YALNIZLIK

(yalnızlıkla gelen dışlanmışlık ve acılar)

I.

bazen “hak ettiğimiz” şeyin bize verilmemesi, bazen hak etmediğimiz bir şekilde bize karşılık verilmesi bizi yaralar; öfke ile tepki verdiğimiz zamanlar olduğu gibi, bunların acısını sessizce geçiştirmeye çalıştığımız zamanlar yaşarız; ama yaşadığımız hayal kırıklığının canımızı iyice acıtmış olmasının getirdiği güvensizlikle çevremizde, bizi en yakından tanıyan kimselerin olduğu yerde bile bir yalnızlık duygusu ile kuşatılırız.

 

-işimizde terfi beklerken işimizi kaybederiz;

-eşimiz ise bir şeyler paylaşamayacağımız kadar bizden uzaklaşmış; karamsarlığımızı anlatabileceğimiz, kaygılarımızı paylaşacağımız bir kimse etrafımızda kalmamıştır.

-sevgisine en çok yakınlık duyduğunuz kişilerce anlaşılmadığınızı hisseder; hayatta ilk güvenilmesi gereken kişilerin sizden ne kadar uzakta olduğu düşüncesi ile yüzleşirsiniz.

 

-içinde bulunduğunuz durum o kadar karmaşıktır ki, kendinizi bile kabullenmekte zorlanırsınız. bir kalabalığın ortasında yalnızsınızdır; ve sanki bütün dünya sözleşmiş gibi sizin farkınızda değildir.

-tüm iyi niyetle yaptığınız ve devam ettiğiniz şeylere, geçmişten beri sabırla devam ettiğiniz şeylere rağmen karşılaştığınız “güvenilmezlik” sizi “bunca yıldır boşa mı emek verdim; bunca yıldır hep yanlış kişilerle miydim?” sorusu ile yüzleştirir.

 

yaşanılan şey; kaybedilen zamana ve emeğinize duyduğunuz acıma ile gelen karamsarlık, yalnızlık, korku ve dışlanmışlıktır. bütün bu karmaşa içinde ne yapacağınızı bilemez durumdasınızdır. yenildiğinizi zaten bildiğiniz ve en başta kabul ettiğiniz bir güreş içinde olmanın ağır yükü yanında, ne yapacağınızı bilememenin getirdiği şaşkınlık içindesinizdir. 

 

içinde bulunduğunuz durumda eskiden beğenmeyip kötü demiş olduğunuz zamanlara bakıp o günleri bile özlersiniz. durum sizin için o kadar değişmez gözükmektedir ki, hayatınızda iyi bir şey olmasını umut etmek yerine “kötünün biraz iyisine” razısınızdır.

 

günler ağır bir yük gibi gelmeye başlar; ve bazen kendiniz için iyi bir şey yapamayacak kadar yorgun hissedersiniz. “bir şeylerin düzelmeyeceği” fikrini o kadar benimsemişsinizdir ki, “zorlukları yenme azminiz” yerini “elden geldiğince bunlara katlanarak yaşamaya alışma” teslimiyetine bırakmıştır.

 

kişi, gündelik ilişkilerinde yaşadığı böylesi bir stres ile bütün varlığının karmaşa ve tehdit ile kuşatılmış olduğu duygusunu çok güçlü bir şekilde yaşar.

 

kişi olarak “ezik bir ruh ve yıpranmış bir beden” ile sıkıntıların ağırlığı altında kalmışsınızdır. dayanma ile birlikte göstermeniz gereken “sıkıntı ve zorluklara göğüs gerebilme cesaretinden” ise geride bir şey kalmamıştır:

Özdeyişler 17:22 İç ferahlığı sağlık getirir,

Ezik ruh ise bedeni yıpratır (15:13; 18:14).

 

kişinin böyle karanlık bir durumda bile yapması gereken şey ışığı aramak olmalıdır; bu kişinin kendi sorumluluğudur ve bunu bir başka insanın anlayıp sizin yerinize yapması zordur.

 

yaşanan sıkıtı ve zorlukların gerekçelerine baktığımızda şunu söyleyebiliriz:

-yanlış alınmış kararların hayatımıza getirdiği yükler.

-erken alınmış kararların hayatımıza getirdiği yükler.

-bilgisizliğimizin ya da günahımızın sonucunda gelişen olaylar.

-benliğimizin, gözümüzün tutkularının peşinden sürüklenmemiz.

-itaatsiz ve isyankar bir tavırla kararlar almak.

-tövbesizlik.

-geçmişin yanlışlarından ders almamak.

-Tanrı ile ilişkimizde Tanrı Sözünün önüne “ben” merkezliliği koyma alışkanlığı.

-Tanrı’yı beklemekteki sabırsızlığımız sonucu içine düşülen durum.

-yanlış beklentiler.

-Tanrı sevgisini ve lütfunu doğru anlamama sonucunda Tanrı’ya yanlış beklentilerle yaklaşmak

-gerekli iman olgunluğuna sahip olamamak.

 

kişinin içine düştüğü “sürekli güvesizlik” ortamı neticesinde akıl ve duygu olarak esenlik içinde olmaması nedeniyle doğru zamanda, doğru adımları atmaz ve doğru kararları alamaz; bu da kişiye her başladığı işte ya da kararda yıkım ve zorluklarla karşılaştığı yeni kırılmışlıkları getirecektir. 

