VAAZ/KELAM ÇALIŞMASI TASLAĞI

Galatyalılar Mektubu Üzerine Bir İnceleme

 

 

Müjde eşsizdir:

I. (1:1-5)

II. (1:6-10)

III. (1:11-2:21) a. (1:11-17) b. (1:18-2:10) c. (2:11-21)

 

Müjde üstündür:

IV. (3:1-4:31) a. (3:1-5) b. (3:6-4:11) c. (4:12-20) d. (4:21-31)

 

Müjde özgürlüktür:

V. (5:1-6:10) a. (5:1-15) b. (5:16-6:6) c. (6:7-10) VI. (6:11-18)

 

 

Kısaltmalar:

BİA: Belçika İnanç Açıklaması

Hİ: Heildelberg İlmihali

WİA.: Westminster İnanç Açıklaması

WKİ: Westminster Kısa İlmihal

WUİ: Westminster Uzun İlmihal

 

IV.b. (3:6-4:11)

3:6-14 ayetleri 1. bölüm

3:15-25 ayetleri 2. bölüm

3:25-29 ayetleri 3. bölüm

4:1-11 ayetleri 4. bölüm

 

Koloseliler 1:14 O'nda [MESİH’te] kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz.

 

Kurtuluş kazanılmış bir şey ise, bu sahte öğretmenlerin yoluna gidenler neyin çabasını verecekler? 4:4-5 ayetleri başka bir şey mi söylüyor? Mesih Yasa altında doğarak kendisine inananlara oğulluk özgürlüğünü vermedi mi? Her şeyin Mirasçısı olan Mesih (İbraniler 1:2) Yasa altında doğarak kendisine inananlara bağışladığı oğulluk ile onları yeni bir halk yapmadı mı; inananları kendi soyu olarak (İşaya 53:10) seçmedi mi? Bütün bunlar için alçalıp aramıza gelmedi mi (4:4-5)?

 

Geçici olarak eğitmenimiz olan Yasa ile gözetim altında olan bizler (4:2), Mesih’te mirasımızı alalım diye Mesih açıkça dünyanın gözü önünde çarmıha gerildi. Böylece Galatya’daki kiliseler dünyanın temel ilkelerinden (4:3) lütuf sayesinde ayrılmışken; ne ulusların eski zamandaki köleliğine (4:8) ne de Yahudilerin Mesih’ten önceki yaşayışlarına (4:9-11) tekrar dönerek köle olamazdı.

 

Vaftiz konusundan sonra (3:26-29) 4:1-11 ayetlerine baktığımızda, vaftizli kimselerin imanda çocuk gibi değil, imanda yetişkin olarak yaşaması gerektiğini görmekteyiz. Öyleyse vaftizine layık bir şekilde yaşamamak, değersiz ve etkisiz ilkelerin köleliğine dönmek olacaktır (4:8-11).

 

4:1 Şunu demek istiyorum: Mirasçı her şeyin sahibiyse de, çocuk olduğu sürece köleden farksızdır.

2 Babasının belirlediği zamana dek vasilerin, vekillerin gözetimi altındadır.

 

İbrahim’e verilen vaatlere, kutsamalara kendi mirasımız olarak sahip olalım diye Yasa’nın gözetmenliği altındaki çocukluğumuza dönemeyiz. Miras yetişkinlere verilen bir şeydir. Çocukluk süresinde miras yetkili vasilerin gözetimi altındadır. Mesih de uygun zamanda gelerek Yasa’nın işlevini tamamlamış, Yahudilere ve Uluslara kendi oğulluğunu ve özgürlüğünü vererek onların mirasa kavuşmalarını sağlamıştır.

 

İleri Çalışma Notu

WİA.VIII/1, WUİ.43-45

 

Çocuklar miras hak ve ayrıcalıklarına kavuşmak için yetişkin olmayı beklemek durumundadırlar. Böylece çocuklar yetişkinliğe eriştiklerinde vasilere bağımlılıktan çıkarlar –özgür olurlar. Yasa altında yaşamaya çalışmayı öğretenler bu durumda imanlıları mirastan mahrum etmektedirler.

 

4:3 Bunun gibi, biz de ruhsal yönden çocukken, dünyanın temel ilkelerine bağlı yaşayan kölelerdik.

 

Bizleri göksel mirasımızdan alıkoymak isteyen şeyler dünyasal olan şeylerdir. Mesih’teki özgürlüğümüze, Tanrı’daki sevinç ve esenliğimize engel teşkil eden şeyler dünyasal şeylerdir. Mesih’in eşsizliğini, çarmıhını güçsüz ya da yetersiz gösteren ya da bunu reddeden şeyler dünyasal şeylerdir. O halde dünyayı doğru anlamak için önce Mesih’i doğru anlamamız gerekmektedir.

 

4:3 ayeti “Mesih’ten Önce” ve “Mesih’ten Sonra” şeklinde bir zaman ayrımına gidiyor: ve“çocukken köleydik” diyor. 4:4-5 ayetinde bu duruma “zaman dolunca Mesih geldi, oğulluk hakkını aldık” şeklinde açıklama getiriyor.

 

Bu durumda 4:3 ayeti “köleydik” derken 4:4-5 ayeti “oğulluk hakkını aldık; özgürüz” şeklinde bir açıklama getiriyor.

 

Benzer şekilde 3:23-25 ayetlerine bakalım:

3:23 Bu iman gelmeden önce Yasa altında hapsedilmiştik, gelecek iman açıklanıncaya dek Yasa'nın tutuklusuyduk.

24 Yani imanla aklanalım diye Mesih'in gelişine dek Yasa eğitmenimiz oldu.

25 Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa'nın denetiminde değiliz.

 

4:3 ayeti ile 3:23 ayeti aynı paralellikte “Mesih’ten önce Yasa’nın tutuklusuyduk –Özgür Değildik” demektedir. Bu özgür olmadığımız süreç eğitim zamanı olarak tanımlanıyor.

 

4:4-5 ayetleri ile 3:25 ayeti de aynı paralellikte “Yasa'nın denetiminde değiliz; yani Mesih’in Oğulluğu Bize Verildi; Özgürüz” demektedir.

 

Yersel olanın değersizliğini görmek ve göksel olanın değerini anlamak için dünyanın temel ilkelerini doğru ayırt etmeliyiz. Yersel olanın geçiciliğini görmek ve göksel olanın kalıcılığına bakarak yaşayabilmek için “Müjde Gerçeğine” göre bir bakış açısına sahip olmalıyız. Bizleri göksel olan şeylerden alıkoymak isteyen şeyler de bu durumda düşmüş bir dünyanın temel ilkeleridir.

 

4:4-5 Ama zaman dolunca Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlu'nu gönderdi. Öyle ki, bizler oğulluk hakkını alalım.

 

Çocukken bir aile ya da yetişkin birinin gözetimindeydik. Bize ne yapmamız, ne yapmamamız konusunda onlar eğitmen oldu. Yemek istemediğimiz şeyler karşısında ya da yapmak istemediğimiz şeyler karşısında disiplin ve ceza ile uyarıldık, onların desteği ve gözetimi ile eğitildik.

