dek bütün yaratılışın birlikte inleyip doğum ağrısı
çektiğini biliriz. 23 Yalnız yaratılış değil, biz de, evet Ruh'un turfandasına
sahip olan bizler de evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını
özlemle bekleyerek içimizden inleriz. 24 Çünkü bu ümitle kurtulduk. Ama görülen
ümit, ümit değildir. Gördüğü şeyi kim ümit eder? 8:25 Ama henüz görmediğimize
ümit bağlamışsak, sabırla bekleyebiliriz. 26 Bunun gibi, Ruh da güçsüzlüğümüzde
bize yardım eder. Nasıl dua etmemiz gerektiğini bilmeyiz, ama Ruh'un kendisi,
sözle anlatılamayan iniltilerle bizim için aracılık eder. 27 İnsanların yüreklerini
araştıran Tanrı, Ruh'un düşüncesinin ne olduğunu bilir. Çünkü Ruh, Tanrı'nın
isteğine göre kutsallar için aracılık eder.
Belki de dua ederken belirli bir eğilim içerisinde
olmamız gerekmektedir. Hristiyanlar olarak ne kadar olgunlaşırsak her alanda
bizleri motive eden güçlerin de ne kadar günahlı olduğunun farkına varacağız.
Hristiyan yaşantılarımızda ne kadar ilerlersek Tanrı’nın isteğini ne kadar az
bildiğimizin de bilincinde olacağız. Belki de Tanrı’ya yaklaştıkça O’nun
yüceliğinin ve sonsuz planının kapsamını fark ettikçe belirli durumlarda Tanrı
iradesinin ne olduğunu anlamaktaki zayıflığımızın da o kadar bilincine
varacağız. Kendi zamanının en ruhsallarından biri olan Pavlus bu ayetlerde “Bizler ne için dua etmemiz gerektiğini
bilmeyiz” diyor. Bence bu iyidir. Zira Pavlus burada aslında Tanrı’nın
planının kendi algılayışından ne kadar daha yüce olduğunun farkındadır.
Tanrı’nın mükemmel planları ve bilgeliğine karşılık bizlerin anlayışının ne
kadar kısıtlı olduğunu göstermektedir. İşte bu algılayamama anında Kutsal
Ruh’un aracılık hizmeti değerini bulmaktadır.
26. ayette “Ruh’un
Kendisi sözle anlatılamayan iniltilerle bizim için aracılık eder” dediğinde
sizce ne demek istiyor? 15. ayette buna ilişkin bir anahtar verilmektedir:
Romalılar
8:15 Çünkü sizi tekrar korkuya götüren
kölelik ruhunu almadınız, oğulluk ruhunu aldınız. Bu ruhla, ‘Abba, Baba!’ diye
sesleniriz.
Ayet bizlere Kutsal Ruh aracılığı ile “Abba, Baba!” diye seslenebildiğimiz
oğulluk ruhundan bahsediyor. İlginç olan şudur ki; ayet neredeyse Galatyalılar
4:6 ayetindeki aynı sözleri tekrar ediyor: “Öz
Oğlu’nun ‘Abba, Baba’ diye seslenen Ruh’unu, Tanrı yüreklerimize gönderdi”
Bu ayetlerin ikisi de neredeyse tamamen aynıdır.
Fakat birisinde “Abba, Baba!” diye seslenen Kutsal Ruh’un kendisidir,
diğerinde ise “Abba, Baba!” diye seslenen bizleriz. Bunun sebebi de
Kutsal Ruh’un bizlerin içinde yapmış olduğu işleyişidir.
Bir başka deyişle bizlerin yüreklerindeki Kutsal
Ruh’un çalışması sonucunda “Abba, Baba!”
diye seslenişi gerçekleşmektedir. Bizler aslında “Baba” diye seslendiğimizde bizlerin içindeki ve bizler
aracılığıyla çalışan Kutsal Ruh’un kendisidir. 26. ayette gördüğümüz prensibin
aynısı burada da mevcut. Bizler ne için dua edeceğimizi bilmediğimizde ve
Tanrı’nın önüne bir bilinmezlikle çıktığımızda Kutsal Ruh’un işlevi bu noktada
başlar.
