KİLİSE TAKVİMİ

&

Hristiyan İbadeti

 

Dua Kitapları ve Dua Programları

 

Dua Kitabının tek bir tanımı yoktur. Amerika’daki kitap dükkanlarında gördüğümüz dua ve sessiz zaman kitaplarının çeşitliliği şaşırtıcı düzeydedir. Protestanlığın değişik bakış açılarına göre yazılmış bu kitapların çeşitliliği ve çokluğu kendi içinde bir gerçeğe işaret etmektedir: “dua kitabına ihtiyacımız yok” diyemeyiz. İbadetlerinde Mezmurları bir dua aracı olarak kullanan kiliselerde dua kitapları veya dua programları kullanımına daha fazla yatkınlık olduğunu görmekteyiz.

 

Dua Kitabı belirli zamanlarda belirli duaları veya okumaları ezbere yapmamızı sağlayan araçlar değildir. Dua Kitabının amacı da bu değildir. Eğer Pastörler dua kitaplarını doğru kullanmayı cemaate öğretirlerse, dua kitapları kişilerin yaşamları için ayrıca bir bereket olacaktır. Kutsal Kitap’ın vaazına önem verilen, ilahiyat kitaplarına, İncil eğitimine önem verilen kiliselerde dua kitaplarının daha bilinçli olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.

 

Sanayileşmenin ve kentleşmenin hayatımıza getirdiği “vakit” probleminden dolayı büyük bir çoğunluk kiliselere sadece Pazar günü gidebilmektedir. Bazen kiliselerin hafta içinde ikinci bir toplantısı vardır. Ancak bunlara da katılım çoğunlukla beklenilen düzeyde olmayabilir. Özellikle büyük kentlerde bir yerden diğer bir yere ulaşmanın zorluğu, masrafı, yorgunluğu, çalışma saatlerinin kilisenin programlarına her zaman uygun olmaması gerçeği karşısında eğer kiliseler haftanın her günü sabah, öğle, akşam için ibadet başlatmış olsalardı kendi cemaatlerinden çok yoldan geçerken kiliseyi açık gördüğü için giren yabancılar ve misafirler uğrayacaktı. Böyle bir gerçek karşısında da kiliseler genelde Pazar günleri açık olan yerler olaraktan ruhani yaşamlara destek vermeye çalışırlar. Böyle olunca da sadece haftada bir kiliseye uğrayan kimseler yetiştirmiş oluyoruz. Bunun da anlamı şudur: hafta boyunca düzenli kelam okumaya ve duaya vakit ayıramayanlar yorgun, sevinçsiz, umudunu bir kenara bırakmışçasına yaşayan dünyanın yükü altında ezilen Hristiyanlar...

 

Diğer taraftan dua kitapları her gün ve ayrıca günün değişik vakitlerinde Tanrı’ya olan ihtiyacımızı bizlere hatırlatır:

Mezmur 119: 164 Doğru ilkelerin için

Seni günde yedi kez[1] överim.

 

Daniel 6: 10 Daniel ... Üst odasının Yeruşalim yönüne bakan pencereleri açıktı. Daha önce yaptığı gibi her gün üç kez diz çöküp dua etti, Tanrısı'na övgüler sundu.

Burada Daniel’in ne yaptığına dikkat edelim. Daniel kendi odasına giderek “gizlide yapılan ibadeti” yerine getiriyor (Matta 6:6). Daniel kişisel dua ve övgüsünü yerine getirirken Kutsal Kitap’ta örneklerini gördüğümüz üzere diz çökme ya da secde dediğimiz şekli uyguluyor.[2]

 

Daniel’in günü dua vakti olarak üçe bölmesinin tam olarak ne anlama geldiğini tahmin etmek zor değil: sabah, öğle, akşam..:

Mezmur 55: 16 Bense Tanrı'ya seslenirim,

RAB kurtarır beni.

17 Sabah, öğlen, akşam kederimden feryat ederim,[3]

O işitir sesimi.