 

bütün bunlar yanında bazen şeytan da Mesih’teki konumunuzu yıkmak, esenliğinizi almak ya da Mesih’te büyümenize engel olmak amacıyla size saldırabilir.

 

ihtiyacımız olan şey ise Göksel Babanın güvenli kollarında sakinliği ve esenliği yaşayıp kendimizi düzeltmemiz olacaktır.

 

böyle bir durumda Tanrı’nın Kurtarıcı Rab Mesih’teki merhametine sığınmayı aramak tek yoldur. Mesih geçmişten bu güne nasıl pek çok acıya şifa verdiyse size de şifa vermek istiyor.

 

Yakup 1:2 Kardeşlerim, çeşitli denemelerle yüz yüze geldiğiniz zaman, bunu büyük sevinçle karşılayın. 3 Çünkü bilirsiniz ki, imanınızın sınanması dayanma gücünü yaratır. 4 Dayanma gücü de, hiçbir eksiği olmayan, olgun ve yetkin kişiler olmanız için tam bir etkinliğe erişsin.

burada Kutsal Yazılar bize bu yaşamda denenmelerin kaçınılmaz olduğunu; ancak Tanrı ile birlikte yürümenin en sonunda kişiye bir bereket getirdiğini müjdeliyor. böylece inanan kişilerin öncelikle her denenme ve zorlukta Mesih’teki mutlak zafer umuduna bakarak yenilenmeyi aramaları önemlidir.[1]

 

burada Kutsal Yazılar her şeye rağmen bize Mesih ile yenilenmiş bir yaşam, bol yaşam armağanının olduğunu hatırlatmaktadır. burada Kutsal Yazılar acılarla sarsılmış yaşamlarda; planlarınızın bozulduğu, adımlarınızın engellere takıldığı, kararlarınızın geciktiği durumlara rağmen; acı, korku, panik, yalnızlık ve dışlanmışlık durumunda bile güçle donanmış bir yaşamın mümkün olduğunu söylemektedir.

 

Yakup Mektubunda inanan kişinin kendisini nasıl tanımladığına dikkat edin: “kul” (1:1). eğer kişi “benim değil, Senin isteğin olsun” (Matta 6:10; 26:42) diyebilen bir şekilde “Tanrı’nın ve Mesih İsa’nın kulu” olarak benliğini Mesih’e teslim ederse Kutsal Yazıların gösterdiği bereketlenmiş yaşamda yaşayacaktır.

 

Kutsal Yazılardan bir uyarıyı hatırlayın:

Luka 16:13 "Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı'ya, hem paraya kulluk edemezsiniz."

 

(*1*) şimdi kişinin kendi planlarına göre “daha mutlu bir yaşam” için zaten az olan kazancından keserek at yarışları oynadığı bir durumu hayal edin. her seferde bu kişinin yaşadığı kırılmışlığın onu nasıl yıprattığını gözünüzün önünde canlandırabiliyor musunuz?

 

buradaki kişi “eğer işlerim şöyle olsaydı daha mutlu olurdum; eğer şu kadar daha param olsa Rab’be hizmet için daha geniş imkanlarım olacaktı; eğer gelecekte şöyle avantajlarım olursa potansiyelimi daha iyi kullanabilirdim v.s.” gibi gerekçelerle Tanrı’ya bakarak “böyle bir iyiliği gerçekten hak ettiği” düşüncesi ile O’ndan almış olduğu bu kararı onaylamasını istediğinde, bu yanlış beklentisinin onun yaşadığı diğer zorlukları daha da ağırlaştırdığını görmediği sürece içinde bulunduğu kaos da devam edecektir.

 

konu her zaman para olmayabilir; benzer şekilde kişilerin “eğer şöyle bir başlangıç yaparsam iş ortamım değişir; daha esenlikli olurum; eğer şuraya taşınırsam beni baskı altında tutan çevremdekilerin kararlarından daha özgür olurum ve Rab’de esenliğim daha iyi olur, böylece Rab ile ilişkim de düzenli olur” şeklindeki kararlarının neticesinde bugün olmayı istemedikleri konuma nasıl gelmiş olduklarını görmeleri gerekir.

 

ancak kişi en başta “kul” olmayı bilmiş ise yolunu Mesih’in amaçları belirleyecektir. Mesih’in yolundan öte bir bereket, Mesih’in yolundan öte bir mutluluk olamayacağına göre aksi bir durumda kişi kendisinin Rab’be tam teslimiyetinden bahsedemez.

 

Matta 5:11 "Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size!

12 Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşayan peygamberlere de böyle zulmettiler."

Rab’be teslim olan kişi ise bu dünyada neden dolayı sıkıntılarla karşılaşacağını bilir.[2]

 

böylelikle kişi her zorlukta Mesih’te sahip olduğu mutlak zaferine bakarak teşvik almayı da bilir:

Titus 2: 13 Bu arada, mübarek umudumuzun gerçekleşmesini, ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih'in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz.

 

çünkü böyle bir kişi “kırılmış bir irade ile zorluklarla savaşamayacağını” bilir (Özdeyişler 18:14).