Bizler Tanrı’nın karşısına zayıflığımızın müthiş
bilinci ile gelmişsek ve Tanrı’ya “Baba,
ne için dua etmem gerektiğini bilmiyorum ama Senin isteğin olsun!”
demişsek, bu dua Kutsal Ruh tarafından Baba’ya yükseltilmektedir. İşte Kutsal
Ruh, bizlerin aracılığıyla bu duayı ederken yanında bizleri de Baba’ya
götürmektedir. Böylece Kutsal Ruh da bizlere Baba’ya nasıl dua etmemiz
gerektiğini öğretmek üzere yanımıza gelir. Sözlerimizi, dualarımızı bizlerin yapabileceğinden
çok daha sonsuz bir güçle donatır. Fakat bu ayetlerde bizlerin ifade
ettiklerinden daha derin bir mana yatmaktadır. Bu ayetteki kelimenin tam
tercümesi “Bir kimsenin yararına aracılık
etmek” anlamındadır. Burada kullanılan kelime ile 34. ayette kullandığı
kelime aynı yerden gelir:
Romalılar
8:34 ... Mesih İsa Tanrı’nın sağındadır
ve bizim için aracılık etmektedir.
Mesih bizler için nasıl Tanrı’nın önünde bizleri
kaldırarak bizler için aracılık ediyorsa, Kutsal Ruh da lütuf tahtının önünde bizler
için aracılık etmektedir. Ayetin demek istediği şey şudur: Kutsal Ruh bizlerin
güçsüzlüğünü ve ümitsizliğini alarak Baba’ya gidiyor. Daha sonra bu zayıflığı
öyle bir güçlülüğe dönüştürüyor ki, bunu tarif etmeye hiçbir insan kelimesi
yeterli olmuyor.
Diyebiliriz ki, Kutsal Ruh bizlerin lekeli ve buruşuk
dualarını saflaştırıyor. Bunları düzelterek orada olmaması gerekenleri
çıkarıyor. Dualarımızdan yanlış motivasyonları, bencil istekleri ve
zayıflıklarımızı eliyor. Daha sonra bu saflaştırılmış duaları Baba’nın önünde,
O’nun yüreğine dokunacak ve kabul edilebilecek bir hale getiriyor. Bu aracılık
Mesih’in aracılığı olduğundan, bizlerin en iyi kalıplara oturtulmuş ve en iyi
sözlerle düzenlenmiş dualarımızdan bile daha etkili olacaktır. İşte Kutsal Ruh’un
bizlerin Parakletos’u olduğu kapsam
bu kadar geniştir.
İhtiyacımız olduğu zamanlarda bizlerin yanına gelen
Kutsal Ruh’un kapsamı budur. Aslında bu da bizlere dua hakkında çok önemli bir
şey söylüyor. Duayı etkin kılan nedir? Duayı Baba ile bizim aramızda güçlü
bir bağ haline getiren şey nedir? Dualarımızın etkinliğini belirleyen,
bizlerin ne kadar yüksek sesle, belirgin olarak dua edişimiz veya iyi cümleler
kurmamız değildir. Bizlerin dualarının uzunluğu ya da güçlülüğü yine bu duaları
etkin kılmaz. Bazı kişilerin “Bizlerin
dualarının kabul edilebilmesi için arzu ettiğimiz o objeyi, düşüncemizde
belirgin bir şekilde odaklamalıyız” dediklerini duymuş olabilirsiniz.
Bundan ötürü bazı insanlar “Tanrı mutlaka
kesin istenmiş ve belirli dualara cevap verir. Tanrı çok genel dualara cevap
veremez. Çünkü dua ederken mutlaka O’nun göz önüne alması gereken şeyleri
söylemeliyiz” diyebilir.
