KUTSAL KİTAP MERKEZLİ YAŞAM İÇİN TEOLOJİ

 

 

Hristiyan inancı yaratılış öyküsünün anlatıldığı Tekvin Kitabı ile başlıyor; yaratılış ve ilk ailemizin düşüşü ile birlikte dünyamız Mesih’te tamamlanacak bir kurtuluş serüveni içine giriyor; ve Vahiy kitabında Tanrı’nın tam mutlak hükmedişi ve Mesih’in zaferi ile yaratılışın tam kurtuluşu tamamlanıyor; ve yaratılıştan sonraki tarih amacına ulaşmış oluyor.

 

Hristiyan inancı baştan sona bu öykü temelindedir: yaratılış, düşüş ve Mesih’te kurtarılış… Bu aşama Tanrı’nın tarih boyunca dünyamıza ve seçtiği halkına olan sağlayış öyküsü ile birlikte bütün Kutsal Kitap’ın tek konusudur.

 

Tarih boyunca toplanan konsüller ve sinodlar açıkladıkları bildirgelerle Tanrı’nın Mesih’teki “kutsal elçisel, evrensel kilisesi” için ve Tanrı’nın Mesih’teki kilisesi ile birlikte yaptığı işe tanıklık etmiştir.

 

Böylece Kutsal Kitap’a baktığında gördüğü şeyler hakkında kilise yazmaya ve tanıklık etmeye çalışırken günahın sonucu olarak zaman zaman sarsılmıştır. Westminster İnanç Açıklamasının (XXV) dediği gibi: “hem yanlışlığa hem de karışıklığa açık” bir durumda olarak “bazen daha fazla bazen daha az görünür olmuş; Müjde doktrininin öğretilmesine ve kabul edilmesine, buyruklara uyulmasına göre bazen daha az ya da daha fazla pak” kalmış; “ancak her şeye rağmen, yeryüzünde Tanrı’ya, O’nun isteğine göre tapınan bir kilise daima var olmuştur”.

 

Böylece Tanrı’nın kilisesi Rab Mesih İsa’nın ikinci gelişine bakarak yaşamına devam etmiştir. 16. yüzyıl kilisenin bu tarihsel yolculuğu içinde çarpıcı bir yer tutar. Tanrı’nın kilisesi bir yenilenme ve değişime doğru sancılı bir dönem içine girer.

 

Görünürde kurumsal olarak güçlü, politik olarak desteklenen, gelenek olarak köklü ve yerleşmiş bir kilise vardır. Bu kilisenin içinden doğan reformcu; araştıran, sorgulayan kimseler yerleşik kilise tarafından bir tehdit olarak algılanmış; bunun sonucunda yaşanan acılı bir süreçle birlikte bu güçlü kurumsal kiliseden Reform Kilisesi doğurmuştur.

 

Kutsal Yazılar’ın temelinde “sade, bağımsız, gösterişsiz” bir kilise gören reformcu kilise babaları, Kutsal Kitap’ı duydukları ihtiyaç ve gördükleri bu bakış açısı ile derin bir şekilde araştırıp değerlendiler.

 

Böylece Tanrı’nın Kutsal Kitap ile halkına, öğrenmesi, iman etmesi ve buna göre yaşaması için verdiği temel öğretişlerin sadece kilise görevlilerinin değil; inanan herkesin ilgi alanı olması gerektiğini öne sürerek; Kutsal İlahi Söz’ün yerel dillere çevrilmesi ve halk tarafından anlaşılır bir şekilde okunmasını savundular.

 

Neye inandığımız ya da neye inanmadığımız her şeyden önce bizlerin, alçakgönüllü bir şekilde temel Kutsal Kitap öğretileri üzerinde devam eden diğer kiliseler ile paydaşlık ilişkisi içinde olmamız engel değildir. Teolojimiz temel inanç açıklamalarına bağlı diğer kiliseleri Mesih önünde sevmemize engel değildir.

 

Bir doktrinler bütününü kabul etmiş olmak, kiliseyi o temel üzerinde yaşatmak için gereklidir. Ancak teolojimiz temel inanç açıklamaları üzerinde birliğimiz olan diğer farklı kiliselerle aramızda birlik ve paydaşlık için engel teşkil etmemeli; ama bu farklılıklarımız bizleri birbirimizi anlamaya ve farklılıklarımızla birlikte birbirimizi kabul etmeye ve sevmeye teşvik etmeli; birbirimizden alçakgönüllü bir tutumla öğrenmeye olan ihtiyacımızı Mesih önünde daima bizlere hatırlatmalıdır.

 

I./

Tanrı’nın kilisesini çok geniş bir aile gibi görmek mümkündür. Ekümenik İnanç Açıklamaları üzerinde (İznik İnanç Açıklaması, Elçilerin İnanç Açıklaması, Atanasyan İnanç Açıklaması gibi) tarih boyunca devam eden Mesih’in kilisesini çok çeşitli kolları olan büyük bir aile gibi düşünmemiz mümkündür.

 

Böylece anne, baba, çocuk temelinde küçük bir ailede bile farklı bakış açıları olması nasıl mümkün ise; Mesih’teki bu büyük iman ailesi arasında da yanlış anlaşılmalar, farklı fikirler olması kaçınılmazdır.

 

Ama bütün bu farklılıklarına rağmen, Kutsal Kitap inancında Mesih’i temel alan tek bir kilise tarih boyunca var olmaya devam edecektir –birbirinden farklı renklere, yapılanmaya, gelenek ve dillere rağmen.

 

Roma Katolikliği, Doğu Ortodoksluğu, Reform kiliseleri var oluş sebeplerini ve yaşamlarını ekümenik inanç açıklamalarına dayandıran ama farklı yapılanmalar içinde devam eden kiliselerdir.

 

Böylece her birimiz “ben katoliğim, protestanım, v.s.” demeden önce “kutsal elçisel, evrensel kilisenin bir parçasıyım” diye düşünebilmesi ve diğerlerini de bu şekilde –yani kendi büyük ailesi içinde- görebilmesi en güzel olanıdır.

 

II./

Tanrı’nın lütuf ile Mesih’te ölümden yaşama çağırdığı bir kişi kutsal olanı ve Tanrı’yı hoşnut edeni arzular. Ancak buna rağmen insan ilk atamızdan miras kalan düşmüşlük sebebiyle düşünceleriyle, sözleriyle, işleriyle kötü olanı da yapar. Böylece kendimizin Kelami tek kilise, Kelami geleneğe sahip tek kilise olduğunu düşünmek gurur olur.

 

Ancak Ekümenik İnanç Açıklaması esasları doğrultusunda diğer “farklı” kiliseleri imanın ev halkı olarak görebilmek çok önemlidir.

 

Kutsal Kitap’a bakarken [Belçika İnanç Açıklamasının sözleriyle] “ne bir geleneği, ne bir çoğunluğun fikrini, ne bir kadimliği, ne bir kişinin ya da bir dönemin halefliğini-selefliğini, ne bir konseyi, ne bir kararnameyi, ne de bir resmi hükmü Tanrı’nın gerçeğinden üstün tutamayız –çünkü gerçek her şeyin üzerinde olduğu için Tanrı’nın gerçeğini üstün tutarız”.

 

Diğer yandan da Tanrı’nın, insan anlayışı ve kavrama yeteneği üzerinde olduğunu göz önüne alarak; tek bir kilise olarak; Kelamı en doğru bir şekilde yorumlama ve Mesih’i tek gerçek bir şekilde dünyaya yansıtma konusunda yetersiz ve güçsüz olduğumuzu biliriz.

 

Böylece Kutsal Kitap’ın tanıklığından bazı şeyleri benim kilisem iyi yansıtırken bazılarını bir başka kilise iyi yansıtmaktadır.

 

Kutsal Kitap’ın bazı öğretilerini görmekte, yorumlamakta ve yansıtmakta farklılıklarımız ve eksikliklerimiz olduğunu kabul ederek; kendimizde eksik olanı diğer “farklı” kiliselerde görebilmemiz mümkün olacaktır.

 

Böylece ait olduğumuz bu büyük aile içindeki diğer kardeşlerden gördüğümüz bazı şeyler Mesih’i ilan etmenin başkalarınca nasıl görülüp yorumlandığını fark etmeye ve kendimizi düzeltmeye yardımcı olacaktır.

 

Böylece Kutsal Kitap’ı bir bütün olarak kavrayabilmek ve bunu yaşayabilmek için başka geleneklerden kardeşlere de ihtiyacımız vardır.

 

Ama bu yaklaşım bizi ekümenik bir teolojiye götürmemelidir; yani her farklılıktan biraz alarak geliştirilmiş bir mezhep ya da din yaratma girişimden uzak durmaktan bahsediyorum.

 

Bir kilise olarak her birimiz farklılıkları ve eksiklikleriyle Mesih’in yeryüzündeki ruhani bedeninin birer üyeleriyiz; böylece kiliseler olarak aynı iman açıklaması üzerinde devam eden diğer kiliselere baktığımızda her bir tarafın kendisinin Tanrı’da nasıl bereketlendiğini görebilmesi esastır.

 

Meselemiz, farklı kiliseler olarak, farklı gelenekteki diğer kiliselerle aynı iman ikrarında birleşmiş olmamızdan dolayı birbirimize karşı sorumluluklarımız olduğu; birbirimize ihtiyacımız olduğunu görme meselesidir. Böylece Kutsal Kitap’ın Tanrısı’na hak ettiği yüceliği sunmada biraz da gayretli bir şekilde yaklaşmış olacağız.

 

Böylece 16. yüzyılın sarsıntılı ve zorlu kilise dönemine zaman zaman tekrar bakarak unuttuğumuz, gözden kaçan, eksik bildiğimiz şeyler olup olmadığını gözden geçirirken; reform kilisesinden diğer kiliselerin öğreneceği şeyler olduğuna dikkat çekmeye çalışacağız. Böylelikle inancımızı yaşamaya devam ederken diğer iman kardeşlerimize de bir bereket olabilmeye çalışacağız.

 

Genel olarak diğer kiliseler hakkında konuşurken aklımıza gelen ilk şey farklılıklarımızdır. Buna rağmen Ekümenik İnanç Açıklamalarına bakarsak derin bir bağımız ve benzerliğimiz olduğunu göreceğiz.