 

şimdi at yarışı ile meşgul bir kişi örneğini (*1*) tekrar hatırlarsak, bu kişinin böyle bir kaos içinde olarak, gündelik kelam ve dua ile Rab’de devam eden bir kişi olduğunu nasıl düşünebiliriz; bu kişinin maddiyat odaklı beklentisi yüzünden ondalıklarına sadık bir kişi olduğunu nasıl düşünebiliriz;[3] bu kişinin gündelik yaşamda Rab’bin sesini sürekli yanında hissederek yürüyen bir kişi olduğunu nasıl düşünebiliriz; bu kişinin gündelik yaşamda Mesih’e etkin bir tanıklık sergileyebildiğini nasıl düşünebiliriz? ancak böyle bir kimsenin samimi inanan bir kişi olmadığını değil; imanda olgun olmayan biri olduğunu vurguluyorum.

 

böyle bir kişinin tapınma, yaşam ve tanıklığında dünyanın geneli karşısında yaşamında fark olan biri olduğunu nasıl düşünebiliriz?

 

Westminster İnanç Açıklamasının (XXI/5) ibadet ve şabat günü hakkındaki açıklamasında dini tapınışın nasıl anlatıldığına bakınız:

Farklı vakit ve mevsimlerde, kutsal ve dini bir tavırla yerine getirilmesi gereken dini yeminlerin, dini adakların, ciddi oruçların, ve özel durumlarda sunulan şükranların yanı sıra, Kutsal Yazıların tanrısal bir korkuyla okunması, Söz’ün anlayış, iman ve saygıyla Tanrı’ya itaat ederek vicdanen dinlenmesi ve doğru bir şekilde vaaz edilmesi, lütuf dolu bir yürekten mezmurlar söylenmesi; ve ayrıca Mesih tarafından verilmiş sakramentlerin doğru bir şekilde verilmesi ve layık bir şekilde alınması, olağan dini tapınışın parçalarıdır.

 

böyle bir kişinin içinde bulunduğu bu stres ortamında yukarıdaki adımlarla birlikte yürüyebildiği nasıl düşünebiliriz? bu durumda kişinin sıkıntılardan kurtulmak için Kutsal Kitap ve Mesih merkezli bir yaşama tekrar sarılması; bunu yaparken de bunun bütün yaşam için gerekli bir düzen ve disiplin olduğu bilgisiyle yapması esastır. diğer türlüsü ise işler sadece kötü gittiğinde Tanrı’yı hatırlamak olur.

 

bu durumda önceliğimiz Rab ile olan ilişkimizi Kutsal Kitap merkezli bir şekilde yenilemek olacaktır. bunu başaramayan kimseleri ise daha çok “söylenme; homurdanma; şikayetçi olma” durumunda kişiler olarak çevremizde görebilmemiz mümkündür.

 

bu durumda zorluk ve denenmeleri yukarıda anlattığımız Kutsal Kitap merkezli bir bakış açısı ile karşılamaya başladığımızda Yakup Mektubunun demek istediği şeyi yaşamış oluruz: sıkıntıları büyük sevinçle karşılayabilmek.

 

Kutsal Kitap merkezli bir yaşam bize sıkıntıları sevinç temeli üzerinde karşılamayı gösterecektir.

 

ilk yüz yıl Hristiyanları için “sıkıntı ve zorluklar” bu gün bizlerin karşılaştığı ya da düşündüğü durumlardan çok daha farklı ve sarsıcı idi. insanların ciddi bir şekilde yaşamları tehdit altında idi; o dönemde öldürülme, işkence, hiç kimsenin iş vermemesi ve açlık, sürgün edilme ve malların kaybedilmesi, ailelerin dağılması, çocuklarını bir daha görememe gibi hayati tehditler söz konusu idi. politik ve kültürel olarak her yönden denenme ve baskı altındaydılar.

 

Yakup Mektubunun burada bahsettiği şey aslında Kutsal Kitap boyunca baştan sona gördüğümüz üzere “bu dünyadan olmayan kişilerin bu dünya tarafından istenmemesi” (Yuhanna 17:14) durumudur; (Elçilerin İşleri 5:41; I.Petrus 2:20; 3:14; 4:16; 5:10, Matta 10:39; 19:29)[4] ve Kutsal Kitap tam da böyle ciddi denenmelerin olduğu bir zamanda bütün bu zorlukları Tanrı ile birlikte yürüyerek aşabileceğimizi; bunun için de Kitap’ta yazılana sarılmamız gerektiğini söylemektedir.

 

öyleyse bu dünyadaki yaşama ve yaşamın sizi getirdiği iyi ya da kötü her duruma vereceğiniz cevap “iman ile yaşamak” olmalıdır. çünkü yaşam iman adımları ile şekillendikçe gerçek anlamını bulur. böylece yaşamayı istemediğiniz bir durum ile karşılaştığımızda Tanrı’ya ne denli bağlı olduğunuzu daha net bir şekilde görebilir; zorlukları Mesih’e iman ve itaatte bir yenilenme fırsatı olarak değerlendirebilirsiniz. istenmeyen gerçekleri doğru bir şekilde değerlendirerek yakınmadan, homurdanmadan ve inkar etmeden bunları Mesih’te birer büyüme araçları; birer bereket araçları olarak kullanabilirsiniz.

 

çünkü bizler Tanrı’nın suretinde yaratılmış varlıklar olarak Mesih’teki göksel insana sarılmadıkça, Tanrı’nın en başında bizi yaratırken planladığı amaca yaklaşamayız. çünkü bizi insanlığında ve Tanrılığında tamamlayan; kutsal kılan Mesih olmadan bizler de eksik kalacağız.

 

bu durumda öncelikle acıyı iman ile karşılamak; böylelikle de acıya-yalnızlığa-dışlanmışlığa neden olan kaynağın doğru tespiti için Rab ile ilişinizi yenilemek durumundasınız.