Bazen de yeteri kadar imanla dua etmedikleri için bir
kimsenin iyileştirilemediğini söyleyen kimseleri görebilirsiniz. Fakat bütün bu
mantığın bizlere çizdiği resim bizlerden çok uzak bir Tanrı portresidir. Bu
durumda bu Tanrı, öyle bir Tanrı oluyor
ki, kendi çocuklarının dualarına cevap vermek için alçalıp aralarına gelmekten
öte, bizlerin çok yüksek bir standarda kendisine çıkmasını bekleyen bir Tanrı
resmi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani Tanrı’nın bizlere cevap
vermesini sağlamak için adeta O’nun kolunu bükmemiz gerektiğini gösteren bir
tablo sergilenmektedir.
Ama Kutsal Yazıların bizlere açıkladığı Tanrı;
bizleri çok yoğun ve derin bir Sevgi ile seven bir Tanrı olduğudur. Bu nedenle
dualarımızın etkinliğini belirleyen şey bizlerde var olan bir şey değildir. Tam
tersine etkinliği belirleyen şey merhametli Baba’nın çocuklarına vermiş olduğu
Kutsal Ruhudur. Dualarımızı etkinleştiren İsa Mesih’in bizlerin içinde ve
bizler aracılığıyla yaptığı bu yakarış olayıdır.
C-) Eskatolojik Ruh
Eski Ahit’te gösterilen işaretlerden biri de bizleri
bekleyen sonsuz Krallıkta, Kutsal Ruh’un tüm yaratılışa döküleceğidir. Kutsal
Ruh’un yaratılıştan beri işlemekte olduğunu vurgulamıştık. Bu nedenle Kutsal
Ruh’un varlığı ve koruyuculuğu sonucunda bizler her vakit, gün be gün
yaşantılarımızı sürdürebildiğimizi belirttik. Fakat Kutsal Ruh’un şu anki
aramızdaki varlığı Mesih’in ikinci gelişindeki varlığı ile karşılaştırıldığında
hiçbir şey gibi kalır. Şu anki yaratılış Tanrı’nın Ruh’u ile, bilgisi ve
görkemiyle dolup taşacaktır. Eski Ahit içerisinde bunların bir takım
belirtileri ile karşılaşıyoruz. Fakat Yeni Ahit’te bunu daha belirgin olarak
görebiliriz. Bu yüzden Kutsal Yazılardan Kutsal Ruh’un gelecekte sahip
olacağımız kurtuluşun bir ön ödemesi olarak karşımıza çıktığını öğreniyoruz:
Efesliler 1:13 Gerçeğin ilanını, kurtuluşunuzun müjdesini duyup O'na iman
ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh'la O'nda mühürlendiniz. 14 Ruh, Tanrı'nın yüceliğinin övülmesi için Tanrı'ya ait olanların
kurtuluşuna dek mirasımızın güvencesidir.
Kutsal Ruh, Tanrı’nın bizlere vaat ettiği kurtuluşun
sonuca ereceğinin güvencesidir. Bu da bizlerin en güçlü güvencesidir. Yani
bizlere vaat edilen bu son kurtuluş gerçekten de gelmektedir, yaklaşmaktadır. Niçin?
Çünkü Tanrı bunu gerçekleştirmek için büyük bir adanmışlık içindedir. Tanrı
buna doğru ilk ödemeyi yapmıştır bile. Peki bir ön ödemenin güvencesi nedir?
Tanrı vaadini yerine getirecektir. Çünkü daha şimdiden Ruhunu vererek Tanrı
buna kendisini adamıştır.
II.Korintliler 5: 2 şimdiyse göksel evimizi giyinmeyi özleyerek
inliyoruz. 3 Onu giyinirsek çıplak kalmayız. 4 Dünyasal çadırda yaşayan bizler
ağır bir yük altında inliyoruz. Asıl istediğimiz soyunmak değil, giyinmektir.
