MAKALELER


Hristiyan İnanç Turizmi


 

1999 yılında Pamukkale’de yapılan “2000’E DOĞRU İNANÇ TURİZMİ” konulu sempozyumdaki konuşma metnimin özetidir:

Eğer devletimizin böyle önemli bir konuda  yanında olabilirsek Presbiteryen Kilisesi olarak üzerimize düşen görevi sevinçle yerine getirmek istediğimizi bildiririm.

 

Ülkemiz bir çok farklı tarihi ve kültürel değerlerin bir arada bulunabildiği ender ülkelerden biridir. Tarih boyunca pek çok medeniyet bu topraklarda uyum içinde yaşamış ve günümüze zengin ve çok renkli bir miras bırakmıştır.

 

Bu haliyle Türkiye toprakları kardeşlik, barış, ve uzlaşmanın gerek geçmişte gerekse gelecekte örnek gösterileceği bir yerdir.

 

Türkiye yeni bin yılda gerek turizm alanında gerekse dünya siyaset sahnesinde hakettiği yeri almalıdır. Bu yanlızca Presbiteryen Kilisesinin değil, Türkiye Hristiyanlarının bir duasıdır.

 

Bunca arkeolojik zenginliğine rağmen turizmde hak ettiği yeri alamaması, dünya siyasi gündeminde de hak ettiği yeri ve önemi alamaması anlamına gelmektedir. Turizmin ülkemize bırakacağı döviz girdisi elbette önemlidir. Ancak unutmamamız gereken diğer önemli bir nokta ise; ülkemize gelen her bir turist Türkiye’den edindiği izlenimleri kendi ülkesine götürmektedir.

İşte bu noktada ülkemize gelen her bir kişi Türkiye’nin dış dünyaya tanıtılmasında önemli bir role sahiptir. Diğer yandan ülkemize gelen her bir kişi Türk insanının da dış dünyanın kültürünü tanıması, dünyayı ve ülkesini farklı bir gözlükten görebilmeyi öğrenmesi açısından önemlidir. Türkiye’nin dış dünyaya doğru ve önyargısız bir şekilde tanıtılması için, Türkiye’ye deniz ve güneş için gelen insanlar kadar, Dini amaçla gelen insanların olumlu tanıtımına bugün ihtiyaç vardır.

Ülkemizin sahip olduğu tarihsel ve arkeolojik zenginlikler şüphesiz ki, Hristiyanlık açısından da son derece önem arzetmektedir. TÜRKİYE, HRİSTİYANLIĞIN AÇIK HAVA MÜZESİDİR. Ancak Türkiye’nin diğer arkeoljik değerlerinin yanında hakkında en az bilineni de bu yönü olsa gerek.

 

Bugün Hristiyan dini turizmi açısından Türkiye, İsrail ve Yunanistan

kadar öneme sahiptir. Ancak Türkiye bu konudaki önemini ya iyi kavrayamamış ya da buraları sadece arkeolojik bir yer olarak eksik tanıtmaktan gelen bir kayıpla karşı karşıyadır.

 

 

İşte bu noktada burada bulunan farklı mesleklerden her Türk Vatandaşı gibi, Türkiye Hristiyanları olarak bizlerde kendi bilgi ve tecrübelerimizi sizlerle paylaşmaktan büyük sevinç duymaktayız.

 

Dünyamız maalesef yeni bin yıla savaşlar, açlıklar, insani dramlar ve bozulan ekolojik denge ile kötü bir başlangıç yapmak üzeredir. Yanlızca ülkemizin değil, bütün dünyanın ihtiyacı olan hoşgörü ve sevginin yanlızca bir hayal olmadığını bunun bu topraklar üzerinde geçmişte yaşandığı gibi, bugünde gezegenimizdeki tüm halklara yaşanılabileceğini hatırlatma görevi tüm tarihsel ve dini zenginlikleriyle Türkiyemizin bir misyonu olmalıdır. Dini turizmin gelişmesi böyle bir misyona da hizmet edecektir.

