Hristiyanlıkta
ONDALIK, SUNU VE SADAKA
“Dünyasal zenginlik ve mal konusunda Kutsal Kitap’a göre edinmemiz gereken yüreğin ne olduğu ve Hristiyanlıkta Ondalık-Sunu-Sadaka hakkında bir araştırma”
KONU:
1-) “Ondalık-Sunu-Sadaka” hakkında “çoğu insan neden maddi kurbanlar ver[e]miyor?” sorusundan yola çıkarak; bunların ne olduğu, neden verildiği konusunu açıklığa kavuşturmak; ve böylece bu kurbanların ne olduğunu anlatmaya ya da Kutsal Kitap’ta olduğunun ispatına kalkmadan; “'Verme' konusunda değişmesi gereken yürek tutumu” hakkında Kutsal Kitap’ın, Hristiyanlara kazandırmak istediği yürek tutumu ve berekti doğru anlamak.
2-) “Hristiaynlıkta Ondalık-Sunu-Sadaka” konusuna bakarak, bu konddaki ilgisizliği, isteksizliği, kararsızlığı, bilgisizliği ve/veya umursamazlığı ortaya çıkarmak.
XIV./ Ondalık-Sunu-Sadaka
XIV.1-) Kilise Olarak Sorumluluğumuz
Tek bir evrensel kilise dediğimiz; İsa Mesih’te tam olan kurtuluşlarını bekleyen, O’nun kanı ile yıkanmış, Kutsal Ruh tarafından kutsanmış ve mühürlenmiş, gerçek Hristiyan imanlıların kutsal bir cemaatine ve topluluğuna inanıyoruz.[1]
Kilise kurumsal bir yapılanmanın ötesinde diri bir varlık olarak vardır; Mesih aracılığı ile Tanrı’nın Kutsal Sözü ve Kutsal Ruhu’nun yetkisi altında kutsal bir cemaat ve topluluk olarak yaşamını sürdürür.
Bu kutsal cemaat ve topluluk kurtulmuş olanların bir araya gelmesiyle oluştuğundan aynı bedende birbirlerinin üyeleri olarak Tanrı’nın kendilerine verdiği armağanlara göre O’nun talimatlarına ve disiplinine uyarak İsa Mesih’in boyunduruğuna boyun eğerek ve birbirlerini bina etmek için hizmet ederek kiliseye bağlanmaya ve kilisenin birliğini korumaya mecburdurlar.[2]
“Kilise olmak ve bu kilisenin bir üyesi olmak” doğru bir şekilde anlaşılmadıkça “kutsal bir cemaat ve topluluk” olma konusunda da en doğruya yaklaşmakta başarısız kalacağız. “Ondalık-Sunu-Sadaka” konusuna böyle bir bilinç ile bakmalıyız.
Müjde’nin pak vaazı ile meşgul olma gerçek kilisenin özelliklerinden biri olup; bu kilise Mesih’in teşkil ettiği şekilde pak sakramentlerin uygulanmasını sağlar; hataları düzeltmek için kilise disiplinini uygular; Tanrı’nın pak Sözü’ne uygun olarak buna zıt olan her şeyi reddeder ve tek Baş olarak İsa Mesih’i tutarak kendi kendini yönetir.[3]
Böylece kilise üyeleri “Tanrı’yı bütün canıyla sevmek ve insanı kendisi gibi sevmek” ve Kutsal Kitap’ın öğretisi altında “günahtan kaçmak ve doğruluğu takip etmek” ile dünyasal bir kurumdan (dernek veya kulüp) ayrı olarak Hristiyan olmanın işaretini taşırlar. Hristiyan olma işareti yani “Mesih’e benzeme” yönü ile bir Hristiyan kutsal bir cemaat ve topluluk üyesi olarak diğer uluslardan ayrılır. “Ondalık-Sunu-Sadaka” konusunda ayrıcalık ve sorumluluklarına sahip çıkmak da kilise olmanın doğru anlaşılması ile birlikte el ele yürümesi gereken bir konudur. Çünkü Maddi Kurbanları sadece bir acıma, bir iyi niyet ifadesi olarak değil, iyilik yapma duygusu ile değil; Tanrı’nın Kutsal ve İlahi Sözü’nde yazıldığı için ve bu Kutsal Söz’de yazılana göre, doğru bir bakış açısı ile sunmamız gerekir.