 

Yani Kutsal Kitap’ta Tanrı halkı ile bayramlarda ya da şabat gününde toplu halde tapınma örneklerini gördüğümüz gibi haftanın diğer günlerinde günün belirlenmiş vakitlerinde kişisel tapınmanın da öğretildiğini görmekteyiz. Yukarıda bahsettiğimiz üzere gerek cemaatin günün değişik vakitlerinde kiliseye gelebilme imkanı yoksa, gerekse kiliseler olarak bu vakitlerde kiliseyi düzenli açabilecek ve ayini yönetecek yeterli sayıda din görevlilerimiz yoksa bu durumda gündelik düzenli duayı cemaate nasıl öğretebiliriz? Cemaatten herkesin bir tapınma programı düzenleme, hazırlama armağanı ve bilgisi aynı düzeyde olmadığına göre, uygun bir dua kitabı ya da programı hazırlayıp cemaatin ayrı ayrı yerlerde ama aynı vakitlerde aynı kelam okumaları, aynı ilahiler ile birlikte tapınmasını sağlamak bu durumda kilise önderlerinin görevidir.

 

Diğer yandan dua kitabı gerek çocuklara, gerekse kiliseye ilk defa katılan kimseler Kutsal Kitap’ın öğretisini bazılarımızın sıkıcı bulduğu sistematik teoloji şeklinde değil de daha doğal bir yoldan verir. Çocuklara ve gençlere doğru dua modellerini doğal yoldan öğretir. Günlük yaşamın karmaşasının, dünyanın, benliğin ve şeytanın baskısı altında yaşayan bizler dua kitaplarındaki hazır dualarla ve kelam okumaları ile aklımızı ve yüreğimizi karmaşıklıktan daha kolay bir şekilde Tanrı’ya odaklarız. Yani hazır metinler ne söyleyeceği diline gelmeyen, ne okuyacağı aklına gelmeyen kimseye bir metot ve bir teşvik verir.

 

Pastörler Dua Kitaplarını yılın belirli vakitlerinde (Advent, Lent gibi) dua programları ile desteklemelidirler. Ya da cemaat içinden birinin hastalık ve tedavi durumu için oruç veya dua zinciri oluştururken dua programları hazırlanabilir. Böylece kilisede aynı dua kitabını kullanan kimseler belirli dönemlerde kitaptan bir ya da iki okuma çıkararak dua programından aldıkları okumaları dua kitabı okuma düzeni içine dahil ettiklerinde dua kitabını “katı ve değişmez kuralların kitabı” olarak görmekten çok her seferde yeniden keşfedilecek bir hazineler kitabı olarak görmeye ve göstermeye başlarız. Bu da bazılarının dua ve ibadeti “tek tip yapacağı” yönündeki itirazına pratik bir cevap olur. Ancak dua kitaplarına ek olarak hazırlanan dua programlarına günlük dua konusu yazılırken cemaatin kişisel ihtiyaçları da yazılabilirse de bütün kiliselerin genel olarak ihtiyaçları göz önüne alınarak dua konuları eklenmelidir. Yani günlük dua konuları cemaate bir vizyon da vermelidir.

 

Aslında dua kitapları hakkında bu şekildeki bir önyargı gerçekte “dua etmek” konusundaki ufkumuzun yeterince açık olmamasından kaynaklanır. Böyle kimseler genellikle zannederler ki, kendileri kendi ifadeleriyle [bazı zaman da uzun uzun] dua etmezlerse bir dua kitabından ya da bir programdan okuyacakları şey dua olmaz. Oysa bizim yazmadığımız bir hazır metni okuduğumuzda onu “dua” yapan şey okunan metnin işaret ettiği konuya yürekten söylenen “Amin” sözüdür. Bir konuyu sadece kendi ifadelerimizle dile getirdiğimiz için “duayı biz etmiş” olmuyoruz: “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adıyla. Amin” dediğimiz için söylediğimiz şey “dua” niteliği kazanıyor.