 

Böylece onların gözetimi altında gitmek istemediğimiz okullarda, sevmediğimiz derslerden ayrıca öğretmenler gözetiminde çalıştırıldık; yemek, uyku, tatil, v.s. her konuda yaşamımız onlar tarafından düzenlendi. Nerede ne şekil konuşmamız ve davranmamız gerektiği ya da nerede ne şekil konuşmamamız ve davranmamamız gerektiği bize onlar tarafından öğretildi.

 

Ama bizler yetişkin yaşa geldiğimizde onların bu disiplin, gözetim ve eğitimciliği ile hayatı kendi başımıza yaşamaya hazır olduk. Yani özgür olduk. Çocuk olarak büyüdüğümüz zamanda ailenin mirasının zaman geldiğinde bize kalacağını biliyorduk; ama miras üzerinde yasal bir talepte bulunma ya da söz söyleme hakkımız yoktu. Gerçekte anne ve babamızın olan, ancak kendimiz çalışıp kazanıp biriktirmediğimiz bir mirasın (bir malın, evin, paranın, ünün) yetişkin yaşa geldiğimizde bizim olacağını bilerek büyüdük.

 

Böylece zaman gelince bizim çalışarak kazanmadığımız bir varlığın (mirasın) sahibi, çocukluktan yetişkinliğe geçmiş olan bizler olduk.

 

4:4-5 ayeti bu durumu “zamanının dolduğunda gelen Mesih” ile ilişkilendiriyor. Yasa altında bizler vaatlere baktık; İbrahim’in mirasına baktık ama bunlara sahip değildik. Yasa’nın emirleri ve yasakları Mesih gelinceye kadar bizlerin eğiticisi oldu; bizleri yetişkin kimseler olmamız için hazırladı. Böylece bizler de ruhsal yönden çocukken (4:3), Yasa altında doğan Mesih aracılığı ile oğulluk özgürlüğünü alalım diye (4:4-5) Mesih bizim için lanetlenerek bizi Yasa'nın lanetinden kurtardı (3:13-14).

 

Yasa ve vaatlerin işaret ettiği her bereket Mesih’in oğulluğunun bize sayılması sayesinde bize bağışlandı.

 

Vaftizimizi –Mesih’teki işaretlenmemizi- hatırlamak kadar Mesih’in nasıl büyük bir alçalışla aramıza geldiğini hatırlarsak, Mesih’in hizmeti ve tanıklığının en doruk noktası olan çarmıha bakarsak, kurtuluşumuzun ne denli gizemli, ne denli eşsiz ve paha biçilemez olduğunu görebiliriz; ve ancak bu şekilde ellerimizin işlerinin Mesih’in kurbanı ve lütfu karşısında ne kadar değersiz olduğunu görebiliriz.

 

Galatyalı imanlılar yasacı sahte öğretmenlerin “sünnet” ile yerleştirmeye çalıştıkları öğretişlerine karşılık “vaftiz” ve bununla ilgili olarak Mesih’le birleşmişlik, Mesih’teki lütuf konusunu doğru anlaması ve Tanrı’nın çocukları olarak özgürlüklerine sahip çıkması gerekmekteydi.

 

İleri Çalışma Notu

- WİA.VIII/3-4

 

- WİA.VIII/2 Üçlübirliğin ikinci üyesi, sonsuz Tanrı’nın kendisi, Baba’yla eş ve aynı özden olan Tanrı’nın Oğlu, zaman dolunca, bütün gerekli nitelikleriyle ve bunların zayıflıklarıyla birlikte ancak günahsız bir şekilde Kutsal Ruh’un gücüyle bakire Meryem’in rahmine düşmüş ve onun özünden olarak insan doğasını üzerine almıştır. Böylece kendi başlarına bir bütün olan iki ayrı ve mükemmel doğa, yani Tanrı ve insan, birbirlerinden ayrılamayacak şekilde tek bir kişide, birbirine dönüşmeden, birleşmeden ve karışmadan bütünleşmiştir. Öyle ki, bu kişi Tanrı’nın kendisi ve tamamen de insandır, fakat tek bir Mesih ve Tanrı ile insan arasındaki tek Aracıdır.

 

- WİA.XII/1. Tanrı, Kendi biricik Oğlu İsa Mesih’te ve O’nun için, aklanmış olan herkesi oğulluğa alınma lütfuna ortak kılmıştır, aklananlar bu suretle, Tanrı çocuklarının sayısına dahil edilirler, bunun getirdiği özgürlük ve ayrıcalıklardan faydalanırlar, Tanrı’nın ismi onlar üzerine yazılır, oğulluk Ruhunu alırlar, lütuf tahtına cesaretle yaklaşabilirler, Abba, Baba diye seslenebilme yetisi verilir, Tanrı onlara acır, korur, gereksinimlerini karşılar ve bir Baba gibi onları terbiye eder: ancak asla atılmazlar, fakat kurtuluş günü için mühürlenirler; ve sonsuz kurtuluşun mirasçıları olarak vaatleri miras alırlar.

 

4:4-5 ayetlerinin ne dediğine dikkat edin: “sizler Mesih sayesinde özgürlüğe kavuşmuş Tanrı çocuklarısınız”.

 

Yasacı öğretmenlerin tezlerine karşı en temel savunma bu ayetlerde özetlenmiştir. Böylece Mektubun alıcıları Yasa altında “çocuk-köle” olarak devam etmek yerine vaatlerin ve mirasın efendisi (sahibi, yetkilisi) olarak, Mesih’te “yetişkin-özgür” kimseler olarak yaşamaya davet edilmektedir.

 

Galatyalılar 3:10-14, II.Korintliler 5:21, Filipililer 2:7; İbraniler 2:17

Böylece Mesih’in günahsız olarak aramıza gelmesi; Yasa’yı, üstlenemeyecek olan günahlı insanların yerine Mesih’in üstlenmesi işi, “kimsenin Yasa'yla aklanmadığı” gerçeğini tekrar ve tekrar hatırlatmaktadır. Bu durumda geriye sadece “imanla aklanma” kalmaktadır.

 

İleri Çalışma Notu:

WUİ.39. Aracının hangi sebepten ötürü insan olması gerekliydi?

Aracı, insan olmalıydı öyle ki, doğamızı kalkındırabilsin, yasaya itaati yerine getirebilsin, bizim doğamızda acı çekip, bizler için yakarışta bulunabilsin, zayıflıklarımızı yakından anlayabilsin; oğulluk hakkını kazanabilelim ve lütuf tahtına rahatça ve cesaretle yaklaşabilelim.

 

Bu ayetler aynı zamanda Mesih’in Tanrı ve insanlar arasında “Aracı” olma rolüne dikkat çekiyor: Bu, öyle eşsiz Aracılık ki, herhangi biri değil, sadece “İsmi Kutsal Olan Biri” Aracılık edebilecektir. Bu da Tanrı Oğlu’na (İsa) neden “Yeşuah” adı verildiğini açıklıyor:

Matta 1:21 Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa (Yeşuah) koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.