 

Calvin Tanrı’nın hükümranlığını, Luther Tanrı’nın lütfunu, Wesley kutsallığı vurgulamış; her biri Kutsal Kitap’a dönüş hareketi içinde yaptıkları çalışmalarla kilisenin ve imanlıların Kelam’da yenilenmeye olan ihtiyaçlarına dikkat çekmişlerdir.

 

Bu önderler dönemin sosyo-politik yapısı içinde iyi niyetle bir şeyler yapmak isterken hayati tehlikeler altında, baskılar altında konuşmalar yapmış, kitaplar yazmış, öğrenciler yetiştirmeye çalışmışlardır. İçinde bulundukları karmaşa ortamında zaman zaman hatalar da yapmışlardır. Böylece onların öğretilerini okurken onların insani yanlarını da göz önüne almalıyız.

 

Dönemin kilise ve krallık olarak birleşik haldeki etkin gücü onları “protestocu” yani kiliseyi bölmeye çalışan kimseler olarak görmüş; ve yerleşik sistem Kutsal Kitap’a dayandırdıkları inançlarına göre ortadaki bu yeni oluşuma “sapkın” bir öğretiş olarak bakmış; tutuklanmalarını ve öldürülmelerini kutsal bir vazife saymıştır.

 

Bu güne geldiğimizde kilisenin o dönemden başka sorunları olduğunu görmekteyiz. Ancak iman ailesinin değişik bireyleri olarak günümüzde Kutsal Yazılar’a, tarihsel inanç açıklamalarına ve kiliseye emek veren pek çok kimsenin çalışmasına ve bıraktığı mirasa Mesih merkezli bir şekilde bakmaya çalışmalıyız. Böylelikle Hristiyanlığın bu uzun tarih çizgisi içinde kendimizin yerini anlamaya, bunu korumaya ve geliştirmeye çalışmalıyız. Bunun için de diğerleri ile benzerliklerimizi ve farklılıklarımızı tanımaya ve anlamaya çalışarak yapabiliriz.

 

Böylece reform kilisesinin bu tarih çizgisi içindeki yerini anlamaya; klasik inanç açıklamaları temelinde kendisiyle aynı olan ama onu diğer kiliselerden farklı kılan noktalara bakarak kendi yerimizi net bir şekilde görmeye ve bu şekilde kendimizi doğru ifade etmeye çalışacağız.

 

I. TANRI –LÜTUFKAR KRAL

A-) Her şeyin başlangıcı olan Tanrı

Her şeyin başlangıcı olan Tanrı, kendisini ve insanı anlattığı Kutsal Kitap’ı bize vermiştir. Bu durumda insan için, Tanrı için, dünya ve sonsuzluk için olan bütün düşüncelerimiz Kutsal Kitap aracılığı ile Tanrı’da temel alır. Ancak bilgimiz sınırlıdır; ama her şeye kadir Tanrı gerçeğin ve tam bilginin sahibidir. O, her şeyin kendisinden çıktığı; her şeyi başlatan, yaratan ve devam ettirendir.

 

Böylece Tanrı dualarımızın, düşüncelerimizin, duygularımızın temeli olmalıdır. Çünkü dualarımızı cevaplayıp, isteklerimizi gerçekleştirecek olan Tanrı’dır. Sözde, düşüncede ve eylemde yani her şeyde Tanrı bizler için ilk başlangıç olmalıdır.

 

B-) Kutsal Üçlübir Tanrı’da Yaşam

Hristiyan inancı Kutsal Üçlübir Tanrı’nın varlığında devam ede bir yaşamdır. İnsanın nefes aldığı bütün zaman Tanrı’nın gerçekliği ışığında anlamını bulur. Sadece Tanrı’nın kendiliğinden var olması gerçeği karşısında bizler varlığımızı O’na borçlu olduğumuz düşüncesiyle yaşamalıyız. Çünkü Tanrı’nın varlığı O’nun yarattıklarına bağlı değildir.

 

Böylece insanın nedenlerden yola çıkarak ya da deneyimlerden yola çıkarak Tanrı’nın varlığını inkâr etmesi ya da Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışması anlamsızıdır.

 

Kutsal Üçlübir Tanrı kendisini Kutsal Yazılar’da açıklamıştır. O halde “Tanrı vardır; bunu Kutsal Kitap söylüyor; Kutsal Kitap Tanrı’nın varlığının en özel kanıtıdır” düşüncesi üzerinde kendimizi doğru bir şekilde ifade edebilir; kendimizi ve dünyayı buna göre doğru bir şekilde yorumlayabiliriz. Çünkü insan düşünce ve kavrayışında sınırlıdır, yetersizidir.

 

Bu durumda sınırlı olan bir varlığın sınırlı olan anlama, kavrama, sorgulama eylemlerinin sonucunda Tanrı hakkında ulaşabildiği nokta Kutsal Kitap’ın açıkladığı düzeye ulaşmaktan çok uzaktır.

 

Kendisini Kutsal ve İlahi Söz’ünde açıklayan Tanrı, insan kavrayışının ötesinde, her şeyi yaratan, var oluşun sebebi ve her şeyi devam ettiren Tanrı’dır. Bizler bu Tanrı’ya kendimize dayandırdığımız görüş ve kanıtlarla ulaşmayız.

 

Kutsal Kitap’tan ayrı olarak kendimizin ulaştığı bir tanrı, ancak bizim aklımızın ürünü olan bir tanrı olur. Bu da bizim anlayışımız ve kavrayışımızın ürünü olan “kendimize göre” bir tanrı oluşturmuş olmaktır. Bu da kendi düşünce ve isteklerimizden doğan; bizim kontrol altında tutabileceğimiz bir tanrı olur; yani bir put olur.

 

C-) Yaratan ve yaratılan arasındaki ayrım

İnsan kendi yaratıcısı hakkında düşünürken kendi sınırlı aklına ya da kendi nedenlerine göre bir yaklaşımdan kaçınmalıdır. Çünkü insanın yaratılışı, insanı Tanrı’ya bağımlı kılar.

 

Yuhanna 5:26 Çünkü Baba, kendisinde yaşam olduğu gibi, Oğul'a da kendisinde yaşam olma özelliğini verdi.

 

Bütün yaşam ve dolayısı ile bütün yaratılışın, görünen ve görünmeyen her şeyin kaynağı ve her şeyin sebebi Tanrı olduğu için; Tanrı her şey de bağımsızdır. Tanrı varlığında sonsuz ve sınırsızdır; benzer şekilde görkeminde ve gücünde sonsuz ve sınırsızdır. Bu nedenle Tanrı, bütün yaratılışın üzerinde ve her şeyde tam bilgedir.

 

Ve insan Tanrı’nın amaçları doğrultusunda, Tanrı’nın gizemli ve çok derin isteği ve amacı için yaratılmıştır:

 

Efesliler 1:11 Her şeyi kendi isteği doğrultusunda düzenleyen Tanrı'nın amacı uyarınca önceden belirlenip Mesih'te seçildik

 

Her şey O’nun isteğine göre belirlenip düzenlenmiştir. Bizler de bu Tanrı’nın bu amacına göre yaratılmış olduğumuzdan her şeyde O’na bağımlıyız.

 

Yuhanna 3:5 İsa şöyle yanıt verdi: "Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh'tan doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ne giremez.

6 Bedenden doğan bedendir, Ruh'tan doğan ruhtur.

7 Sana, 'Yeniden doğmalısınız' dediğime şaşma.

 

Bu ayetlerde insana ruhsal anlamda yeniden doğuşunu Tanrı’nın bağışladığını görüyoruz. Tanrı’nın Ruh’u bağımsız bir şekilde evrende hareket etmekte ve insanların yüreklerinde işlemektedir. Her şeyde hayatımız tamamen Tanrı’ya bağlıdır. Tanrı’dan bağımsız olduğumuz bir an yoktur.

 

Böylece Tanrı’nın hükmü tam bilgelik, tam doğruluk ve tam kutsallık ile üzerine bütün yaratılışa egemendir. Bu kutsal krallığı ile Tanrı insana bir antlaşma vererek insanı kendisine bağımlı kılmıştır. Tanrı’nın antlaşmasında vaatlere, emir ve yasaklara bakarak her gün mübarek umudumuzda yenilenir ve bereketleniriz.

 

D-) Tanrı’yı yüceltmek ve O’ndan sonsuza dek zevk almak için yaratıldık

 

Westminster Kısa İlmihal 26. Mesih krallık görevini nasıl yerine getirmektedir?

Mesih krallık görevini, bizleri kendisine boyun eğdirerek,[1] bizleri yönetip[2] koruyarak,[3] Kendisinin ve bizim bütün düşmanlarımızı zapt ederek ve yenerek yapar.[4]

 

Böylece bizi kendi keyfi için ezip geçecek bir Tanrı’ya değil; ama bizler için çarmıhta acıya ve utanca katlanan bir Tanrı’ya kutsal bir sevgi ve kutsal bir saygıdan doğan korku bağlılık ve güven duyarız.

 

Çünkü ne cennetteki ne de dünyadaki varlıklar arasında bizleri İsa Mesih’ten daha fazla seven herhangi biri yoktur.

Kendisi, “Tanrı özüne sahip olduğu halde,” buna rağmen “yüceliğinden soyunarak” bizler için “bir insan” ve “bir hizmetçi” özünü aldı63 ve kendisini “her yönden kardeşlerine”64 benzetti.

 

Başka bir aracı bulmak zorunda olduğumuzu farz edelim.

Bizler “Tanrı'nın düşmanlarıyken” 65 bizim için canını verenden daha çok kim bizi sevebilir ki?

Saygın ve güçlü bir aracı bulmak zorunda olduğumuzu farz edelim.

“Baba’nın sağında”66 oturandan daha fazla kimin saygınlığı ve gücü var ki?

ve “gökte ve yeryüzünde”67

kendisinde tüm güç olandan başka kim var? Tanrı’nın biricik Oğlu’ndan başka sözü daha çok dinlenecek kim olabilir ki?>>[5]

 

Her şeye kadir olan ve her şeyin sahibi olarak evrene hakim olan yüce Tanrı kendi görkemi için, kendi lütfundan dolayı insana kurtuluş bağışlamıştır. Mesih’te bize bağışlanan her şey (kurtuluş: bedenin dirilişi, günahların affı ve sonsuz yaşam) Tanrı’nın lütfunun üzerimize çözülmesi; yani Tanrı’nın elinin bize uzanması olayıdır. Baba Tanrı’nın isteğine göre Mesih’in zaferinin Kutsal Ruh aracılığı ile bize aşılanması yoluyla kurtuluşa kavuşmuş oluyoruz.

