Hristiyanlıkta

ONDALIK, SUNU VE SADAKA

 

 

“Dünyasal zenginlik ve mal konusunda Kutsal Kitap’a göre edinmemiz gereken yüreğin ne olduğu ve Hristiyanlıkta Ondalık-Sunu-Sadaka hakkında bir araştırma”

 

KONU:

1-) “Ondalık-Sunu-Sadaka” hakkında “çoğu insan neden maddi kurbanlar ver[e]miyor?” sorusundan yola çıkarak; bunların ne olduğu, neden verildiği konusunu açıklığa kavuşturmak; ve böylece bu kurbanların ne olduğunu anlatmaya ya da Kutsal Kitap’ta olduğunun ispatına kalkmadan; 'Verme' konusunda değişmesi gereken yürek tutumu” hakkında Kutsal Kitap’ın, Hristiyanlara kazandırmak istediği yürek tutumu ve berekti doğru anlamak.

 

2-) “Hristiaynlıkta Ondalık-Sunu-Sadaka” konusuna bakarak, bu konddaki ilgisizliği, isteksizliği, kararsızlığı, bilgisizliği ve/veya umursamazlığı ortaya çıkarmak.

 

 

 

VII./ Maddi Kurbanlara Bakış

 

 

Matta 25:21 "Efendisi ona, 'Aferin, iyi ve güvenilir köle!' dedi. 'Sen küçük işlerde güvenilir olduğunu gösterdin, ben de seni büyük işlerin başına geçireceğim. Gel, efendinin şenliğine katıl!'

 

Matta 25:14-30 ayetlerinde bir efendinin üç hizmetkarı yete­neklerine göre küçük paralarla denediğini okuyoruz –ancak bu mesel ondalık-sunu-sadaka vermek hakkında öğretmiyor; fakat bütün iman hayatı için gerekli bir prensibi işaret edi­yor.

 

Bu ayetlerdeki efendi, hizmetkârlarına küçük paralar (talant) emanet ettikten sonra bir yolculuğa çıkıyor. Uzun zaman son­ra bu efendi eve dönünce hesaplaşmak için parasını emanet ettiği kölelerini tek tek çağırıp onlara bu paralarla ne yaptık­larını soruyor. Parasını emanet ettiği kölelerden ikisi bu para ile biraz daha para kazanıyorlar. Üçüncü köle ise kendisine emanet edilen parayı hiç çalıştırıp bir şey kazanmamış ola­raktan aynen iade ediyor. Efendisinin korkulacak biri olduğu­nu bildiği halde parayı toprağa gömüyor, saklıyor. Bu para ile para kazanmak için çalışmıyor. Böylece efendisi onu “Kötü ve tembel köle” sözleriyle azarlıyor; ve onu şu sözlerle yargı­lıyor:

Matta 25:26-27 … Ekmediğim yerden biçtiğimi, harman savurmadığım yerden devşirdiğimi bildiğine göre paramı faize vermeliydin. Ben de geldiğimde onu faiziyle geri alırdım...

28 Haydi, elindeki talantı alın, on talantı olana verin!

29 Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek ve o bolluk içinde olacak. Ama kimde yoksa, kendisinde olan da elinden alınacak.

 

Ama kendisine emanet edileni efendisinin isteğine göre kul­lananlara be söylediğine dikkat edin:

Matta 25:21 "Efendisi ona, 'Aferin, iyi ve güvenilir köle!' dedi. 'Sen küçük işlerde güvenilir olduğunu gösterdin, ben de seni büyük işlerin başına geçireceğim. Gel, efendinin şenliğine katıl!'

 

Buradaki prensip açıktır: eğer küçük işlerde güvenilir değil­seniz büyük işler için zaten güvenilir değilsinizdir.

 

Aklınızda “daha çok kazansam kiliseye ondalık-sunu-sadaka verebilirdim; yeterli miktarda kazanınca kiliseye mutlaka ondalık ödemek isterim” şeklinde bir düşünce varsa bu bir al­datmacadır; bu düşünce benliğin, dünyanın ve şeytanın bir aldatısıdır; böyle bir şeye inanmayın ve reddedin.

 

Buradaki iman prensibinden şunu öğreniyoruz: eğer az kazanırken az vermiyorsanız, çok kazanırken de çok ver[e]mezsiniz. Eğer siz, size halen verileni Tanrı’ya şükran ve Tanrı’nın övülmesi için başkalarıyla paylaşmak konusun­da yani VERME konusunda yetersiz veya isteksiz iseniz, çok kazandığınız zamanlar olduğunda da elinizdeki size yetme­yecektir [VERME için yetmeyecektir].

 

Ancak Kutsal Kitap sizden çok vermenizi İSTEMİYOR; ancak elinizdekine göre vermenizi istiyor:

II. Korintliler 8:12 Çünkü istek varsa, insanın elinde ol­mayana göre değil, elindekine göre yardımda bulun­ması uygundur.

 

Matta 25:14-30 ayetlerindeki mesele yeniden dönersek; bura­daki prensip şudur: size emanet edileni kendinize göre koru­mak için çalışmayın; başarısız olurusunuz. Ancak size ema­net edileni, size emaneti veren Rab’bi hoşnut edecek şekilde koruyun. Size emanet edileni, emaneti size veren Rab’bin isteğine göre koruyun.

 

Bu meseldeki prensipten yola çıkarak; bir an için maddi ka­zancı bir kenara bırakırsanız; sadece yaşıyor olmanız bile ya­şamınızı size bağışlayan RAB’be karşı bir sorumluluğunuz olduğu gerçeği çok açıktır.

 

Tanrı insanı kendi suretinde yarattı; öyle ki, insan Tanrısı RAB’bi bütün yüreği ile, bütün canı, bütün gücü ile sevsin ve RAB ile diri paydaşlık içinde olarak, komşusunu da kendisi gibi severek yaşasın; yaşamdan ve Tanrı’dan zevk alarak ya­şasın; öyle ki, insan bu dünyada kendisine göre değil; göğün ve yerin yaratanı, gökte ve yerde olan her şeyin sahibi, yaşam ve ölüm diyarının sahibi olan Tanrı’nın isteğine göre yaşasın:

Romalılar 12:1 Öyleyse kardeşlerim, Tanrı'nın merha­meti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı'yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur.

 

Ve insan böyle yaşadıkça Tanrı’nın gökteki egemenliği, Tan­rı suretindeki insan aracılığı ile yerin bütün uçlarına yayılsın –Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun (Matta 6:10).

 

Bu durumda, Tanrı’nın size emanet ettikleri konusunda “kötü ve tembel köleye” mi yoksa “iyi ve güvenilir köleye” mi ben­ziyorsunuz?

 

Bu durumda, sahip olduğunuz her şeyi, yani size verilen her şeyi; beden, akıl, güç, zaman, yaratılıcılık yanında iş ve ka­zancı da Tanrı’nın isteğine göre kullanarak mı yaşıyorsunuz?

 

Bu durumda sizler ondalık-sunu-sadaka konusunda da ya­şamlarınızı diri, kutsal, Tanrı'yı hoşnut eden birer kurban ola­rak Tanrı’ya sunuyor musunuz?

 

Yaşamın Efendisi RAB bir gün hesaplaşmak için tekrar gel­diğinde O’nun yargı ve azarlamasından ne pay alıp almaya­cağınızı maddi kurbanlarınıza bakarak şimdiden görebilirsi­niz.

 

 

“Vermek, almaktan daha büyük mutluluktur” diyen Tanrı Sözü’nün yaşamlarınıza sevinçli bir bereket olmasını dilerim.