 

- WUİ.42. Aracımız neden Mesih ismiyle çağrıldı?

Aracımız Mesih ismiyle çağrıldı çünkü Kutsal Ruh’la ölçüsüz olarak mesh edilmişti[1] ve böylece bir kenara ayrılmıştı ve hem alçaltılma hem de yüceltilme konumunda kilisesinde peygamber,[2] kâhin,[3] ve krallık[4] görevini yerine getirmesi için tüm yetki ve yeterlilikle donatılmıştı.[5]

 

- Mesih’in Aracılığı

WUİ.43, 44, 45 (Hİ.31-32)

 

4:6 Oğullar olduğunuz için Tanrı öz Oğlu'nun "Abba! Baba!" diye seslenen Ruhu'nu yüreklerinize gönderdi.

 

Mesih’te “yetişkin-özgür çocuklar” yani evlat edinilmiş kimseler olduğunuza kanıt mı istiyorsunuz?

3:13-14 İbrahim'e sağlanan kutsama Mesih İsa aracılığıyla uluslara sağlansın ve bizler vaat edilen Ruh'u imanla alalım diye, Mesih bizim için lanetlenerek bizi Yasa'nın lanetinden kurtardı. Çünkü, "Ağaç üzerine asılan herkes lanetlidir" diye

 

Öyleyse artık Mesih’e iman eden kimselerin yaşamını Yasa altında sürdürmesi gerekmiyor. Artık iman eden kimselerin yaşamını “Mesih’te” sürdürmesi gerekiyor:

2:20 Mesih'le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu'na imanla sürdürüyorum.

 

3:13-14 ayetinde “Ruh’u aldığımızı”, 2:20 ayetinde de “Tanrı Oğlu'na imanla” yaşadığımızı okuyoruz. Bu durumda “Oğul olmak; Ruh’u almak; Tanrı Oğlu’na iman” birbiri ile ilişkili şeylerdir. Ve 4:6 ayeti “Mesih’in Ruhu’nun bizler de ‘Baba’ dediğini” söylüyor. Yani iman ile bizlerde etkin olan Mesih ve iman ile bizlerde etkin olan “Oğulluk Ruhu” Tanrı’nın çocukları olduğumuza dikkat çekiyor.Böylece şunu görüyoruz: Tanrı’nın köle çocuğu yoktur. Tanrı’nın çocukları özgürdür.

 

4:6 ayeti aynı zamanda Kutsal Üçlübir Tanrı’ya işaret ve tanıklık etmektedir: Tanrı, Tanrı’nın öz Oğlu, Tanrı’nın öz Oğlu'nun Ruhu. Kutsal Üçlübir Tanrı, halkının kurtuluşunu sağlayan Tanrı’dır; halkının arasında yaşamak isteyen Tanrı’dır. Tanrı’nın Üçlübirliği bize yaratan, sağlayan, kurtaran, görünmez Tanrı’yı daha iyi anlayabilme, kavrayabilme sağlıyor. Bu şekilde bildiğimiz bir Tanrı’ya iman ile yaklaşıyoruz. Çünkü Tanrı’yı bilmeden O’nunla birleşemezdik. Tanrı’nın insana olan bu yakınlığı insanın Tanrı’ya yaklaşmasını mümkün kılıyor.

 

Kutsal Kitap şöyle diyor (İşaya 63:16; 64:8):

II.Korintliler 6:18 Her Şeye Gücü Yeten Rab diyor ki,

"Size Baba olacağım,

Siz de oğullarım, kızlarım olacaksınız."

 

Baba Tanrı

İleri Çalışma Notu

- WUİ.189

 

Böylece “bilinmeyen tanrıya” değil; Kutsal Üçlübir Tanrı’ya iman ile, halkının kurtuluşunu sağlayan (Çıkış 4:22-23, Tesniye 1:31-32) Tanrı’ya iman aynı şey olarak karşımıza çıkıyor. Ve bu Tanrı’nın halkına olan yakınlığından dolayı, babalık ilgisinden dolayı kendisine “Baba” diyebiliyoruz.

 

4:6 ayetine bakarak “Kutsal Üçlübir Tanrı” kavramını aklımızda tuttuğumuzda “Aracı’nın” yani Mesih’in neden Tanrı olması gerektiğini daha iyi anlayabiliriz:

WUİ.38. Aracının hangi sebepten ötürü Tanrı olması gerekliydi?

Aracı, Tanrı olmalıydı öyle ki, insan doğasını sonsuz Tanrı öfkesi ve ölüm gücü altında batmaktan kurtarıp, koruyabilsin, çektiği acılara, itaatkarlığına ve yakarışına değer ve etkinlik kazandırabilsin; ve Tanrı’nın adaletini tatmin etsin, kayırışını elde etsin, özel bir halk satın alsın, onlara Ruhu’nu versin, tüm düşmanlarını yensin ve onları sonsuz kurtuluşa getirsin.

 

Böylelikle oğulluk yetkisi olan, özgür bireyler olarak Tanrı’ya, kurtulmuşluğumuzdan emin olarak yaklaşır, Mesih’in Ruhu aracılığı ile “Baba” diye seslenebiliriz. Bu durumda Ruh, Tanrı’nın çocukları olduğumuzun güvencesi ve kanıtıdır:

Efesliler 1:13 Gerçeğin bildirisini, kurtuluşunuzun Müjdesi'ni duyup O'na iman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh'la O'nda mühürlendiniz.

14 Ruh, Tanrı'nın yüceliğinin övülmesi için Tanrı'ya ait olanların kurtuluşuna dek mirasımızın güvencesidir.

 

Böylece 4:7 ayetine baktığımızda, bütün bunlardan dolayı bir sonuç görüyoruz: Tanrı’nın çocuklarıyız; yani mirasçılarız. Halleluya!

 

4:7 Bu nedenle artık köle değil, oğullarsınız. Oğullar olduğunuz için de Tanrı sizi aynı zamanda mirasçı yaptı.

 

İleri Çalışma Notu

- Romalılar 8:13-17 ayetleri ile Galatyalılar 4:1-7 ayetlerini birlikte değerlendiriniz.

 

Mesih’te Tanrı’nın çocuklarıyız; ve Mesih’te sonsuz mirasımız vardır (Yuhanna 3:36, Romalılar 5:1-2).

 

Böylelikle Mesih’teki lütuf antlaşmasına (I.Korintliler 11:25) dayanarak bağışlandığımızı [sonsuz yaşamımızı] biliyoruz:

Matta 26:28 "Çünkü bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır.

 

Böylece Mesih’in aracılığına, Mesih’teki lütuf ile kurtuluşa bakarak; Mesih’in Tanrı’nın adaletini bizler yerine tam mükemmel bir şekilde yerine getirmesine güvenerek; Tanrı’yla bizi barıştırdığına ve böylece sonsuz mirasımıza iman ederiz:

İbraniler 9:12 Tekelerle danaların kanıyla değil, sonsuz kurtuluşu sağlayarak kendi kanıyla kutsal yere ilk ve son kez girdi.