Öyle ki ölümlü olan, yaşam tarafından yutulsun. 5 İşte bizi tam bu amaç için
hazırlamış ve bize güvence olarak Ruh'u vermiş olan Tanrı'dır.
Ayetler burada Mesih’in dönüşünde giyineceğimiz
diriliş bedeninden bahsediyor. Ölüm, yaşam tarafından yutulduğunda bizlere
verilecek olandan söz ediyor. Tabi ki bu bizlerin ümit ettiği bir şey. Peki,
bedenlerimizin bu kurtuluşa gerçekten erişeceğine dair herhangi bir garanti
nedir? Tabi ki Kutsal Ruh’tur. Kutsal Ruh adeta gelmekte olan Krallığın
bize de ait olacağına dair kanıt olarak verilmiş bir depozittir. Kutsal Ruh’un
en son zamanda bizlere verecek olduğu şey şu anda yaşantılarımızda yapmış
olduğu hizmet kadar kesindir. Aslında ayet bizlere Kutsal Ruh’un gelmekte olan
kurtuluşumuzun yalnızca bir ön ödeme garantisi olmadığını ama Kutsal Ruh’un bu
son eskatolojik konuma ait olduğunu söylemektedir.
Bu yüzden diğer bir ayet de Kutsal Ruh’tan başka bir
şekilde de bahsediyor. Kutsal Ruh’un sonsuzluğun turfandası olduğunu söylüyor:
Romalılar 8:
22-23 Şimdiye dek bütün yaratılışın
birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliriz. Yalnız yaratılış değil, bizde,
evet Ruh’un turfandasına sahip olan bizler de evlatlığa alınmayı, yani
bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inleriz.
Kutsal Ruh gelecekteki kurtarılışımızın ilk
turfandası, ilk meyvesidir. Kutsal Yazılardaki “turfanda” ilk meyvenin anlamı
hasat zamanında alınan ilk ürünler demektir. Yani hasat zamanı geldiğinde
buğday tarlasından alınan ilk buğdaylar anlamına gelir. Ya da elmalar
olgunlaştığında; ağaçtan alınan ilk meyveler demektir. Burada kullanılan Eski Ahit’ten
geldiği için buradaki “turfanda”
kelimesinin içinde “artık hasadın
başladığı” anlamı yatmaktır. Bu yüzden de aslında ilk meyveler
ya da turfandalar hasadın ön tadımlık olayları değil ama gerçekte hasadın
başlanmış olduğu ve hasadın kendisine ait olan meyveleridir.
Bu ayetlere baktığımızda şunu görebiliyoruz ki, hasat
başlamıştır. Çünkü Kutsal Ruh bize verilmiştir. Kutsal Yazılardan insanın
günahlılığını ve düşmüş bir yaratılış içerisinde acı ile yaşadığını,
zayıflıklarımızın sonuçlarından ortaya çıkan bir ortamda yaşadığımızı
öğreniyoruz.[18]
Fakat bu düşmüş yaratılış içerisinde yaşamakta olduğumuz anda bile yeni
yaratılışın ilk meyveleri bizlerin içinde bulunmaktadır. Kutsal Kitap hasat
zamanından bahsettiğinde çoğunlukla Mesih’in gelişinden söz etmektedir (Matta
13:37-42). Mesih döndüğünde hasat gerçekleşecektir.
Belki biraz anlaşılması zor bir kavram gibi gözükse
de, içinde biraz gizem olan bu öğreti açıkça Kutsal Yazılardan yalnızca
sonsuzluğun ve bu hasadın ön tadına sahip olmadığımızı ama gerçekten
gelecekteki bu eskatolojik gerçeğin ilk ürünlerinin içimizde olduğunu
göstermektedir.
Sonsuzluğun turfandasına sahip olmamız demek,
Tanrı’nın bu Krallık içerisinden bir parçayı alıp, zaman içerisinde geriye
atması demektir. Sonsuz Krallıkta tüm yaratılış, Kutsal Ruh’un dökülmesi ile
tanımlanacaktır.