 

Bu konudaki teolojik desteğimizi öncelikle “Müjdenin bütün dünyaya İsa adıyla duyurulması” gerçeğinden alıyoruz:

Luka 24:46-47 Onlara dedi ki, «Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Kudüs'ten başlayarak tüm uluslara O'nun adıyla duyurulacak.

 

Çünkü Dualarımız, kendimize ait sözler olmaktan çok İsa adından dolayı kabul edilecektir:

Yuhanna 16:23 O gün bana hiçbir şey sormayacaksınız. Size doğrusunu söyleyeyim, benim adımla Baba'dan ne dilerseniz, onu size verecektir. 24 Şimdiye dek benim adımla bir şey dilemediniz. Dileyin, alacaksınız. Öyle ki, sevinciniz tam olsun.

Yuhanna 16:26 O gün dileyeceğinizi benim adımla dileyeceksiniz. (14:13; 15:16).

 

Bu yüzden de Elçiler sakat dilenciye vereceklerini “kendilerinde bir şey olmadığını belirterek” İsa adıyla vermişler (Elçilerin İşleri 3:16; 4:10; 16:18) ve kiliseye her konuda övgü ve şükran ve dileklerin isa adıyla sunulmasını öğretmişlerdir (Efesliler 5:20).

 

Elçilerden önceki peygamberlik sözleri de Mesih’in adının üstünlüğüne ve harikalığına dikkat çeker:

İşaya 9: 6 Çünkü bize bir çocuk doğacak,

Bize bir oğul verilecek.

Yönetim onun omuzlarında olacak.

Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı,

Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.

7 Davut'un tahtı ve ülkesi üzerinde egemenlik sürecek.

Egemenliğinin ve esenliğinin büyümesi son bulmayacak.

Egemenliğini adaletle, doğrulukla kuracak

Ve sonsuza dek sürdürecek.

Her Şeye Egemen RAB'bin gayreti bunu sağlayacak.

 

Bu yüzden Kurtarıcımız yeryüzüne gelirken önce O’nun adı öğretilir (Luka 1:31). Çünkü o, her şeyden üstün bir adın sahibidir (Filipililer 2:9-11).

 

Bu yüzden İSA MESİH yeryüzünde toplandığımızda her birimizin tek tek kişisel olarak kendi cümlelerimizle ifadelerde bulunmasından daha da anlamlı olan şeyin ortak dileklerde uyuşmak olduğunu öğretmiştir. Yani bir başkasının okuduğu ya da söylediği dileğin ana konusunda “evet, amin; İsa Mesih adıyla, amin” demek önemlidir.

Matta 18:19 Yine size şunu söyleyeyim, yeryüzünde aranızdan iki kişi, dileyecekleri herhangi bir şey için uyuşurlarsa, göklerdeki Babam dileklerini yerine getirir. 20 Nerede iki ya da üç kişi benim adımla toplanırsa, ben de orada onların arasındayım.

 

Zaten dua kitabı bizlere kendi ifadelerimizle dua etmeyi yasaklamaz. O yüzden Dua kitaplarına ve dua programlarına Hristiyan Özgürlüğü içinde yaklaşmalıyız. Çünkü insanlar bizi ya İSA’NIN ADINDAN DOLAYI kabul edecekler ya da İSA’NIN ADINDAN DOLAYI reddedeceklerdir. Yani bizim aynı konuda değişik cümleler sarf etmemizden öte esas niyeti İSA ADIYLA sunmamız önemlidir.

 

Dua Kitabı bizlere gündelik sürekli ve düzenli duayı Kelami prensipler içinde öğrettiği gibi bazı ayetleri ezberlememize de yardımcı olur. Ezberlemek ise Tanrı’yı bütün yüreğimizle, bütün canımızla, bütün gücümüzle sevemek, O’nun buyruklarını aklımızda tutmak ve onları çocuklarımıza öğretmek, evde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz etmek” yönündeki emrin (Tesniye 6:5-7) uygulamasını pratik olarak daha kolay ve mümkün kılar. Yanımızda Kutsal Kitap olamadığı bir zamanda gerek vakit dualarına başlamak için gerekse Tanrı’yı derin düşünmek için bize pratik bir zemin hazırlar.