15 Bu nedenle, çağrılmış olanların vaat edilen sonsuz mirası almaları için Mesih yeni antlaşmanın aracısı oldu. Kendisi onları ilk antlaşma zamanında işledikleri suçlardan kurtarmak için fidye olarak öldü.

 

Mesih’in sonsuz kurtuluşumuzu sağlamak için kendi kanını ilk ve son kez dökmesi (İbraniler 9:12) Tanrı’nın işinin Mesih’te tamamlandığını göstermektedir (II.Korintliler 1:21-22):

Efesliler 4:30 … Kurtuluş günü için o Ruh'la mühürlendiniz.

Romalılar 8:17 Eğer Tanrı'nın çocuklarıysak, aynı zamanda mirasçıyız. Mesih'le birlikte yüceltilmek üzere Mesih'le birlikte acı çekiyorsak, Tanrı'nın mirasçılarıyız, Mesih'le ortak mirasçılarız.

 

4:1-7

İleri Çalışma Notu

- WUİ.74. Evlatlığa alınma nedir?

Evlatlığa alınma Tanrı’nın karşılıksız lütfunun bir işlevidir, biricik Oğlu İsa Mesih’te ve O’nun içindir, bunun aracılığıyla aklanların hepsi O’nun çocuklarının sayısına katılır, üzerlerine O’nun ismi konur, Oğlu’nun Ruhu kendilerine verilir, O’nun Baba ilgisi ve yönetimi altındadırlar, Tanrı oğullarının özgürlük ve ayrıcalıklarına sahip olurlar, tüm vaatlerin mirasçıları ve yücelikte Mesih’le birlikte ortak mirasçılar yapılırlar.

- WUİ.97. Ahlaksal yasa özel olarak yeniden doğmuş kişilere ne açıdan faydalıdır?

Her ne kadar bu kişiler yeniden doğmuş olsalar, Mesih’e inansalar ve işler antlaşması olarak ahlaksal yasa aracılığıyla aklanmak ya da mahkum edilmeksizin bu yasadan özgür kılınmış olsalar da; yasanın tüm insanlarla birlikte kendileri için olan faydaları yanında, özellikle, Mesih’in onların iyilikleri için yasayı tutmasına ve onların yerine çarmıhın lanetine katlanmasına ne denli bağlı olduklarını göstermesi; böylece onları daha fazla hamt etmeye ve itaat kuralı olan bu yasaya uymak için gösterdikleri çabayla onları bu şükranı ifade etmeye yönlendirmesi açısından faydalıdır.

 

4:8 Ne var ki, eskiden Tanrı'yı tanımadığınız zamanlarda, gerçek olmayan tanrılara kölelik ettiniz.

9 Şimdiyse Tanrı'yı tanıdınız, daha doğrusu Tanrı tarafından tanındınız. Öyleyse nasıl oluyor da bu değersiz, etkisiz ilkelere dönüyorsunuz? Yeniden onların kölesi mi olmak istiyorsunuz?

 

4:8-9

İleri Çalışma Notu

- Hİ.95. Putperestlik nedir?

Tanrı’nın kendi Sözü’nde açıkladığı

tek gerçek Tanrı’nın yerine ya da karşısına

sahip olduğumuz ya da icat ettiğimiz başka bir şey koyup

güvenimizi onun üzerine koymak putperestliktir.15

15 I.Tarihler 16:26, Galatyalılar 4:8-9, Efesliler 5:5, Filipililer 3:19

-WUİ.109

 

4:8 ayetinde “Tanrı’yı tanımamak” konusunun “köle olmak” konusu ile ilişkilendirildiğini görüyoruz. Böylece imanlılar dinsel törenlere odaklanmakla lütfu kazanamazdı. Çünkü Tanrı’yı kazanmak ve lütfu kazanmak birbirinden ayrı şeyler değildi (I.Korintliler 1:26-30[26, 30]). Bu durumda Tanrı’nın özgür çocuklar olarak çağırdığı kimselerin köle olarak yaşamaya gayret etmeleri uygun değildi.

 

Hristiyan yaşamı için bakmamız gereken örnek Müjde’de açıklanmış ve Mesih’in yaşamında açıkça sergilenmiştir. Hristiyan yaşamı Mesih’in izinden giden bir yaşamdır. Mesih’ten verilmeyen bir öğreti ile kişiler Mesih’in gösterdiği hedefe ulaşamazdı.

 

Mesih bizleri Kutsal Ruh’a dayalı bir yaşam için özgür kılmıştı; Kutsal Ruh’a dayalı bir güven ile yaşamak yerine insan işlerine dayalı bir yaşam özgürlük yaşamı değil kölelik yaşamı olacaktı:

Filipililer 3:3 Çünkü gerçek sünnetliler Tanrı'nın Ruhu aracılığıyla tapınan, Mesih İsa'yla övünen, insansal özelliklere güvenmeyen bizleriz.

 

Kişilerin “değersiz, etkisiz ilkelere” bağlılık gösterme çabası gerçek imanın yerini alamazdı (4:3, 9). Bu sebepten de Tanrı’yı Sözü’nde öğrettiği gibi değil, insanın öğrettiği gibi kabul etmek putperestlik olacaktı.

 

Tanrı’ya, Tanrı’nın kendisi tarafından verilmemiş her hangi bir dini tapınış tasarlayarak yaklaşmaya çalışmak; gerek kendimizin icat edip uyguladığı şeyler olsun, gerekse diğerlerinden gelenek olarak aldığımız şeyler aracılığıyla tapınmaya çalışmak olsun; bunun yapılmasını buyurmanın ve böyle yapmayı onaylamanın (WUİ.109) “Karşımda başka ilahların olmayacak” diyen birinci emir ve Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında suda olanın hiç suretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin çünkü ben, senin Tanrın Rab, benden nefret edenlerden babalar günahını çocuklar üzerinde, üçüncü ve dördüncü nesil üzerinde arayan ve beni seven ve emirlerimi tutanların binlercesine inayet eden kıskanç bir Tanrıyım” diyen ikinci emir açısından yasak olduğunu hatırlamalıyız.

 

Bu durumda Galatya’lı imanlılar 4:8-9 ayetlerini okuduğunda bir zamanlar, Mesih’e iman etmeden önce nasıl yaşadığını (4:3) hatırlayıp kendisini düzeltmesi gerekecekti.

 

Çünkü sahte öğretmenlerin insan işlerine dayalı bir güven ile Yasa’ya bakarak vaatleri ve bereketleri almaya çalışmaları insanın kendi çabası ile kutsal değerleri satın almaya çalışması anlamına gelecekti. Ancak bu yol Tanrı’nın kendi planında öngörülmemiştir. O halde Tanrı’nın Kutsal Yazılar’da öğretmediği bir yolu Tanrı’ya giden yol olarak öngörmek insan yapımı bir öğretişe yani putperestliğe dönmek olacaktı.

 

4:10 Özel günler, aylar, mevsimler, yıllar kutluyorsunuz!