Kutsal Ruh içimizde yaşadığından dolayı bizlerin de
gelecekteki sonsuzluktan bir parçası içimizde bulunuyor demektir. Diyebiliriz
ki, aslında şu andaki varlığımız bile sonsuzlukla yüklüdür. Ve bu gerçek
üzerinde düşüncelerimizi odaklaştırmak bizlere bu Krallığın doluluğuna yaklaşan
hayatlarımız süresince gün be gün, inanılmaz bir güç ve yardım kaynağı
sağlayacaktır.
Şu anda karşılaştığımız problemlerimizden bir tanesi
şudur: Gündelik yaşamlarımızın içinde öylesine yorulmuş ve onlara öylesine
kapılmışız ki, önümüzdeki amacı ve ümidi belki de unutuyoruz. İşte bu yüzden o
ya da bu problem bizlerin kaygılanmasına ve canımızın sıkılmasına sebep oluyor.
Veya belirli bir konumdan ötürü bizler huzursuz olup sinirleniyoruz.
Fakat Kutsal Yazılar bize diyor ki, Tanrı bizleri bu
gelecekteki Krallığa yöneltmek için bizlerin yüreklerine Krallığa ait bir parça
koymuştur. Bu da bizlere şu anda içinde bulunduğumuz sorunlara ve güçlüklere
doğru bir bakış açısı ile yaklaşmamıza yardım edebilecek çok güçlü bir
etkendir.
Bu nedenle eskatolojik bir Ruh olarak Kutsal Ruh’un
yüreklerimizde yaptığı hizmet bizlerin yüreklerini geleceğe, sonsuzluğa doğru
çevirmektedir. Fakat Kutsal Ruh’un gelecek hizmeti de ikinci Mesih’in gelişinde
gerçekleşecektir. Romalılar 8. bölümde bundan başka Tanrı, İsa’nın bedenini
nasıl ölümden diriltti ise, bizlerin bedenlerini de İsa Mesih geldiğinde yine
ölümden dirilteceğini öğreniyoruz:
Romalılar
8: 10
Eğer Mesih içinizde ise, bedeniniz günahtan ötürü ölü olmakla beraber, aklanmış
olduğunuz için ruhunuz diridir. 11 Mesih İsa'yı ölümden dirilten Tanrı'nın Ruhu
içinizde yaşıyorsa, Mesih'i ölümden dirilten Tanrı, içinizde yaşayan Ruhuyla
ölümlü bedenlerinize de yaşam verecektir.
Yine burada İsa Mesih’le, Kutsal Ruh arasında bir
ilişki görüyoruz. Bizler İsa Mesih’e imanla birleştirildik. Bu nedenle de
Kutsal Ruh, İsa Mesih yücelip mezardan kalktığındaki gibi bir işi gelecekte
bizlerde de yapacaktır. Bundan ötürü Tanrı’nın gelecekte bizler için saklamış
olduğu her şeyin turfandası olan Kutsal Ruh aynı zamanda bizleri de bu son
eskatolojik konuma yönlendirecek Ruh’tur.
1.Korintliler 15: 42
Ölülerin dirilişi de böyledir. Beden çürümeye mahkûm olarak gömülür, çürümez
olarak diriltilir. 43 Düşkün olarak gömülür, görkemli olarak diriltilir. Zayıf
olarak gömülür, güçlü olarak diriltilir. 44 Doğal bir beden olarak gömülür,
ruhsal bir beden olarak diriltilir. Doğal beden olduğu gibi, ruhsal beden de
vardır. 45 Nitekim şöyle yazılmıştır: «İlk insan Âdem, yaşayan bir can oldu.»
Son Âdem ise yaşam veren bir ruh oldu.