Kilisenin Rabbimizin Sözü’nde öğrettiği ruhsal düzene göre yönetilmesi, Tanrı’nın Sözü’nü vaaz etmek ve sarkamentleri yönetmek için görevliler ya da pastörler olmalıdır. Aynı zamanda kilisenin konseyinin oluşturulması için pastörlerle birlikte presbiterler ve dyakonlar da olmalıdır. Hem fakirler hem acı çekenler ihtiyaçlarına göre yardım ve teselli bulsunlar diye bu düzen ile gerçek din korunur.[4]
Böylece Rabbimizin Sözü’nde öğrettiği ruhsal düzenin öğretilmesi, korunması ve yaşanması için gerekli olan şeylerden biri olarak “Ondalık-Sunu-Sadaka” konusuna bakarız. Ve Rabbimizin Sözü’nde öğrettiği ruhsal düzenin bütünü içinde VERME konusunun sabırla, tekrar tekrar anlatılması ve öğretilmesi yine kilisenin görevlilerinin (pastor, dyakon, presbiter) sorumluluğudur.
XIV.2-) Kutsal Kitap’ta Ondalık-Sunu-Sadaka
Elçilerin İşleri 20:31 Bunun için uyanık durun. Üç yıl boyunca, aralıksız, gece gündüz demeden, gözyaşı dökerek her birinizi nasıl uyardığımı hatırlayın.
32 "Şimdi sizi Tanrı'ya ve O'nun lütfunu bildiren söze emanet ediyorum. Bu söz, sizi ruhça geliştirecek ve kutsal kılınmış olan bütün insanlar arasında mirasa kavuşturacak güçtedir.
33 Ben hiç kimsenin altınına, gümüşüne ya da giysisine göz dikmedim.
34 Siz de bilirsiniz ki, bu eller hem benim, hem de benimle birlikte olanların gereksinmelerini karşılamak için hizmet etmiştir.
35 Yaptığım her işte sizlere, böyle emek vererek güçsüzlere yardım etmemiz ve Rab İsa'nın, 'Vermek, almaktan daha büyük mutluluktur' diyen sözünü unutmamamız gerektiğini gösterdim."
Bu ayetlerde “VERME” konusunun Tanrı’nın İlahi ve Kutsal Sözü’ne göre nasıl biçimlendiğine dikkat edin. Mesih gibi Kelam’dan uyarmak; Mesih gibi Kelam’a uyarak yaşamak ve bu şekilde ruhça gelişerek kutsal kılınmak; “komşunun malına göz dikmeyeceksin” diyen emre göre yaşamak (Çıkış 20:17 –On Emir) ile ilişkili olarak; bütün bunların sonucu olaraktan “emek vererek güçsüzlere yardım etmemiz” söz konusudur.
Böyle “emek vererek” çalışıp kazanıp biriktirerek ve bunları Tanrı’nın yüceliği ve görkemine adayarak “Ondalık-Sunu-Sadaka” vermek; ve bunu “güçsüzlere yardım etmemiz” için emek vererek kullanmamız Mesihsel yaşamın bir parçası olarak vardır.
Böylece “Ondalık-Sunu-Sadaka” hayatımızdan eksik kalırsa Mesihsel yaşamımızın içinden bir şeyi çıkarmış; yani hem dünyasal hem ruhani hayatımızda Mesihsel yaşamın bereketlerinden bir payı dışarıda tutmuş olacağız.
Bu ayetlerde “vermek” mutluluk ile yani bereketlenme ile ilişkilendiriliyor. Böylece Tanrı’nın Sözü’nde yazılana göre bir yaşamı benimsemiş olarak verenler (bağışta bulunanlar) bereketleneceklerdir. Kilisenin ve görevlilerin ihtiyacı için, Müjde’nin ilanı ve tanıklığı için, Tanrı halkının ve ulusların yaralarını sarmak için verenler bereketleneceklerdir.
Ancak günah ve düşüşün bize bıraktığı kötü miras “VERME” konusu önünde bir engeldir. Günahın “içimizde her türlü açgözlülüğü ürettiğini” bilen Tanrımız (Romalılar 7:8) On Emir’de bu yüzden “açgözlü olmayacaksın” demiştir. Bu yüzden de Mesih’e bakmakla ve O’nun gibi yaşamakla cömert olmak konusunda doğru bir örneğe bakmış ve doğru bir örneği yaşamış oluruz. Çünkü Mesih çok vermiştir; Mesih bütün varlığını Tanrı’yı hoşnut eden bir kurban sunusu olarak bize vermiştir; ve Mesih bunlardan önce sahip olduğu yüceliğinden soyunmuş yani kendi zenginliğinden vazgeçmiştir; Mesih bu şekilde çok vermiştir.
Bizse Tanrı’nın koyduğu düzene göre sahip olduklarımızın onda birini vermeye çağrılıyoruz. Ve her verdiğimizde, Tanrı’nın bize daha çok vermiş olduğunu daha açık bir şekilde görmüş, göstermiş ve bunu dünyaya ilan etmiş oluyoruz.