 

Tanrı’nın bu lütufkar işi bizleri her zaman O’na hayranlıkla tapınmaya ve hizmete teşvik etmelidir. Tanrı’nın bu kurtarışına verebileceğimiz cevap budur.

 

E-) İnsanın Tanrı konusundaki seçeneği

Yaratılmış bir varlık olan insan ya Tanrı’yı yücelterek yaşayacak ya da tam tersini yaparak yaşayacaktır. İnananlar olarak bizler evde, yolda, çalışırken, tapınırken Tanrı’nın önündeyiz. Mesih’in Müjdesi’ne göre hayatı anlamaya ve yorumlamaya çalışmaktayız.

 

Ferisi örneğini hatırlayın (Luka 18:9-12): dönemin bir dini önderi olarak kendisini tam doğru bir dindar olarak görüyor. Ancak bencillik, kendini beğenmişlik, gurur ve kendine hayranlık ile gerçek dindarlıktan uzaktan yaşıyor. Ferisi kendisini Tanrı’yla en yakın ilişki içindeki kişi olarak düşünüyor. Kutsal Yazıları ezbere bilmek, dini kuralları yerine getiriyor olmak ile Tanrı’nın beğenisini kazandığını sanıyor.

 

Vergi görevlisi ise Roma için çalışan biri olmasından dolayı halkın hor gördüğü bir kişidir; ancak burada Tanrı’nın hoşnut olduğu biri olarak karşımıza çıkar. Çünkü vergi görevlisi duasında samimidir. Bu örnekte Tanrı’yı hoşnut eden imanın kabul gördüğünü öğrenmekteyiz.

 

Öyleyse bir Hristiyan sözlerini, işlerini ve düşüncelerini Tanrı’yı hoşnut eden bu iman üzerinde tutmalıdır; evinde ve işinde her şekilde Tanrı’yı yüceltmeye adanmış olmalıdır. Kişi nefes aldığı bütün zamanı Tanrı’yı hoşnut eden iman içinde yaşamalıdır.

 

II. TANRI’NIN SÖZÜ

Kutsal Yazılar Tanrı’nın Kutsal Ruhu aracılığı ile vahiy edilmiş olduğundan Tanrı Sözü yanılmazdır. Tanrı Sözü yetkindir ve güçlüdür. Bu anlamda Kutsal Kitap’ı okumak, araştırmak evrenin kralı olan Tanrı’yı dinlemek demektir.

 

A-) Kutsal Kitap bir ahlak kitabı değil, yaratan ve kurtaran Tanrı’nın öyküsüdür

Kutsal Yazılar kişiyi iyiliğe, doğruluğa yönlendirir; ancak Kutsal Yazılar’ın amacı bu kadar değildir. Tanrı’nın bizlerden beklediği ahlaki öğretişler vardır. Ancak Kutsal Kitap Tanrı’nın insana sunduğu öyküyü, Tanrı öyküsünü anlatır.

 

1. Kutsal Kitap’a Mesih merkezli bakış

Tekvin Kitabı 12. Bölümde İbrahim’in çağrıldığını okuyoruz. İbrahim Tanrı’nın çağrısına itaat edip ülkesini, ailesini terk etmiştir. Eğer Kutsal Kitap’ı ahlak kitabı gibi okursak bu öyküden çıkarılacak ders şudur:

“İbrahim itaat etti ve Tanrı onu ödüllendirdi; biz de itaat edersek biz de ödüllendirileceğiz.”

 

Ancak Kutsal Kitap’a Mesih merkezli bakarsak; burada Tanrı’nın bir antlaşma yaptığını ve bir vaat verdiğini göreceğiz. Tanrı, Ur kentinde yaşayan bir putpereste lütfunu bağışlamıştır. Böylece İbrahim’in öyküsünü okurken Tanrı’nın ne yaptığını, Tanrı’nın öyküsünü okuruz. Bütün bu olaylara bakarken Tanrı’nın Mesih’teki vaadini görürüz.

 

Luka 24:25 İsa onlara, "Sizi akılsızlar! Peygamberlerin bütün söylediklerine inanmakta ağır davranan kişiler!

26 Mesih'in bu acıları çekmesi ve yüceliğine kavuşması gerekli değil miydi?" dedi.

27 Sonra Musa'nın ve bütün peygamberlerin yazılarından başlayarak, Kutsal Yazılar'ın hepsinde kendisiyle ilgili olanları onlara açıkladı.

Luka 24:45 Bundan sonra Kutsal Yazılar'ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı.

46-47 Onlara dedi ki, "Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim'den başlayarak bütün uluslara O'nun adıyla duyurulacak.

 

Mesih İsa’nın öyküsü ve Tanrı’nın vaadi Kutsal Kitap’ın tamamı içindedir. Tevkin Kitabı ile başlayan ve Vahiy Kitabı ile tamamlanan öykü budur: Tanrı’nın bütün tarihi Mesih’in krallığı altına getirmesi…

 

Böylece Kutsal Kitap’ın her bir bölümünü okurken “Bu bölüm Mesih hakkında ne öğretiyor; bu bölüm Tanrı’nın Mesih aracılığıyla sunduğu kurtuluş amacı hakkında ne öğretiyor?” düşüncesi ile okuruz.

 

2. Kutsal Kitap’ın her bir bölümünü Tanrı’nın antlaşmasının kitabı olarak okumak

Tanrı yarattığı dünyayı bırakmıyor; Tanrı düşmüş insanı terk etmiyor; tarih boyunca kendi halkı ile ilişki içinde devam ediyor. Böylece yaratılışın ve düşmüş insanın kurtarılışının öyküsü karşımıza çıkıyor.

 

Tanrı’nın Mesih’te kurtardığı, yerin bütün uslularından gelen tek bir halk ve bu halkın antlaşma Tanrısı ile olan ilişkisini okuyoruz.

 

Tanrı’ya isyan ile düşen ilk atamızın günahı bütün yaratılışı etkiledi. Tanrı bu günahın getirdiği kötü sonuçları tufan ile yargıladı. İnsanoğlu daha sonra kendi gururunu Babil kulesi ile göstermiştir.

 

Bundan sonra Tanrı, putperest dünyadan İbrahim’i çağırmış (Tekvin 12) ve vaatleriyle birlikte antlaşmasını vermiştir:

12:1 RAB Avram'a, «Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git» dedi,

2 «Seni büyük bir ulus yapacağım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, Bereket kaynağı olacaksın.

3 Seni kutsayanları kutsayacak, Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar Senin aracılığınla kutsanacak.»

 

Bu vaat gösteriyor ki, Tanrı’nın lütufkar planı değişmeyecektir. Böylece Kutsal Kitap boyunca Tanrı’nın kendi halkını uluslardan toplamasını, onları kurtarmasını görüyoruz. Çünkü Tanrı açıkça “Ben sizin Tanrı’nız olacağım, sizler de benim halkım olacaksınız” diye vaat etmiştir:[6]

Tekvin 17:7 Ve sana, ve senden sonra soyuna, Tanrı olmak için seninle ve senden sonra soyunla benim aramda antlaşmamı, nesillerince ebedi antlaşma olarak sürdüreceğim.

Çıkış 6:7 Sizi kendi halkım yapacak ve Tanrınız olacağım. O zaman sizi Mısırlılar'ın boyunduruğundan çıkaran Tanrınız RAB'bin ben olduğumu bileceksiniz.

 

Böylece Kutsal Kitap’ta tek bir antlaşma görmekteyiz. Tekvin 15. bölümde gördüğümüz üzere Tanrı kendi yarattığı insan ile antlaşma yapmış ve bu antlaşmayı bir tören ile yürürlüğe koymuştur.

 

Bu törende ortadan ikiye ayrılan hayvanların arasından geçen Tanrı “bu antlaşmayı bozan taraf bu parçalanmış kurbanlar gibi olsun” anlamına gelen laneti kendi üzerine almış oldu.

 

Vahiy 21:3 Tahttan yükselen gür bir sesin şöyle dediğini işittim: "İşte, Tanrı'nın konutu insanların arasındadır. Tanrı onların arasında yaşayacak. Onlar O'nun halkı olacaklar, Tanrı'nın kendisi de onların arasında bulunacak.

4 Onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı."

 

Tanrı’nın İbrahim’e verdiği antlaşma ve vaadi “Tanrı Oğlu ve Tanrı Sözü” olan Mesih İsa’nın yüceliğinden soyunup aramıza gelmesi, çarmıhı, dirilişi ve yükselişi ile gerçekleşmiştir. Mesih’in ikinci gelişi ile bu vaat tam mükemmel kılınmış bir şekilde tamamlanacaktır.

 

Böylece bir Hristiyan Kutsal Kitap’a baktığında tek Tanrı, tek antlaşma, tek vaat, tek kurtuluş ve tek bir halk (Tanrı’nın halkı) görmektedir. Bu yüzden Tekvin Kitabından başlayıp Vahiy Kitabı ile biten Tanrı Sözü olan Kutsal Kitap’ta her dilden, her ulustan, her halktan Mesih’e aşılanmış insanların kurtuluş öyküsü vardır.

 

B-) Kutsal Kitap Tanrı’nın tek antlaşmasının ifadesidir

Kutsal Yazılar tek bir antlaşma içermektedir. Bazı durumlarda ve bazı farklı zamanlarda antlaşma biraz farklı biçimlerde tekrarlanmıştır. Ama özde tek ve aynı antlaşmadır. Musa’nın zamanındaki Tanrı halkı ile Mesih’in zamanındaki Tanrı halkı arasında dönem ve yaşam farkı vardır. Bu nedenle tek antlaşma farklı zamanlarda farklı biçimlerde kendini göstermiştir.

 

Böylece bütün Kutsal Yazılar’ı tek bir antlaşma olarak okuyup öyle yorumladığımızda İsrail ile Kilise arasında bir farklılık ve Yasa ile lütuf arasında bir ayrım göze çarpmamaktadır. Eski Antlaşma ve Yeni Antlaşma yazıları bu durumda birbirini tamamlayan bir bütünlük teşkil etmektedir.