Ayetler yine burada son zamanlarda ortaya çıkacak bir
gerçeği tarif etmek için “hasat”[19]
benzetmesini farklı bir şekilde kullanmaktadır. Bizlerin bedenleri yok olacak
bir konumda gömülür. Bu nedenle de bedenlerimiz öldüğümüzde toprağa gömülür ve
çürür. Doğal bir beden gibi bedenlerimiz onursuzluk içinde gömülür. Doğal
bedenlerimiz dediğimizde Ruh’la karakterize edilmemiş bedenleri kast ediyoruz.
Fakat Mesih döndüğünde Kutsal Ruh bizlerin bedenlerini çürümez, görkemli ve
güçle donatılmış olarak tekrar karakterize edecektir.
Peki bu çürüyen ve çürümeyen beden arasındaki
farklılığın sebebi nedir? Ya da hem onursuz-görkemli, hem zayıf-güçlü beden
arasındaki farklılık nedendir? Bunun
cevabını 44. ayette görebiliyoruz. Çünkü bizler için, gelecekte saklı olan
ruhsal bir beden vardır. Tabi ki, bunun anlamı artık fiziksel olan bir bedene
sahip olmayacağımız şeklinde değildir. Bedenden kalkacak olan bizlerin fiziksel
bedenleri olacaktır. Fakat bu bedenlerimiz tamamıyla Kutsal Ruh tarafından
güçlendirilmiş; Kutsal Ruh’un yönlendirişine uydurulmuş olacaktır. İşte,
bizleri sonsuzlukta bekleyen gelecek budur. Ve işte, Kutsal Ruh’un hizmetinin
turfandalarının bizlere gösterdiği gelecek de budur. 44. ayetteki “Beden” kelimesinin tekil olduğuna
dikkat ediniz! Ayetin bahsettiği tek bir “Beden” kelimesinde kasdedilen kimdir? Tabi ki, bir anlamda
bizlerin bedenlerinden bahsediyor. Ama ilk olarak 45. ayette; İsa Mesih’ten ve
O’nun Bedeninden bahsedildiğini görüyoruz. Bu nedenle İsa Mesih, Kutsal Ruh’un
gücü ile değiştirilmiş bir bedenle ölümden dirildi. Ve bu fiziksel beden
tamamıyla Kutsal Ruh ile doluydu. Dirilmiş olan Mesih’in insan varlığı öylesine
büyük bir yoğunlukla Kutsal Ruh ile tanımlanmıştı ki, artık varlığı insansal
değil ruhsal olarak tanımlanmaktadır.
Ayetlerin bizlere anlattığı şeyin yoğunluğunu iyi
anlamak için üzerinde tekrar düşünürsek; Diriliş sabahında, mezarından dirilen
bu fiziksel beden tamamıyla Kutsal Ruh ile uyum sağlanmış bir bedendir. İşte,
bizlerin insanlığı Kutsal Ruh’un varlığına mükemmel bir şekilde ayarlanmış
olacaktır. İşte, bu insan bedeni artık sonsuz bir derecede Kutsal Ruh’un
varlığı ile güçlendirilmiştir. İşte Tanrı, Mesih’te bizlerin günahlı doğasına
bunu yapmıştır. Bizlerin bozulmuşluğunu derinliklerden aldı, kutsallaştırdı ve
onu en yüce göklere çıkardı.[20]
Bizim insanlığımızı, Tanrı Ruhunun tapınağı haline getirdi.[21]
Yine dikkat etmeliyiz ki, Kutsal Ruh’un hizmeti
sonsuzlukta bile hala Mesih’in hizmeti ile ilişkili olacaktır. Yani son Adem
olan İsa Mesih yine aynı ruhsal gerçeği bizlere verecektir. Bu gerçek de
cennette kendisini tanımlayacaktır. Mesih’in hizmeti ile Kutsal Ruh’un hizmeti
cennette o kadar yakından ilişkide olacaktır ki, Mesih artık bizler için Yaşam veren bir Ruh olacaktır
(I.Korintliler 15:45). İsa Mesih bu dirilmiş bedenini ortak olmak için bizlere
verdiğinde bu bedeni dirilten Ruhu da vermektedir. Şu anda İsa Mesih’in,
Baba’nın sağında bulunduğu konuma biz de O’nun ikinci gelişinde Ruh
aracılığıyla sahip olacağız. Bu, günümüzde hayatlarımızda yaşadığımız
problemleri gerçekten de doğru bir bakış açısına sokacak olan bir vaattir.
