Hristiyanlıkta

ONDALIK, SUNU VE SADAKA

 

 

“Dünyasal zenginlik ve mal konusunda Kutsal Kitap’a göre edinmemiz gereken yüreğin ne olduğu ve Hristiyanlıkta Ondalık-Sunu-Sadaka hakkında bir araştırma”

 

KONU:

1-) “Ondalık-Sunu-Sadaka” hakkında “çoğu insan neden maddi kurbanlar ver[e]miyor?” sorusundan yola çıkarak; bunların ne olduğu, neden verildiği konusunu açıklığa kavuşturmak; ve böylece bu kurbanların ne olduğunu anlatmaya ya da Kutsal Kitap’ta olduğunun ispatına kalkmadan; 'Verme' konusunda değişmesi gereken yürek tutumu” hakkında Kutsal Kitap’ın, Hristiyanlara kazandırmak istediği yürek tutumu ve berekti doğru anlamak.

 

2-) “Hristiaynlıkta Ondalık-Sunu-Sadaka” konusuna bakarak, bu konddaki ilgisizliği, isteksizliği, kararsızlığı, bilgisizliği ve/veya umursamazlığı ortaya çıkarmak.

 

 

 

III./ Maddi Kurbanlara Bakış

 

 

Luka 12:15 Dikkatli olun! Her türlü açgözlülükten sakının.[1] Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir.

 

Mesih İsa burada "Dikkatli olun!" diyerek uyarıyor. Dikkati­mizi vermemiz gereken iki konu var: 1-) maddiyat ve zen­ginlik; 2-) kendi yaşamımız.

 

Maddiyat ve zenginlik konusuna bakarken bunun bir bereket olarak kullanılması yanında bir ayartıya da dönüşebileceğini hatırlamamız ve dikkatli olmamız gerekmektedir. Böylece kendi yaşamımıza bakarken Tanrı’ya yakın olmaya, ayartılardan uzakta kalmaya dikkat ederiz.

 

– Kendi yaşamınızı maddiyat ve zenginlik mi belirliyor ya da kendi yaşamınız maddiyat ve zenginlik üzerine mi kurulu?

– Kendi yaşamınız maddiyat ve zenginliği mi yoksa başka bir şeyi mi temel alıyor?

– Maddiyat ve zenginliğe verdiğiniz önemi kendi yaşamınıza (Tanrı’daki sonsuz yaşam) veriyor musunuz?

 

Mesih’in bu sözlerinin devamına bakalım:

Luka 12:16 İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: "Zengin bir adamın toprakları bol ürün verdi.

17 Adam kendi kendine, 'Ne yapacağım? Ürünlerimi koyacak yerim yok' diye düşündü.

18 Sonra, 'Şöyle yapacağım' dedi. 'Ambarlarımı yıkıp da­ha büyüklerini yapacağım, bütün tahıllarımı ve mallarımı oraya yığacağım.

19 Kendime, ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim.'

20 "Ama Tanrı ona, 'Ey akılsız!' dedi. 'Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kala­cak?'

21 "Kendisi için servet biriktiren, ama Tanrı katında zengin olmayan kişinin sonu böyle olur."

 

Burada sadece kazanmak, sadece çoğaltmak merkezli bir yaşam görüyoruz. Bu kişi kendine göre “yeterli” miktarda biriktirdikten sonra günün birinde “yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar” diye­rek her ne kadar kendisini bir anlamda emekliye ayırmayı düşünmüş olsa bile, gerçekte böyle bir zaman hiç olmaya­caktı.

 

Çünkü biriktirdikçe “biraz daha olsun” düşüncesi ile maddi­yat ve zenginlik çoğaltmayı isteyecekti. Neden böyle düşü­nüyoruz? Çünkü 21. ayet bu kişiyi kendisi için servet birik­tiren” bir kişi olarak tanımlıyor?

 

Ancak Mesih’in sözlerinden kendisi için servet biriktiren kişinin Tanrı katında zengin olmayan bir kişi olduğunu görü­yoruz. Çünkü bu kişinin “VERME” değil “alma” merkezli bir bakış açısı olduğunu görüyoruz. Ancak maddi kurbanları Tanrı’ya sunarken hedef Tanrı ile diri bir ilişkinin devamı olmalıdır.

 

Böylece Luka 12:15 ayetine tekrar döndüğümüzde “kendi yaşamımız” konusunda kendi düşüncemize göre değil, buna Kutsal Kitap ışığında dikkat etmemiz gerektiğini görmekte­yiz. Böylece kendimize şu soruyu sormalıyız:

Kendi yaşamımız Tanrı katında nasıl görünüyor?

Kendi yaşamımız Tanrı katında doğru bir temel üzerin­de mi?

Kendi yaşamımıza verdiğimiz önemi Tanrı’nın Sözü’n­deki öncelikler mi belirliyor yoksa başka şeyler mi?