 

C-) Sola Scriptura ve Tota Scriptura

Bugün ana inanç açıklalarını kabul eden kiliseler, “Sola Scriptura –yalnızca Kutsal Yazılar” sözüne yürekten inandıklarını ifade edeceklerdir. Bu doğrudur. Bu kitap olmaksızın inancımızı net bir biçimde anlamak ve doğru bir ilahiyatla Tanrı’ya yaklaşmak mümkün olamayacaktır.

 

Reform geleneğindeki kiliseler daha ileriye giderek “Tota Scriptura –bütün Kutsal Yazılar” ifadesi benimsemiştir. Böylece Kutsal Yazıların tamamının kapsamlı ve tam Tanrısal öğretiş verdiğini ifade etmektedir.

 

D-) Standart içinde standart

Kutsal Kitap’a bir bütün olarak bakamayan kiliseler birbirleri arasındaki farklılığı çoğaltmışlardır. Kutsal Yazılar’ın bir bölümüne diğerlerine göre daha fazla ağırlık vermektedirler.

 

Aziz Pavlus gibi Luther de, imanla aklanma öğretisini büyük bir önemle vurgulamıştır; Yakup ise işler ve lütuf arasındaki bağlantıyı vurgulamıştır. Anabaptistler bütün Kutsal Yazılara Mesih’in dağdaki vaazı üzerinden bakarlar. Müjdeci ((Evangelist) kiliselerin “Biz Yeni Antlaşma Hristiyanlarıyız” dediklerini duyarsınız. Çünkü genelde onlar için Eski Antlaşma ikincil bir rol oynamaktadır.

 

Bütün bu örneklerini verdiğimiz önderler ya da kiliseler bütün Kutsal Kitap’ı, öne çıkardıkları ve vurguladıkları bölümlere göre değerlendirmişlerdir. Bu da Tanrı standardı olan bütün Kutsal Yazılar için bir başka değerlendirme standardı oluşturmuştur.

 

E-) Kutsal Yazı’ların tamamı

Reform geleneğindeki bir Hristiyan ise bütün Kutsal Yazılar’ı Mesih İsa’yı ilan eden yazılar olarak değerlendirir: bütün Kutsal Yazılar Tanrı’nın yüceliğini ilan eden yazılardır; bütün Kutsal Yazılar Tanrı’nın halkına kurtuluş vaadidir; bütün Kutsal Yazılar dünyada yaşarken itaat etmemiz için bize açıklanmış Tanrı istemidir.

 

Böyle düşünen bir Hristiyan için Mezmurlar sadece İsrail’in değil, aynı zamanda kilisenin de ilahisi ve duasıdır. Ahlaki konular için yalnızca Dağdaki Vaaz bir standart değil, bütün Kutsal Yazılar bir standarttır. Mesih’ten önceki peygamberler yalnızca İsrail için değil, aynı kilise ve kilise dönemi için peygamberlik yapan kimselerdir.

 

Levililerin bütün törenlerindeki, Tanrı’nın kutsallığının ne anlama geldiğini anlamak ve öğrenmek her çağ Hristiyanı için geçerlidir. Musa’nın yazıları, bugünün dünyasında yaşayan bütün Tanrı halkı için çok şey içermektedir.

 

F-) Kutsal Yazılar’ın anlattığı tek öykü

Kutsal Yazılar Reform geleneğinde olan bir Hristiyan için sadece ruhsal yaşamı kapsayan bir kitap değildir, yalnızca kişisel kurtuluşu ya da kilise yönetimi için bir rehber kitap değildir.

 

Mezmur 36:9 Çünkü yaşam kaynağı sensin,

Senin ışığınla aydınlanırız.

 

Günah bizim doğru bir biçimde görüş, anlayış, kavrayış ve yorumlayış yeteneğimizi karartmıştır. Bu nedenle, günahlı insanların Tanrı’nın istemini tam öğrenmeleri ve O’nun istemi doğrultusunda tam bir yaşam sürdürmeleri mümkün değildir. Böylece Kutsal Yazılar bizim dünyaya doğru bir şekilde bakışımızda önemli bir rol oynamaktadır. Işığın karanlığı aydınlatması gibi, Kutsal Yazılar da zorlukla gören ruhsal gözleri aydınlatır; dünyayı doğru görebilmeyi yine Kutsal Yazılar’dan öğreniriz.

 

Tanrı bizi yaratıp kendi halimize bırakmış değildir. Bizi kayırmakta ve yönlendirmek istemektedir. Çünkü bütün yarattıkları için güneşini ve yağmurunu sağlamaktadır.

 

Böylece Tanrı’nın kendisine ayırdığı halkın yaşamının her alanı –politik, ekonomik, sanat eğitim, sosyal yaşam, kilise yaşamı- nefes aldığımız bütün zaman Tanrı için önemlidir. Görünen ve görünmeyen her şeyi yaratan Tanrı için O’nun ilgi alanı dışında kalan bir yer yoktur. Bütün dünya, bütün evrenin O’nundur; her şey üzerinde hükmeder.

 

Reform görüş “Kutsal Yazılar’da buyrulmamış bir şeyi yapmak yasaktır” dediğinde; bütün yaratılışın Tanrı için eşit ağırlıkta olduğunu vurgulamış olur. Elbette samimi bir Hristiyan, Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın buyurmuş oldukları dışında bir şey yapmanın yasak (yanlış) olduğunu bilir. Tanrı’nın Kutsal Yazılar’da açıkladıklarının tamamı her bir Hristiyan için tam etkin ve yetkin bir rehberdir.

 

I.Korintliler 10:31 Sonuç olarak, ne yer ne içerseniz, ne yaparsanız, her şeyi Tanrı'nın yüceliği için yapın.

 

Bu ayet “ya Tanrı’yı yaşamın her alanında yüceltirsiniz ya da O’na yakışmayan bir biçimde yaşarsınız” demektedir. Benzer şekilde Romalılar Mektubu 1. bölümde bu konuya değinilmektedir –ya Tanrı’ya tapınır ya da putlara tapınırız. İkisinin arasında bir yer yoktur.

 

Bütün düşüncelerimiz, duygularımız, işlerimiz Tanrı’nın Kutsal Yazılar’daki sözlerinin yetkisi altında olarak yaşamalıyız. Yani bütün varlığımızla Tanrı’ya onur getirecek bir şekilde yaşamalıyız.

 

III. TANRI’NIN DÜNYASI –KRAL’IN ARMAĞANI

Bir samimi Hristiyanın gerçek evi neresidir? Cennet! Kutsal Yazılar’a göre samimi inanan bir kişi öldüğü zaman Rab’le birlikte olacaktır. Mesih’in “gidip size yer hazırlayacağım” sözlerine dayanarak ölümden sonra varlığımızın devam edeceği düzeni “cennet” olarak tanımlıyoruz.

 

Kutsal Yazılar “gerçeğin görülmeyen yüzünün” bizim evimiz olduğunu söylemiyor. Tanrı’nın yarattığı bu düzenin ve bu yerin gerçek evimiz olduğunu söylüyor. Dolayısıyla dünya bizim gerçek evimizdir.

 

A-) Yaratılış iyidir

Kutsal Yazılar’dan Tanrı’nın dünyasının, bu yaratılışın güzel olduğunu öğreniyoruz:

 

Tekvin 1:31 Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü…

 

Fiziksel dünyayı yadsımak mümkün değildir. Bu bağlamda ne ruhsal var oluş fiziksel var oluştan üstün ne de fiziksel var oluş ruhsal var oluştan üstündür. Eğer madde kötü olsaydı Tanrı Sözü’nün beden alıp dünyaya gelmesi söz konusu olamazdı. Ruh olan Tanrı, Kendi sözünü insan bedeninde, biricik Oğul olarak dünyaya gönderdi.

 

I.Yuhanna 1:1 Yaşam Sözü'yle ilgili olarak başlangıçtan beri var olanı, işittiğimizi, gözlerimizle gördüğümüzü, seyredip ellerimizle dokunduğumuzu duyuruyoruz.

I.Yuhanna 1:2 İsa Mesih'in beden alıp dünyaya geldiğini kabul eden her ruh Tanrı'dandır. Tanrı'nın Ruhu'nu bununla tanıyacaksınız.

 

Madde ya da fizik dünyası Tanrı’nın yarattığı harikalardandır ve temel olarak Tanrı’nın yarattığı her şey güzeldir, iyidir. Günah bile bu temel gerçeği değiştirememiştir. Ancak günahın kendisi Tanrısal gerçeği net görebilmemizi engellemeye çalışmaktadır. Günah, Tanrı’nın iyi olarak yarattığı her şeyin kötü göstermeye çalışır; Tanrı’nın düzenini karalamaya, güzelliğini bozmaya gayret eder. Ama günah ve şeytan hiçbir zaman Tanrı’nın yarattığı madde ve fizik dünyası alt edemeyecektir.

 

B-) Yaratılış bir armağandır

 

I.Timoteos 4:1-3 Ruh açıkça diyor ki, son zamanlarda bazıları yalancıların ikiyüzlülüğü nedeniyle aldatıcı ruhlara ve cinlerin öğretilerine kulak vererek imandan dönecek. Vicdanları adeta kızgın bir demirle dağlanmış bu yalancılar evlenmeyi yasaklayacak, iman edip gerçeği bilenlerin şükranla yemesi için Tanrı'nın yarattığı yiyeceklerden çekinmek gerektiğini buyuracaklar.

4 Oysa Tanrı'nın yarattığı her şey iyidir, hiçbir şey reddedilmemeli; yeter ki, şükranla kabul edilsin.

 

Tanrı’nın yaratılışı muhteşem bir düzen içermektedir. Bu düzen aynı zamanda bir yasa bütünüdür. Ancak bu ayetlerde kişilerin Tanrı’nın yasasını, düzenini kendi yasacılıklarıyla değiştirdiklerini okuyoruz. Kişiler Tanrısal düzeni beğenmeyip yeniden düzenliyorlar. Sonra da bunları olmazsa olmaz ilkeler olarak öğretiyorlar.

 

Samimi bir Hristiyan Kutsal Yazılar’ın bir ilave, bir değişim, bir eksiltme olmaksızın yeterliliğine inanır. Kutsal Kitap ayetleri insan yasacılığının ilkelerine ihtiyaç duymaksızın yaşanabilir.

 

Koloseliler 2:8 Dikkatli olun! Mesih'e değil de, insanların geleneğine, dünyanın temel ilkelerine dayanan felsefeyle, boş ve aldatıcı sözlerle kimse sizi tutsak etmesin.