 

sorunun kaynağının doğru tespiti olmadan şifaya kavuşamazsınız. böyle bir durumda da kişiler genelde “bu yerden gitmem lazım; şu kişiler iyi değil; bu iş bana göre değil” şeklinde teşhis koymakta; insanlar sorunlar için esas köke inmediklerinden “çevreyi ve kendilerini anlamayan” kişileri suçlamaktadır.

 

II.

Tekvin 3: 1 RAB Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, «Tanrı gerçekten, 'Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi mi?» diye sordu.

2 Kadın, «Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz» diye yanıtladı,

3 «Ama Tanrı, 'Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz' dedi.»

4 Yılan, «Kesinlikle ölmezsiniz» dedi,

5 «Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.»

6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.

7 İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.

8 Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı'nın sesini duydular. O'ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler.

9 RAB Tanrı Adem'e, «Neredesin?» diye seslendi.

10 Adem, «Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim» dedi.

11 RAB Tanrı, «Çıplak olduğunu sana kim söyledi?» diye sordu, «Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?»

12 Adem, «Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim» diye yanıtladı.

13 RAB Tanrı kadına, «Nedir bu yaptığın?» diye sordu. Kadın, «Yılan beni aldattı, o yüzden yedim» diye karşılık verdi.

14 Bunun üzerine RAB Tanrı yılana,

«Bu yaptığından ötürü

Bütün evcil ve yabanıl hayvanların

En lanetlisi sen olacaksın» dedi,

«Karnının üzerinde sürünecek,

Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.

15 Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu

Birbirinize düşman edeceğim.

Onun soyu senin başını ezecek,

Sen onun topuğuna saldıracaksın.»

16 RAB Tanrı kadına,

«Çocuk doğururken sana

Çok acı çektireceğim» dedi,

«Ağrı çekerek doğum yapacaksın.

Kocana istek duyacaksın,

Seni o yönetecek.»

17 RAB Tanrı Adem'e,

«Karının sözünü dinlediğin ve sana,

Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için

Toprak senin yüzünden lanetlendi» dedi,

«Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.

18 Toprak sana diken ve çalı verecek,

Yaban otu yiyeceksin.

19 Toprağa dönünceye dek

Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.

Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın

Ve yine toprağa döneceksin.»

 

ilk olarak şunu iyi anlamamız lazım: ilk günah ve düşüş neticesinde insan Tanrı’ya karşı yabancılaşmış, toprak lanetli olmuş, insanının insanla ilişkisi bozulmuştur.

 

bu durumda insanın yeryüzünde saf bir mutluluk bulacağı bir yer kalmadığı gibi, insanın insan ile olan ilişkisinde de her iki tarafın –bazen isteyerek ve bilerek- birbirine acı veren davranışlarda bulunması kaçınılmazdır. çünkü ne biz ne de diğer insanlar tam mükemmel değilizdir;[5] hata yaparız, öfkenin, gururun, kıskançlığın esiri altına girer; başkalarına ve kendimize zarar veren, acı ve üzüntü getiren durumlara sebep olabiliriz.

 

başlangıçta Tanrı insanı kendi suretinde; “diri, düşünen ve ölümsüz bir can ile, bilgi, doğruluk ve kutsallıkla” yaratmıştı (westminster uzun ilmihal 17). öyle ki, insanlar Tanrı’yı yaratıcısı olarak bilsinler, bütün kalpleriyle O’nu sevsinler, Tanrı’nın görkemi ve övülmesi için sonsuz mutlulukta O’nunla birlikte yaşasınlar (Heildelberg İlmihali 6). ancak günah ve düşüş sebebiyle insan cennetten düşmüş; ve bundan sonraki bütün insanlık soyu da, doğası zehirlenmiş bir şekilde günah, bozulmuşluk ve ölümü almıştır (Heildelberg İlmihali 7).

 

Bu yüzden Tanrı, yasasını, “Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla sev; komşunu kendin gibi sev” prensibi ile insana vererek; düşmüş insanın canını ilk yaratılıştaki konuma döndürmeyi (canını tazelemek) istemiştir (Heildelberg İlmihali 4).

 

demek ki, insanın alması gereken yenilenme Tanrı’nın kutsal Yasası aracılığı ile Tanrı’da gerçekleşebilecek bir şeydir.

 

ilk insan itaatsizlik yüzünden düşmüştü; ancak şimdi Tanrı, yasasına itaat ile insanın kayıp ettiği sevgiyi ve sevginin getireceği iyileşmeyi yeniden vermek istiyor.

 

Luka 7:36 Ferisiler'den biri İsa'yı yemeğe çağırdı. O da Ferisi'nin evine gidip sofraya oturdu.

37-38 O sırada, kentte günahkâr olarak tanınan bir kadın, İsa'nın, Ferisi'nin evinde yemek yediğini öğrenince kaymaktaşından bir kap içinde güzel kokulu yağ getirdi. İsa'nın arkasında, ayaklarının dibinde durup ağlayarak, gözyaşlarıyla O'nun ayaklarını ıslatmaya başladı. Saçlarıyla ayaklarını sildi, öptü ve yağı üzerlerine sürdü.

39 İsa'yı evine çağırmış olan Ferisi bunu görünce kendi kendine, "Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı" dedi.

