1/

 

Kutsal Kitap Okumak Zaman Kaybıdır!

 

“Tanrı’nın Sözlerinin imanı desteklemesi için Kutsal Kitap’ın hazineleri cömertçe açılmalıdır. Bu şekilde Kutsal Yazıların anlamını bölümler halinde insanlara yıllar boyunca okunmalıdır” II. Vatikan (1963) Konsülü.

 

Gerçekte “Kutsal Kitap Okumak Zaman Kaybıdır!” diyen bir kiliseye rastlamadım. Ancak bunu söylemese de, bunu düşünmese de böyle bir görüntüyü çağrıştıran kimseler gördüm.

 

Bir kilisede Vaaz Etmek için okunan ayetler ya da paragraflar ve Vaaz içinde açıklayıcı ayetler dışında, Kutsal Kitap’tan kaç bmlüm ya da ayet okunuyor? Bir Şabat Ayininde kaç tane ilahi söyleniyor; kaç dakika vaaz veriliyor? Bir Tapınma zamanını neler dolduruyor? Bunlara bakarak bu tezi tartışmaya açabiliriz.

 

Bir keresinde bir seminerde Pastörün “bizim ülkemizde çoğunlukla kiliseler Kutsal Kitap Okumayı bıraktı” dediğine tanık olduğumda, daha önce bu konuda bir şey düşünmediğimi fark ettim. Seminere katılan konuk Pastör “tapınmada kiliselerin genelde okuduğu birkaç teşvik ayeti, birkaç Mezmur’dan alıntılar kaldı” demesi beni biraz üzmüştü.

 

Reform (Protestan) dünyasına ne oldu da “solo scriptura –sadece Kutsal Yazılar” tezini ihmal etmiş ya da unutmaya başlamıştı. Kutsal Kitap’ın tekliği, eşsizliği ve yetkisi, Yazarının Tanrı’nın Kendisi Olması gibi bir gerçeğin, Elçilerin döneminde ilan edilmesinin önemi ne ise bu gün de bu konu aynı önem ve önceliktedir.

 

Konuyu Protestan kiliseleri açısından ele alarak soruyorum: Acaba kaç kişi bir tapınmada Yahuda Mektubu ya da Filimun Mektubu’nun okunduğuna tanık oldu? Bir tapınmada acaba kaç kişi Meryem’in Şükran İlahisinin ya da diğer Yeni Ahit Mezmurları’nın okunduğuna tanık oldu –bir süreklilik ve düzenlilik açsından demek istiyorum? Benzer şekilde bu örnekleri çoğaltabilirsiniz.

 

Diğer yandan kilisede görevlilerin “kendilerine göre” sevdikleri ya da kendilerine yakın buldukları ya da hatırladıkları bölümlerden Tapınma içinde ayetler okuması; yani düzenli olmayan okumalar seçilmesi durumunda Kutsal Kitap’tan bazı mesajların unutulması ve böylece Kelam’ın bazı mesajlarının gözden kaçmasına yol açmıyor mu sizce de?

 

Kutsal Yazılar Kilisede bir düzenlilik ve süreklilikle okundukça Lütuf Müjdesi her tapınma toplantısında halka yeniden açıklanmış, hatırlatılmış olur. Böylece Tanrı Sözü’nü dinleyen halk öncelikle kendilerini okunan bu Sözün altında kimseler olarak görmeyi öğrenir ve Sözün yetkisine ne kadar bağımlı olduklarını hatırlarlar.

 

Tanrı halkı bu günde de dünyasal ve ruhani yaşamı için Tanrı Sözü’nü bir bütünlük içinde duyma ihtiyacındadır [öyle ki, gündelik düzenli Kelam’a acıkma ihtiyacını bireysel yaşamında da fark edebilsin]:

II.Timoteyus 3:16 Kutsal Yazıların tümü Tanrı esinidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır.

 

Kaç kilisede İbadetin başlamasından önce görevlilerin bir araya gelip Mezmur 95-100 ayetlerini tek seferde okuma alışkanlığı ya da uygulaması yerleşmiş durumda? Benzer şekilde bir eve “Şükran Duası” için çağrılan kaç Pastör Mezmur 145-150 ayetlerini tek bir parça gibi okumayı öğretebildi ki, cemaatte Kelamı günlük ve düzenli okuma pratiği yerleşebilsin?