9 Çünkü Tanrılığın bütün doluluğu bedence Mesih'te bulunuyor.

10 Siz de her yönetim ve hükümranlığın başı olan Mesih'te doluluğa kavuştunuz.

11 Ayrıca Mesih'in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde bedenin benliğinden soyunarak elle yapılmayan sünnetle O'nda sünnet edildiniz.

12 Vaftizde O'nunla birlikte gömüldünüz, O'nu ölümden dirilten Tanrı'nın gücüne iman ederek O'nunla birlikte dirildiniz.

13 Sizler suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı.

14 Kurallarıyla bize karşı ve aleyhimizde olan yazılı antlaşmayı sildi, onu çarmıha çakarak ortadan kaldırdı.

15 Yönetimlerin ve hükümranlıkların elindeki silahları alıp onları çarmıhta yenerek açıkça gözler önüne serdi.

16 Bu nedenle kimse yiyecek içecek, bayram, yeni ay ya da Şabat Günü konusunda sizi yargılamasın.

20-21 Mesih'le birlikte ölüp dünyanın temel ilkelerinden kurtulduğunuza göre, niçin dünyada yaşayanlar gibi, "Şunu elleme", "Bunu tatma", "Şuna dokunma" gibi kurallara uyuyorsunuz?

22 Bu kuralların hepsi, kullanıldıkça yok olacak nesnelerle ilgilidir; insanların buyruklarına, öğretilerine dayanır.

23 Kuşkusuz bu kuralların gönüllü tapınma, sözde alçakgönüllülük, bedene eziyet açısından bilgece bir görünüşü vardır; ama benliğin tutkularını denetlemekte hiçbir yararları yoktur.

 

Romalılar 11:36 ayeti Tanrı’yı “Her şeyin kaynağı, her şeyin O’nun aracılığıyla ve O’nun için var olduğu” hatırlatması yapar. Bu nedenle bütün övgüyü almaya layık olan yalnız ve yalnız Tanrı’dır.

 

Bütün bu sözlerin kullanılmasının yegane nedeni, kilisenin tarihsel olarak gnostizm ile sorun yaşamasından kaynaklanmaktadır. O nedenle, bu ayetler her şeyin kaynağının tek ve aynı ve gerçek olan Tanrı olduğunu vurgulamaktadır.

 

C-) Yaratılış günahtan etkilenmiştir

Yaratılış günahla lekelenmiştir. Tekvin 3:17-19 ve Romalılar 8:18-23 ayetleri bu gerçeğe tanıklık eder:

 

Tekvin 3:17 RAB Tanrı Adem'e,

«Karının sözünü dinlediğin ve sana,

Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için

Toprak senin yüzünden lanetlendi» dedi,

«Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.

18 Toprak sana diken ve çalı verecek,

Yaban otu yiyeceksin.

19 Toprağa dönünceye dek

Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.

Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın

Ve yine toprağa döneceksin.»

 

Romalılar 8:18 Kanım şu ki, bu anın acıları, gözümüzün önüne serilecek yücelikle karşılaştırılmaya değmez.

19 Yaratılış, Tanrı çocuklarının ortaya çıkmasını büyük özlemle bekliyor.

20-21 Çünkü yaratılış amaçsızlığa teslim edildi. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu amaçsızlığa teslim eden Tanrı'nın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya köle olmaktan kurtarılıp Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması umudu vardı.

22 Bütün yaratılışın şu ana dek birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliyoruz.

23 Yalnız yaratılış değil, biz de -evet Ruh'un turfandasına sahip olan bizler de- evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inliyoruz.

 

Günah ve düşüşün laneti, düzen içinde yaratılan dünyanın temellerini yok edecek değildir. Ama bu yaratılış kirlenmiştir, yozlaşmıştır. Günah ve lanet maddeyi, sosyal yaşamı ve yaratılmış her şeyi etkilemiştir; ancak tamamen kötü kılmış değildir. Her şeyin yüzde yüz kötü olduğunu düşünmüyoruz; ancak günah her şeyi etkilemiştir. Günah dünyayı, insanları, yaşamın ve olayların sonuçlarını etkilemeye devam etmektedir.

 

Günah hakkında düşünürken şunu hatırlamalıyız:

 

1-) Tanrı halen yaratılışı bereketlemektedir. Biz buna genel lütuf diyoruz. Tanrı yarattığı bütün canlılarına güneşini, yağmurunu, iyiliklerini sunmaktadır. İster Hristiyan olsun, ister inançsız, isterse başka bir inanıştan olsun, insanlık halen ortak noktalarda günaha tepki gösterebilmektedir. İşte bu Tanrı’nın genel lütfunu en iyi bir şekilde anlayabileceğimiz bir noktadır. İyiyi ve kötüyü bilmek, bunları insanlık ailesinin yayarı için ayırt edebilmek Tanrı’nın genel lütfunun bir göstergesidir.

 

2-) Tanrı kurtaran lütufla yarattıklarını bereketliyor. Genelde Mesih’in ölümü ve dirilişiyle sağladığı kurtuluş işini başka bir konu yaratılışı başka bir konu olarak düşünme hatasına düşülür. Bu konuları Kutsal Yazılar’da birbirinden ayrı olarak değerlendirme hatasına düşülür.

 

Yuhanna 3:16 Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.

 

Bu ayet bize Tanrı’nın kozmik anlamda bir barıştırma amacında olduğunu söylemektedir. İnsanın insanla ve insanın Tanrı ile barışması planı bu ayette birlikte sunulmuştur.

 

Koloseliler 1:19 Çünkü Tanrı bütün doluluğunun O'nda bulunmasını uygun gördü.

20 Mesih'in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerdeki ve gökteki her şeyi O'nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.

 

Vahiy kitabın Tanrı’nın bu amacının, yani barıştırılma işinin tamamlandığını okuyoruz:

 

Vahiy 21:5 Tahtta oturan, "İşte her şeyi yeniliyorum" dedi. Sonra, "Yaz!" diye ekledi, "Çünkü bu sözler güvenilir ve gerçektir."

 

Öyleyse günah ve düşüşe rağmen Tanrı bu yaratıştan vazgeçmedi; ve bu yaratılışı düşüşten önceki amacına uygun bir şekilde yönlendirmektedir. Tanrı iyiliklerini yaratılışına dökerek her bozulmuş ve kirlenmiş olan yenilemek istemektedir.

 

D-) Yaratılış kutsaldır

Tanrı bütün yaratılışa en üst düzeyde iyi olanı yapmış olmayı istemektedir. Bu yüzden Tanrı’nın yarattığı her şey harika ve mükemmeldir. Ama günah bu güzelliği gölgelemiş ve kirletmiştir. O zaman Tanrı’nın yarattıklarını kutsal ya da kutsal olmayan diye ayırmak mümkün değildir. Zaten Tanrı’nın amaçladığı da budur.

 

Son günde Tanrı’nın amacı tam olarak gerçekleşecek, yaratılan her şey Tanrı’ya kutsal olacaktır. Tanrı’nın gününde kutsal olan ve kutsal olmayan ayrımı olmayacaktır. Günah ve ölüm yargılandığında kötülük dipsiz derinliklere atılmış olacak, bir daha dünyamıza ve bizlere bulaşamayacak şekilde acı, gözyaşı, ölüm ve lanet uzaklaştırılacaktır. Mesih kiliseyi yanına almaya ve dünyayı yargılamaya geldiğinde böyle olacaktır.

 

Zekeriya 14:20 O gün atların çıngırakları üzerine, "RAB'be adanmıştır" diye yazılacak. RAB'bin Tapınağı'ndaki kazanlar da sunağın önündeki çanaklar gibi olacak.

21 Yeruşalim ve Yahuda'da her kazan Her Şeye Egemen RAB'be adanacak. Kurban kesmeye gelenler bu kazanları kurban etini pişirmek için kullanacaklar. O gün Her Şeye Egemen RAB'bin Tapınağı'nda artık tüccar bulunmayacak.

 

Mesih’teki imanda devam eden kimselerin bütün yaşamları Tanrı’ya bir dua, bir ibadet olarak devam etmekte ve Tanrı’ya onur getiren işleriyle etraflarını Tanrı’nın amacına uygun hale getirmektedirler.

 

I.Korintliler 10:31 Sonuç olarak, ne yer ne içerseniz, ne yaparsanız, her şeyi Tanrı'nın yüceliği için yapın.

 

Düşüncemiz, duygularımız, sözlerimiz, eylemlerimiz Tanrı’nın yüceliğine adanmış olmalıdır. Günahı doğru anlamazsak Tanrı’nın harika olan yaratılışına yanlış bir şekilde bakar, her şeyde bir kusur, bir eksiklik arar, insanlar dahil bütün yaratılışı suçlama hatasına düşebiliriz.

 

Bazılarımız için kilise kutsaldır, çalıştığımız ofislerimiz ise kutsal değildir. Bu düşünce tamamen yanlıştır. Çünkü Tanrı her şeyin kaynağı, yaratıcısıdır. Tanrı yaratılışın sebebi ve her şeyin sahibidir. Bu bağlamda ibadet ettiğimiz kilisemiz ne kadar kutsalsa, yaşadığımız yerler de, çalıştığımız yerler de, gezdiğimiz yerler de o kadar kutsaldır. Ama bize sunulan bu nimetlere yaklaşımımız ve günahlılığımız bütün bunları kirletebilir. Ama Tanrı’nın amacına uygun yaşarsak da bütün bunlar Tanrı’ya onur getireceğimiz bir hale bürünebilir.

 

Yazık ki, birçok insan bu yaratılışı ikiye bölerek yaşamaktadır. Onlar yaşamı ruhani yaşam ve dünyevi yaşam olarak ikiye ayırmışlardır. Dua ettiğimiz, tapındığımız, Kutsal Yazıları okuyup çalıştığımız zamanları “şu saatlerde kutsalımı yaşıyorum” diye ayırmaktadırlar. Onlara göre bunun dışındaki zaman ise “seküler hayatımı yaşıyorum, bana ait olan özelimi yaşıyorum” şeklinde ayrılmıştır.