“Günah içimizde her türlü açgözlülüğü üretti” diyen Romalılar 7:8 ayetini tekrar hatırlarsak “Ondalık-Sunu-Sadaka” kurbanları ile bir anlamda yaşamlarımızı günah ve düşüşten önceki duruma getirme arzumuzu güçlendiririz. Bu maddi kurbanlar ile kendimizi açgözlülükten koruyarak yaşamlarımızın Tanrı’nın iradesi altına getirme arzumuzu güçlendiririz.
Bize verilenden fazlası değil, bize verilenin azı istenmektedir. Ve bu “az” miktar Tanrı’nın bereketlemesi ile bize mutluluk yani bereket getirmekte; yani her şeyde ve her zamanda tatminkâr yaşamı getirmektedir.
Bu tatminkâr yaşam da başka bir zamanda sizin eksiğinizin Rab’de tamamlanacağı güvenini içermektedir:
II. Korintliler 8:13-15 Amacımız sizi sıkıntıya sokup başkalarını rahatlatmak değildir. Ama eşitlik olsun diye, şimdi elinizdeki fazlalık onların eksiğini tamamladığı gibi, başka zaman onların elindeki fazlalık sizin eksiğinizi tamamlasın. Öyle ki, "Çok toplayanın fazlası, az toplayanın da eksiği yoktu" diye yazılmış olduğu gibi, eşitlik olsun.
Böylece “Ondalık-Sunu-Sadaka” kurbanları Tanrı’ya ve O’nun İlahi Sözü’ne olan güvenimizin bir ifadesi olarak vardır.
Beş ekmek ve balığı çoğaltan Mesih’in beş bin kişiyi nasıl doyurduğunu hatırlarsak (Luka 9:10-17); “onlara siz yiyecek verin” diyen Mesih’e (Luka 9:13) itaat ile, bizler de kendimizde olanın azını sunduğumuzda bize düşen işi yapmış ve gerisini Tanrı’nın lütufkar sağlayışına teslim etmiş oluruz. Böyle bir güven ile yaşayanlar “Tanrım da her ihtiyacınızı kendi zenginliğiyle Mesih İsa'da görkemli bir biçimde karşılayacaktır” diyen Filipililer 4:19 ayetini yaşamış olurlar; bu ayeti bir tanıklık vesilesi yapmış olurlar.
Tanrı Sözü’nde yazılana göre böyle bir güvenle sunulan maddi kurbanlar Mesih’in sözlerini ve mucizelerini ilan yanında bunlara olan güvenin de bir işareti olurlar.
XIV.3-) Kutsal Kitap’ta Ondalık-Sunu-Sadaka
3.a-) Çıkış 35
Çıkış 35: 4 Musa bütün İsrail topluluğuna seslenerek şöyle dedi: «RAB'bin buyruğu şudur:
5-7 Aranızda armağanlar toplayıp RAB'be sunacaksınız. İstekli olan herkes RAB'be altın, gümüş, tunç; lacivert, mor, kırmızı iplik; ince keten, keçi kılı, deri, kırmızı boyalı koç derisi, akasya ağacı armağan etsin.
Bu ayetlerde Musa’nın Toplanma Çadırı için “RAB’bin buyruğu” olarak halka “RAB'be armağanlar sunacaksınız” dediğine tanık oluyoruz.
Bunun neticesinde Toplanma Çadırının ihtiyaçları hatırlatıldıktan sonra (Çıkış 35:5-19) Musa halkın yanından ayrılıyor (Çıkış 35:20). Ve “RAB’bin buyruğu” üzerine halk da “istekle ve hevesle” bunları getiriyor:
21 Her istekli, hevesli kişi Buluşma Çadırı'nın yapımı, hizmeti ve kutsal giysiler için RAB'be armağan getirdi.
22 Kadın erkek herkes istekle geldi, RAB'be her çeşit altın takı, broş, küpe, yüzük, kolye getirdi. RAB'be armağan ettikleri bütün takılar altındı.
29 Kadın erkek bütün istekli İsrailliler RAB'bin Musa aracılığıyla yapmalarını buyurduğu işler için RAB'be gönülden verilen sunu sundular.
Böylece “Ondalık-Sunu-Sadaka” kurbanlarını “RAB’bin buyruğu” olduğu için ve “RAB’bin buyruğu’na” uygun olarak veririz. Ve “RAB buyurduğu” yani RAB bize seslenip bizi çağırdığı için bu kurbanları veririz. Ve RAB’bin bize olan seslenişine bir cevap olarak, 21 ve 29 ayetlerinde görüldüğü üzere bunu “istekle ve gönülden” yaparız.
“Vermek, almaktan daha büyük mutluluktur” diyen Tanrı Sözü’nün yaşamlarınıza sevinçli bir bereket olmasını dilerim.