 

Dini bir etkinliğe katılmakla Tanrı ile diri bir ilişki yaşamak her zaman aynı anlama gelmeyebilir. Yapılan bir dini etkinliğin anlamı, amacı, motivasyonu en önemlisi Mesih merkezli olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Bu kutlanılan bayram ya da özel günler ya da törenler Tanrı’nın Sözü’nde emrettiği düzenin bir parçası mıdır yoksa insan icadı bir öğretinin amacı mıdır?

 

Sünnet Kutsal Kitap içinde var olan bir uygulamadır; ancak sünnete katılmak Tanrı’nın lütfunu kazanmanın yolu olarak öğretildiği zaman bu uygulama Mesih merkezli bir Tanrı öğretisi olmaktan çıkar.

 

Benzer şekilde bayramlar ve anma günleri Kutsal Kitap içinde var olan uygulamalardır; ancak bunlar ‘Mesih’te nasıl bir anlam kazandılar’ ona bakmamız lazım; bunlar “Mesih’te nasıl bir amaca hizmet etmektedirler; bunlar Mesih’te neye işaret etmek için vardılar?” ona bakarak değerlendirmeliyiz.

 

Yoksa “burada yazılı olana göre yapıyorum; demek ki dindarım; ya da burada yazılı olana göre yapıyorum; yani günah işlemiyorum” şeklinde bir yaklaşımın veya öğretinin parçası olma hatasına düşebiliriz.

 

Bütün bu etkinlikler Mesih’teki özgürlük ile değerlendirilmelidir (WİA.XX). Yani yaptığımız, katıldığımız, yaşadığımız her şeye Mesih’te bakmalıyız (Koloselilier 3:23-24, Romalılar 14:8, II.Korintliler 5:15, Özdeyişler 3:6a).

 

Kutsal Kitap’a bakışımız ‘tek bir antlaşma kitabına bakma’ bütünlük ve tutarlılığı içinde olmalıdır. Böylece yaptığımız, katıldığımız, yaşadığımız her şeye Mesih’te bakmalıyız. Lütfu kazanmak ve kurtulmak için değil, Kutsal Üçlübir Tanrı’nın övülmesi ve yüceltilip ilan edilmesi için, lütuf edildiğimizi ve kurtarıldığımızı bilerek yaşamalıyız.

 

Bu durumda 4:9-10 ayetleri kiliselere sokulmaya çalışılan öğretinin “değersiz, etkisiz ilkelerin köleliği” olduğunu hatırlatmaktadır. Bu durumda kiliseye düşen insan icadı bir öğretinin kölesi olmak yerine “Mesih’teki lütuf ve Mesih’teki özgülük boyunduruğu” altına girmektir (Matta 11:28-30, Romalılar 6:16-18).

 

Özel günler kutlamak ‘Rab için yaşamak’ merkezli değilse kişinin işler ile lütuf kazanma çabasının bir parçası olurlar. Buradaki ayetin karşı çıkışı bir günün ya da ayın kutlanmasından çok, bunların yararsızlığına rağmen kişinin bunlara dayalı bir güvene sarılması durumudur. Bir şeyi yemek ya da yememek, bir günü kutlamak ya da kutlamamak “Mesih’te” anlam ifade edecektir. Merkezinde Mesih’in olmadığı bir eylem ya da bir kutlamanın değeri olmayacaktır.

 

4:11 Sizin için korkuyorum. Yoksa uğrunuza boş yere mi emek verdim?

 

Sahte öğretmenlerin yorumuna göre sünnet, Yasa ve geleneklere bağlılığının kişiyi götüreceği diğer bir nokta da kendisini “özel günler, aylar, mevsimler, yıllar kutlamak” konusunda gösterecekti. Bu yüzden de ortada olan durum onların ruhsal yaşamlarına bakıp korkmalarını gerektirecek kadar ciddi idi (Romalılar 14:5-8). 

 

İlave Açıklama

1-) Hiç beklemediğiniz anda size “lütuf nedir?” diye sorulsaydı, “lütuf ve kurtuluş; lütuf ve umut” konusunda ne kadar süre konuşabilirdiniz?

 

Hiç beklemediğiniz anda size “lütuf ve siz?” hakkında kişisel bir soru sorsaydım yukarıdaki sorulara verdiğiniz cevaptan farklı olarak ne söyleyebilirdiniz?

 

“Lütuf, merhamet, bağışlamak” konularını bir arada düşündüğünüz zaman aynı kilisede bulunduğunuz diğerleri ile ilişkinizi nasıl değerlendirirsiniz? Kilisedeki insanlara “lütuf” hakkında bir şeyler söylemeniz gerekseydi, insanlar sizin anlattıklarınıza dayanarak, yaşayışınızı “lütuf ve sevinç” konusu ile ilişkilendirebilir miydi?

 

2-) Yukarıdaki sorulara verdiğiniz cevaplar 4:8-11 ayetlerine baktığınızda olması gereken cevabı oluşturuyor mu? İlk iman ettiğinizde sevinçle kabul ettiğiniz Mesih ve Kurtuluş Müjdesi halen sizin için aynı sıcaklıkta mı? Lütuf, sevinç, umut, karşılıksız bağışlanma, karşılıksız kurtuluş konularını göz önüne aldığınızda hayatınızda “değersiz, etkisiz ilkelere dönme” konusunda sıkıntılar oluyor mu?

 

“Kendi kararlarınız, kendi prensipleriniz, yapılmasını ya da yerine getirilmesini istediğiniz kendi düzeniniz, planlarınız” konusunda yaptıklarınız ile lütuf konusu hakkında yaptığınız konuşmalar birbiri ile örtüşüyor mu yoksa çelişiyor mu?

 

3-) 4:4-5 ayetlerindeki “zaman dolunca” ifadesini Mesih’in beden alıp aramıza gelmesi ile ilişkili olarak düşünürüz. Zaten kilisede en azından Kutlu Doğuş (Noel) döneminde 4:1-7 ayetleri okunur.

 

Başlangıçtaki Söz (Tekvin 1) zaman dolunca Mesih’te beden alıp aramıza geldi (Yuhanna 1:1-3, 14). Tanrı, Mesih aracılığında tarihe bu şekilde müdahale etti. Müjde’yi eşsiz, üstün ve yetkin kılan yönü de budur. Müjde Mesih’le ilgilidir; Müjde Mesih’ten bir haberdir; Tanrı’nın Müjde’si Mesih ile ilişkilidir. Bu yüzden Müjde’nin yaşamlarda yerleşmesi ile Mesih’te kökleşmek birbiri ile yakından ilişkilidir.

 

Yaşamlarınızda bir kuraklık ya da canınızda ruhsal bir baskı hissettiğiniz dönemler olmuştur. Böyle zamanlarda bazen insanlar kendilerini Tanrı’dan uzak hissederler; bazen de insanlar ‘Tanrı’nın kendilerine uzak olduğu’ şeklinde  bir düşünce ile Tanrı’yı suçlama hatasına düşerler. Böyle zamanlarda ihtiyacınız olan şeyi kısaca “Mesih’te yenilenmek” olarak tanımlayabiliriz. Mesih’in gücü ile dinlenmek, Mesih’in gücü ile yüklerden kurtulmak insanın esas ihtiyacıdır. Ve bunun da yolu Müjde’de yenilenmekten geçer.