 

Bu yaklaşım Kutsal Yazılar’ın Tanrısal Krallık öğretisine aykırıdır. Bir okulda öğrenci misiniz; bir ofiste memur musunuz, bir yerde işçi misiniz… toplum sizi diğerlerinden ayırabilmelidir. Siz Hristiyan öğrenci olarak daha uysal, daha çalışkan, kurallara daha itaatkar, diğer öğrencilerden daha güvenilir olmanız gerekir. Benzer şekilde kiliseye giden ile gitmeyen arasında bir fark olmalı, İncil okuyan ile okumayan arasında bir fark olmalı, vaftiz olan ile olmayan arasında bir fark olmalıdır; Mesih’e tapınan işçi ile inançsız kimseler arasında bir fark olmalıdır…

 

E-) Yaratılış tamamen Rab’be aittir

Mesih İsa’nın Rab olması, O’na iman eden bir kişi için ne anlama gelmektedir? Bu soruya verilecek cevap ilahiyatınızın ne denli Kelami olup olmadığını gösterecektir. Mesih’in üzerimizdeki Rabliği bütün yaratılışın kapsadığı alan kadardır. Öyleyse bizler sadece kiliseye gittiğimiz zamanlarda değil; yaşamımızın bütün alanlarında Rab’be tabi olmamız, O’na yaraşır bir yaşam sürmemiz gerekmektedir.

 

Matta 6:10 ayetine bakarak “Egemenliğin gelsin, gökte olduğu gibi yeryüzünde de Senin istediğin olsun” şeklinde bir dua ederiz. Kelami anlamda Hristiyan olmak için, hayatımızın gizlilik ve açıklıklarıyla bütün zamanlarında Mesih’e bakarak hareket etmeliyiz; hayatımızın bazı alanlarında değil… Mesih Rab ise bunun anlamı Mesih İsa aklımın, yüreğimin, bedenimin efendisidir; aynı zamanda Mesih İsa kilisenin efendisidir; aynı zamanda Mesih İsa yaratılışın da efendisidir.

 

İlahiyatçı Abraham Kuyper “yaratılışta Mesih’e ait olmayan en ufak bir alan dahi yoktur” demiştir. Kutsal Kitap Hristiyanlığında Tanrı’nın dışarıda bırakıldığı, O’na ait olmadığı düşünülen hiçbir alan yoktur.

 

Bu nedenle reform geleneğinden bir Hristiyan için ‘şu iş kutsal, şu iş kutsal değil’ şeklinde bir ayrım mümkün değildir; “bu dini hayatım, bu seküler hayatım, bu özel hayatım” şeklinde bir ayrım mümkün değildir.

 

Bir Hristiyanın ilahiyat temeli Reform ise, bu durumda dünyadan el çekmek, yaşam boyu manastırda yaşamak düşüncesi de mümkün olmamaktadır. Çünkü insan yüreğinin bütün dünyevi düşüncelerden çekilmesi söz konusu değildir. Bir ilahiyatçı “Calvinist azizler dünyadan sorumludurlar” demiştir. Kutsal Kitap, dünyayı, benliği, şeytanı Rab ile yenmek için gerekli öğretişi içerir. Dünyadan kaçarak değil, dünyada yaşayarak Hristiyan sorumluluğu ve tanıklığı içinde Tanrı’nın amacına uygun yaşamalıyız. Her bir inanan kişi Mesih’in bir askeri olarak dünyaya rağmen dünyada yaşamalıdır. Dünyaya iyi bir tat bırakmak, dünyayı güzelleştirmek için çalışmalıdır. Öyleyse Hristiyanlar Tanrı’nın krallık amacını yerine getirmek için Tanrı’nın elinde bir araç olduklarının bilincinde yaşamalıdır.

 

Bir Hristiyan günahla lekelenmiş bir dünyada Tanrı’ya hizmet için çağrılmıştır. Günahın insanoğlu üzerinde ve insan kültürü üzerinde etkileri olduğunu biliyoruz. Yaratılış iyi ve mükemmel olarak yaratılmışken günah ve düşüş onu kirletmiştir; ve şimdi de insanoğlu kültürünü oluşturmaya, geliştirmeye devam ederken dünyayı kirletmeye devam etmektedir. Yaratılışın en başında her şey Tanrı’nın yüceliği içinken düşüşle birlikte insan her şeyi kendi yüceliği için görmeye başlamıştır.

 

Babil kulesi öyküsünde insanların “Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım” şeklindeki ifadesi bu durumu net bir şekilde göstermektedir. İnsanlık düşüş ile birlikte yalnızca kendi adının yüceliği için yaşamaya başlamıştır.

 

F-) Bütün Yaratılış Rab’be aittir

Hristiyan kişi yaptığı her işte öncelikle Tanrı’yı yüceltmeyi amaçlamıştır. Çünkü Tanrı bizi kendi yüceliği için yaratmıştır ve Tanrı’dan zevk alarak yaşamamız için bizi yaratmıştır. Hristiyan çağrısı dünyayı bir kenara bırakmak ya da kötü görmek ya da kültürel yaşamı terk etmek şeklinde değildir. Bu dünyada var oluş amacımız, Tanrı’nın krallığının temsilcileri olarak, düşmüş insanlığın ürettiği kültürü, yaşamı yeniden Tanrı’yı yüceltecek hale sokmaktır.

 

Reform geleneğinin Hristiyanlık anlayışında “kişinin sürekli içe dönük bir şekilde yüreği dünyadan uzak tutmaya çalışmasına” yer yoktur. Hristiyanlar yüreklerini, düşüncelerini, enerjilerini Adem’in miras bıraktığı dünyaya güzel bir koku olmak, hoş bir tat bırakmak için harcarlar.

 

Tanrı’nın Krallığı, seçilmiş olmanın getirdiği emniyet duygusu ve Tanrı lütfunun sarsılmazlığı, antlaşmanın verdiği umutla bizler yüreğimizden korkmadan yaşamalıyız, Tanrı’ya dünya içinde hizmet etmek için yaşamalıyız.

 

Orta çağda yaşam kutsal ve kutsal olmayan diye ikiye ayrılmıştı. Halk gündelik seküler yaşamını kutsal olmayan bir yaşam olarak görüyor; din adamı sınıfına dahil olmak ise kutsal yaşamı seçmek olarak değerlendiriliyordu. Kilise hizmeti yüksek, ayrıcalıklı, farklı ve değerli bir yaşam olarak düşünülmekteydi. Böyle bir bakış açısı karşında yalnızca keşişler, manastır rahipleri gerçek ve doğru bir çağrıya sahip olan kişilerdi. Diğer kişiler ise sadece sıradan kişilerdi.

 

Reform düşüncesi hayatın bütün mesleklerinin kutsal bir şekilde yapılabileceğini; yüksek yaşam ve sıradan yaşam diye bir ayrımın olmadığını öğretti. İnsanlar her zaman ve her yerde Tanrı’ya onur ve yücelik getirebilecek şekilde yaşayabilirdi. Bir ayakkabı tamircisiyle bir ev hanımı arasında, bir çiftçiyle bir sanatçı arasında sıradanlık, yükseklik, kutsallık ya da kutsal olmama gibi ayrımlar söz konusu olamazdı. Çünkü Tanrı’nın yarattığı bu evrende her şey Tanrı’ya aitti. İnsandan beklenilen de Tanrı’ya itaatle bağlı olmasıydı.

 

Görüldüğü gibi, Reformasyon düşünce ve yorumlarına göre, samimi bir imanla Tanrı’ya yönelen her kişi mesleği her ne olursa olsun Tanrı’ya çağrılmış olan kişi olarak algılanı-yordu. İşte, bu gerçeğin sembolize edilmesi için Hollanda da artık Pazar akşamları kilise kapıları halka kapatılmaya başlamıştı. Çünkü her yer Tanrı’nın olduğuna göre, kutsal bir ye-re kaçmak isteyen kişiler her yere dağılabilirler ve Tanrı’ya yakarabilir ya da O’na yücelikler sunabilirlerdi.

 

Bu noktada Reform geleneğinden bir Hristiyan kiliseyi asla dünyadan kaçıp sığınılacak bir yer olarak görmez. Çünkü kilise, kişinin dünyaya yapacağı kahinlik için bir hazırlanma yeridir.

 

IV. TANRI HALKI: KRAL’A HİZMET

A-) Hizmet çağrısı

Tanrı halkı olarak dünyada hizmete davet edildiğimiz konusuna bakmak için önce Kutsal Yazılar’ın ne söylediğine bakalım.

 

1-) Mezmur 8 Tanrı’nın yaratılışını şiirsel bir ifade ile kutlamamaktadır. Bu Mezmur’un özellikle Tekvin 1:26; ve 2:15 ayetlerini[7] bir arka plan aldığını görmekteyiz:

 

1 Ey Egemenimiz RAB,

Ne yüce adın var yeryüzünün tümünde!

Gökyüzünü görkeminle kapladın.

2 Çocukların, hatta emziktekilerin sesiyle

Set çektin hasımlarına,

Düşmanı, öç alanı yok etmek için.

3 Seyrederken ellerinin eseri olan gökleri,

Oraya koyduğun ayı ve yıldızları,

4 Soruyorum kendi kendime:

"İnsan ne ki, onu anasın,

Ya da insanoğlu ne ki, ona ilgi gösteresin?"

5 Nerdeyse bir tanrı yaptın onu,

Başına yücelik ve onur tacını koydun.

6 Ellerinin yapıtları üzerine onu egemen kıldın,

Her şeyi ayaklarının altına serdin;

7 Davarları, sığırları,

Yabanıl hayvanları,

8 Gökteki kuşları, denizdeki balıkları,

Denizde kıpırdaşan bütün canlıları.

9 Ey Egemenimiz RAB,

Ne yüce adın var yeryüzünün tümünde!

 

Görüldüğü üzere daha yaratılışın en başında insan dünyada Tanrı’ya hizmet etmeye davet edilmektedir:

 

Tekvin 2:15 RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem'i oraya koydu.

 

Adem ve soyu her şeye kadir Tanrı’nın hizmetine bu şekilde çağrıldı.

 

2-) İbraniler 2:5-13 ayetlerine bakalım:

 

5 Tanrı, sözünü ettiğimiz gelecek dünyayı meleklere bağlı kılmadı.

6 Ama biri bir yerde şöyle tanıklık etmiştir:

"Ya Rab, insan ne ki, onu anasın,

Ya da insanoğlu ne ki, ona ilgi gösteresin?

7 Onu meleklerden biraz aşağı kıldın,

Başına yücelik ve onur tacını koydun,

Ellerinin yapıtları üzerine onu görevlendirdin.