Mesih’in ikinci gelişinde O’nun benzerliğine
dönüştürülme çağrısı bizlerde tamamen gerçekleştirilmiş olacaktır. Şu an için
sadece bir hedef olarak baktığımız o benzerlik Kutsal Ruh’un bizlerin içinde
gerçekleştirmek üzere olduğu hizmet O’nun ikinci gelişinde tamamlanacaktır. Ve
yine Mesih’in dönüşünde Kutsal Ruh O’nu, tam olarak yüceltecektir. Çünkü
Mesih’e ait olanı alıp bizlere, yani O’nun halkına verecektir. I.Korintliler
15:49 ayetinde bir vaat olarak söylenmiş sözler bizler için sonsuz bir gerçek
haline gelecektir:
I.Korintliler
15: 49 Bizler topraktan olana nasıl
benzer idiysek, göksel olana da benzeyeceğiz.
[1] Günümüz biliminin öne sürdüğü varsayımlardan bir
tanesi ise şöyledir: içinde yaşadığımız bu dünyanın kendi içerisinde bir güç
üzerine kuruludur. Böylece evren şu anda varlığını sürdürmektedir. Zira evrenin
bu varlığının sürdürülmesine sebebiyet veren bazı yasalar çalışmaktadır. Bu
nedenle şayet Tanrı varsa bile, Tanrı’nın varlığı yaratılışın içerisindeki
olayların gelişimini, ilerleyişini etkilememektedir. Bunun sonucunda da bilim,
artık Tanrı’yı tüm bu kavramların içerisinden çekerek; bir kenara koymuştur.
[2] Westminster İnanç Açıklaması X; XVI/7
[3] Böylece Tanrı, İsrail’e diğer ulusları aşılıyor
(Romalılar 11:11-18). Bunun neticesinde yaratılış düşüşten önceki mükemmelliğine
doğru ilerlemektedir (Galatyalılar 3:28, Efesliler 2:14-17; 4:13, Koloseliler
3:11).
[4] Yaşamımda öğrendiğim en önemli şeylerden bir tanesi,
yaşantılarımızın her saniyesi için Tanrı’ya ne kadar çok teşekkür etmemiz
gerektiğinin farkına varmak oldu. Depremden (1999) sonraki her günde hayatta
olup-olmayacağımı düşündüm. Bu sırada yeni bir bebek bekliyor olmamız endişemi
iki katına çıkardı. Bu günlerin sonunda, kendimi şu duayı ederken gördüm: “Tanrım! bir gün daha yaşamama izin verdiğin
için teşekkür ederim!” Aslında bu duayı hayatlarımızın her günü için
etmeliyiz. Çünkü varlığımızın her saniyesi, Kutsal Ruh’un bu yaradılışı koruma
mucizesinin bir sonucudur.
[5] Romalılar 8:9, Filipililer 1:19
[6] Heidelberg İlmihali 21, 24, 54, 70, 86
[7] Heidelberg İlmihali 12-18; Westminster İnanç
Açıklaması VIII
[8] Yuhanna 5:19, 43; 8:28, 38; 10:37; 15:10 (10:15;
20:21) 14:9-11; [Yuhanna 10:30, 38; 15:16, 23; 16:15, 28, 32; 17:11, 20, 22]
[9] Heidelberg İlmihali 24; Westminster İnanç Açıklaması
III/6
[10] Çünkü Tanrı dünyanın zayıf gördüklerini seçmekten
hoşnut olmuştur (I.Korintliler 1:18-25). Öyle ki, Tanrı’nın gücü
güçsüzlüğümüzde görünsün (II.Korintliler 12:9-10). Bütün bunlar da Tanrı’nın en
zayıf varlıklar olan bebeklerde bile nasıl gücünü gösterip, hamdini duyurduğunu
anlamamıza yardımcı oluyor (Mezmur 8). Tanrımız zayıflarımızda gücünü gösteren
Tanrı’dır (İbraniler 11:33-34). Bu da “Tanrı Gücümüzdür” dediğimiz
şeydir (Çıkış 15:2, II.Samuel 22:33, Mezmur 28:8; 46:1; 73:26; 81:1; 89:21).