 

Müjde okunurken Kutsal Ruh yüreklerde çalışır. Vahiy edilmiş Tanrı Sözü yetkin bir dokunuş ile canı tazeler, Tanrı’ya ve Müjde’de açıkladıklarına dair güveni yeniler. Kutsal Ruh’un gücü ile, bizim Müjde’den okuduğumuz sözler ya da bir başkasının sesinden dinlediğimiz ayetler günah, bilgisizlik, zayıflık, ihtiyaç konusunda kendimizi anlamayı; güç, diriliş, özgürlük ve sonsuz yaşam konusunda Tanrı’ya dair güvende yenilenmeyi bize bağışlar. Kutsal Ruh’un gücü ile Müjde bize bilgelik verir.

 

RAB'bin doğru kuralları Tanrı Sözü’nden okundukça yüreği sevindirir, gözleri aydınlatır. Kutsal Yazılar’daki adil ve pak sözler Rab’bin kutsal korkusunu ve Rab’bin kutsal sevgisini bize yeniden hatırlatır; canımızı hayatın acılıklarından özgür kılar ve canımıza tatlılık, hoşnutluk, doygunluk getirir. Kutsal Yazılar’daki uyarılar, teşvikler gözlerimizi Mesih’in zaferine ve ödülümüze çevirir. Tanrı’nın nefesinden gelen Kutsal Yazılar okundukça “öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek” için suçları ve günahları gösterir (II.Timoteyus 3:16); Tanrı’yı hoşnut eden yaşam için teşvik ederek isyan ve itaatsizliği dizginler. Kutsal Müjde okundukça yürek düşüncelerini yasa tanımazlıktan Tanrı’ya makbul isteklere döndürmek için Kutsal Ruh’un gücü ile düşünümüzü yeniler (Mezmur 19:7-14).

 

Mesih’teki yaşamda durgunluk yaşadığımızı düşündüğümüzde, yaratılış ve kurtuluşta etkin olan Tanrı’ya yine O’nun Kutsal Sözleri ile yaklaşır, bizler için yüceliğinden soyunarak aramıza gelmiş olan Mesih’e bakarak yenilenmeyi ve güçlenmeyi pratik ederiz. Zaman dolunca bakirenin rahminden çekinmeyen, biz insanlar ve kurtuluşumuz için göklerden gelen Mesih’e yaklaşma yolumuz Müjde’den geçer. Bağışladığı koruma, kutsama ve kurtuluş için bizlere güvence olarak Kutsal Ruh’u vermiş olan Mesih’e yaklaşma yolumuz Müjde’de de açıklanmıştır. Mesih’teki bereketlere sarılma yolumuz, Tanrı Sözü’ne iman ile sarılmaktan geçer. Tanrı’dan bağışlanan özgürlüğü, Tanrı’nın çocukları olma ayrıcalığımızı; yani Tanrı’daki yeni kimliğimizi hatırlama ve bunlara yeniden sahip çıkabilmeyi Müjde ile birlikte çalışan Kutsal Ruh bağışlar. Böylece yabancıyken evlat edinilmiş biri olduğumuz, köleyken özgür kılındığımızı görür, bedelini ödeyemeyeceğimiz bir kurtuluşun bize bağışlanmış olmasından duyduğumuz şükran ile sevinir, büyük lütfundan doğan esenlikle aydınlanırız.

 

Böylece “zaman dolunca” şeklindeki ifade bize Mesih’in aramıza gelmesi kadar; buna bağlı olarak sonraki işlerini hatırlatır. Çünkü Mesih’in gelişi bir amaç içindir. Bu amacı da Mesih ‘Kutsal Yasa ve peygamberlik sözlerini tamamlamak’ olarak ifade etmiştir.

 

İlk günah ve düşüşten sonra günahın, benliğin, dünyanın, şeytanın baskısı altında yorgun ve ezilmiş olanlara Mesih ‘günahların affı, özgürlük, kurtuluş ve sonsuz yaşam’ vermek üzere “zaman dolunca Yasa altında doğarak bizlere oğulluk hakkını bağışladı” (4:4-5).

 

Müjde’yi vaaz edişini, mucizelerini, öğrenci yetiştirmesini, denenmesini ve acı çekerek kendi kanıyla Müjde’yi mühürlemesine bakarak Mesih’in “zaman dolunca” ortaya çıkmasına ve lütufkar kurtarışını bizlere sunmasına verebileceğimiz tek cevap vardır: Müjde’ye göre yaşamak; bunun da anlamı Mesih gibi yaşamaktır. Yani lütuf, esenlik ve özgürlük yaşamında devam etmek; yani bağışlanmış ve kurtulmuş kimseler olarak yaşamak, esenlik Müjdesi’ne ve lütufkar Mesih’e vereceğimiz tek cevaptır.

 

Böylece zaman dolunca Tanrı, bizler oğulluk hakkını alalım diye, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlu'nu gönderdi” diyen 4:4-5 ayeti bize, Tanrı’nın yaratılış ile başlattığı işini kurtuluş ile tamamladığını müjdelemektedir. Adem’in suçunun Adem soyundan kaldırılması için Mesih başlangıç olmuştur. Yani “zaman dolunca” Tanrı’nın tarihe girerek yaratılışa müdahale etmesi, ilk düşüşten düşüşten sonra bütün yaratılışın Mesih’in egemenliğine doğru yönlendirildiğini görmemiz açısından önemlidir.

 

Hem Vaftizci Yahya’nın hem de Mesih’in vaazlarını hatırlayın:

Matta 3:1-2 O günlerde Vaftizci Yahya Yahudiye Çölü'nde ortaya çıktı. Şu çağrıyı yapıyordu: "Tövbe edin! Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır."

Matta 4:17 O günden sonra İsa şu çağrıda bulunmaya başladı: "Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaştı."

 

Vaftizci Yahya, “zaman dolunca” ortaya çıkmasını beklediği Mesih’in yollarını hazırlamak için, tarihin, bir başlangıç noktasında olduğunu ilan etmiştir. Mesih ise yaratılıştan bu yana doğru insanların özlemle beklediği (Luka 2:25)[6] peygamberlerin müjdelediği zamanın (I.Petrus 1:10-12) kendisi ile birlikte geldiğini, zamanın dolduğunu, beklenen zamanın amacına ulaşıp tamamlandığını vaaz etmiştir.

 

Galatyalılar Mektubunu okurken vaat ve mirasımıza Mesih’te bakıyor; vaat ve mirasın lütuf ile bağışlandığı, Ruh ile mesh edilmiş özgür insanların kurtuluşlarının Mesih’te tamamlandığını okuyoruz (2:16; 3:13-14, 16, 18).

 

İbraniler 1:1 Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez çeşitli yollardan atalarımıza seslendi.