8 Her şeyi ayakları altına sererek

Ona bağımlı kıldın."

Tanrı her şeyi insana bağımlı kılmakla insana bağımlı olmayan hiçbir şey bırakmadı. Ne var ki, her şeyin insana bağımlı kılındığını henüz görmüyoruz.

9 Ama meleklerden biraz aşağı kılınmış olan İsa'yı, Tanrı'nın lütfuyla herkes için ölümü tatsın diye çektiği ölüm acısı sonucunda yücelik ve onur tacı giydirilmiş olarak görüyoruz.

10 Birçok oğulu yüceliğe eriştirirken onların kurtuluş öncüsünü acılarla yetkinliğe erdirmesi, her şeyi kendisi için ve kendi aracılığıyla var eden Tanrı'ya uygun düşüyordu.

11 Çünkü hepsi -kutsal kılan da kutsal kılınanlar da- aynı Baba'dandır. Bunun içindir ki, İsa onlara "kardeşlerim" demekten utanmıyor.

12 "Adını kardeşlerime duyuracağım,

Topluluğun ortasında

Seni ilahilerle öveceğim" diyor.

13 Yine,

"Ben O'na güveneceğim"

ve yine,

"İşte ben ve Tanrı'nın bana verdiği çocuklar" diyor.

 

Bu ayetler Mesih’in ikinci Adem olarak geldiğine tanıklık etmektedir. Mesih yeni bir neslin başı olarak Tanrı’nın ev halkına “kardeşlerim” diye sesleniyor. Böylece bizler O’nun sevinci ve O’na yücelik getirenler oluyoruz. Böylece yaratılışın başında Tanrı’ya hizmet etmeye davet edildiğimizi; ve düşüşten sonra bile çağrımızın aynı olduğunu görüyoruz.

 

Kurtuluşumuz sadece günahların bağışlanması ile ilgili değildir; kurtuluşumuz sadece öldüğümüz zaman cennette yaşanacak bir yaşamla sınırlı değildir. Tekvin 1 ve 2. bölümlerde ifade edildiği gibi, Tanrı’nın insanı yaratırken amaçladığı düzeye kavuşmuş olmamızdır. Aslında Yüce Görev, yani Tanrı kurtarışını ilan etmeye davet edildiğimiz ayetlerle bize verilen sorumluluk işte bu amaçla verilmiştir:

 

Matta 28:18 İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: "Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi.

19 Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin;

20 size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim."

 

Böylece Yüce Görev için giderken, öğretirken, yetiştirip görevlendirirken bizler aynı zamanda bunu insana dünyadaki sorumluluğunu hatırlatarak, Tekvin 1 ve 2. bölümdeki insana çağrılı bulunduğu hizmeti hatırlatarak vermeliyiz.

 

Bu noktada Heidelberg İlmihalinin ilk sorusuna bakabiliriz:

1. Yaşamda ve ölümde tek teselliniz nedir?

Ben kendime ait değilim

beden ve can olarak

yaşamda ve ölümde

sadık kurtarıcım İsa Mesih’e aidim.

 

O değerli (paha biçilmez) kanıyla bütün günahlarımın bedelini ödedi,

Şeytan’ın hükümdarlığından beni, özgür kıldı.

O beni aynı yolda gözetir

Göklerdeki Babamın isteği olmadan başımdan bir tel saç bile eksilmez

her şey benim kurtuluşum için çalışır.

O’na ait olduğum için

kendi Kutsal Ruh’u ile

beni sonsuz yaşamdan emin kılar.

Ve beni şimdiden itibaren kendisi için yaşamaya hazır ve

tüm kalbimle buna istekli olmaya yönlendirir.

 

İlmihalin cevabı iki konu üzerine vurgu yapmaktadır. Birincisinde “Ben Mesih’e aitim, çünkü O benim bütün günahlarımın bedelini ödedi, beni lütfuyla kurtardı” demektedir.

 

İkinci vurgu ise “Mesih’in kurtaran lütfu beni Mesih için yaşamaya hazır ve istekli kılmaktadır” demektedir.

 

İşte biz bu iki vurguyu net bir biçimde görmediğimiz takdirde Kutsal Kitap Hristiyanlığını anlamamış oluruz. Hristiyanlar olarak “aklandım, lütufla kurtuldum” demek yeterli değildir. Evet, doğrudur “Mesih aracılığı ile kurtarıldım” ama “ne için kurtarıldım; benim var oluşumun, yaşamımın en önemli amacı ne?”

 

B-) Yüceltmeye çağrı

Tanrı’da olmamızın amacı Mesih İsa için yaşamaya hazır olmaktır; ve tüm kalbimizle bunu istemek; Tanrı’dan zevk alarak, O’nu yüceltmek Tanrı’da olmamızın bir sonucudur.

 

Tanrı bütün yaratılışa Müjde’yi duyurmamızı istemiştir. Ancak bu hizmetin kalitesini belirleyen en önemli şey bu dünyada nasıl yaşadığımızla ilişkilidir. Tanrı yaratılışın başında insanını kendisine hizmet etmesi için görevlendirmişti. Ama insanın isyanı bu sorumluluğunu gölgelemiştir. İnsanın yaratılış gayesi doğrultusunda, yüksek bir çağrısı olan insan olarak yaşamak ve günah yüzünden insanın görmediği veya unuttuğu bu çağrıyı dünyaya yeniden hatırlatmak Hristiyanların görevidir.

 

Böylece Tekvin 1, 2, Mezmur 8, İbraniler 2 bölümlerine bakarken, Tanrı’nın bizi kendi halkı olarak kilisesinin bir parçası olmamız için, O’na hizmet etmenin sorumluluğunu açıkça bilmemiz için çağırmış olduğunu hatırlamamız lazım.

 

C-) Kahinliğe çağrı

Tanrı halkı olarak bizler krallık kahinleriyiz.[8] Bu durum bize ayrıcalıklı bir halk olduğumuzu, Tanrı tarafından özel sorumluluk aldığımızı, Tanrı’ya olan hizmetimizi insana ve dünyaya bir “Mesih gibi” yerine getirmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır. Böylece onurlandırıldığımız ayrıcalığa yaraşır bir şekilde yaşamalıyız.

 

I.Petrus 2:9 Ama siz seçilmiş soy, Kral'ın kâhinleri, kutsal ulus, Tanrı'nın öz halkısınız. Sizi karanlıktan şaşılası ışığına çağıran Tanrı'nın erdemlerini duyurmak için seçildiniz.

 

Kahinler olarak aslında daha yaratılışın başında çağrılmış (Tekvin 1-2), Yüce Tanrı’nın yarattığı bu harika bir dünyaya hizmet daveti almıştık (1:27-30). Tanrı bu dünyayı çok iyi[9] olarak yarattığında insana diğer yaratılmışlardan ayrı olarak kendi suretini verdi. İnsanı bilgelik, doğruluk ve kutsallık ile donatıp yasasını insanın yüreğine yazdı.[10] Böylece insan yeryüzünde Tanrı’nın bir temsilcisi olarak yaşayacaktı. İnsan bütün yaşamını bir övgü olarak Tanrı’ya sunacaktı. Ve insan iyi olan dünyada kendisine bağışlanan ayrıcalığa layık bir şekilde dünyayı güzelleştirmek için, dünyayı Tanrı’nın görkemine layık bir şekilde güzelleştirmek için çalışacaktı.

 

Düşüş bu planı biraz bozmuş ve aksatmış görünse de Tanrı bu amacını değiştirmedi. Bu kez Tanrı ikinci Adem Mesih İsa’da sunduğu kurtarış planıyla bu çağrısını tekrar dünyaya sundu. Tanrı’nın bu çağrısı bizleri “Tanrı için yaşamaya hazır ve bütün kalbimizle buna istekli olma” şeklinde kendisini göstermektedir. Seçilmiş bir halk olarak yaşamamız bundandır.

 

Biz Mesih İsa’ya yalnızca kilisede değil, iyi olarak yaratılmış olan bu dünyada hizmet ederiz. Dünya gerçekten insanın günah ve isyanı yüzünden acı çekerek inlemektedir. Bu nedenle Mesih’e ait olan bizler, Tanrı’nın kahinleri olarak yaşamın her alanında Mesih’te kurtulmuş bir yaşam sergileyerek ve bunu ilan ederek bu dünyadaki yaşamı yeniden esas amacına uygun bir hale getirmek için çalışırız.

 

Böylelikle Hristiyanların hizmet ve yaşam tanıklığı sebebiyle dünya ulusları Tanrı’nın bu yaratılışa nasıl baktığını, insanı nasıl çağırdığını bizlerin yaşamlarında göreceklerdir –eğer Kelam merkezli yaşarsak. Sizlerin yaşam tanıklığı ve yaşam hizmeti, bir gün mutlak gelecek olan Mesih İsa’nın muhteşem dönüşüne açılan bir kapı, bir ışık olacaktır.

 

D-) Adanmış bir yaşama çağrı

 

Romalılar 12:1 Öyleyse kardeşlerim, Tanrı'nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı'yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur.

2 Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı'nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin.

 

Bu ayet Tanrı’ya ait bir halkın kahinlik hizmetinde kendisinden nasıl olmasını beklenildiğini göstermektedir.

 

Her ne yaparsak, ibadetimizi, işimizi, dinlenmemizi, çalışmamızı, dostluklarımızı, insanlık ailesi ile ilişkimizi, kısacası yaşamda içinde yer aldığımız hiçbir şeyi baştan savma yapamayız. Çağrısına adanmışlıkla, Tanrı’yı hoşnut edebilecek bir biçimde yaşamamız gerekmektedir.

 

Kahin, Tanrı ve insan arasında aracılık yaparken kurbanlar sunar ve bağışlatma yani barıştırma işi için çalışır (II.Korintliler 5:18-19). Bizler insan olarak melekler gibi değil, bedenleri olan canlılarız. Krallık kahinleri olarak bedenimizin –bu dünyada yaşadığımız her yerde ve her zamanda- diri bir şekilde Tanrı’ya sunulması ile Tanrısal çağrımıza layık yaşamakla görevli kimseleriz. Öyle ki, düşmüş bu dünyaya Tanrı’nın barışını getirelim, düşmüş olan bu dünyada kutsal bir şekilde yaşayarak Tanrı’ya tanık edelim; ve bu şekilde yaşadığımız çağa tuz ve ışık olarak kayıp insanlığın Tanrı’yla barışması için hizmet edelim. Bedenlerimiz ve bu bedende geçen bütün yaşam Tanrı’ya sunulmuş olmalıdır. Bizler bu iyi olarak yaratılmış olan dünyada, yaratılışa hizmet etmek için çağrıldık. Ve bu konuda sunabileceğimiz en güzel şey bütün varlığımız yani bedenimizdir.