40 Bunun üzerine İsa Ferisi'ye, "Simun" dedi, "Sana bir söyleyeceğim var." O da, "Buyur, öğretmenim" dedi.

41 "Tefeciye borçlu iki kişi vardı. Biri beş yüz, öbürü de elli dinar borçluydu.

42 Borçlarını ödeyecek güçte olmadıklarından, tefeci her ikisinin de borcunu bağışladı. Buna göre, hangisi onu çok sever?"

43 Simun, "Sanırım, kendisine daha çok bağışlanan" diye yanıtladı. İsa ona, "Doğru söyledin" dedi.

44 Sonra kadına bakarak Simun'a şunları söyledi: "Bu kadını görüyor musun? Ben senin evine geldim, ayaklarım için bana su vermedin. Bu kadın ise ayaklarımı gözyaşlarıyla ıslatıp saçlarıyla sildi.

45 Sen beni öpmedin, ama bu kadın eve girdiğimden beri ayaklarımı öpüp duruyor.

46 Sen başıma zeytinyağı sürmedin, ama bu kadın ayaklarıma güzel kokulu yağ sürdü.

47 Bu nedenle sana şunu söyleyeyim, kendisinin çok olan günahları bağışlanmıştır. Çok sevgi göstermesinin nedeni budur. Oysa kendisine az bağışlanan, az sever."

48 Sonra kadına, "Günahların bağışlandı" dedi.

49 İsa'yla birlikte sofrada oturanlar kendi aralarında, "Kim bu adam? Günahları bile bağışlıyor!" şeklinde konuşmaya başladılar.

50 İsa ise kadına, "İmanın seni kurtardı, esenlikle git" dedi.

günahkar kadının burada Mesih’e kendi günahlarının bilincinde olarak yaklaşıp tapınmasına tanık oluyoruz. Mesih’in istediği de budur: ona olduğunuz gibi gelmek. böylece günahın, utancın, dışlanmanın, ihanetin getirdiği eziklik ile, Mesih’e olduğu gibi gelenlerin şifa, özgürlük, kurtuluş ve esenlik bulduğuna tanık olmaktayız (Yuhanna 8:3-11).

 

ancak burada ferisinin tutumuna bakınız: ferisi başkasının günahlarına odaklandığından kendi günahkarlığını göremiyor; böylece Mesih’in yaptığı şeye karşı hayranlık duyması gerekirken günahkar kadını kurtuluşa layık bulmadığı gibi, Mesih’in kurtarıcılığına karşı da bir direnme göstermiş oluyor. aynı zihniyetin daha sonra Mesih’i “günahkarların dostu” olarak suçladığını görmekteyiz (Luka 19:7, Matta 11:19).

 

ancak Tanrı’nın lütufkar merhametinde ferisinin katı kuralcı tutumu yoktur; bizler “çaresiz günahkarlar” olduğumuzun bilinciyle Mesih’e geldiğimizde aflık buluyoruz (İşaya 53:5, 12 [II.Korintliler 5:21, Galatyalılar 3:13-14] I.Petrus 2:24, I.Yuhanna 3:5):

Romalılar 5:6 Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü.

8 Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü.

 

böylece “ferisi” kimliğinde burada karşımıza çıkan karakter “kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden kişiler” olup aslında hepimizin bazen çok bazen ise biraz benzediğimiz bir karakterdir (Luka 18:9-10); neticede insan olarak ferisiye hiçbirimiz yabancı değiliz; çünkü insan olarak hiçbirimiz günaha yabancı değiliz (Matta 23:30):

Luka 16:15 O da onlara şöyle dedi: "Siz insanlar önünde kendinizi temize çıkarıyorsunuz, ama Tanrı yüreğinizi biliyor. İnsanların gururlandıkları ne varsa, Tanrı'ya iğrenç gelir.

 

böylece bu kişiler daha önce kuralcılıkları yüzünden uyarıldıkları halde kendi yaptıkları işlere dayalı bir güven oluşturduklarından Tanrı tarafından uyarılmışlardı (İşaya 1:13; 29:13; 58:2):

Matta 23: 3 "Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığıverirsiniz de, Kutsal Yasa'nın daha önemli konularını -adaleti, merhameti, sadakati- ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi.

 

onlar “yasanın gereklerini yapıyoruz, demek ki günahkar değiliz” şeklinde bir düşünce üzerinde Tanrı ile ilişki kurmaya çalışıyorlardı. oysa Tanrı’nın gözünde “bütün doğru işleri kirli, murdar” kişileriz (İşaya 64:6). ancak Mesih dışsal görünüşe dayalı olan bir güven yerine içsel gerçekliği ile kendisine yaklaşanları bereketliyor:

I.Timoteyus 1:15 "Mesih İsa günahkârları kurtarmak için dünyaya geldi" sözü, güvenilir veher bakımdan kabule layık bir sözdür. Günahkârların en kötüsü benim.

 

böylece tüm içsel gerçekliğinizi acı, yalnızlık, ezilmişlik, gurur, bencillik, ve her günahıyla birlikte Mesih’e getirmedikçe özlediğiniz şifayı da bulamazsınız.

 

III.

yalnızlık, acı, utanç, ihanet, dışlanmışlık yaşayan kişilerin kendini değersiz hissetmesi yaşanılan acıyı biraz daha derinleştirmektedir. bu derin acı umutsuzluk bataklığına saplandığında ise bazen kişiler depresyon ve intihar eşiğine gelmekte; ve/veya buna bağlı olarak alkol ve/veya narkotik bağımlılığa saplanmaktadırlar.