 

Konuk Pastörün kendi ülkesindeki gözlemine dayanarak “tapınmada kiliselerin genelde okuduğu birkaç teşvik ayeti, birkaç Mezmur’dan alıntılar kaldı” demesi, pratikte Kelam’ı eksik ve güçsüz tanıtan bir uygulama anlamına gelmiyor mu? Gerek evde gerekse kilisede bir Dua ve Tapınma Toplantısında teşvik ve teselliyi Kelamdan Ayetler yerine ilahilerde ya da müziğin makamında/ritminde ya da güzel sözler söyleyen kişilerin kendi sözlerinde aramak topluluğu bina etmek için yeterli olabilir mi? Kuşkusuz hayır! Bir dua ve tapınma toplantısında kişilerin alçalması, yenilenmesi, eğitilmesi gibi konular sadece vaazın gücüne ya da ilahiler dualara bırakılırsa Tanrı’nın Değişmez Sözü olan Kelam ikinci plana bıraklımış olmaz mı –bu durumda insanın sözü Tanrı Sözü’nün önüne geçmüş olmaz mı?

 

Bu durumda sizler kendi yaşantınızı ve kilisesel uygulamalarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Kelam’ın Yıl Boyunca Bir Düzen İçinde Açılıp Okunması Kilisenin Yaşamsal Pratikleri Arasına Girmezse cemaat kilisenin dışındaki yaşamında Kelam dahil olmak üzere, Kelam üzerine yazılmış kitaplara ne kadar ilgi gösterebilir?

 

Kelam Konusunda Sürekli Açlık Duymayan kişilerin “Neye İnandığını, Neden İnandığını Bilen, Bunu Yaşayan ve Bunu Başkalarını da Öğretebilen ve Savunabilen” kimseler olarak varlığını sürdürebilmesi zor değil mi?

 

Kilise böyle bir Kelam okuma alışkanlığını en başından beri yerleştirmeye çalışmazsa, bu durum Kelamı’ı eksik ve güçsüz tanıtan bir uygulama olmaz mı?

 

Kelam okuma alışkanlığının olmadığı bir yede bazen de tam tersi bir durum doğabilir: Cemaat Kelam’dan daha fazla dini kitaplara odaklanmaya başlar; bu da kişileri bazen diğerleri ile “felsefe tartışması” gibi bir durum içine çekebilir. Bu durumda “bilgi” karşısındakinin kafasına bir ayeti sopa olarak vurmaya ya da kılıç olarak yaralamaya hizmet edecektir –en başında niyet öyle olmasa bile. Ya da “bilgi” kişilerin diğerlerine üstünlük gösterme aracı olacaktır.

 

Böylece kişiler kendi öğretilerinin diğerlerinden “daha iyi” olduğunu; bu yüzden de “kendilerinin diğerlerine göre daha Kelami” düşünmeye başlarlar. Bazen de bu düşünce “diğerleri” ile paydaşlık yapmak konusunda bir engel teşkil eder. Ancak Mesih’in Bedeninde “diğerleri” diye bir şey yoktur. Kişiler Ekümenik İnanç Açıklamaları temelinde “Bir” olduğumuz kiliseleri ya da kişileri Mesih’in Bedeni Olarak gördüklerini söyleyebilseler de karşılıklı anlayış ve Paydaşlıktan uzak kalmakla en azından topluma Mesih’in Bedenini eksik ve güçsüz tanımış olurlar. Ruhsal açıdan ise bu durum kiliseler ve cemaatleri arasına soğukluk, rekabet ve önyargı getirecektir. Aslında Kelam ve dua hayatındaki kuraklık kişileri kendi kiliselerinin içindeki ilişkilerinde de olması gereken düzeyden alıkoyacaktır.

 

“Kelam Bilgisi” bizleri alçakgönüllü ve hizmetkar kimseler yapmak içindir; bu yüzden de Kelam Bilgimizi, yaşamlarımızı ve öğretilerimizi Kutsal Yazılar ile sürekli kontrol etmemiz için Kutsal Yazılar bir düzen ve süreklilik için de okunmalıdır.