2 Bu son çağda da her şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu'yla bize seslenmiştir.

3 Oğul, Tanrı yüceliğinin parıltısı, O'nun varlığının öz görünümüdür. Güçlü sözüyle her şeyi devam ettirir. Günahlardan arınmayı sağladıktan sonra, yücelerde ulu Tanrı'nın sağında oturdu.

 

Böylece İbraniler Mektubu ‘zamanın Mesih’te dolduğunu’ hatırlatarak, Mesih ile tarihe “son çağ” şeklinde yeni bir başlangıç verildiğini, aynı zamanda Mesih’in aracılığı ile yaratılmış olan her şeyin sahibi olduğunu vurgulamaktadır. Çarmıhtan sonra (günahlardan arınmayı sağladıktan sonra) Mesih’in göklere çıkması ise, Tanrı’nın ilk günah ve düşüşten sonra Mesih’te yapacağı kurtuluş işinin ise artık tamamladığını vurgulamaktdır.

 

Böylece ilk günah ve düşüşten hemen sonra verilen Mesih vaadi (Tekvin 3:15) “zaman dolunca” yerine gelmiş oldu. Öyleyse zamanın doluluğunda (son çağda) yaşayan bizler için Müjde’nin gerçekliği Mesih’in beden alarak alçalış ile aramıza gelmesi kadar gerçektir. Öyleyse zamanın doluluğunda (son çağda) yaşayan bizler için Müjde’nin açıkladığı kurtuluş yolu Mesih’in çarmıh ölümü ve göklere yükselmesi kadar gerçektir. Öyleyse günahların affı, ölülerin beden ile dirilişi, sonsuz yargı ve sonsuz yaşam vaadini içeren Mesih’in ikinci gelişi bu son çağda yaşayan bizler için sarsılmaz bir gerçek, solmaz ve diri bir ümittir.

 

4-)  “William Wilberforce 18. yüzyılın sonuna doğru İngiltere’de yaşamış, zengin, iyi eğitimli ve iyi bir konuşma yeteneği olan biriydi. Politikaya atılmaya karar verdiği sırada Tanrı’nın çağrısı ve yönlendirmesi ile Mesih İsa’daki kurtaran imana sarıldı; Tanrı’nın ev halkına katıldı. Wilberforce artık yeni bir kişi olmuştu. Bazı Müjdeci arkadaşları onun politikayla uğraşmasının doğru olmadığını, “Tanrı’nın hizmetine” girmesini önerdiler. Çünkü bu kişilere göre siyasetle uğraşmak dünyasal bir işti, imanlıların Tanrısal işlerle uğraşması gerekmekteydi. Wilberforce “Yüce Lütuf” ilahisinin yazarı John Newton’a gidip bu konuda ne düşündüğünü sordu. Newton “İnanıyor ve umuyorum ki, Tanrı seni hem kilisesinin hem de milletimizin iyiliği için aramızdan çıkardı” cevabını verince Wilberforce parlamentoda kalmaya karar verdi. Çünkü bunun da bir Tanrı hizmeti olduğunu düşünüyordu. Diğer samimi imanlı Hristiyan arkadaşlarıyla birlikte parlamentoda, İngiliz İmparatorluğunda köleliğin kalkması konusunda mücadele ettiler, Hindistan’da Tanrı Müjdesi’nin yayılmasına öncülük ettiler, endüstriyel reformların gerçekleşmesine, çocuk işçilerin durumlarının düzeltilmesine çalıştılar. İngiltere’deki yoksul ailelerin durumlarının düzelmesi için gayret ettiler, fakir çocukların okumaları için çalıştılar, insani olmayan hapishane şartlarının değişmesinde rol oynadılar”. [7]

 

Mesih’ e bağlanmış iman ile çalışan Wilberforce  gibi parlamenterler her inançtan insana önemli hizmetlerin ulaşmasını sağlamış oldular. Bütün bunları Mesih İsa’ya olan samimi imanlarından dolayı yapmış oldular; bütün bunları Mesih İsa’ya olan samimi imanlarıyla yaptılar; bütün bunları Tanrı’nın Müjdesi’den dolayı yaptılar.

 

Bu olaydan ne öğreniyoruz? Lütuf Müjdesi sadece kişilerin yaşamlarını, Tanrı’ya ve Tanrısallığa bakışlarını değiştirmiyor; Mesih’in lütufkar özgürlük Müjdesi’ne inanan kimseler Tanrı’nın lütfunun başkalarınca tadılmasına da aracılık ediyorlar. Wilberforce ve çevresinde onun gibi düşünen arkadaşlarının ne yaptıklarına dikkat edin. Toplumun çoğunluğuna uymanın getirdiği rahatlık ve güvene teslim olmadılar; yerleşmiş gelenekler ve kültüre lütuf penceresinden bakıp, alışıla gelmiş düzenin ve uygulamaların Müjde’ye uyup uymadığını anlamaya çalıştılar.

 

Bu da bir anda olan bir şey değildir, lütuf ile her gün yaşamanın ve lütuf ile her gün yürümenin getirdiği bir değişimdir. Bu insanlar lütfun bütün insanlar için olduğunu gördüler, Müjde’nin Hindistan’da yayılmasına ön ayak oldular. Bu insanlar köle, yoksul veya tutuklu demeden “lütufta yaşamanın lütufkar olmak” olduğunu bilerek ve inanarak yaşadılar. Müjde herkese ulaşsın, lütuf herkesi bereketlesin diye çalıştılar.

 

Kelam şöyle diyor:

Matta 5:46 Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu?

47 Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu?

48 Bu nedenle, göksel Babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun.

 

Bu durumda sizlerin lütuf anlayışınız sadece sizinle uyum içindeki kimseleri kapsıyor olursa, sizler de kendi yasanızı yazmış olmaz mısınız?

 

Bu durumda kilisenizin üyeleri ile, diğer kiliselerin üyeleri ile, başka inançtan kimseler ile ilişkinizi lütuf ne şekilde etkilemiştir?

 

Size düşman olanlar, sizden nefret edenler için olan tavrınızı “lütuf” nasıl belirlemiştir? Benzer şekilde yaşadığınız toprakların üzerindeki her bir insan için iyilik konusunda lütufkar ve cömert olmaya hazır mısınız?

 

Aksi bir durumda Galatya’daki kiliselerdeki lütfu bırakmış ve dünyanın ilkelerine dönmüş bazı kimseler ile sizin aranızda görünür bir fark olmayacaktır. Böyle bir fark sizin yaşamınızda olmazsa kilisenizde nasıl böyle bir fark yerleşecek? Kilisenin ilkeleri ile dünyanın ilkeleri arasında bir fark gözükmezse cennetin temsilcileri olma misyonumuz gölgelenmez mi?