 

böyle bir değersizlik duygusu yaşayan kişi Tanrı’nın sevgisi hakkında bir şeyler bilse bile, bu sevgiyi kabullenmekte güçlük çekecektir. Tanrı’nın sevgisinin gücü olmaksızın da başkalarını sevmeye gücü yetmeyecektir.

 

[6]Mesih İsa kendi hayatını bizimle paylaşmak için, isteyerek kendisini başkaları için verdi. bu olay bizlere sevginin, karşılıksız sevginin en iyi tanımını verir:

Efesliler 2:4-5 Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. O'nun lütfuyla kurtuldunuz. 6Tanrı bizi Mesih İsa'da, Mesih'le birlikte diriltip göksel yerlerde oturttu.

 

Rab sevecendir ve sevgisi engindir (Mezmur 103:8, 26:3, Yeremya 32:18, Hoşeya 2:19). O, harika olan sevgisini kendisine sığınanları kurtararak gösterir (Mezmur 17:7).

 

bu yüzden O’nun sevgisi bu dünyanın verebileceği her şeyden hatta bu hayattan bile üstündür (Mezmur 63:3). Tanrı’nın sevgisinin derinliğini (Mezmur 103:11) Mezmur (36:5) şöyle açıklıyor:

Çünkü gökler yeryüzünden ne kadar yüksekse

Kendisinden korkanlara karşı

sevgisi de o kadar yüksektir.

 

Tanrı büyük bir sevecenlikle halkını seven ve bu büyük sevgisiyle halkını kendisine çeken Tanrı’dır (Tesniye 7:8, Mezmur 146:8):

Yeremya 31: 3 Ona uzaktan görünüp şöyle dedim:

Seni sonsuz bir sevgiyle sevdim,

Bu nedenle sevecenlikle seni kendime çektim.

4 Seni yeniden bina edeceğim,

Yeniden bina edileceksin, ey erden kız İsrail!

Yine teflerini alacak,

Sevinçle coşup oynayanlara katılacaksın.

 

Yeremya ayetinde açık olan şey şudur: Tanrı önce seviyor ve halkını kendisine çekiyor. Tanrı’nın bu işine Tanrı halkının verdiği cevap ise O’nu sevmek oluyor:

I.Yuhanna 4: 9 Tanrı biricik Oğlu aracılığıyla yaşayalım diye O'nu dünyaya gönderdi, böylece bizi sevdiğini gösterdi.

19 Bizse seviyoruz, çünkü önce O bizi sevdi.

 

bu durumda ilgi, sevgi, şefkat, paylaşım ortamından uzakta büyüyen; bunları sağlıklı bir şekilde yaşayamayan kişiler kendi rahatsızlıklarını gittikleri ortama taşırlar. böylece gerek evinde gerekse işinde olsun, onlar da sevgi ve şefkati başkalarıyla paylaşmakta güçlük çekerler. o zaman onların yetiştirdiği çocuklar da böyle bir ortamda büyüdükleri için benzer sorunları yaşayacaktır. bu da bazı insanların hayatı anlamsız bulmaları ya da hayatı yaşayamayacak kadar zor bulmaları neticesinde kendi yaşamlarına son verme kararlarının gerekçesini açıklıyor.[7]

 

diğer yandan her acı yaşayan kişiler intihar yoluna gitmez; bazen de bunu maskelemek için ya gerçek olmayan bir hayatı yaşarlar –dışarıdan bakınca mutlu oldukları zannedilir; ya da yaşadıkları acıdan dolayı Tanrı’ya isyan ederek Tanrı’yı inkar ederler. Tanrı’yı inkar etme noktasından itibaren kişinin önünde ona yasak getiren bir engel de kalmayacağından, kişiler mutluluğu okült uğraşlarda, alkol ve narkotik maddelerde, evlilik dışı ilişkilerde arayacak; sürekli değişik heyecanların arayışında olmaları sonucunda bazen suçlara bulaşacak, bazen de suç örgütlerinin bir parçası olmak gibi kötü durumlara düşecektir.

 

elçisel iman, bizler günahkarken Mesih’in bizim için öldüğü ve dirildiğine tanıklık eder (Romalılar 5:8, I.Korintliler 15:3-4). Mesih’in ölümü ve dirilişi, ilk düşüş ile gelen insanın Tanrı ve insan arasındaki ayrılığını kaldırabilecek güçtedir:

Efesliler 2:14-16 Çünkü Mesih'in kendisi barışımızdır. Kutsal Yasa'yı, buyrukları ve kurallarıyla birlikte etkisiz kılarak iki topluluğu birleştirdi, aradaki engel duvarını, yani düşmanlığı kendi bedeninde yıktı. Amacı bu iki topluluktan kendisinde yeni bir insan yaratarak esenliği sağlamak, düşmanlığı çarmıhta öldürmek ve çarmıh aracılığıyla bir bedende iki topluluğu Tanrı'yla barıştırmaktı.

 

böylece Mesih’teki iman bizlere yenilenmiş bir hayat armağan etmektedir:

Heidelberg İlmihali 43. Mesih’in çarmıhta kurban olması ve ölmesinden daha ne menfaatimiz var?