 

Bu durumda Mesih’in sözleri bizleri bir yol ayrımına getiri­yor. Sizler ya “kendisi için servet biriktiren” kişinin tarafın­dasınız; yani kendi benliği için yaşayan tarafta; ya da “Tanrı katında zengin” kişinin tarafındasınız; yani Tanrı için yaşa­yan tarafta…

 

Vaiz 6:2 Adam vardır, Tanrı kendisine mal, mülk, say­gınlık verir, yerine gelmeyecek isteği yoktur. Ama Tanrı yemesine izin vermez; bir yabancı yer. Bu da boş ve acı bir derttir.

Mesih’in sözleri bize bu ayetin vaazı gibidir. Tanrı’nın size verdiği zamanı, gücü imkânları kendi benliğinizin istekleri mi yönlendiriyor yoksa Tanrı’nın isteği mi?

 

Vaiz 6:2 ayeti açıkça soruyor: eğer siz çalışmak, üretmek, ge­liştirmek için size verilmiş imkânları ve yetenekleri kendinize hizmet için kullanıyorsanız, size Gücü Veren RAB, bunu böyle kullanmanıza müsaade etmeyecektir. Yazılmış olduğu gibi, “Tanrı yemesine izin vermez.”

 

Mesih’in anlattığı zengin adam örneğinde olduğu gibi, Kelam bu konuda çok açık:

Matta 16:26 “İnsan bütün dünyayı kazanıp da canın­dan olursa, bunun kendisine ne yararı olur? İnsan kendi canına karşılık ne verebilir?”

 

Vaiz 6:2 ayeti mal, mülk ve saygınlığın Tanrı vergisi oldu­ğunu söylüyor. O halde Tanrı’nın bu bağışını kendisine hiz­met için kullananlar ayetin ikinci kısmında “Tanrı yemesine izin vermez” şeklinde açıklandığı üzere Tanrı’nın müdahalesi ile karşılaşacaktır.

 

Bu durumda hem varlıktayken hem de sıkıntı içinde olanların “Tanrı yemelerine izin versin” diye yapmaları gereken şey açıktır. Kişi hem kendi varlığını hem de sahip olduğu her şeyi, bunları kendisine bağışlayan RAB’bi onurlandırmak için kullanmalıdır:

Süleyman’ın  Meselleri 3:9

Servetinle ve ürününün tur­fandasıyla

RAB'bi onurlandır.

10 O zaman ambarların tıka basa dolar,

Teknelerin yeni şarapla dolup taşar.

 

Görüyorsunuz, bir tarafta daha çok mal edinmek için her şeyini, sahip olduğu her şey yanında canını kaybeden zengin adam örneği var (Luka 12:16-21). Ama diğer tarafta “VER­ME” konusunda kendisine bağışlananı cömertçe ve gönülden sunan kişinin nasıl bereketlendiği gerçeği var. Bu durumda Tanrı’nın yüceliği için “VERME” konusunda cömert olanla­rın bereketlendikleri açıktır.

 

Çalışmak ve kazanmak için bize bağışlanmış olan armağan ve yetenekleri Tanrı’ya şükran sunusu olarak sunmak; ama bunu sadece bir borç öder gibi değil; bütün yaşamlarımızı Tanrımız RAB’bin egemenliği altına getirerek işlerimizle, sözlerimizle, düşüncemizle RAB’bi hoşnut eden ruhani haya­tın yolunda yürümek bir bereket [mutluluk] yolu olarak kar­şımıza çıkmaktadır…

 

Size varlığı[nızı] bağışlayan RAB’be “RAB'bim, malım sana kurban olsun” diyebilir misiniz?

 

Markos 12:41 İsa tapınakta bağış toplanan yerin kar­şısında oturmuş, kutulara para atan halkı seyrediyor­du. Birçok zengin kişi kutuya bol para attı.

42 Yoksul bir dul kadın da geldi, birkaç kuruş değerinde iki bakır para attı.

43 İsa öğrencilerini yanına çağırarak, "Size doğrusu­nu söyleyeyim" dedi, "Bu yoksul dul kadın kutuya herkesten daha çok para attı.

44 Çünkü ötekilerin hepsi, zenginliklerinden artanı attılar. Bu kadın ise yoksulluğuna karşın, varını yoğu­nu, geçinmek için elinde ne varsa, tümünü verdi."

 

Bu ayetlerde yoksul dul kadının yaptığı işi ile RAB’be söy­lemiş olduğu şey şudur:

“RAB'bim, malım sana kurban olsun.”

 

Siz bunu en son ne zaman söylediniz?

 

Sizin yaşamınız bu yoksul dul kadının eylem ile dile getir­diği gerçeğe tanıklık ediyor mu?

 

 

“Vermek, almaktan daha büyük mutluluktur” diyen Tanrı Sözü’nün yaşamlarınıza sevinçli bir bereket olmasını dilerim.

 


 

[1] Markos 7:21-22, Romalılar 1:18-32 (1:29), I.Korintliler 6:9-10