 

Bizler bu bedendeki yaşamda oyun oynar, okula gider, aşk yaşar, iş koşturur, akraba ve komşuluk ilişkileri yaşar, sosyal hayatın içinde değişik rollere katılır, Tanrımız’a tapınırız. Bizler bu bedendeki yaşamda iyi vatandaşlar olarak bilimsel araştırmalar yapar, sanatla uğraşır, hastaları ziyaret eder, ihtiyaç içinde olanlara merhamet gösterir ve daha binlerce şey yaparız.

 

Bizler kahinler olarak bütün insanlık ailesinin yaklaşık olarak yaşadığı ve yaptığı pek çok şeyin içinde ya da yakınında bulunuyoruz. Başkaları ile aynı işi yaparken ya da başkaları ile benzer ortamları paylaşırken yaşayışımızla Mesih’e ait olmanın farkını ortaya koymak kahinlik görevimizdir. Bizler yaşamlarımızla, Tanrı insanı ilk yaratırken güttüğü amaca uygun bir yenilenme ve değişim getirmek için çağrıldık.

 

Bizim bu dokunuşumuzun değiştirdiği ortamlar hep Tanrı’nın insan için esas güttüğü amaç için bir ışıktır ve tarihin sonunda da Tanrı, yaratırken arzuladığı o yüksek amacı doğrultusunda en sonunda, her şeyi yepyeni kılacak ve bunu sonsuzluğa taşıyacaktır.

 

I.Korintliler 10:31 Sonuç olarak, ne yer ne içerseniz, ne yaparsanız, her şeyi Tanrı’nın yüceliği için yapın.

 

Burada sadece bir davranış modeli önerilmiyor; bu ayet Tanrı’ya ne denli bir itaatle bağlı olmamız gerektiğini de gösteriyor. Yani yaşamın her alanını kapsayan bir durumdan bahsediliyor. Bu şekilde Tanrı’ya ait olan yaşadığımız bu dünyada Tanrı’nın suretini yansıtma pratiği içine girmiş oluyoruz. Mesih’teki kurtuluşu almış bir kişinin yaşamı sadece ruhsal anlam sınırlanmış değildir. Burada yaşamın her alanını ve etkinliğini kapsayan bir tanıklıktan bahsetmektedir.

 

E-) İnsanlığa hizmete çağrı

Calvin’in Kelam anlayışına göre imanlı birinin belediye başkanı olması, vali olması, başbakan olması pastör olmaktan çok daha üst bir göreve çağrılmış olması demektir. Çünkü Tanrı’ya adanmış bir yaşamda dünyanın her alanında insanlığa hizmetin esas olduğu ortaya çıkmaktadır. Hizmetin sonucunda onur Tanrı’ya geliyorsa, insanlar Tanrı’yı yüceltiyorlarsa iyi ibadet yapmış olursunuz.

 

Belki birçoğumuz için özellikle siyasete katılmak hiç de iyi bir adım olarak görülmez. Bazı kiliseler samimi bir imanlının siyasi yaşam sürdürmesini düşünülemez bile. Samimi imanlı bir politikacının Tanrı’ya sunduğu hizmeti bir pastörün kilisesine sunduğu hizmetinden çok daha sorumluluk gerektiren, çok daha üstün gayret gerektiren bir hizmettir. Dünyaya bakarken “bütün işler kutsal yapılmalıdır” diye bakarsanız bu mümkün olacaktır.

 

William Wilberforce 18. yüzyılının ikinci yarısının sonuna doğru İngiltere’de yaşamış zengin bir adamdır. İyi bir eğitim görmüş ve iyi bir konuşmacıdır. Politikacı olmaya karar verdiği sırada Tanrı onu da Mesih’in kurtarışı ile halkının arasına dahil etmişti.

 

Bir takım müjdeci arkadaşları böyle bir değişimden sonra politikayla uğraşmasının doğru olmadığını söyleyip durdular. Onun Hristiyan hizmetine girmesini öneriyorlardı. Çünkü bu kişilere göre siyasetle uğraşmak dünyasal bir hadiseydi ve esas yapması gereken Tanrısal işlerle uğraşmasıydı.

 

Wilberforce “Yüce Lütuf” ilahisinin yazarı John Newton’a gitti. Bu konuda ne düşündüğünü sordu. Newton’un cevabı oldukça basitti: “İnanıyor ve umuyorum ki, Tanrı seni hem kilisesinin hem de milletimizin iyiliği için aramızdan çıkardı” dedi. Böylece Wilberforce parlamentoya girerken bunun da bir Tanrı hizmeti olduğunu düşündü.

 

Wilberforce diğer samimi Hristiyanlarla parlamentoda bir araya geldi. İngiliz İmparatorluğunda köleliğin kalkması konusunda mücadele verdiler. Hindistan’da Tanrı Müjdesi’nin yayılmasına ön ayak oldular, endüstriyel reformların gerçekleşmesine ve çocuk işçilerin durumlarının düzeltilmesine çalıştılar. İngiltere’deki yoksul ailelerin durumlarının düzelmesi için gayret ettiler. Fakir çocukların okumaları için bir takım yollar hazırladılar. İnsani olmayan hapishane şartlarının değişmesinde rol oynadılar.

 

Gördüğümüz gibi, Mesih İsa’ya samimi bir imanla bağlı bu parlamenterler birçok insana ve ülkeye önemli hizmetler götürmüş oldular. Bunların hepsini Mesih İsa’ya olan samimi imanlarından ötürü yapmışlardı. Bunları Tanrı’nın Müjdesi’nin doğruluğundan ötürü yapabilmişlerdi.

 

Burada Hristiyan olmanın yalnızca iyi işler yapmak olduğunu söylemek istemiyoruz. Bizler Mesih İsa’da lütufla kurtulduk ve Mesih İsa kurtuluşumuzu kendi yaşamı, ölümü ve dirilişiyle bize sağlamış oldu.

 

Romalılar 8:18 Kanım şu ki, bu anın acıları, gözümüzün önüne serilecek yücelikle karşılaştırılmaya değmez.

19 Yaratılış, Tanrı çocuklarının ortaya çıkmasını büyük özlemle bekliyor.

20-21 Çünkü yaratılış amaçsızlığa teslim edildi. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu amaçsızlığa teslim eden Tanrı'nın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya köle olmaktan kurtarılıp Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması umudu vardı.

22 Bütün yaratılışın şu ana dek birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliyoruz.

 

Reform ilahiyatı açısından yüreğimizin yalnızca özel ihtiyaçlarına hitap eden özel bir Müjde yoktur. Benim yüreğim kadar büyük olan bir Müjde aslında küçük bir haber olur.

 

Kilise kadar büyük olan bir Müjde tam anlamıyla Hristiyan Müjdesi değildir. Tanrı’nın bu yaratılışının tamamına hitap eden bir Müjde’den bahsediyoruz. Müjde, Mesih İsa aracılığı ile dünyayı değişime uğratarak yepyeni kılmayı bahsetmektedir. Bizi bekleyen tanıklık, tapınma ve yaşamımız budur.

 

Son Söz

16. yüzyıldaki Reform hareketi sonucu ortaya çıkan Protestan mezhebi var olan batı Hristiyan inancının aşırı yozlaşmasının sonucunda inancın temellerinin korunması amacıyla ortaya çıkmış; bu sebepten de Kutsal Kitap’ı yeniden ön plana çıkarmaya gayret etmiştir. Kutsal Kitap’ı bir bütün olarak yeniden yakalayabilmeyi amaç edinmiştir.

 

Bu gün pek çok kiliseler birbirlerini tam olarak anlamadan dinlemeden; farklılıklarını nedenleri ile araştırmadan sürekli birbirlerini eleştirme eğilimindedirler. Ancak özellikle Protestanlar olarak Hristiyan tarihini iyi anlarsak, Reform ilahiyatının ne denli Kutsal Kitap’a en yakın ilahiyat olduğu ortaya çıkar.

 

Sağlıklı bir Hristiyan ilahiyatına sahip olmak, samimi bir Hristiyan yaşamımı sürdürmemiz için gereklidir. Yerleşmiş yanlış düşünce biçimlerinin Kelam’ın öğretisi ile yer değiştirmesi her zaman kolay olmaz. Bu nedenle özellikle Hristiyan öğretisinin tarihi gelişimini öğrenmek ve Hristiyan tarihini iyi okumak, bizi inancımızda daha köklü, Tanrı Kelamı’na daha yakın, sadık bir imanlı olarak geliştirecek ve olgunlaştıracaktır. Ayrıca farklı geleneklerde gelişen Hristiyan inancını bir bütün olarak da algılayıp anlamamıza ve özellikle geneli kucaklayabilmemize de yol açacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynakça:

Rev. Prof. Robert Lynn, Yaşam İçin Teoloji, Haberci, 2007, İstanbul.



[1] Elçilerin İşleri 15:4-16

[2] İşaya 32:22

[3] İşaya 32:1-2

[4] I.Korintliler 15:25, Mezmur 110

[5] Belçika İnanç Açıklaması (Bölüm 26 –Mesih’in Aracılığı) 63Filipililer. 2:6-8, 64İbraniler 2:17, 65Romalılar 5:10, 66Romalılar 8:34; İbraniler 1:3, 67Matta 28:18

[6] Çıkış 6:7, Levililer 26:12 (11:45; 19:2), Tesniye 4:20; 29:12-13, Yeremya 31:33, Zekerya 8:8, II.Korintliler 6:16, Vahiy 21:13

[7] Tekvin 1:26 Tanrı, «İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım» dedi, «Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.» #.

[8] Vahiy 1:4-6 (5:10) …Yücelik ve güç sonsuzlara dek, bizi seven, kanıyla bizi günahlarımızdan özgür kılmış ve bizi bir krallık haline getirip Babası Tanrı'nın hizmetinde kâhinler yapmış olan Mesih'in olsun! Amin.

[9] (Tekvin 1) İbraniler 11:3, Koloseliler 1:16, Elçilerin İşleri 17:24

[10] Romalılar 2:14-15