Bedenin kötü arzuları bizi yönetmesin,5

bunun yerine kendimizi

O’nu hoşnut eden bir şükran takdimesi olarak adayabilelim diye6

Mesih’in ölümüyle eski benliğimiz

O’nunla birlikte çarmıha gerildi, öldü ve gömüldü.7

5 Romalılar 6:12-14

6 Romalılar 12:1, Efesliler 5:1-2

7 Romalılar 6:5-11; Koloseliler 2:11-12

 

böylece bizi yaralayan geçmişimizle yüzleşmek, yaralarımızla yaraladığımız insanların bizleri nasıl yaraladığını bilmek, tüm zayıflık, tüm güçsüzlük ve günahlarımızla birlikte, o günahkar kadın gibi (Luka 7:37-50) Mesih’te sunulan Tanrı’nın sevgisiyle iyileşmeye ihtiyacımız vardır.

 

Galatyalılar 5:19-21 ayetleri insanı yaralayan benliğin işlerini “fuhuş, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, sarhoşluk, çılgın eğlenceler” gibi şeyler olarak tanımlıyor. böylece Mesih’in bizler için, bizlerin yerine ölümü de “kötü arzuların bizi yönetmesine son vermek için bizi ve başkalarını yaralayan eski benliğimizin ortadan kaldırılmasını” getirmektedir.

 

ancak Tanrı’nın bu karşılıksız sevgisine dayanarak bağışlanmış, özgür kılınmış bir hayatı yaşayabiliriz (Yuhanna 3:16, I.Yuhanna 4:19, Hoşeya 2:19):

I.Yuhanna 4:16 Tanrı'nın bize olan sevgisini tanıdık ve buna inandık. Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı'da yaşar, Tanrı da onda yaşar.

I.Petrus 1:8 Mesih'i görmemiş olsanız da O'nu seviyorsunuz. Şu anda O'nu görmediğiniz halde O'na iman ediyor, sözle anlatılmaz yüce bir sevinçle coşuyorsunuz.

 

bizlere diriliş bağışlayan Kutsal Ruh’un gücü aynı zamanda yüreklerimize Tanrı sevgisini dökmeye de kadirdir (Romalılar 5:5, Titus 3:4-6).

 

bu sevgi ile Mesih’in sabrı da bizlere verilir:

II.Selanikliler 3:5 Rab Yüreklerinizi Tanrı’nın sevgisine ve Mesih’in sabrına yöneltsin.

 

bu sevgi ile sonsuz yaşamın sevinci ve Tanrı’nın şifa veren gücünün koruması altına gireriz:

Yahuda 21 Sizi sonsuz yaşama kavuşturacak olan Rabbimiz İsa Mesih’in merhametini bekleyerek kendinizi Tanrı’nın sevgisinde koruyun.

 

böylece dünyada yaşadığımız tüm hayal kırıklığı ve güvensizliklerle dolu tecrübelerimiz elçinin “eminim ki” diyerek anlattığı “Tanrı sevgisinin bizden ayrılmazlığına dair” olan güvencede iyileşme bulacaktır:   

Romalılar 8:38-39: … ne ölüm, ne yaşam, ne melekler,

ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman,

ne güçler, ne yükseklik, ne derinlik,

ne de yaratılmış başka herhangi bir şey

bizi Rabbimiz Mesih İsa'da olan Tanrı sevgisinden

ayırmaya yetecektir.

 

IV.

bizler Tanrı’nın çocuğu olma yetkisiyle yenilenmiş bir yaşamda devam edelim diye Mesih utancımız, acımızı, günahımızı üstlendi; öyle ki, bu karanlık dünyada bizler bereketlenmiş bir yaşamla, göğün yıldızları gibi parlayarak devam edelim.

 

ihtiyacımız olan şey budur: günahkarların kurtarıcısı Rab İsa Mesih’e sarılmak, ve şifasını dilenmek; bütün acı ve utancımızı, suç ve günahımızı, korku ve kaygımızı O’na yüklemek.

 

böylece Mesih aracılığı ile Tanrı’ya “Göklerdeki Babamız” olarak yaklaşabiliriz. acılara galip gelmek için Mesih’in itaatkarlığından, yumuşaklığından, sevgisinden öğrenebiliriz. böylece sorunlarımızla daha gerçek bir düzeyde yüzleşebiliriz. bu yüzleşme “bize acı veren insanlardan kurtulmamız” öncelikli bir adım değil; öncelikle bizim acı verdiğimiz insanlara olan yanlışımızı kabullenme ile başlayan bir yüzleşmedir. sonrasında ise size yaşatılan acıları sevgi ve iman temelinde göğüsleyebilmeniz için Baba Tanrı’da kabul edilmiş; yani bağışlanmış olduğumuzu görerek insanları bağışlamamız gerekecektir.

 

eğer Tanrı’dan bize yapılan haksızlıklar için adalet istersek, adil olan Tanrı’nın yargısı bizim haksızlıklarımızı yargılayacağından; Tanrı’nın bize bağışladığı bol olan lütfuyla bağışlayabilmemiz en doğru adımdır.

 

bundan sonra yalnızlık ve ezilmişliğinizin getirdiği öfke, nefret, intikam gibi refleks haline gelmiş duygularınızla baş edebilirsiniz. bu da size zaferi ve sevinci getirecektir. çünkü hayatınızın bundan sonraki adımlarını öfkenin ve nefretin baskısı altında geçirmeyi istemezsiniz.