 

İnanç turizmi, ülkemize olumlu ekonomik girdiler getirmesi yanında buraya ziyarete gelecek değişik ulusların insanlarınada sevgi ve barış adına olumlu yaklaşımlar kazandıracaktır. Kanaatimce dünya barışına da hizmet edecektir.

İsa Mesih İsrail’de doğmuş olmasına karşın, çarmıha gerilmesinden kısa bir süre sonra Hristiyanlığa yönelik artan baskılar yüzünden Anadolu'ya yönelik göçler ve ziyaretler başlamıştır. Hristiyanlık İsrail’de doğmuş olmasına karşın, bu topraklarda gelişmiş, bu topraklardan dünyaya yayılmıştır. Türkiye öncelikle Kudüs’ün devamıdır. Bu haliyle Kutsal Kitap'ta adı geçen pek çok yer bugünkü Türkiye toprakları üzerindedir.

İncil’in Galatyalılar Bölümü İç Anadolu'daki kiliseye yönelik yazılmıştır.

İncil’in Koloseliler Bölümü Denizli cıvarındaki kiliseye yönelik yazılmıştır.

İncil’in Efesliler Bölümü Ege Bölgesindeki kiliseye yönelik yazılmıştır.

İncil’in Esinleme Bölümünde bahsi geçen 7 kilise bugünkü Ege sınırları içindedir.

İncil’in Elçilerin İşleri Bölümünde Pentekost Bayramını anlatan kısımda Kudüs’e ziyarete gelen insanların bir çoğunun

Pontuslu (Doğu Karadeniz)

Asyalı (Efes Bölgesi)

Frigyalı (İç Ege)

Mezopotamya'dan ziyaretçiler olduğunu okuyoruz.

Aziz Petrusun Pentekost günkü vaazını dinleyen hacılar daha havariler bu topraklara ayak basmadan önce onların mesajını bu topraklara getirmişlerdir.

Bu örnekleri daha çoğaltabiliriz.

 

İlahi Planda Türkiye topraklarının bir şekilde Hristiyanlıkla ayrılmaz bir yeri vardır. Bu haliyle Türkiye Hristiyanlığın önemli merkezlerini bünyesinde barındırmaktadır. Türkiye toprakları üzerinde bulunan bu dini zenginlik, Suudi Arabistan’ın hac gelirlerinin çok daha fazlasını sağlayabilecek durumdadır.

 

 

 

Bu topraklar Havariler dönemindeki önemini havarilerden sonra da korumuştur. Havarilerin döneminde atılan tohumlar zaman içinde meyva vermiş pek çok yerde manastırlar, ilahiyat okulları, kiliseler ve çeşitli dini ziyaret yerleri oluşmuştur.

Kilise Babalarından Altın Ağızlı Yuhanna Antakya Okulundandır. Kayserili Basil, Nissalı Gregori, Nevşehirli Gregori diye adlandırdığımız, Hristiyanlık tarihine KAPADOKYA BABALARI olarak geçen kişiler bu topraklarda yaşamışlardır.

 

Hristiyanlığın 8 büyük Konsili bu topraklarda yapılmıştır. Kilise Tarihinin önemli bir bölümüne bugünkü Türkiye toprakları ev sahipliği yapmıştır. Türkiye dini turizme önem verdiği ölçüde dünya barışına da hizmet eden bir ülke olacaktır ki, bu da Türk halkının ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesiyle ne kadar bütünlük içinde olduğunu gösterecektir.

 

Bugün Türkiye’de Üniversite düzeyinde bir Hristiyan ilahiyat okulunun olmaması Türkiye Hristiyanlarının Türkiye’yi tanıtma çabalarını yetersiz ve başarısız kılmaktadır. Eşsiz zenginlikleriyle Türkiye böyle bir okula ev sahipliği yapıyor olsaydı, şu an dünyanın pek çok ülkesinden sayısız akademisyenin, kilise önderlerinin ziyaret ettiği bir yer olurdu. Kanaatimce yurt dışında devam eden yanlış ve kötü propagandalara verilecek en güzel cevabı da Türkiye’yi ve Türk insanını tanıma fırsatını bulan bu kişiler verecekti. Farklı mezheplerin birlikte temsil edilebileceği bir üniversite Türkiyenin eksikleri listesindedir.