Aynı şekilde Tanrı, zayıf olan İsrail halkı aracılığı ile gücünü uluslara
göstermeyi seçti (Tesniye 4:37-39; 9:1).
[11] Romalılar 5:14-18, I.Korintliler 15:20-23, 45-49
[12] Heidelberg İlmihali 32
[13] Westminster İnanç Açıklaması XIII, Westminster Uzun
İlmihal 75, 77-78
[14] Westminster İnanç Açıklaması XI, Uzun İlmihal 69-71,
Heidelberg İlmihali 60-61
[15] Heidelberg İlmihali 65. Yalnızca imanla Mesih’e ve
O’nun bereketlerine paydaş olduğumuzdan öyleyse bu iman nereden gelir? Kutsal
Müjdenin vaaz edilmesiyle yüreklerde iman var eden Kutsal Ruh, kullandığımız
sakramentler aracılığı ile imanı tasdik eder. 66. Sakramentler nedir?
Sakramentler görmemiz için kutsal işaret ve mühürlerdir. Bizlerin bunları
kullanmasıyla Müjde’nin vaadini daha iyi anlamamızı sağlasın ve bu vaade
mührünü koysun diye Tanrı bunları teşkil etmiştir. Ve Tanrı’nın Müjde’sinin
vaadi budur: Yalnızca lütuf ile Mesih’in çarmıhta tamamladığı eşsiz kurban
sebebiyle günahlarımızın affı ve bize sonsuz yaşam vermesidir. 67. Söz ve
Sakramentler imanımızı kurtuluşumuzun tek temeli olarak İsa Mesih’in çarmıh
üzerinde kurban oluşuna odaklama amacında mıdır? Doğru! Kurtuluşumuzun
tamamının Mesih’in çarmıhtaki tek kurban olmasına dayandığını Müjde’de Kutsal
Ruh bize öğretir ve kutsal sakramentler aracılığı ile bizi bundan emin kılar. 68.
Yeni Antlaşmada Mesih’in teşkil etmiş olduğu kaç sakrament vardır?
İki: Vaftiz ve Rabbin
Sofrası.
[16] Çıkış 4; 15:11, Mezmur 77:11; 78:12, 43; 105:27;
106:7; 135:9
[17] Hezekiel 36: 26 Size yeni bir yürek verecek, içinize yeni bir ruh
koyacağım. İçinizdeki taştan yüreği çıkaracak, size etten bir yürek vereceğim.
27 Ruhumu içinize koyacağım; kurallarımı izlemenizi, buyruklarıma uyup onları
uygulamanızı sağlayacağım.
[18] Matta 23:27, Romalılar 8:20-21, II.Korintliler 12:21,
Galatyalılar 5:19-21, Efesliler 5:3, Titus 3:3, Yakup 1:21
[19] Yuhanna 12:24 «Size doğrusunu söyleyeyim, buğday tanesi toprağa
düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir. I.Korintliler 15:36
Ne akılsızca bir soru! Senin ektiğin tohum ölmedikçe yaşama kavuşmaz ki!
[20] Efesliler 2:6 Tanrı bizi Mesih İsa'da, Mesih'le birlikte diriltip göksel yerlerde
oturttu.
[21] I.Korintliller 3:16 Tanrı'nın tapınağı olduğunuzu, Tanrı'nın Ruhunun sizde yaşadığını
bilmez misiniz?