 

5-) Belki “değersiz, etkisiz ilkelere dönme” konusu sizin için çok uzak bir olasılık. Öğretinizin sağlamlığına güveniyorsunuz. Ancak Söz’ün okunması, vaazı, çalışılması gibi konular yanında kilisenin yaşamına baktığımızda bayramlar, anma günleri, sakramanetler, evlilik, cenaze konuları dahil, kilise ve kilisenin yaşamı içindeki temel konular belirli aralıklarla dikkatlice yeniden öğretilip hatırlatılmazsa zaman içinde anlamı bilinmeyen bir geleneğin uygulamaları haline dönüşme riski vardır. Kilise zaman içinde bu konuların unutulma ihtimalini düşünerek ve kiliseye yeni katılımların olmasını fırsat bilerek, iman açıklaması içindeki öğretişleri belirli aralıklarla tekrar etmeyi düşünmelidir.

 

Kilise aynı şeyleri tekrar etmekten çekinmemelidir. Örneğin, her Paskalya Yortusunda farklı ne vaaz verebilirsiniz? Konu bellidir: kurtuluş. Bu konuya Mesih merkezli bir şekilde bakarak söyleyebilecekleriniz bellidir. Ya da bir Nikah Töreninde evlilik konusunda ne kadar farklı vaaz verebilirsiniz? Kutsal Kitap’ın evlilik konusunda birden fazla fikri yoktur.

 

Bu durumda bazı konular üzerinde aynı şeyleri tekrar etmenin sakıncası yoktur. Sağlıklı bir evlilikte “seni seviyorum”lar yıllar boyu tekrarlandığı halde bunlar evliliği sıradanlaştırmak yerine güçlendirmeye hizmet ederler. Benzer şekilde bazı konularda sıklıkla aynı şeyleri duymak, bizleri unutkanlığımıza, zayıflık ve ihmalkârlığımıza rağmen bina etmek için gereklidir.

 

O zaman kilise günah öğretisini, kurtuluş öğretisi, Kelam öğretisi, Mesih öğretisi benzer şekilde inanç açıklamalarında esas teşkil eden konuları belirli dönemlerde okumalı, hatırlatmalı ve gerektiğinde uyararak öğretmelidir. 

 

6-) Acaba kendiniz ya da kiliseniz açısından baktığınızda “değersiz, etkisiz ilkelere dönme” konusuna yaklaşımınızı bir korku mu ya da başka bir şey mi belirliyor?

 

Acaba siz ya da kiliseniz açısından baktığınızda “özel günler, aylar, mevsimler, yıllar kutlama” konusuna bakışınızı “değersiz, etkisiz ilkelere dönme” konusu mu etkiliyor yoksa bu konuları birbirinden bağımsız olarak mı değerlendiriyorsunuz? 

 

Bir keresinde Epifani duası ya da Yükseliş Günü duası hakkında konuştuğum bir kilise görevlisi “özel günler kutlamadığını” düşünmekteydi. Ancak pastorun eşinin doğum gününde kiliseden bazı hanımları davet ettiğini biliyordum. Belki bu konu “kişisel” veya “sadece kültürel” olarak değerlendirebilirlerdi. Ancak o önderin kilisesinde [Pazar günü] “anneler günü” konusuna nasıl atıfta bulunduklarına baktığınızda gerçekte “bir gün kutluyor” olduklarını görebilirdiniz.

 

Bu durumda kilise Kutsal Kitap içinde var olan bir anma olayını kendi uygulamalarından çıkarmış; bunun yerine ‘dünyanın tören takvimi’nden bir uygulamayı kilisenin uygulamaları arasına yerleştirmiş olmaktadır.

 

Benzer şekilde Kutlu Doğuş (Noel) bir “anma günü” iken, dünyanın bunu daha popüler olarak kullanmasından dolayı, bu olay bir “bayram” niteliğini kazanmış durumdadır. Ancak elçisel kilisenin esas bayramları içinde olan iki bayram ise (Paskalya ve Pentekost) Kutlu Doğuş’a göre biraz “ikinci planda kalmış” görüntüsü vermektedir –en azından bazı coğrafyalarda.

 

Dikkat edilmezse bu ve benzer durumlar gelecekte ülkenin yerel ya da milli bayramları sebebiyle kilisenin de etkinlerini tatil etme durumunu getirme ihtimali bile vardır. Ya da bu etkinliklerin kilise içine getirilmesi durumu da ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda kilise daha fazla dünyaya benzer hale gelecektir.

 

Diğer yandan unutmayalım ki, anlamı doğru ifade edilmemiş bir kutlama yapmaktansa hiç kutlama yapmamak daha doğru olacaktır. Bu durumda kilise yaptığı ve yapmadığı şeylere net bir açıklama getirmelidir.

 

Diğer yandan Kutsal Kitap içindeki bir günü ya da bayramı kutlayan kilise bunu hiç yapmayan diğer bir kiliseyi de saygı ile karşılayabilmelidir.

 

Diğer yandan bu konuya bakışımız ile “vaftiz, evlilik, cenaze” gibi özel durumları nasıl bir yaklaşımla değerlendirdiğimizi gözden geçirmemiz gerekecektir. Bu olayların törenlerine ayırdığımız süre, bu olayların törenlerinin verdiği görüntü “nasıl bir yaklaşımla ele alınmalı” diye kilise kendi uygulamalarını gözden geçirmeli ve bunu kendi cemaatine doğru bir şekilde anlatabilmelidir.

 

Bu durumda “'Rabbin Sofrası' kutlaması bir tapınma toplantısı içinde nerede, ne kadar bir süre içinde, nasıl bir yaklaşımla yapıldığında nasıl bir görüntü vermektedir?” diye bunu düşünmemiz, konunun önemini doğru vurgulamamız önemlidir. Bu durumda “yapılan tören, Kutsal Kitap’taki yerini ve Mesih’teki vurgusunu yansıtıyor mu?” diye düşünmemiz gerekmektedir.

 

Kilise olarak uygulamalarımızın en azından dışardan bakıldığında ‘öğretimizle ilişkilendirildiğini’ dolayısı ile konu ‘tören ve kutlamalar’ olduğunda kilisenin etkinliklerinin toplum tarafından Kutsal Kitap ve Hristiyanlık ile ilişkilendirildiğini göz önüne alarak ‘ne yapılıyor; neden yapılıyor; nasıl yapılıyor?’ diye düşünmek gerekecektir.

 

Kutsal Yazılar’ın tamamına bir bütünlük içindeki bakış açısının kilise içinde yerleştirilmesine dikkat etmek için gereken özen gösterilmezse, bir kuşaktaki uygulamaların sonraki kuşakta “Kelam öğretisinin yerine geçmesi” ya da “Kelam



[1]Yuhanna 3:34, Mezmur 45:7

[2] Elçilerin İşleri 3:21-22, Luka 4:18, 21

[3] İbraniler 5:5-7; 4:14-15

[4] Mezmur 2:6, Matta 21:5, İşaya 9:6-7, Filipililer 2:8-11

[5] Yuhanna 6:27, Matta 28:18-20

[6] Zekeriya’nın ve Meryem’in şükran ilahisinde “halkının yardımına gelen Tanrı’ya şükran” ifadesi bu yüzden belirgindir.

[7] Rev. Prof. Robert Lynn, Yaşam İçin Teoloji, Haberci Yayıncılık, 2007, İstanbul.