 

Bu sene kilise olarak katıldığımız Aziz Pavlus Yürüyüşü etkinlikleri başladığında dünyanın çeşitli yerlerinden gelen kilse temsilcileri ile tanışma fırsatım oldu. Türkiyede yaşayan hristiyan bir din adamı olduğumu öğrendiklerinde sorularının rengi değişti. Çeşitli yanlış ve yalan haberlerin oluşturduğu önyargıların bir sonucu olan bu soruları sabırla cevapladığımda bazılarına galiba inanmadılar. Ama bu gezinin YALVAÇ (Isparta) durağına geldiğimizde bizler için çok basit olan, kültürümüzün bir parçası olan Türk konukseverliği ile tanışma fırsatı buldular. Bir halk oyunları gösterisi ve bir Türk çayı ikramı onların kafasındaki yanlış Türkiye imajını tamamiyle sildi. Türkiye bunu Yalvaçta başardı.

 

Üniversite Konusuna yeniden değinirsek, Tarihsel olarak baktığımızda hristiyanlık bu topraklardan dünyaya yayılmıştır. Oysa bugün dinler tarihi hakkında araştırma yapan bir İslam İlahiyatçısı Vatikan’a, İngitere’ye gitmek durumunda kalmaktadır. Bu ülkelerin üniversitelerindeki kütüphaneleri kullanmak durumundadır. Oysa Hristiyanlığın ve Tarihinin öğrenileceği adres gerçekte Türkiye’dir.

 

 

 

 

Hristiyan Camiasında hemen herkes bilir ki, Hristiyan tarih sahnesinde en büyük olaylar ÖN ASYA ya da İngilizce söylenişiyle ASIA MINOR coğrafyasında gerçekleşmiştir. Yine Hristiyan camiasında çok az kimse bilir ki ÖN ASYA bugünkü Türkiye toprakları üzerindedir. Devletimiz dini turizm açısından tanıtım yaparken ASIA MINOR diye bilinen yerin TÜRKİYE’de olduğunun altını iyi çizmelidir.

 

Dini Turizm için kolları sıvayacaksak hatırlamamız gereken diğer bir nokta ise; dini sebeple Türkiye’ye gelecek kişinin tarihi yerleri görme ihtiyacı kadar diğer bir ihtiyacının da gündelik ibadet ihtiyacı olduğudur. Bu tarihi yerlerin hemen yakınında farklı Hristiyan mezheplerinin ortaklaşa kullanacağı kilise binaları olmadıkça dini turizm için gereken altyapı henüz oluşmamış demektir. Bu yerlerin yakında bulunan kiliselere evlilik veya vaftiz için gelecek insanlar da Türkiye'nin fahri bir turizm elçisi olarak ülkelerine döneceklerdir. Dini Turizmi bir yana bırakın turist yoğunluğunun fazla olduğu yerlerde bir turiste Ruhani bir hizmet verecek kilisenin olmaması yine turizmde eksiklikler listemizdedir.

 

Ancak ben bu toplantıya gelirken Turizm Baklanlığının WEB sitesine girdiğimde 2000 yılı dini Turizmine ait bir şey görememiş olmak henüz ‘dini turizm’ beklenti ve hazırlıklarımızın farklı noktalarda olduğunu düşünmeme sebep oldu.

 

2000 yılı için değilse de 2001 yılı için kolları sıvamak gerektiğine, vaktin hiçbir zaman geç olmadığına inandığımı belirtmek isterim.

 

Sözlerimi burada noktalarken Presbiteryen Kilisesi olarak ülkemizin yararına olacak her türlü toplantıyı kilise takvimimiz elverdiği ölçüde bundan sonra da desteklemeye istekli ve hazır olduğumuzu ayrıca hatırlatmak isterim.

 

Saygılarımla,

 

Rev. İlhan Keskinöz