 

bağışlandığını bildiği halde bağışlamakta zayıf olan insanlar olduğumuzu bilerek, kararlılıkla adımlar atmalıyız. Tanrı’nın on emri üzerinde derin düşünüp yapacağınız ciddi itiraflar size Mesihsiz yaşayan ve Mesih ile yaşayan insanı anlamanızda yardımcı olacaktır. böylelikle kendinizi daha gerçek bir şekilde, olduğunuz gibi görebilirsiniz. ne kendinizi küçük görün, ne de kendinizi büyük görün; olduğunuz gibi kendinizi tanıdıkça değişmeniz gereken noktaları da kabullenmiş olacaksınız.

 

diğer yandan dua ve alçalışla Tanrı’ya yaklaştıkça bize bağışlanan lütuf için, sözle anlatılamaz lütfu için Tanrı’ya ne kadar çok şükran ve övgü borçlu olduğumuzu daha iyi görebiliriz.

 

Heidelberg İlmihali 43. soru, aynı zamanda Mesih’in ölümünün bizlere “Tanrı’yı hoşnut eden bir şükran takdimesi” olarak yaşayabilme gücü verdiğini açıklamaktadır:

Romalılar 12:1 … Tanrı'nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı'yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur.

Efesliler 5:2 Mesih bizi nasıl sevdiyse ve bizim için kendisini güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı'ya sunduysa, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün.

 

böylece Mesih’teki zaferli özgürlüğünüzde devam etmek için bir kiliseye yani Tanrı’nın ev halkına katılmanız ve düzenli bir şekilde devam etmeniz gerekmektedir. Tanrı’nın halkı ile düzenli bir şekilde bir araya gelmeye dikkat etmeli; birlikte tapınma, birlikte hizmet ve birlikte tanıklık için gayretli olmanız gerekmektedir. Ruhsal gelişiminize yardımcı olmak üzere diğer üyelerin armağan ve teşvikine ihtiyacınız olduğu gibi, benzer şekilde siz de diğerleri için, birbirinizi geliştirmek için gereklisiniz (I.Korintliler 12).

 

Tanrı halkı ile düzenli bir şekilde bir araya gelmeniz size her seferinde kim olduğunuzu; nereye ait olduğunuzu belli eden; ve buna göre yaşamanızı teşvik eden bir şeydir (Matta 5:9, Romalılar 8:16, Efesliler 2:19):

Romalılar 9: 26 "Kendilerine, 'Siz halkım değilsiniz' denilen yerde, Yaşayan Tanrı'nın çocukları diye adlandırılacaklar."

 

böylece tapınma, hizmet, tanıklık ve paydaşlık ile Mesih benzeyişinde büyür, ve “Yaşayan Tanrı'nın çocukları” adına layık olma gayreti ile yaşayabilirsiniz. Mesih’in Tanrı ve insan arasında yaptığı aracılık neticesinde Tanrı ile barışmış olmanız, sizi Mesih’te barıştırılmış diğerleri ile kardeş yapar.

 

böylece artık geçmişinizden ayrı olarak yeni bir kimliğe –Tanrı çocuğu; yeni bir yere –kiliseye- aitsinizdir; yani kimsesiz değil, göçmen ya da garip değil ev halkısınızdır.

 


 

[1] Vahiy 21: 4 Onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı.

Vahiy 22: 3 Artık hiçbir lanet kalmayacak. Tanrı'nın ve Kuzu'nun tahtı kentin içinde olacak, kulları O'na tapınacak. 4 O'nun yüzünü görecek, alınlarında O'nun adını taşıyacaklar.5 Artık gece olmayacak. Çıra ışığına da güneş ışığına da gereksinmeleri olmayacak. Çünkü Rab Tanrı onlara ışık verecek ve sonsuzlara dek egemenlik sürecekler.

[2] I.Petrus 4: 12 Sevgili kardeşlerim, sınanmanız için size giydirilen ateşten gömleği, size garip bir şey oluyormuş gibi yadırgamayın. 13 Tersine, Mesih'in acılarına ortak olduğunuz oranda sevinin ki, Mesih'in görkemi göründüğünde de sevinçle coşasınız. 14 Mesih'in adından ötürü hakarete uğrarsanız, ne mutlu size! Çünkü Tanrı'nın yüce Ruhu üzerinizde bulunuyor.

[3] –Tanrı’nın ondalıklar için olan bereket vaadini hatırlayın (Malaki 3:8-12).

[4] Filipililer 1:29-30 Çünkü Mesih uğruna size yalnız Mesih'e iman etmek değil, daha önce bende gördüğünüz ve hâlâ sürdürdüğümü duyduğunuz zorlu çabanın aynısını göstererek Mesih uğruna acı çekmek ayrıcalığı da verildi. Romalılar 8:17 Eğer Tanrı'nın çocuklarıysak, aynı zamanda mirasçıyız. Mesih'le birlikte yüceltilmek üzere Mesih'le birlikte acı çekiyorsak, Tanrı'nın mirasçılarıyız, Mesih'le ortak mirasçılarız.

[5] eşine karşı ilk aşk şarkısını söyleyen Adem (Tekvin 2:23 Adem, «İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, Etimden alınmış ettir» dedi, «Ona 'Kadın denilecek, Çünkü o adamdan alındı) düşüşten sonra karısını suçlar duruma gelmiştir (Tekvin 3:11-12).

[6] Tanrı Bilgisi, reform seminer notu.

[7] bazen bu intiharların arkasında olan şey kişinin acı çekmesine neden olan kişilere duyduğu nefret yüzünden onlardan intikam almak istemesidir. ve yine bu noktada da bir sevgi sorunu vardır.