 

Ancak şuna dikkat emek gerekir: Sessiz Zaman (devotion, meditation) için hazırlanmış kitaplar dua kitabının yerini alamazlar. Bu kitaplar daha çok, kişilerin bazı ayetler okuyarak bunlar üzerinde düşünmeleri, ayetin gerçek anlamı üzerinde düşünmeleri [bazen de not alarak, yardımcı kitaplara bakarak], bir ayetin kendi yaşamları için ne anlama geldiğini daha iyi fark etmeleri, bir ayeti başkalarına nasıl daha iyi öğretebileceklerini anlamaları, Kelamdan araştırıp, düşünüp, öğrenerek Tanrı ile paydaşlıklarını geliştirmeleri içindir. Şüphesiz ki, bunlar yararlı bir metottur. Bu tür kitaplar bile her gün belirli zamanı ve belirli bir yeri bu kitap boyunca kullanmayı tavsiye ederler. Zaten Kutsal Kitap’ta belirlenmiş dua vakitleri varken kendimize yeni vakitler aramak biraz günün vakitlerini daraltmak olacaktır.

 

Eğer kişiler dua kitaplarını bilinçli bir şekilde kullanırlarsa Sessiz Zaman kitaplarından öğreneceğimiz şeyleri aynı şekilde dua kitaplarından da öğreniriz. Çünkü dua kitapları, vakit okumalarından her gün bir ayeti gün boyunca aklımızda tekrar ederek düşünmeyi zaten yasaklamıyor.

 

Öyleyse Sessiz Zaman ile Kişisel Günlük ve Düzenli Dua Zamanı arasındaki farkı iyi anlamak ve bunları birbirine karıştırmamak gerekir.

 



[1] Bu ifade bize bir gün içinde kaç defa düştüğümüzü, kaç defa hata yaptığımızı çok iyi hatırlatmaktadır. Bu da günün belirli zamanlarında Tanrı’nın huzuruna gelmeye olan ihtiyacımızı çok iyi gösterir. (Süleymanın Meselleri 24:16 Çünkü doğru kişi yedi kez düşse yine kalkar, Ama kötüler felakette yıkılır). Daniel 3:19 ayeti içinde bulunduğumuz gündelik yaşamda [ruhsal savaş ortamında] etrafımızda ne kadar çok kızgın fırın olduğunu hatırlatıyor: “Nebukadnessar Şadrak, Meşak, Aved-Nego'ya çok öfkelendi; onlara karşı tutumu değişti. Fırının her zamankinden yedi kat daha çok ısıtılmasını buyurdu”

[2] I.Krallar 8:54 Süleyman, RAB'be duasını ve yalvarışını bitirince, elleri göklere açık, dizleri üzerine çökmüş olduğu RAB'bin sunağının önünden kalktı. II.Tarihler 6: 12 Süleyman RAB'bin sunağının önünde, İsrail topluluğunun karşısında durup ellerini göklere açtı. 13 ... kürsünün üstünde durdu, İsrail topluluğunun önünde diz çöküp ellerini göklere açtı. Ezra 9:5 Akşam sunusu saati gelince üzüntümü bir yana bırakıp kalktım. Giysimle cüppem hâlâ yırtıktı. Diz çöküp ellerimi Tanrım RAB'be açtım. Mezmur 95:6 Gelin, tapınalım, eğilelim, Bizi yaratan RAB'bin önünde diz çökelim. Luka 22:41-42 Onlardan bir taş atımı kadar uzaklaştı ve (İsa) diz çökerek şöyle dua etti:... (20:36; 21:5, Efesliler 3:14).

[3] Mezmur 5: 3 Sabah sesimi duyarsın, ya RAB, Her sabah sana duamı sunar, umutla beklerim (1:2; [6:6-9; 16:7-8; 17:3; 22:3; 32:4-5]; 42:8; 59:16; 77:2, 6; 88:1-2, 13; 92:1-3; 141:2).