 

“Kelam Bilgisi” kilisemizi ve öğretimizi sevdiğimiz kadar farklılıklarımız olan kiliselerle Mesih’teki birlik ve paydaşlığımızı kutlayabilmemiz içindir. Doğru öğreti kendimizi başkalarından ayırmak için değil; farklılıklarımıza rağmen tek bedendeki birliğimizden dolayı imanın ev halkına destek olmak, onlar için dua etmek, onlarla birlikte dua edebilmek, ihtiyaç ve sıkıntılarda imkanlarımız ölçüsünde başka kiliselere yardım ve destek olabilmek içindir.

 

Unutmayalım ki, ancak Kelam ile yoğrulmuş yürekler bilgiyi hizmet için kullanabilirler ve unutmayalım ki, “Sadece Kutsal Yazılar” bizi Kutsal Yazılar’a açıktırabilir.

 

Tersi bir duruma müsaade etmek de Mesih’in Başkahinsel Duasına aykırı bir hareket olacaktır. Karşısındakini anlamayı, Mesih Gibi karşısındaki sevebilmeyi bize insani veya ahlaki değerleri yücelten kitaplar değil; sadece Kutsal Kitap kazandırır. Cemaatin Kutsal Kitap’tan edineceği kazanımlar sadece kiliseler arası ilişkiler açısından değil; bu dünyada da Mesihsel Bir Yaşam Pratiği edinebilmek için gereklidir.

 

Ancak Vaftiz tacı taşıyan kimseler arasında olmaması gereken soğukluk, rekabet ve önyargıyı “Sadece Kelam” değiştirebilir. Farklılıklarımızı doğru görebilmek “diğerlerinin” neyi neden yaptıklarına inanmak değil; bunları doğru anlamayı getirir. Farklılıklarımızla, eksikliklerimizle Aynı Bedendeyiz; ama bundan daha da önemlisi, kendimizin iyi ve eksik yanlarımızı, zayıf, güçsüz ve kötü yanlarımızı biliyor olsak bile sıklıkla yaptığımız üzere başkalarından daha yüksek standartlar bekleme hatasından bizi “Sadece Kelam” iyileştirebilir. Bazen dargınlık ve hayal kırıklıklarımızın sebebi de kendimizin diğerlerinden bize göstermesini beklediğimiz en yüksek beklentiler değil midir?

 

Kişilerin hayatlarından yanlışları kaldırmanın, hatalardan vazgeçmenin yolu Kelami prensiplerin, alışkanlıkların, davranışlarınların kişilerin yaşamında yerleşmesinden geçer. Bunun için de Kelam’ın bir düzen ve süreklilik içinde okunması ile bir bütünlük ve uyum içinde olarak öğrenmemiz gerekecektir. Ancak bu şekilde değişmemiz ve yenilenmemiz için olan itaat pratikleri kişilerin yaşamında yerleşir.

 

Kutsal Yazılar kilisede böyle bir düzen içinde toplulukça hep birlikte okunup dinlendikçe; Kutsal Yazıların kilisede ilan edilmesi, teşvik ve vaaz edilmesi Kilisenin Dua ve Tapınma hayatına daha güçlü bir şekilde yerleşecektir.

 

Kelam’daki Yeni Yaşamın bireylerin yaşamlarına yerleşebilmesi için bireylerin eski yaşamı bırakması gerekcektir. Bu da elbette bazı konularda uzun bir süreç gerektirecektir. Fakat Tapınmada Kutsal Yazıların Okunmasına bir süreklilik ve düzen içinde yer verilmedikçe kişilerin de bireysel yaşamlarında Kutsal Yazıları bir Düzen ve Süreklilik İçinde Okunma pratiği geliştirmesi; ve bununla birlikte Müjde’deki Yaşamda yenilenmesi oldukça zordur.

 

Kilise kendi tapınma düzenini oluştururken vaazın hazırlanmasına ya da vaazın verilemesine olan dikkati kadar Kutsal Yazıların okunmasına da vermelidir. Bir vaazda bir saat Kelam’dan konuşabilirsiniz. Ama bu durum Kelamın ayrıca okunmasına engel teşkil etmemelidir.

 

Düzenli Kutsal Kitap okumalarına yer veremeyen kiliseler “kişilerin Mesih benzerliğindeki tanıklıkları ve yaşamlarının paklığı için sadece vaazın gücüne güveniyor gibi” bir görüntü içine düşmüş olmuyorlar mı sizce de?